KÜRDİSTAN VE YUSUF KAPLAN''IN "SİYASAL İSLAM"I




Batılılar, kafalarından icat ettikleri uydurma bir İslam'a "din olan İslam" (ya da "gerçek/otantik İslam") payesini veriyor, Kur'an ve Sünnet'e dayanan gerçek İslam'a ise "İslamcılık" ve "Siyasal İslam" etiketlerini reva görüyorlar.

Onların laflarını papağan gibi tekrarlamak suretiyle "bilimsel analiz"ler yaptıklarını zanneden yerli-milli işbirlikçiler de aynı kafadalar. 

Gerçekte "Siyasal İslam" savunucusu ya da kısaca İslamcı diye bilinenlerin hareket noktası siyaset değil. (Yabancı ya da yerli istihbarat örgütlerinin yani gizli servislerin Siyasal İslam taraftarı yahut İslamcı görünen rezil ajanlarının bozgunculuk, saçmalık ve zırvaları konumuzun dışında.)

Onların hareket noktası Kur'an ve Sünnet.. 

Mesela Müslüman Kardeşler teşkilatının kurucusu merhum Hasan el-Benna böyleydi.. 

*

İslam siyaset alanını da düzenlediği için "din olan İslam"ı savunan bir kimse ister istemez siyasal konularda da dinin emirlerini dikkate almak ve bunları hatırlatmak zorunda kalıyor.

İşte bunu yaptığı zaman ona Batılılar (ve yerli acentaları, işbirlikçileri) "Senin saıvunduğun şey İslam değil, İslamcılık.. Sen din olan İslam'ı değil, Siyasal İslam'ı savunuyorsun" diyorlar.

Oysa, suçladıkları kesimlerin hareket noktası siyaset değil.. 

Hareket noktaları siyaset olsa, o günkü siyaset bezirgânlarının, güç sahiplerinin, makam mevki sahiplerinin işine gelen şeyleri söylemeleri, cârî siyasetin emrine girmeleri, en azından işbirliği yapmaları beklenir.. 

Siyasetin nimetlerinden faydalanarak hayatını yaşayan ve etrafındakileri de ulufeleriyle ihya eden zorbaların "Aferin, sen İslam dinini iyi anlamışsın, siyasete bulaşmıyorsun" şeklindeki övgülerine nail olur, "siyaset"in hizmetinde küplerini doldururlar.

Öyle olmuyor, siyasetin değil de dinin gereğini yerine getirerek gerçekleri söylüyorlar ve başları "siyaset"le belaya giriyor. 

Hasan el-Benna gibi sokak ortasında kurşunlanıp öldürülebiliyorlar.

İskilipli Atıf Hoca ve Seyyid Kutub gibi idam edilebiliyorlar

Daha sofistike yöntemleri kullananlar, böylelerini trafik kazaları ya da (Es'ad Erbilî rh. a.'te olduğu gibi) zehirlemelerle hayat denkleminden düşürebiliyorlar.

Yahut merhum Said-i Nursî gibi "Siyaset gak deyince sürgün edileceksin, guk deyince zehirleneceksin, gik deyince de hapse atılacaksın" türünden bir muameleye tabi tutulabiliyorlar.

*

Asıl Siyasal İslam, siyasetin emrine girerek dinin gerçeklerini çarpıtan, mevcut siyasal yapıların (devletlerin, güç odaklarının) istekleri doğrultusunda İslamî hakikatleri eğip büken "Bel'am"ların ürettikleri sahte İslam'dır.

Batılıların sözde "din olan" İslam'ı da böyle bir sahte İslam'dır.

Bu sahte "din olan İslam"dan söz edenlerin hareket noktaları tamamen siyasettir, siyasal mülahaza ve entrikalardır. 

Mesela FETÖ..

FETÖ'cü dangalaklara bakıyoruz hâlâ Siyasal İslam'dan söz ediyor, İslamcılara sövüp sayıyorlar.

Halbuki kendilerinin "hizmet hareketi" olarak adlandırdıkları FETÖ'cülük bir "Siyasal İslam" hareketi olarak ortaya çıkmıştı.

Laik/dinsiz siyasetin emrine girmiş bir sözde İslamî hareket üretmek isteyenler tarafından palazlandırılmıştı.

Fethullah hırslıydı, gayretliydi, çalışkandı, örgütçüydü, hitabeti kuvvetliydi, zekî idi, ilim sahibiydi. 

Tek eksiği ihlastı, hasbîlikti, dürüstlüktü.

Siyasetin emrine girdi.. Türkiye'deki derin siyasetin..

Sözde Siyasal İslam karşıtıydı, fakat ihalesini kazandığı proje, İslam'ı "mevcut siyaset"in emrine vermek, laik/dinsiz uluslararası düzenin ve yerli "stratejik müttefik"in istediği türden bir Siyasal İslam üretmekti.

Üretti de..

1980'li yıllarda bu doğrultuda "Devlet-i Ebed Müddet" diye şiir bile yazdı. 

Devletçi/Siyasal İslam'ın şampiyonuydu.. (Ki devlet, siyaset demektir.)

Bu ihaleden laik devletin kazancı, üretilen Siyasal İslam sayesinde "Şeriat tehlikesi"nden kurtulmaktı. (Şeriat, tehlike değildir, Allahu Teala'nın rahmetidir. Ve her toplum bu rahmete nail olamaz.)

Bu ihaleden Fethullah'ın kazancı ise, Hocaefendi diye uçurulup kaçırılmak, uydurma kerametlerle gelmiş geçmiş evliyanın en büyüğü olarak balon gibi şişirilmekti. 

Laik/dinsiz devletin perde arkasından sürekli gaz üfleyip şişirdiği balon fazla büyüyünce "uluslararası düzen"in de dikkatini çekti.

Ve Fethullah'ın yerli-milli Siyasal İslam'ı, yavaaaş yavaş Batı'nın "uluslararası Siyasal İslam"ı haline gelmeye başladı.

Şu anda bu hareket tamamen Batı'nın güdümüne girmiş ve onların himayesinde yaşamaya devam eden bir Siyasal İslam hareketi durumunda.. 

Hizmet hareketi olduğu da doğru.. Yahudi ve Hristiyanlar'ın siyasal emellerine hizmet..

*

İslam'ın iman esaslarının büyük çoğunluğu siyasal meselelerle ilgili olmadığı için o konularda bir sıkıntı yok.. Adamlar kadere de inanıyor, meleklerin varlığını da kabul ediyor, ahirete de iman ediyor.. 

İş Batılı'nın siyasal çıkarlarına (ve Fethullah'ın konumuna) zarar vermeyecek noktalarda kaldıkça sorun çıkmıyor. Doğruları eksiksiz söyleyebiliyorlar.

Fakat Batı'nın hoşuna gitmeyecek noktalara sıra geldiğinde bunların Siyasal İslam'ı şişeden çıkmış ifrit gibi ortalığı kaplıyor. Bazı şeyler "teferruat" haline geliyor.

Ve bakıyorsunuz bu gafiller hâlâ Siyasal İslam, İslamcılık vs. edebiyatı yapıyor, Batılılar hesabına Müslümanlar'la uğraşıyorlar.

Bre ahmak, senden âlâ Siyasal İslam mı olur, gâvurun emrine girmişsin, onun siyaset denkleminde ucuz ve zamanı gelince harcanacak satılık bir piyon haline gelmişsin, İslam'ı onun siyasal hedeflerine hizmet edecek şekilde yorumlayıp tahrif etmek için kırk takla atıyorsun.. Atmak zorundasın..

Yahudi'nin emrindeki Siyasal İslam'ın daniskasısın, kendinden haberin yok.

Yerli-milli laik devlete gelince.. Fethullahçı "hizmet"çilere layık gördüğü sıfat "terör örgütü" olma ve "ajanlık"tan ibaret..

Bunların "gerçek İslam"la arası bazı noktalarda sorunlu bir "Siyasal İslam" hareketi olduğunu söyleyemiyor. Asıl suçlarını "es" geçiyor.

Çünkü bu konuda kendisi de sabıkalı.. Hem de çok..

Bu laik/dinsiz devlet tarlaya İslam'ı tahrif eden bir Siyasal İslam ekti, "terör örgütü" ve "ajan" adını verdiği bir genetiği değiştirilmiş organizma biçti.

Elleri böğründe kalakaldı.

Emeğine mi yansın, tarlaya atarak telef ettiği tonlarca tohuma mı yansın!..

*

Türkiye'deki derin Siyasal İslam üretim merkezi, bu FETÖ faciasından sonra akıllanıp "Daha fazla Frankeştayn'a lüzum yok!" diyerek fabrikasının kapısına kilit vurdu mu peki?..

Nerdee?

Üretime tam mesai devam ediyorlar.

Bu FETÖ yangınını söndürmek için de ellerine ne gelirse su diye ateşin üstüne döküyorlar. 

Sonuç, bazen su diye benzin dökme şaşkınlığı..

"Nerde yanlış yaptık, aslında ne yapılmalıydı?" filan diye oturup sakin bir kafayla düşünme diye birşey yok.. 

Tedavüle konulan son Siyasal İslam projesi ise, Kürt meselesini yoluna koyabilmek için doğuda "İslam" kartını kullanma gibi görünüyor.

Fakat, acemi bomba imalatçıları gibiler, bazen kazalar yaşanıyor, "siyasal" bomba ellerinde patlıyor.

Odatv'nin yayınladığı "içinden Yusuf Kaplan geçen haber" bunun bir örneği sayılmaya elverişli.

*

Haberin başlığı şöyle: Taliban sözcüsü Diyarbakır’da konuştu: "Kürdistan'ı tanıyoruz"

Çok kısa (bir dakika beş saniyelik) bir video kaydı da habere eklenmiş, izlenmesini tavsiye ederim. 

Taliban temsilcisine şöyle bir soru yöneltilmiş: "Kürdistan adında bir coğrafya olduğunu kabul ediyor musunuz?"

Soruyu soran devletten değil, coğrafyadan söz ediyor.. 

Böyle bir soru, "Kürtler'in yoğun yaşadığı yerler var mı?" demek anlamına gelir.

Farsça "istan" eki, birşeyin çok bulunduğu yer veya zamanı ifade eder. Mesela Sadi-i Şirazî'nin Gülistan kitabının adı gülyabanilerin yaşadığı bir devlete değil, gülün çok olduğu yere işaret ediyor. Mevsim adı olan tâbistan (yaz), "tâbların devleti" anlamına gelmez, tâb'ın (sıcaklığın) çok olduğu zamanı gösterir. 

Söz konusu soruya Taliban temsilcisi şöyle cevap vermiş: "Evet biz Kürdistan'ı tanıyoruz. Çünkü Kürt arkadaşlarımız var ve onlarla ilişki içerisindeyiz."

Videoda durum bu.. Odatv haberi şöyle vermiş:

Diyarbakır'da düzenlenen "7. Alimler Buluşması" adlı dini etkinlikte Kürdistan polemiği yaşandı. 

Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, konuklar için geldikleri ülkeyi ifade eden tabelanın üzerinde “Kürdistan” yazılmasına itiraz etti: “Sitemim şu, çok küçük bir şey. Yani bu gözden kaçmış olabilir, İnşallah öyledir. Ülkelere göre isimler kaydedilmiş. İşte Pakistan, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen vs. Bir yerde de Irak’tan, Suriye’den, İran’dan gelen Kürt kardeşlerimiz için de Kürdistan diye yazılmış. Bu bizim için problem çıkarabilir. Biraz dikkat edin, mantıkta bir problem var.”

Taliban sözcüsü Zabihullah Mücahid, Barzani’ye yakın yayın organı Rudaw’a verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı: "Kürdistan konusu sadece Kürtlerin sorunu değildir. Kürdistan'ı tanıyoruz.”

*

Mantıkta bir problem var da, Yusuf'un zannettiği yerde değil..

Sorun kendi zavallı mantığında.. Mantıksızlığında.. 

Ve kendisindeki bu mantık arızası ne yazık ki cehaletten besleniyor.

Adam Kürdistan'dan gelmişse Kürdistan'dan gelmiştir. 

Kuzey Irak'ta "Kürdistan Bölgesel Yönetimi" diye birşey var mı?..

Var!

Senin devletin bu yönetimle iş tutuyor mu?

Tutuyor!

"Arkadaş, senin adını beğenmedim, Kürdistan lafı kanıma dokunuyor, bu adı ya değiştireceksin ya da bu diyardan gideceksin, ya bu deveyi güdeceksin, ya da bana selam verme!" diyor mu senin devletin?

Demiyor!

O zaman sana ne oluyor?

Kraldan fazla kralcı, Papa'dan fazla katolik olmanın lüzumu var mı?

İslamî ilimler için alimler sıfatıyla bir araya gelmiş bir topluluk içinde yer alan bir Kürt alime "Kürdistan'tan söz etmeyeceksin" dediğinde, PKK'nın 40 yılda yaptığı propagandadan daha etkili bir kazığı farkında olmadan kendine atmış olursun.

Akılsız dostun olacağına akıllı düşmanın olsun demişler.. (En kötüsü akılsız düşman, cümlesinin şerrinden Allahu Teala'ya sığınırım.)

Adama "Kürdistan'dan geldiğini söyleme!" demek, "Sen aslında Kürt olarak yoksun, Kürtler'in yaşadığı bir yer, bir coğrafya yok, çünkü Kürtler yok.. Siz yoksunuz oğlum yoksunuz.. Siz hiçsiniz!" demektir.

*

İmdi, hiç olmazsa İran kadar akıllı olabilmelisin.

Haberin olmayabilir, İran'da da Kürdistan var: Ustan-ı Kürdistan (Kürdistan eyaleti).

Evet, İran'ın da Kürdistan eyaleti var. 

Hem de Türkiye sınırında.

Adam İran Kürdistan'ından gelmiş ve kendisini Kürdistan'dan gelmiş biri olarak tanıtmışsa, bundan İran rahatsız olmuyor da sen niye rahatsız oluyorsun?

İran'da Kürdistan diye bir yer olup olmadığına İran devleti ve İranlılar mı karar verecek, yoksa Ankara'da, İstanbul'da oturan sen mi?

Adam Kuzey Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nden gelmişse, ve bunu böylece ifade ediyorsa, bundan niye sen rahatsız oluyorsun?

*

Ankara'da oturan birilerinin mantığında ciddi sorunlar var.. Orası kesin..

Yusuf Kaplan'a gelince..

Birilerinin aklı ya da talimatıyla değil de kendiliğinden işgüzarlık yapıyorsa, cehaletten beslenen bu sakarlığın "ilim ve alimler" konulu bir toplantıda sergilenmesi traji-komik..

Hem trajik, hem de komik.. Daha doğrusu rezalet.. 

Ha, bu laik bir siyasî toplantı olsaydı, laik yalancıları kendi hurafeleriyle başbaşa bırakmak uygun olabilirdi, fakat sen müslüman alimler olarak toplantı yapıyorsun..

Bunun, ilmin ve alimin ne demek olduğunun, alim sorumluluğunun farkında mısın?.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...