UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN
KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 64
Önceki bölümlerde ortaya koyduğumuz gibi, Misak-ı Millî’yi ilan edip, gelecekte
yapılacak bir antlaşmanın kırmızı çizgilerini belirleyen Meclis-i
Mebusan (Osmanlı Parlamentosu) İngilizler tarafından kapatılmasaydı,
Ankara’da faaliyete geçirilmek istenen TBMM’nin meşruiyeti
(meşruluğu) tartışmalı hale gelecekti.
Selanikli Mustafa Atatürk’e
şöyle denilecekti:
“Samsun’a çıkışından
bu yana geçen zaman tam 11 ay.. Nerdeyse bir yıl.. Ve senin Anadolu’da turist
gibi gezme, kongre mongre ayaklarından nutuk atma dışında
yaptığın hiçbir şey yok.. Düşmana attığın tek bir kurşun bile mevcut
değil.. Tutmuş meclisçilik oynuyorsun.. Meclis diyorsan, işte Meclis
İstanbul’da!”
Dolayısıyla İngilizler’in, Selanikli’yi
“başarı”ya götürecek yolun taşlarını döşemek için, Meclis-i Mebusan’ı kapatıp
TBMM’yi alternatifsiz hale getirmeleri, gerekiyordu.
*
İngilizler, İnönü’nün açıkladığı
gibi, Selanikli’nin başarılı olması yönünde karar almışlar ve
müttefikleri Fransızlar ile İtalyanlar’ı bu karar doğrultusunda hereket etmek
zorunda bırakmışlardı.
Evet, Türkiye’nin
ikinci cumhurbaşkanı, İstiklal Harbi’nin Batı Cephesi Komutanı General
İsmet İnönü, 1973 yılında, cumhuriyetin ilanının 50’nci yıldönümü vesilesiyle
verdiği demecinde şu tarihî gerçeği açıklamıştı:
"İstiklâl mücadelesinin başarısı da esasında İngilizlerin
buna karar vermesi ve diğer müttefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle mümkün
olmuştur."
(Milliyet Gazetesi‘nin 29 Ekim
1973 tarihli sayısından aktaran Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası, İstanbul: Yordam Kitap, 2018,
s. 60.)
Doğal olarak, tarihin değirmeni sadece
kararlarla dönmüyordu.
Ayrıca, o kararları hayata geçirecek
stratejiler, taktikler üretmek, bir eylem planı hazırlamak ve o doğrultuda adımlar
atmak gerekiyordu.
İngilizler’in söz konusu kararları
çerçevesinde attıkları kritik adımlardan birini Osmanlı parlamentosunun
(Meclis-i Mebusan’ın) kapatılması ve buradaki (Selanikli Atatürk’ü adamdan
saymayan) ağır topların tutuklanıp Malta’ya sürülmesi oluşturuyor.
*
Evet, İngilizler, perde
arkasından yönettikleri adamları Selanikli’nin açacağı TBMM’nin önünün açılması
için Osmanlı Meclis-i Mebusan’ını basıp kapatmışlardı.
Ancak, sadece kapatmak
yetmiyordu.
Ortada bir başka sorun daha
vardı:
Selanikli, kapatılan
Meclis’in üyelerine (mebuslara, milletvekillerine) yeni mecliste (TBMM’de) yer
vermek, böylece eski meclisin meşruiyeti üzerinden kendisine meşruiyet
üretmek durumundaydı.
“Onların milletvekilliğini
tanımıyorum!” dese, onlara İngiliz efendileriyle beraber tavır almış,
sırtlarına İngilizler’le birlikte tekme vurmuş olacaktı.
Takke düşecek kel görünecek,
yolunun İngilizler’le kesişmiş bulunduğu, aynı safta oldukları kabak gibi
ortaya çıkacaktı.
*
Ancak İngiliz “devlet
aklı” (ve dahî gizli servis aklı) onun da çaresini düşünmüş, gereken
planlamayı yapmıştı.
Çare şuydu:
Selanikli’ye sorun çıkaracak
olan ağır topları tutuklayıp Malta’ya sürmek, oyun dışı bırakmak.
Selanikli’ye diş
geçiremeyecek garip guraba takımından mebuslara ise Ankara’ya gidip TBMM’de
“doğal üye / tabiî aza” olma imkânını vermek, onların Selanikli’ye “biat”
etmesini sağlamak.
Nitekim, 80 civarında Osmanlı
mebusu (milletvekili), TBMM’ye katılmış durumda..
*
İngiliz’in evdeki hesabı
çarşıya büyük ölçüde uydu.
Meclis-i Mebusan’ın
milletvekillerinden Ali Şükrü Bey istisnalardan biri idi.. Selanikli için yol
kazasıydı, hesapta olmayan aksaklıktı..
Selanikli’nin korumalarının
başı Topal Osman onu
aldatıp “faili meçhul” kontenjanından öldürdü.. Hayattan emekli etti..
(Ankara’da o günlerde tır bulunmadığı
için bir trafik kazası ayarlayamadılar.. Henüz zehirleme işlerinde
ustalaşamadıkları için de boğarak icabına baktılar.)
Fakat olay açığa çıkıp faili
malum hale gelince de Selanikli’nin yeni koruma başı İsmail Hakkı
Tekçe Topal Osman’ı “itirafta bulunma” fırsatı vermeden infaz etti.
Ancak, dönen dolabı herkes
anladı; gereken mesajı aldı, lazım gelen dersi çıkardı.
O yüzden bu meşum cinayet
karşısında sesini yükselten pek kimse çıkmadı..
Çünkü kimse hayata “ikinci
Ali Şükrü” olma ihtimaliyle devam etmek istemiyordu.
Ölü Topal Osman gıyabında
(tiyatro kabilinden) yargılanarak idama mahkum edildi, olay kapatıldı.
*
Evet, İngiliz’in “devlet
aklı” muhteşem.. Şeytan’a pabucunu ters giydirir..
Ne de olsa Selanikli’nin
meftunu olduğu muasır medeniyet seviyesinin (çağdaş uygarlık düzeyinin) baş
mucidi onlar.
Ama Selanikli’nin de hakkını
yemeyelim.. Sıradışı, olağanüstü bir işbirlikçiydi.
Yeteneği göz kamaştırıcıydı.
Böyle yetenekli bir adam
bulmayı başardıkları için, İngiliz “devlet aklı” karşısında şapka çıkarılır.
*
Selanikli’nin (onu başarıya
götüren) yeteneklerinin başlıcaları şunlar: Muazzam yalancılığı, muhteşem
takiyyesi, sıradışı siyasal dolandırıcılığı (gizli gündemciliği) ve
gözkamaştırıcı riyakârlığı:
Mahmut
Esat’a [Bozkurt] göre “Mustafa Kemal bazan taktik icabı inanmadığı
şeyi söylerdi”. Balıkesir Zağanos
Paşa Camii’nde 7 Şubat 1923’te çizmeleri ile çıktığı minberde söylediklerini de
bu gözle mi değerlendirmek gerekirdi? Mustafa Kemal Burada “Kanun-i Esasi
(Anayasa) Kur’an-ı Azimüşşan’dır” diyordu. Yani irtica olarak
kabul edilen “Anayasa Kur’an’dır” sloganı da Mustafa Kemal’e
aitti.
(Abdurrahman Dilipak, Cumhuriyete
Giden Yol, 7. b., İstanbul: Beyan Y., t. y., s. 328.)
Evet, Selanikli’nin iktisat
ve adalet bakanı olarak cumhuriyet hükümetlerinde yer almış bulunan has adamı, Bozkurt
soyadını verdiği “yakın çalışma arkadaşı” Mahmut Esat, onun yalancı
olduğunu bu şekilde kibar bir dille ifade etmiş bulunuyor.
Hakkını ketmetmek olmaz, Selanikli büyük yalancıydı, çok büyük. (Arapça
karşılığı “deccal”.. Deccal, “çok yalan söyleyen” anlamına
geliyor.)
Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya’sında
söylediğine göre, Selanikli’nin cumhuriyet dönemindeki sağ ve sol kolları İsmet
İnönü ile Fevzi Çakmak’ın onun hakkındaki tespit ya da teşhisleri ise şu: “Muhteris ve menfaat düşkünü”.
İttihat ve Terakki erkânına gelince.. Onların Selanikli hakkındaki kanaat portföyü daha zengin (Yine Falih Rıfkı’nın ifadesiyle): “Ahlâksız, haris, fırsatçı, sefih, sarhoş.”
Kâzım Karabekir’e “milletten din
ve namus telakkisini kaldırmak” gerektiğini söyleyen Selanikli’nin ahlâk
binasındaki asıl önemli tuğlaya işaret etme şerefi, görüldüğü gibi, Bozkurt
Mahmut Esat’a kalmış: Eşsiz bir takiyye, muazzam bir yalancılık.
*
Selanikli’nin “siyasal
dolandırıcılık” yeteneğine gelince..
Bütün bir millî mücadele dönemi
baştan sona bunun hikâyesi.. Ve onun bu yeteneğini Atatürkçüler de “kurmay
zekâsının tezahürü” olarak gururla anıyorlar.
En hızlı Atatürkçülerden Ord.
Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu (bizzat kendi tanıklığının ürünü
olarak) şunları yazmış durumda:
[TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 tarihinde] … “Tetkik-i
mezabit encümeni" denilen "tutanakları inceleme komisyonu" adı
altında kurulmuş olan iki kuruldan kısaca söz etmek isterim. Bu komisyonlar, bir torbadan
çekilen fişlerdeki
adların yüksek sesle okunması ve tutanağa
geçirilmesi yoluyla oluyordu. Başkan [En yaşlı üye
olması hasebiyle TBMM’nin geçici başkanı olan] Şerif Bey'e, Mustafa Kemal Paşa’nın önerisi üzerine, divan kâtibi kimliğiyle
Bursa Milletvekili Muhittin Baha (Pars) ve Kütahya Milletvekili Cevdet
Bey yardım ediyorlardı. Ad çekme işi ve fişlerin ayrımı bitince, seçilen komisyon üyeleri Meclis 'e bildirildi.
Birinci komisyonda,
bugün de adları bilinen kişilerden Edirne Milletvekili Albay İsmet Bey (İnönü), Konya Milletvekili Refik Bey (Koraltan), Konya
Milletvekili ve Mevlevi çelebisi Abdülhalim Çelebi Efendi; ikinci komisyonda ise Ankara Milletvekili Mustafa
Kemal Paşa, İkinci Meşrutiyet'te hürriyet kahramanı olarak anılan
Niyazi ve Enver paşaların arkadaşlarından Eskişehir Milletvekili Eyüp Sabri, Kayseri
Milletvekili Sabit ve Kırşehir Milletvekili Hakkı Behiç Beyler vardı. Bu komisyonlardan birincisinde Albay İsmet Bey'in, ikincisinde
ise Mustafa Kemal Paşa'nın adlarının torbadan çıkmış olmasına o zaman şaşırmıştım.
Bugün bu durumun herhalde bir rastlantı sonucu olmadığını, Mustafa Kemal Paşa'nın
daha ilk günden Meclis'e tehlikeli sızmaları önlemek için komisyonlarda
kendisinin ve gilvendiği kişilerin bulunmasını sağlayıcı önlem almasından ileri
geldiğini kabul ediyorum.
(Ord. Prof. Dr.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis, İstanbul: Cumhuriyet
Gazetesi armağanı, 1999, s. 20-21.)
Evet, komisyonlara sızan
birileri var: Selanikli Mustafa Atatürk ve adamları.
İsim çekme işini Muhittin Baha (Pars) ile Kütahya Milletvekili Cevdet’in yapmasını öneren Selanikli’nin bu iki
şahsa da özel bazı “önerileri” olmuştur herhalde.
Hıfzı Veldet’in “önlem” dediği şey için bizim
lügatlarımız sahtekârlık, hilekârlık, dolandırıcılık, yalancılık ve yolsuzluk
gibi kelimeleri kullanıyorlar.