ÜLKENDEKİ İSTİHBARAT UZMANI ÜMİT ÖZDAĞ’DAN NE HABER VARDIR
HAPİS CELLADINDAN NE ÇIKAR, MADEM Kİ SURİYE’DE ZAFER VARDIR
(Böyle bağlar olursa MİT üzerinden olur kardeş, MİT üzerinden)
Ümit
Özdağ hapiste (bir bakıma) dinleniyor, demleniyor.
Sesi
soluğu çıkmıyor.
İki
ihtimal var:
Birincisi,
Özdağ’ın “olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan” Mevlevî meşrep bir
adam olması.
İstihbarat
(gizli servis) katakulli ve dümenleriyle bir alâkasının
bulunmaması.
Bu
durumda, Özdağ’ın, partisiyle, ardındaki kalabalık kitleyle, çıkardığı gürültü
ve patırtıyla devleti (derini ve yüzelseliyle devleti) rahatsız etmiş olduğunu,
bu yüzden kulağının çekilmesine karar verildiğini düşünmek gerekiyor.
Ve de
Özdağ’ın, işin ciddiyetini anladığını, dolayısıyla “tırstığını”, o nedenle
sesini soluğunu kestiğini kabul etmek icab ediyor.
*
Öyle ya,
bu kadar kavgacı gürültücü bir adamın Kürtlük eksenli son gelişmeler
üzerine biraz tantana çıkarması beklenir.
Hele de,
hak etmediği halde hapishaneye tıkılarak mağdur edildiğine, zulme
uğradığına inanıyorsa..
Bu
durumda, “Öcalan’a Meclis’in yolları, bana hapishane
kurşunları” diyerek kahırlanması normal karşılanabilir.
Böyle
düşünüyor ve yine de susuyorsa, “Demek ki, onu korkutan birşeyler var, o
yüzden tırsıp sustu” diye tahminde bulunulması mantıklı olabilir.
Birinci
ihtimal çerçevesinde, yani Özdağ’ın “derin güdümlü”
olmaması ön kabulü muvacehesinde mantıklı tek açıklama, onun tırsmış ve bu
yüzden susmuş olmasından ibaret.
*
Ancak,
bir ihtimal daha var..
Vatandaşın
babası, 27 Mayıs'ın darbeci askerlerinden Muzaffer Özdağ..
Fakat oğul
Özdağ, “Bir ihtilal daha var” konsepti içine oturtulabilecek biri değil.
Onun
için ancak “Bir ihtimal daha var” diyebiliriz.
Bu
ihtimal, istihbaratçılık ihtimali.
Çünkü
vatandaş, istihbarat işlerine meraklı..
"Örtülü istila"lardan (evet, istilanın örtülüsünden) ve de "psikolojik savaş" entrikalarından, tuzaklarından, hilelerinden anlıyor.
Adam bu işlerin kitabını yazmış.
Hem istihbarat
(ajanlık) konulu sürü sepet yayını var, hem de arasıra “arkadaşı istihbaratçılardan
öğrenmiş olduğu, sadece birkaç kişinin bildiği” devletsel sırları
açıklamasıyla meşhur.
*
İkinci
ihtimal çerçevesinde, Ümit Özdağ’ın “sahada çalışan”
kabiliyetli ve becerikli bir operasyon adamı olduğunu, hem ülkedeki
ulusalcıların “gazının alınması” ve kontrol altında tutulmaları, hem de
sığınmacı Suriyeliler’deki aşırılıkların törpülenmesi ve laik Türkiye’ye
uyumlarının sağlanması için “öttürüldüğünü” düşünebilir miyiz?
"İyi polis - kötü polis" numarası sadece polisliğin değil, siyasetin de dağarcığının vazgeçilmezlerindendir.
Culani Ahmet
Şara’nın Suriye’de kontrolü büyük ölçüde eline geçirdiği, Kürt
meselesinde yeni adımların atılmasının planlandığı bir vasatta Özdağ’ın bir
süreliğine kızağa çekilmesi, "Sen vazifeni yaptın, rolünü oynadın, sıra başkalarında" denilerek dinlenmeye alınmış olması ihtimalinden bahsedebilir
miyiz?
Özdağ’ın
tutuklanması, Suriye’nin yeni yönetimine ve Türkiye’deki Suriyeliler’e şu
mesajın dolaylı biçimde verilmesi anlamına geliyor olabilir mi:
“Bakın
biz, dağ gibi Özdağ’ı ve ardındaki devasa kalabalığı biraz da sizin hatırınız
için karşımıza alıyoruz.. Siz de bizi utandırmayın, ne diyorsak yapın!”
*
(Burada istitraden şunu da söyleyelim: "Saha"da icra-yı sanatta bulunan bir istihbaratçı olmak risklidir, bazen hapse de düşebilirsiniz..
Prof. Mahir Kaynak, mahkemede şahitlik yaparak deşifre olmaktansa hapis yatmayı yeğliyordu, fakat istediği olmadı.
Bu, hem sosyal çevresini kaybetmesine, nefret odağı haline gelmesine, hem de istihbaratçılık kariyerinin bir bakıma noktalanmasına yol açtı.
Deşifre olmasaydı, solun gelecekteki en önemli liderlerinden biri olacağına inanıyordu.. Haklıydı..
Siyasî parti lideri olurdu..
Kafası çalışıyordu, fikirlerini ikna edici ve etkili bir biçimde yazıya ve söze dökebiliyordu.
*
Burada Suriyeliler konusuna girmişken şunu da ekleyelim:
Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesi, oradaki İslamcıların/Şeriatçıların zulüm görmesine ["devlet aklı" vezninde] "devlet yüreği"nin dayanmamasından kaynaklanmıyordu.
Bu yüreğin nasıl bir yürek olduğunu bilenler biliyor.
Türkiye "devlet yüreği", ABD öyle istediği için, bir Amerikan vizesi ve teşviğini önünde hazır bulduğu için olaya müdahil oldu.
O yürek, müttefiğinin CIA'inin hatırını kırmaktansa [zalim olduğunu birden bire hatırladığı] Esed'in hatırını kırmayı tercih etti.
Bunu, dönemin Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Korgneral İsmail Hakkı Pekin açıklamış, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın kendisine, bu konuda ABD ile mutabakata varmış olduklarını söylediğini dile getirmişti.
Yani CIA-MİT müttefikliği ve dostluğunun tarihî meyvelerinden biri de bu Suriye olayı..
En az 28 Şubat kadar görkemli bir tarihî işbirliği..
Davutoğlu'nun bürokrasiye hediyesi Hakan Fidan'ın da şaheser hizmetlerinden belki en büyüğü.. [“Hizmet”in asıl sahiplerinin Erdoğan ve Davutoğlu olduğunu unutmuyoruz.]
ABD'nin, İsrail'in güvenliği ve gelecekteki fırsatlar dünyası için Suriye'yi karıştırmaya, bölüp parçalamaya ihtiyacı vardı.
Durum buydu, fakat, ABD'nin yerli-milli müttefiklerinin Esed'in zulümlerinin çetelesini çıkartmaları, hayırlı bir iş yaptıklarını düşünmelerini ve vicdanlarının sesini susturmalarını sağlıyordu.
ABD'nin mesela Afganistan ve Irak'taki zulümlerine gelince.. Oralardaki zulümlerin, tecavüzlerin, cinayetlerin çetelesi ile meşgul olmadılar.
Türkiye de, NATO saflarında Afganistan'daydı.)
*
Özdağ
dışarıda olsa, son gelişmeler hakkında konuşması, hatta mitingler düzenlemesi,
ortalığı velveleye vermesi, cuma namazına gidip (disk-jokey konumunda gördüğü) imamlardan
“Atatürklü parça” isteğinde bulunması gibi akla ziyan rezaletler çıkarması gerekecek..
Dışarıda
olup sustuğunda sorgulanması, ona, “Demek ki senin bütün söylemlerin
aldatmacaydı, oyalamacaydı” denilmesi mümkün.
İçeride
olunca, “Ne yapsın, başı belada, konuşsa daha zor duruma düşer, susmak
zorunda” diye düşünülmesi, itibarı zedelenmeden, hatta bir ölçüde “mağdur
kahramanımsı” haline getirilerek süreci hasarsız atlatması imkân dahilinde.
Ayrıca,
içeride olması, onun “gazıyla” seslerini fazla çıkaran kişilere gözdağı
verilmesini sağlaması bakımından da işlevsel.
Hapishanede
Öcalan gibi keyfinin yerinde olduğu tahmininde bulunmak hepimiz için
serbest.
*
Hülasa,
ortada iki ihtimal var.
Birinci
ihtimal, Özdağ’ın Mevlana gibi “olduğu gibi görünme, göründüğü gibi olma”
ilkesi ışığında mesleğini icra eden bir siyasetçi olması.
İkinci
ihtimal ise, zatıalilerinin istihbaratçılığın fıtratında ya da doğasında
bulunan “oyun kuruculuk” çok yüzlülüğünün (iki yüzlülük değil, ikiyüz
yüzlülük) müstesna örneklerinden biri olması.
Hangisi?
Bu
konuda birşey demiyorum, herkes kendisi karar versin.