Şu Hiranur Vakfı hocasının kızının evliliği meselesi, 28
Şubat'taki (derin tezgâh) Müslüm-Fadime olayı gibi arsızca köpürtülüyor.
Ayrıca, bu olay üzerinden Peygamber Efendimiz s.a.s.'in Hz. Aişe
validemiz ile olan evliliğine yönelik imalar da yapılmıyor değil.
Bazı solcu, ateist, dinsiz imansız soytarılar Ortaçağ karanlığı
vs. edebiyatı yapmaya başladılar.
Bunlara Selahattin Demirtaş denilen Kürtçü
soytarı bile katılmış. (Bir zamanlar televizyonda, gazetelerde vs. Apo'larının
tecavüz ettiği Kürt kızlarının feryatları yayınlanırdı. Bu soytarı,
Apo'su hakkında da bir iki cümle kursun, ondan sonra konuşsun.)
Atatürkçülere de, Murat Belge'nin üvey annesi Zsa Zsa Gabor'u
hatırlatmak gerekiyor. 15 yaşındaki,
başkasının karısı olan çocukla işi neymiş? (İsviçre'den aparma Cumhuriyet
Türkiyesi Medenî Kanunu'na göre 15 yaşındaki kadın çocuktur çocuk.. Onu da
geçtik, başkasının karısı.)
CHP'li ahlâk abidelerine de eski liderleri Deniz
Baykal hatırlatılmalı..
*
Kimse o süreçte, "CHP kapatılmalı" demedi.
Hatta kibar beyzadeler, ahlâk nümunesi hassas
gönüllü "dindar"lar, dinci olmadıklarını göstermek
için ahlâksızlıktan söz ettiler.
Hayır, Deniz Baykal'ın mahrem maceraları için ahlâksızlık
demiyorlardı. Buradaki ahlâksızlık, Deniz Baykal'ın perde arkasından çevirdiği
dolapların ortaya çıkarılmış olmasıydı.
Ortaya çıkarılmamalı, Atatürk'ün CHP'sinin Atatürk'ün
izinden giden, Atatürk'ün "başkasının karısıyla yatma sünneti"ni ihya eden ahlâk
abidesi lideri Deniz Baykal, çağdaşlık ve ilericilik faaliyetine kesintisiz
devam etmeliydi.
Baykal dolaplarının teşhiri Türkiye'de hem yerlilik-milliliğe, hem de çağdaşlığa ve ilericiliğe büyük darbe vurmuştu.
*
Hiranur Vakfı olayında söz konusu ailenin Şeriat'e aykırı
davranmış olduğunu görüyoruz.
Diyelim ki altı yaşında nikâh kıydılar, bu durumda bunu (düğün
yapsalar da yapmasalar da) ilan etmeleri gerekirdi. Etmemişler.
Damat çocuğa ders veriyor diye halvet durumu oluşmuş. Sakatlık
buradan başlıyor, bunun olmaması gerekirdi. Çocuk âkil baliğ olmamış (Sadece İsviçreli Medenî Kanun'a değil, Şeriat'e göre de çocuk), düğün de
yapmamışsınız (O yaşta yapamazsınız da), millete ilan da etmiyorsunuz, o halde ateş ile barutun biraraya
gelmesine izin vermemeliydiniz.
Nikâh varsa da yoksa da bu halvet durumu olmamalıydı.
Efendim kız hafız olacakmış, ders alıyormuş.. Hafız olması farz
veya vacip değil.. Damat olacak şahıstan ders alması da şart değil.
(Laikler kızlarla oğlanlar aynı sıralarda yan yana okusunlar derler de, bu, Müslümana göre değil. Zamanında Köy Enstitüleri böyle kızlı erkekli okumalar dolayısıyla birtakım rezaletlere sahne olmuş ve "fuhuş yuvaları" olmakla suçlanmışlardı, fakat laikler böylesi mevsimlik/geçici aşk meşk icraatlarını pek severler. Benim okuduğum köy enstitüsü bakiyesi öğretmen okulunda da yatılı değil gündüzlü olarak ilçe merkezinden gelen az sayıda kız öğrenci bulunuyordu, bunlardan birini Medeni isimli ortaokul üçüncü sınıf öğrencisi bir solcu, solculuk-devrimcilik yoldaşlığı ayağından tabiat manzaraları seyretmek üzere ağaçlık alanlara götürmüş... Gerisini söylemeyelim.. Bildiğim başka olay yok mu, var!)
*
Bununla birlikte, Hiranur Vakfı olayı üzerinden kopartılan gürültü, söz
konusu ailenin hatalarından daha kötü bir niyet taşıyor.
Bunu bahane ederek pekçok kişi fırsat bu fırsat diyerek küfrünü,
münafıklığını, İslam düşmanlığını ortaya dökmüş, salyalarıyla ortalığı
kirletmiş durumda.
Sözde dindar pekçok kişi bu olayı bahane ederek küfür söz
söylemiş, Şeriat'e göre küfür demek olan sözler sarfetmiş bulunuyor.
Söz konusu aile, olaydaki hataları ile günaha düşmüş olabilir,
fakat sözde onlara bir çocuk için tepki gösterenler bütün bir milletin
mukaddesatına saldırıp küfür sözler söyleyerek daha büyük bir cinayet
işliyorlar.
İslam nokta-i nazarından küfür ve şirk, insanın Allahu Teala'ya
karşı haddini bilmemesi; küfre düşürmeyen günahtan daha kötüdür.
*
Tabiî olayın kahramanı olan genç kadının durumunu da tam
bilmiyoruz.
Ortaya çıkıp konuşmuyor.
Konuşmaması, insanda, onun konuşturulmadığı izlenimini
uyandırıyor.
Sanki, onu kullanan birileri var, ve onun
ortaya çıkıp konuşması durumunda falso vereceğini, onun üzerinden
yürüttükleri "operasyon"larının tehlikeye düşeceğini
düşünüyorlarmış gibi bir hava var ortada.
Onu kullanan, ona akıl veren "perde arkası"
birilerinin bulunduğu malum da
(İlgili haberlerde geçti), bu kişilerin kimler olduğu meçhul. (Bu meçhul
kişiler, genç kadına bir yol haritası hazırlamış, strateji ve taktik
öğretmiş, kocası ile konuşmalarını kayda alıp mahkemeye başvurmasını
sağlamışlar; ilgili haberlerden ortaya çıkan bu. Öyle anlaşılıyor ki, operasyonun diğer ayağını, kadının medya
önüne çıkmaması, böylece hata yapmaması, her adımı kendilerinin kontrolü ve
izni çerçevesinde atması oluşturuyor.)
İmdi, bu genç kadın kendi başına ortaya çıkıp medyada derdini
anlatmadıkça, başka birilerinin onun hakkında spekülasyonda bulunmasına izin
veriyor demektir.
Böylece, kendisinin "kullanılıyor, yönetiliyor ve
yönlendiriliyor" olması şüphesine onay vermiş oluyor.
*
Bugünlerde yaşanan bir başka olay, Konya'daki bir
MİT'çinin (veya MİT'çi görünen birinin) liseli 17 yaşındaki bir genç
kızla (İsviçre patentli Türk Medenî Kanunu'na göre bu da çocuk, kadın değil)
sözde dinî nikâhla (ailesinden habersiz) evlenmesi, sonra hemen her gün zorla onunla birlikte olması..
Olay bununla kalsa iyi, bir de kıza, "Ailene bunu senin
istediğini söylerim" diye şantaj yapmış. (Bu olay
kızın şikâyetçi olması sayesinde ortaya çıktı. Bu ülkede genç kızların
utanmaları ya da korkmalarından dolayı şikâyetçi olmadıkları "MİT'li" kimbilir böyle kaç
facia yaşandı, yaşanıyor.)
Hiranur Vakfı Olayı'nın da buna benzer bir şantaj boyutunun bulunmadığından, bu genç kadının "Neden baban yaşındaki biriyle hayatını sürdüresin ki?! Sen daha iyisine layıksın, bunu sana sağlayacağız, zaten o evliliğin de evlilik sayılmaz, sana senin istediğin gibi bir hayat ve evlilik sunacağız" denilerek (veya başka bir şekilde) tuzağa düşürülmediğinden, sonra da "Görüntülerini ailene gösteririz, bunu yapmamamız için senin bizim talimatlarımız doğrultusunda kocanı ve aileni mahkemeye vermen, rezil kepaze etmen, onların defterini dürmemize yardım etmen gerekiyor" demediklerinden nasıl emin olabiliriz?
Olabiliriz de, ancak şöyle olursa: Genç kadın tek başına ortaya çıkar, ailesiyle yalnız başına konuşmasına izin verilir, gazetecilerin sorularına tek başına cevap verirse, işte o zaman emin olabiliriz.
Cevaplarına bakar, "Yok, bunun arkasında birileri yok,
hepsi kendi başının altından çıkmış" deriz, diyebiliriz.
Bu psikolojideki birinin "Yeter artık, şu bir sussa" dedirtecek şekilde feryad u figanla ortalığı inletmesi, car car car zırlıyor olması gerekirken, bu kadın kaderine razı bir derviş sabrı ve olgunluğuyla susuyor, ve Schwarzenegger'i kıskandıracak ustalıkta bir terminatörlükle babasının bütün bir ömrünün muhassalası olan bir yapıyı saat gibi kusursuz işleyen zekâ ürünü bir operasyonla yerle yeksân ediyor..
Evet, kadın bu şekilde (ancak profesyonel düzenbazlardan beklenebilecek bir ustalıkla) saklandıkça, (kocasını ajanlar gibi tufaya getirip konuşturarak kayda almışken) istihbarat teşkilatı ketumluğuyla konuşmadıkça "şüphelenme" hakkımız bakidir.
Hatta, (Konya'daki MİT'çi olayı gibi "şantaj"lı örneklerden dolayı) bir yükümlülüktür.
*
Gelelim tarikatların kapatılması talebine..
Tarikatlar zaten kapalı.. Ölüyü ikinci kez öldüremezsiniz.
Açılan bir tek, Alevîlik tarikatı (Şeyhlerine dede deniliyor).
Alevîlerin tarikatı, cemevleri düzenlemesi
ile resmen faaliyete geçmiş bulunuyor.
Ülkemizdeki fırsatçı haydut taifesinin kapatılmasını istedikleri
tarikatlara gelince, onlar vakıf, dernek vs.. Tarikat değil..
Ancak, bu olay yüzünden tarikatların kapatılmasını isteyen
hassas gönüllülerin, işe kökünden çözüm getirmek istiyorlarsa,
yapacakları daha öncelikli bir iş var gibi görünüyor: Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü
kapatmak.
Çünkü ulu önderleri Atatürk, başkasının (Burhan
Belge'nin) karısı durumundaki Zsa Zsa Gabor ile (15 yaşındaki bir çocuk olduğu
halde) yatmış durumda. Evet, yatmış.. Defalarca..
Samimilerse, işe Atatürk'lerinden ve Atatürkçülüklerinden
başlamaları gerekiyor gibi görünüyor (Ne yapalım, kör olmayasıca mantık böyle diyor).. Tarikatları lanetleme ve kapatmaya gelince, Türkiye'de o kolay.
* * *
DR.
SEYFİ SAY’IN İNTERNETTE PDF FORMATINDA YER ALAN KİTAPLARI:
28
Şubat Sonrasının Bilançosu: Laikleşen İslamcılar, Solculaşan Milliyetçiler
28
Şubat Sürgünü: Prof. Esad Coşan Hoca
Ajan
Dindarlığının Kodları: Anti-İslamcılık, Pseudo-Hilafetçilik
Ajanın
Din Mühendisliği: Laiklikle Vaftiz Edilmiş Müslümanlık
Akıl,
İman ve Kant’ın Felsefesi
Anıtkabir
Tapınmacılığının İki Düşmanı – İslam (İrtica) ve Kürt (Öteki)
Atatürkçü
Türk İslamı’nın İnanç Kodları: Harun Yahya (Adnan Oktar) Örneği
Cemaat Küresel İslam Devletidir
Cumhuriyet
İlahiyatçılığı:Tefakkuhsuz Fıkıh
Çok
Sessiz Bir Ölüm (Şeyhleri de Vururlar)
Diyanet,
Laiklik (Siyasal Dinsizlik) ve Atatürk
Ehl-i
Sünnet, Şia ve Selefîlik
Felsefe,
Bilim ve İman (Saf Akılsızlığın Tenkidi)
Halifelikte
Ehliyet ve Liyakat (Erbakan-Coşan İhtilafı)
Haramilerce
Yağmalanan Tasavvuf
İdeolojisiz
Siyaset: Partilikten Pırtılığa
İlahiyatçılar
Sirkinin Canbazları
İngiliz’in
Gözde Şeyhi İbn Arabî
İslam’ın
Şeriatı, Laikliğin (Siyasal Dinsizliğin) ‘Düzen’i
Kalemin
Kuşanıldığı Devran (Sağduyu Yazıları)
Kritik-Analitik
Oyunun Analiz ve Kritiği
Kurtuluş
Savaşı’nın Sansürsüz Tarihi
Laik Rejimlerde İslami Hareket -Yöntem Tartışması
Laik
(Siyasal Dinsiz) Düzenin Dindar Medyası
Ortadoğu’nun
Pusulasız ve Rotasız Gemisi
Sağduyu
mu, Solduyu mu? (Sağduyu Partisi’nin Zihniyet Karnesi)
Siyasal
İslam ve Siyasal Dinsizlik (Laiklik)
Sünnet’e
Karşı Metin Tenkidi Şarlatanlığı -Hilafet Hadîsleri Örneği-
Sünnetsiz
Tarihselci Modernistler, Ehliyetsiz Sünnetçiler
Şahsiyet
Ne Yana Düşer Usta, Dış Politika Ne Yana?
Tarihselcilik:
İctihad Değil İnkâr
Türkiye’de
Din İstismarının Devletleştirilmesi (Laik ‘Allah ile Aldatma’ Rejimi)
Türkiye’nin
Bedevîleri – İslamcılık Karşıtı İmansız Müslümanlar
Türkiye
Tarikatlarının Kimlik Krizi: İskenderpaşa Örneği
Türk
Siyasetinin Üç Hali: Katı (Kaba), Sıvı (Cıvık) ve Gaz (Görünmez)
Zamane
İlahiyatçılarındaki Savrulmalar: Fethullah Gülen Fıkhı Örneği
Zamanın İmamı Meselesi ve Şiîleşen Tarikatçılar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder