TÜRK MİLLETİNE VE TÜRK HÜKÜMETİ'NE MİT'E DAİR AÇIK MEKTUP

 





Bir önceki yazıda, Zafer Partisi’nin şımarık ve ayarsız genel başkanı Ümit Özdağ’ın ukalaca laflarını görmüştük.

Partisinin 2022 yılında Ankara’da toplanan Olağanüstü Büyük Kongresi'nde şunları söylemiş:

“Sizinle çok önemli bir şey konuşacağım. Hiç açıklanmamış bir husus. Bunu bütün Türkiye'de birkaç kişi biliyor... 2009'dan itibaren Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ'nün bir casusluk örgütü olduğunu biliyordu.” 

Bütün Türkiye’de sadece birkaç kişinin bildiği bir olaya vakıf olma gibi bir imtiyaza sahip bulunan bu şımarık tip sözlerini şöyle sürdürmüş:

“2009’da Erdoğan’ın önüne Türkiye’de bir yabancı servisin yaptığı istihbarat operasyonunun dosyası Türk istihbaratçılar tarafından götürüldü. Bu operasyonda FETÖ’nün nasıl aktif rol aldığını anlayınca Erdoğan, Başbakanlık’ta odasında dosyayı fırlattı ve şöyle dedi: Bunlar casus.”

Ardından da Erdoğan’a ayar veriyor, hesap soruyor, dalgasını geçiyor:

“Madem casus olduklarını biliyordun, neden 2010’da referanduma bunlarla gittin? Neden FETÖ’cü generallerin casus olduğunu bile bile atadın? Şimdi Erdoğan merak edecek bunu Özdağ’a kim söyledi diye… Eniştem söylemedi emin ol!”

(https://www.milligazete.com.tr/haber/12311135/umit-ozdag-erdogan-bombasini-patlatti-ilk-defa-acikliyorum)

*

İmdi, Özdağ’ın “Türk istihbaratçılar” lafı bana, Doğu Perinçek muhibbanı gazetecilerden Arslan Bulut’un Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan hocanın Avustralya’daki vefatına dair (2003 yılında) yazdıklarını hatırlattı.

Dediğine göre, Türk istihbaratçılar ona, Esad Coşan hocanın İngiliz istihbaratının bir “tır”lı suikasti sonucunda vefat etmiş olduğunu söylemişlerdi.

Konuyu bir yazımda tartışmış bulunuyorum (Bkz. PROF. ESAD COŞAN HOCA'NIN ÖLÜMÜ VE TÜRK İSTİHBARAT KAYNAKLARI

https://seyfisay.blogspot.com/2025/01/prof-esad-cosan-hocanin-olumu-ve-turk.html).

Söz konusu yazımız okunduğu zaman görülebileceği gibi, ne yazık ki “Türk istihbaratçılar” her zaman (belki de çoğu zaman) doğruyu söylemiyorlar..

Algı operasyonu, gri propaganda, kara propaganda, devlet sırrı vs. derken her yalanı su içer gibi söyleyebiliyorlar. (TRT’nin MİT’i anlatan Teşkilat dizisi de her bölümünde bu mesajı veriyor.)

*

Evet, Türk istihbaratçılar (MİT’çiler), bırakın milleti, hükümetleri ve başbakanları bile aldatabiliyorlar.

28 Şubat’taki ihanetleri malum.

Fakat ayak oyunu yaptıkları tek başbakan, Prof. Necmettin Erbakan değil.

Demirel de onlardan şikayetçiydi.. Şu söz ona ait:

"Genelkurmay ve MİT, Patagonya'da herhangi bir depremi bile tüm detaylarıyla sana bildirir ama bir yandan da altınızı oyar, bundan haberiniz olmaz. Ben 11 Eylül akşamı saat 17.00'de evime gittim. Ertesi gün baraj açılışları vardı. Fakat 12 Eylül beni Zincirbozan'a [hapse] götürdü."

(https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/fuat-ugur/suleyman-demirelin-darbe-ve-patagonya-istirabi-576944)

Evet, MİT’in (Türk istihbaratçılarının) meziyetlerinden birisi bu: 

Rastgelenin altını oymak.

*

Ümit Özdağ’ın iddiasına gelince..

FETÖ (Fethullahçı Takiyye Örgütü) bir yabancı servisin Türkiye’de yaptığı istihbarat operasyonunda aktif rol almış olabilir mi?

Mümkün.

Ancak, Arslan Bulut’un Esad Coşan hocanın ölümü ile ilgili olarak Türk istihbaratçılardan yaptığı naklen yayındaki akla ziyan saçmalıkları dikkate aldığımızda, onların her sözlerine inanmamak gerektiği de ortaya çıkıyor. (Eksik olmasın, Teşkilat dizisi de aynı mesajı veriyor.)

MİT’in içindeki bir kliğin FETÖ’cülere kumpas kurmadıklarından, mesela şu İzmir’deki askerlerin (yargıya taşınan) telekızlı casusluk maceralarının intikamını almaya çalışmadıklarından nasıl emin olabiliriz?

*

Şöyle emin olabiliriz:

Erdoğan’a söz konusu dosya sunulunca, eldeki belge ve bilgiler çerçevesinde sorumlular hesaba çekilmiş olsalardı, ve bir casusluk davası çerçevesinde yargı önünde hesap verselerdi, “Evet, böyle birşey varmış, ortada (tıpkı İzmir casusluk davasında olduğu gibi) belgeler, kanıtlar, video kayıtları vs. var, ve FETÖ’cüler kendilerini savunamadılar, iddialara cevap veremedilerderdik.

(Telekızlı İzmir casusluk davasına ait yaklaşık bin adet –rakamla 1000 adet— video kaydı bulunuyor.. Hatta Müyesser Yıldız, “Neden bunlar hâlâ Genelkurmay arşivinde tutuluyor; imha edilmelilerdi” diye yazmıştı.)

Ümit Özdağ’ın sözünü ettiği dosya çerçevesinde bir dava açılmamış olduğuna göre, ortada ciddiye alınacak birşey yok demektir.

Masumiyet karinesi diye kapı gibi evrensel bir hukuk kaidesi var, boru değil.. Beraet-i zimmet asıldır.

Ancak, MİT’çilerin halihazırda bizi “yargısız” da ikna etmeleri mümkün..

Söz konusu dosya MİT’in de, hükümetin de arşivinde bulunuyordur.. Kamuoyuna açıklanır, millet de onların nasıl hain casuslar olduklarını görür, anlar.

Yapmalılar.. 

Yapmamaları ya da yapamamaları kendilerini töhmet altında bırakır.

*

Ancak, sorun sadece bundan ibaret değil.

Ümit Özdağ’ın, “Ey Erdoğan, neden bu casusları tutuklatıp yargılatmadın?” demek yerine, “Madem casus olduklarını biliyordun, neden 2010’da referanduma bunlarla gittin? Neden FETÖ’cü generallerin casus olduğunu bile bile atadın?” demesi ilginç.

Çok ilginç.

Casusluğun şu sizin lehçede manası ve cezası bu mudur?

Casussun, ve sadece terfi etmiyorsun, başka da birşey yok.. Ha bir de herhangi bir referandumda AKPARTİ'ye destek vermeyeceksin.. 

Çok ağır bir ceza!. Göz korkutucu!

(2015 yılı sonlarında dönemin TBMM Başkanı İsmet Yılmaz, TBMM'de müşavir olmamı teklif etme ve atamamı yapma alicenaplığında bulunmuştu.. Ancak, 2018 yılının 1 Ocak günü bir yılbaşı hediyesine layık görüldüm, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın imzasıyla, tenzil-i rütbe ile "müze araştırmacısı" kadrosuna kaydırıldım ve maaşım, yarıya yakın azaltıldı.. Demek ki benim cürmüm, FETÖ'nün casusluğundan daha büyüktü.. İtiraz etmedim, idare mahkemesine de gitmedim, fakat o sırada TBMM'ye bağlı olan İstanbul'daki saraylardan birine gönderilmemi talep ettim.. Aklımda, evime daha yakın olduğu için Beylerbeyi Sarayı vardı, ne var ki Dolmabahçe'de kalmam istendi.. Kasım 2019'da ise, yeni TBMM Başkanı Prof. Mustafa Şentop ile İsmet Yılmaz telefonla beni arayarak tekrar Ankara'ya davet etme centilmenliğinde bulundular. Kabul etmedim, düşük maaşla emekliliği tercih ettim.)

*

Evet, bu komedya (belki de kumpas) 2009 yılında yaşanmış.

Benim merak ettiğim şu: 2009 yılı, aynı zamanda Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldüğü yıl.

MİT’çiler, bir dosya da Yazıcıoğlu için hazırlamışlar mıydı?.. 

Bunu cidden merak ediyorum.. Çook..

Ayrıca, 2009 yılı, benim zehirlendiğim yıl..

Ne yazık ki, MİT denilince tüylerimin diken diken olmasına engel olamıyorum..

Merhum Esad Coşan hocanın, 2000 yılında Almanya’da cemaat mensuplarına benim için, “Onu buraya yerleştirebilir misiniz?.. Ben bu çocuğun canından endişe ediyorum, her zaman MİT bunun karşısına çıkıyor” derken, herhalde bir bildiği vardı.


BU YAZI, DR., DOÇ.. VE PROF. UNVANLI (CEHL-İ MÜREKKEPTEN MUZDARİP) BAZI KATMERLİ CAHİLLER İÇİN: BİLİM, BİLİMSELLİK, DARWIN, NEWTON, YERÇEKİMİ VE EVRİM

Darwin’in teorisi gerçekte “ bilim-kurgu ” mahiyetinde bir çalışma durumundadır. Bildiğimiz bilim-kurgu eserlerinden farkı, bunun çalışmasın...