2009 YILI: ÖLÜMÜN CESUR KÖRFEZİ
Gazete,
“Ümit Özdağ, Erdoğan bombasını patlattı” diyor.
Haberin
başlığı şöyle: “Ümit Özdağ, Erdoğan bombasını patlattı: İlk defa açıklıyorum”.
Doğrudur.
Şahsen
ben de ilk defa öyle bir açıklamaya rastlıyorum.
Ancak,
bu akıllı geçinen şahıs, açıklamasıyla, kendisinin MİT’in adamı olduğunu
bangır bangır ilan ettiğinin farkında değil.
“Şeçaat
arzederken merd-i Kıptî…” hesabı kendisini ele veriyor,
haberi yok.
*
Bu
işler böyledir..
Şair, “İhtirâz-ı ta'neden
kalmakdadır âhım nihân / Bir hakîkat kalmasın âlemde Allahım
nihân” (Kötülenmekten
kaçınmak için âhımı gizliyorum / Dünyada hiçbir gerçek gizli kalmasın Allahım)
diyor da, aslında görmek isteyenler için âlemde hangi hakikat gizli ki?!..
Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Bir kul, bir gizli iş yaparsa, Allah (z. c. hz.) ona öyle bir elbise giydirir ki, o iş hayırlı ise o da hayırlı, şerli ise şerlidir (dışına yansır).” (Râmûz el-Ehâdîs, 370/13)
“En ummadığın keşf eder
esrâr-ı derûnun,
“Sen herkesi kör, âlemi
sersem mi sanırsın?”
*
Önce, Millî
Gazete’nin ilgili haberini okuyalım:
Ümit Özdağ, partisinin Ankara’da toplanan Olağanüstü Büyük Kongresi'nde gündeme dair açıklamalarda bulunurken bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili çok ciddi bir iddia ortaya attı. …
Ümit Özdağ partisinin kongresinde daha önce hiç açıklanmamış bir husus diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın FETÖ'nün bir casusluk örgütü olduğunu2009 yılından itibaren bildiğini buna rağmen beraber çalışma yaptığını belirtti.
"ERDOĞAN FETÖ'YÜ 2009 YILINDAN BERİ BİLİYOR"
Ümit Özdağ bunu Türkiye’de birkaç kişi biliyor diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili “Sizinle çok önemli bir şey konuşacağım. Hiç açıklanmamış bir husus. Bunu bütün Türkiye'de birkaç kişi biliyor... 2009'dan itibaren Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ'nün bir casusluk örgütü olduğunu biliyordu." İfadelerini kullandı.
Erdoğan’ın FETÖ’yü yıllar önce bildiğini yaşandığı iddia edilen bir olayla anlatan Özdağ “2009’da Erdoğan’ın önüne Türkiye’de bir yabancı servisin yaptığı istihbarat operasyonunun dosyası Türk istihbaratçılar tarafından götürüldü. Bu operasyonda FETÖ’nün nasıl aktif rol aldığını anlayınca Erdoğan, Başbakanlık’ta odasında dosyayı fırlattı ve şöyle dedi: “Bunlar casus” diye konuştu.
"MADEM FETÖ'YÜ BİLİYORDUN..."
Erdoğan’ın FETÖ’nün yılar önce bilmesine rağmen beraber iş yapması hakkında da sert sözler kullanan Özdağ "Madem casus olduklarını biliyordun, neden 2010’da referanduma bunlarla gittin? Neden FETÖ’cü generallerin casus olduğunu bile bile atadın? Şimdi Erdoğan merak edecek bunu Özdağ’a kim söyledi diye… Eniştem söylemedi emin ol!” dedi.
*
Eniştesi de söylemiş
olabilirdi.
Çünkü bu Ümit
Özdağ, 27 Mayıs’ın darbeci subaylarından Muzaffer Özdağ’ın oğludur.
Bu tip adamlar için
devletin stratejik kurumları “aile şirketi” gibidir.
Mesela Kenan
Evren’in damadı MİT’çiydi.
Bunlar çocuklarını
MİT’e, TSK’ya ve özellikle de Dışişleri Bakanlığı’na (devlet kesesinden
dünyayı gezsin, bilgisi görgüsü artsın, keyfine baksın, millete tepeden bakabilsin diye) yerleştirirler.
Devletin
imkânlarıyla bol maaşlı “vatanseverlikçilik” oynar,
kendilerinin “devletin gerçek sahipleri” olduğunu düşünürler,
Çocukları buralarda birbirleriyle tanıştıkları için aralarında evlilikler filan da olur, böylece akrabalık halkası genişler.
Önemli kurumlarda
“enişte”leri de bulunur.
*
Sonra da, putlaştırdıkları Selanikli Mustafa Atatürk'ün mirası "(İslam Şeriati'ni düşman ilan eden) Batı'dan ithal laikliğe (siyasal dinsizliğe)" iman etmeyen, sahip olduğu din ve vicdan hürriyetini kullanma konusunda "laik efendiler"in vesayeti altına girmeyi reddeden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür vatandaşların Şeriatçılığına savaş açarlar.
Onları insandan saymaz, köpek gibi zehirleyerek veya tırlarla ezerek yok etmenin hayalini kurarlar.
Bu "efendi"lere göre, o "düşman"lar ancak, (siyasal dinsizliğin temel ilkesi olan) "Bütün inançlar saygındır (Sadece İslam değil, küfür de saygındır; saygınlık bakımından Allah'a kulluk ile Şeytan'a tapma arasında fark yoktur)" şeklindeki "siyasal dinsizlik amentüsü"nü ezberleyip tekrarlamayı kabul ederlerse "zehirlenme korkusu olmadan" yaşama hakkına sahip olmalıdırlar.
Yine onlara göre, laiklik (siyasal dinsizlik) gereği Allahu Teala'ya saygı "ortak değer" değildir, fakat putları Selanikli, saygı gösterilmesi gereken "ortak değer"dir.
Mevzubahis olan putları (ve herkesi zorla "ortak" ettikleri "değer"leri ya da "hurafe"leri) ise, artık "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" olma, önemsiz teferruattır.
*
Konuya dönelim..
Görüldüğü gibi Özdağ, “Eniştem söylemedi,
emin ol!” diyor.
Emin olduk..
Peki sen bunu nerden
biliyorsun?
“Bunu Türkiye’de birkaç
kişi biliyor”, ve, biri sensin?
Nasıl oluyor da oluyor bu?
Ve senin (camide hutbe
sırasında yaptığın Atatürk’lü şovun gibi) densiz operasyonlarının
“yabancı” bir istihbarat servisinin operasyonu olmadığını da
biliyoruz.
Bunu sana yaptıranların
“enişten” olmadığının farkındayız.
Bu densizlikleri sana, “Türkiye’de
birkaç kişinin bilebileceği” şeyleri bildirenler mi yaptırıyor?
*
Sonra da aynı adamlar, senin gibileri bahane ederek gözü açılmadık sığırcık yavrusu durumundaki saf (ve de sapına kadar ürkek, sizin karşınızda tirtir titreyen) Diyanet bürokrasisini uyarıyorlar mı:
“Hocam, toplumsal barış için bazı şeyleri yapmamız lazım.. Adamın yaptığını görüyorsunuz. Siz de bu tür tepkileri dikkate alırsınız artık.. Bu kadarcık fedakârlığı yapmalısınız.. Millî birlik ve beraberlik, kem küm, vatan kurtaran Hasan, mevzubahis olan vatan putuysa İslam da teferruattır, ham hum, gırrr..”
*
Özdağ’ın laflarına
gelelim:
“2009’da
Erdoğan’ın önüne Türkiye’de bir yabancı servisin yaptığı istihbarat
operasyonunun dosyası Türk istihbaratçılar tarafından götürüldü. Bu
operasyonda FETÖ’nün nasıl aktif rol aldığını anlayınca Erdoğan,
Başbakanlık’ta odasında dosyayı fırlattı ve şöyle dedi: “Bunlar casus”.
Dosyayı önüne, bu lafı
söyletmek için koymuşlar: “Bunlar casus.”
İmdi, bu adamların
yabancı istihbarat servisleriyle işbirliği halinde olduğunu anlamak için zahmet
edip bu tür dosyaları okumaya gerek yoktu.
Yabancı ülkelerde
açtıkları okulların CIA’e hizmet ettiğini herkes biliyordu.
Mesela merhum Kadir
Mısıroğlu yazıp durmuştu. [Ancak kusuru büyüktü, Erdoğan'ın eniştesi olma onuruna erişememişti.]
*
Gel gör ki, yabancı
istihbarat servislerinin Türkiye’deki işbirlikçileri, ortakları sadece FETÖ
değildi.
MİT de ortaklarıydı.
Hatta MİT, FETÖ'den da fazla ortaktı, "stratejik ortak"..
Resmen "müttefik"ti, "stratejik müttefik"..
Prof. Fahrettin Altun, Sabah gazetesinde yayınlanan "Bu nasıl milli istihbarat?" başlıklı yazısında, MİT eski Müsteşarı (Başkanı) Korgeneral M. Fuat Doğu'nun şu sözünü aktarmıştı:
"Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'in şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurum."
Buradan anlaşılıyor ki MİT'in tarihi utandırıcı ve karanlık..
Irz düşmanı namussuz ve pezevenklerden müteşekkil CIA'in (hadi uşağı demeyelim) acentası ya da şubesi gibi çalışmışlar..
Alınlarındaki bu leke tarih sayfalarına kömür karasıyla yazılmış.
Herhalde onlardan, Sinop gibi illere yaptıkları yolculuklar sırasında birşeyler öğrenmişlerdir..
Kıratın yanında duran ya huyundan, ya suyundan..
CIA'den pezevenklik, namussuzluk, gâvur uşaklığı ve ırz düşmanlığı dışında ne öğrenilir, ben bilmiyorum.
[CIA'den namussuzluk dersleri almaları İslam Şeriati'ne aykırıdır, fakat Atatürkçülükleriyle çelişmez.. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin (resmen değilse bile fiilen) putumsusu olan Selanikli Mustafa Atatürk, Kâzım Karabekir Paşa'ya "Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar. Onun için önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız" demiş bulunuyor.)
*
Evet, ortaklık sadece Amerikan "efendi"lerin Sinop gibi illere götürülüp yedirilip içirilmesiyle sınırlı olsaydı fazla dert etmeye gerek yoktu.
Kötü olan şu ki, beraber operasyonlar (namussuzluklar) yapıyorlardı.
Hem de bu devletin
anayasal hükümetine (ve dolayısıyla millete) karşı.
Nitekim, Erbakan-Çiller
Hükümeti’nin yıkılmasını sağlayanlar MİT’çiler ile (onların destek verdikleri, hatta gaza getirdikleri) birtakım subaylardı.
Buna karar verenler ise Amerikan Dışişleri binasının bilmem kaçıncı katının sakinleri ile
(Bakınız: Cengiz Çandar’ın Cem Küçük tarafından
alıntılanan eski yazıları) İsrail devletinin yetkilileriydi.
Bu yabancı güçlerin Türkiye’deki aparatları (uşakları, yamakları) ise (Amerikalılar'ın "özel şoförlüğü"nü yapmaya alışmış, alıştırılmış) MİT’çiler ile darbeci subaylardı..
*
Malumunuz, darbeciler
başarılı olurlarsa “vatan kurtaran Hasan” olarak vatanseverlik nutukları
atarlar, başarısız olunca da Talat Aydemir gibi, darağacının
yağlı ipini, vatan haini damgası eşliğinde öperler.
Erbakan Hükümeti,
yabancıların içerideki casuslarıyla ve uşaklarıyla başedebilseydi, onları yargılar, layık
oldukları damgayı suratlarına basardı.
Öyle olmadı, Erbakan’ı siyasî ölü haline getiren o işbirlikçi casuslar millete karşı “vatanseverlik” artistliği yapmaya devam ettiler.
(İlk yayın tarihi: 3 Ekim 2022;
Yazının devamı için tıklayınız:
ÖLÜMÜN CESUR KÖRFEZİ https://seyfisay.blogspot.com/2022/10/2009-yili-olumun-cesur-korfezi.html