Türkiye Müslümanlarının (İslamcılarının, İslamî
hareketinin) bir bölümünün geldiği nokta, Çakmakizm olarak adlandırılabilir.
Çakmakistler, İslam’ın devlet ve siyaset boyutunu
(kamusal yönünü) gözardı etmeyenleri İslamcı olarak adlandırıyor ve onları "İslam’ı din
değil ideoloji gibi görmek"le suçluyorlar.
Fakat kendi din anlayışları ve siyasal tutumları da
tanım gereği (ideolojinin tanımı gereği) nevzuhur/çağdaş bir ideoloji durumunda.
*
Böyleleri önce “İslam ideoloji değildir, dindir”
diyorlar.
Ardından “Biz İslamcı değil, müslümanız” diye konuşarak
Kemalizm’e saygı duruşunda bulunuyorlar.
Tıpkı Fevzi Çakmak’ın Kemal Atatürk’ün karşısında
hazırolda durup “Emret Komutanım!” deyişi gibi.
Nasıl Çakmak’ın “müslümanlığı”, Atatürk’ün
laikleştirme faaliyetini (en azından sükut ikrardan gelir babından) onaylama
anlamına geliyorduysa, bu İslamcı olmadığını ilan eden, “din olan İslam”ı
benimsediğini söyleyen “dindar” taife de Kemalizm’in pasif (hatta yer yer aktif) destekçileri haline
gelmiş durumdalar.
*
Derya içre olup da deryayı bilmeyen mahiler (balıklar)
gibi, bu tutumlarının da bir siyaset tarzı ve ideolojiye karşılık geldiğinin
farkında değiller.
Ya da değilmiş gibi görünmek işlerine geliyor.
Benimsedikleri devletçilik (Ki bir ideolojidir),
Kemalist laik siyasetin hizmetkârlığı anlamına geliyor.
“İslamcı değil müslüman olduklarını” söyleyenler,
sanki İslamcılık İslam’ın kamusal hayatı da tanzim etmesi davasından başka
birşeymiş gibi, işi ideoloji mugalata ve çarpıtmasıyla sulandırıyor ve böylece
Kemalizm’e dolaylı hizmet sunuyor, askerliğini yapıyorlar.
Evet, “İslamcılık bir ideolojidir, İslam ise bir
dindir, biz İslamcı değil müslümanız” diyenler, “Mustafa Kemal’in
askerleri”dir.
Tıpkı Fevzi Çakmak gibi..
İdeolojileri de Çakmakizm’dir.
*
Osmanlı’nın son döneminde İslamcılığın alternatifleri
olarak Batıcılık ve Türkçülük (arasıra da Osmanlıcılık) gösteriliyordu.
Çakmakistler ise İslamcılığın karşısında sanki Batıcılık ve Türkçülük (Ki, ikisinin toplamı Kemalizm demek oluyor) yok da İslam varmış gibi konuşuyorlar.
Sanki İslamcılığın karşısında Kemalizm (Batıcılık ve ırkçılık) değil de bizzat İslam varmış gibi idare-i kelam ediyorlar.
Böylece, bir psikolojik savaşta, özel harpte kendilerine verilen algı operasyonu hizmetini yerine getiriyorlar.
Bunu yaparken, tıpkı Kemalizm'in ilhamını Batı'dan almış olması gibi, Batılılar'ın izinden gidiyor, "Islam vs. Islamism" (Islam versus Islamism: İslam, İslamcılığa karşı) diye kitap yazan Batılı efendilerinden cephane ve mühimmat devşiriyorlar.
Osmanlı'nın son döneminde parlayan İslamcılığı öldürmek isteyen Kemalizm’e (Batıcılık ve Türk ırkçılığına) bundan daha
büyük hizmet olabilir mi?!
*
Osmanlı Devleti yıkılınca Osmanlıcılık
siyaseti/ideolojisi denklemden düşmüştü.
Kemalizm, Batıcılık ve Türkçülüğü kanatları altına
alarak onlardan yeni bir terkib oluşturdu.
Böylece ortada iki fikrî cereyan (düşünce akımı)
kalmış oluyordu: İslamcılık ve Kemalizm.
Kemalizm’in hedefi, Osmanlıcılık’ın yanısıra
İslamcılığı da bitirmekti.
Bitiremediler, fakat günümüzde Çakmakistler (Mustafa
Kemal’in askerleri) “Kemalizm’in hizmetindeki müslümanlık”ları ile İslamcılığı
sinsi yöntemlerle, özel harp taktikleriyle, psikolojik savaş dümenleriyle yok etmeye çalışıyorlar.
*
Çakmakizm'in İslam'a bir faydası yok,
Kemalizm'e ise çok..
Bediüzzaman Said
Nursî, Sırr-ı İnnâ A’taynâ Risalesi adlı kitabında (İstanbul: Derin Tarih Kültür
Yayınları, 2016) Mustafa Kemal'i deccal (çok yalanıcı) olarak nitelendirmişti (Eser, Derin Tarih dergisinin
Ocak 2016 tarihli 46’ncı sayısının hediyesidir):
“…
ahir zaman Deccal’inden evvel ona benzer küçük mikyasta (ölçekte) müteaddid (çok sayıda) küçük deccaller (yalancılar) gelir ve bir kısmı (gelip) geçmiş…. Mustafa Kemal ismiyle malum olan şahs-ı
menhus (uğursuz kişi), o deccallerden birisidir….” (A.g.e., s. 26.)
Bediüzzaman, Kemal, İsmet ve Fevzi'yi bir
"üçlü" olarak ele alıyor ve Fevzi'nin üçüncüleri olduğunu söylüyor.
Ona göre, Fevzi, Kemalizm'in icraatının
hissedarıdır:
“Üçüncüsü (Fevzi) zahiren İslamiyet taraftarı ve bir derece iman sahibi olarak kendini gösteren fakat ehl-i iman onun sûrî (şeklî, özden yoksun, sözde) diyanetine (dindarlığına) aldanıp, dizginleri öteki gaddarların eline verdiğinden o Fevzi dahi o cinayette hissede (hissedarlıkta) İsmet’e nisbetle … hisse alır.” (A.g.e., s. 37.)
Ve bu hissedarlık bitmiş değil..
Ulema-i su' (kötü alimler) tarafından devam ettiriliyor.
Bunlara Çakmakistler
diyebiliriz:
“… küçük Deccallerdir ki, büyük Deccal’in ileri karakoludur. Hem o zamanın en fenası, ulemanın (alimlerin) fenasıdır. Yani dalaletin (sapıklığın) en fenası, ulema-i su’ namı altındaki bir kısım bedbaht kisve-i ulemada (alim kisvesi altında) dini dünyaya satmış adamlardan gelir.” (A.g.e., s. 38.)
*
Kemalizm, Osmanlıcılık'la
birlikte İslamcılığı da yok etmeye çalıştı, çalışıyor demiştik.
Bunun için Çakmakist
ulema-i su'yu da kullanıyorlar.. Tepe tepe..
Bunların Deccaliyetle bir
sorunları yok, fakat Mehdiyetle var.
O yüzden kimisi
"Mehdi geldi de geçti, öldü" diyerek Mehdi'yi öldürüyor, kimisi
"Mehdi diye birşey yok, gelmeyecek" diye konuşuyor, kimisi de
"Canınızı sıkmayın, Mehdi yakın zamanda gelmez, gönlünüzü ferah
tutun" diye teselli veriyor.
Mehdî'nin kendisini geçtik, adı bile onları korkutuyor.
Oysa korkmaları gereken kıyamet ya da Mehdî değil, kendi ecelleri.
Her nefis ölümü tadacak, herkes son nefesinde ahiretteki (tevbesiz ulema-i su,' ateşteki) yerini görecektir.