KİTAPSIZ SULTAN (DEVLET), VE CEMAAT




Cemaat konusuyla ilgili önceki yazılarımızda delilleriyle açıkladığımız gibi, Ehl-i Sünnet ve Cemaat tabirinde yer alan “cemaat”, İslam devleti (başında halifenin bulunduğu ümmet devleti) anlamına gelmektedir.

Huzeyfe r. a.’in rivayet ettiği hadîs de bunun böyle olduğunu ortaya koymaktadır. Müslümanların imamının (halifenin) ve dolayısıyla ümmetin (bir kavmin, bir ırkın, bir etnik topluluğun değil, ümmetin, Müslümanlar’ın) devletinin bulunmadığı dönemler “cemaatsiz zamanlar”dır.

Bu “cemaatsiz zamanlar”da (koyunun olmadığı yerde keçi çelebi hesabı) cemaat diye adlandırılan gruplara (tarikat, parti, vakıf, dernek vs.) gelince.. Bunlar birer “fırka”dır, hadîsteki anlamda cemaat değil..

Çünkü cemaat, ümmet-i Muhammed’i (s.a.s.) temsil eden, başında halifenin bulunduğu ve Şeriat’in yürürlükte olduğu İslam devletidir.  

İşte, bu cemaati terk edip de o hal üzere ölen, cahiliye ölümü ile ölmüş gibi olur.

*

Evet, günümüzde ne yazık ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü ettiği “cemaat” mevcut değil.

Ümmetin hukukun üstünlüğü (Şeriat’in üstünlüğü) ilkesi çerçevesinde birlik ve beraberliğini temel alan (Müslümanlar'ın halifesinin başında bulunduğu) bir İslam devleti yok.

Irkçılık, kabilecilik, aşiretçilik temeli üzerine kurulmuş perakende devletler var. (Afganistan İslam Emirliği nisbeten farklı.) 

Irkçılık dallanıp budaklanmış, “ikinci dereceden alt ırkçılıklar” ortaya çıkmış, bu yüzden bir Arap birliği, bir Türk birliği bile mevcut değil.. Mesela Türkmen’in Türkmenistan’ı, Azeri’nin Azerbaycan’ı, Özbek’in Özbekistan’ı, Kırgız'ın Kırgızistan'ı vs. var.. Araplar’ın durumu daha berbat..

Bunlar, “cemaat”i (ümmet devletini) değil, fırkaları (tefrika ve bölünmeyi) temsil ediyorlar.

Açıktır ki, bir devlet “Şeriat’in üstünlüğü” (hukukun üstünlüğü) ilkesini kabul etmiş olduğunu ilan etse bile “ırk” (milliyetçilik) esası üzerine kuruluysa, “cemaat” olma vasfıyla ilgisiz hale gelir.

Ayrıca, onun milliyetçiliği (ırkçılığı); İslam’dan taviz vermesi, ümmet şuuruna (cemaat ruhuna) sahip olmaması, Şeriat’i tam ve eksiksiz biçimde hayata geçirmeyi hedeflememesi anlamına gelir.

Eğer bu ırkçılığa (milliyetçiliğe) bir de laiklik (siyasal dinsizlik) ekleniyorsa, o devlet “dinsiz devlet” olacağı için “cemaat”le bağını tümden koparmış olur.

İslam'ın olmadığı yerde Ehl-i Sünnet ve Cemaat hiç bulunmaz.

*

Böylesi “cemaatsiz zamanlar”da bireylerin ne yapması gerekir?

Huzeyfe r. a.’in rivayet ettiği hadîs, bütün fırkaların terk edilmesini emrediyor, bir ağaç kökünü kemirmek zorunda kalınsa bile..

Kendisini cemaat olarak pazarlayan fırkalardan (mesela şimdilerde FETÖ diye adlandırılan, eskiden Cemaat diye bilinen gruptan) ayrılmak (nispeten) kolay da, cemaatlikle ilgisi kalmayıp fırkalaşmış gecekondu tipi devletçiklerden ayrılmak (mesela bir Prof. Muhammed Hamidullah gibi “vatansız”/heimetlos yaşamak) zor..

Çünkü Dünya’nın (yaşanabilecek) her yeri, kendisini devlet olarak adlandıran fırkalar tarafından gasb edilmiş durumda.

İşte böylesi bir durumda müslümanın fiilen değilse bile zihniyet olarak (içinde yaşadığı) "fırka-devlet"ten ayrılması (devletçi olmaması), Cemaat (İslam devleti) idealini benimsemesi (İslamcı olması) gerekir.

Evet, Batılılar'ın "ulus-devlet" tabir ettikleri siyasal gecekondular için ("bilginin İslamîleştirilmesi" bağlamında) uygun bir karşılık aradığımızda başvurabileceğimiz alternatiflerden biri fırka-devlet olabilir. (Cahiliye kelimesinden hareketle "cahil devlet" demek de isabetli gibi görünüyor. Böylesi devletlerin banilerine de Ebu Cehil vezninde Atacahil unvanının verilmesi yerinde bir tercih olabilir.)

*

Tekrarlayalım, günümüz şartlarında müslüman bireyin fiilen değilse bile zihniyet olarak (içinde yaşadığı) "fırka-devlet"ten ayrılması (devletçi olmaması), Cemaat (İslam devleti) idealini benimsemesi (İslamcı olması) gerekir.

İslamcılık, sözlük anlamı itibariyle “İslam taraftarı” olmak demektir.. Dünya genelinde basın yayın organlarında kullanılan anlamı ise, “İslam hukukunun (Şeriat’in) uygulanmasını ve İslam birliğinin sağlanmasını savunmak”tan ibarettir.

Bunlar ise, hadîslerde geçen “cemaat”in olmazsa olmaz şartları durumundadır.

Dolayısıyla, İslamcı olmak, Ehl-i Sünnet ve Cemaat’ten olmak demektir.

Çünkü “cemaat”i savunmaktır.

İslam cemaatini terkin (Ki başında Müslümanlar'ın imamının/halifenin bulunduğu İslam devletini terk anlamına gelmektedir) küfür olduğu hadîslerde belirtiliyor.

İslam cemaatini fiilen terk küfür olduğu gibi, böyle bir cemaatin (halifenin başkanlığı altındaki ümmet devletinin, İslam birliğinin) tesisine karşı çıkan (İslamcı olmayan) kişi de kâfir olur.

*

Cemaatin (başında halife bulunan, Şeriat’i uygulayan) İslam devleti (ümmet devleti) demek olduğunun daha iyi anlaşılması bakımından, Prof. Dr. İbrahim Canan’a ait Hadis Külliyatı Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi (İstanbul: Akçağ Y., 2014) adlı eserin “Hilafet ve İmamet” bölümünde yer alan bazı hadîsleri aktarmakta yarar var.

Bir hadîs şöyle:

"… Ben de size beş şeyi emrediyorum: Allah onları bana emretti. Dinlemek, itaat etmek, cihâd, hicret ve cemaat. Zira, kim cemaatten bir karışçık ayrılırsa boynundaki İslâm bağını çıkarıp atmıştır, geri dönen hariç. Kim de cahiliye davası güderse o cehennem molozlarından biridir!"

Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! O kimse namazını kılar, orucunu tutar idiyse (yine mi cehennemlik)?" diye sordu. Aleyhisselâtu vesselâm:

"Evet, namaz kılsa, oruç tutsa da! Ey Allah'ın kulları! Sizi Müslümanlar, mü'minler diye tesmiye eden Allah'ın çağrısı ile çağırın!" buyurdular." [Tirmizî, Emsâl 3, (2867).]

Cahiliye davasından kasıt, birincisi ırkçılık (milliyetçilik), ikincisi Şeriat’e aykırı yönetim ilkeleridir.

Türkçülük, Kürtçülük, milliyetçilik vs. gibi davaları benimseyenlerin kendilerini bu hadîs çerçevesinde sorgulamaları gerekir. (Sözümüz müslüman olduklarını söyleyenlere.. Müslüman olmayanlar lütfen üzerlerine alınmasınlar.)

Bu noktada bazıları “Bizim milliyetçiliğimiz ırkçılık değil” diyebilirler.. Bu laf, "Bizim dinsizliğimiz İslam'a aykırı değildir" demek gibi birşeydir.

Şayet kendi kavimlerinin ümmet birliği içinde yer almadan ayrı bir laik (siyasal dinsiz) devlet olarak “ebediyen, ilelebet” var olması hedefini güdüyorlar, İslam birliği içinde yer almayı ideal olarak benimsemiyorlarsa, milliyetçilikleri ırkçılıktır, cahiliye davasıdır. (Böylesi Türkçülerin ümmet birliğinden yani İslam birliğinden söz edildiğinde suratları asılır, fakat hristiyan birliği yani Avrupa Birliği içinde yer almaktan söz edildiği zaman ise yüzlerinde güller açar, milliyetçilikleri Afrika güneşi altındaki buz gibi erir, önce su, sonra buhar olur, uçup gider. Kendileri de boz kurtluktan çıkar, “meler gelir” mor koyun olurlar.)

İslam birliğinin sağlanmış olduğu bir yerde milliyetçilik/ırkçılık davası güdüp ayrı devlet olmak isteyenlerin durumuna gelince.. Şu hadîs-i şerîf onlar için söylenmiş gibi görünüyor (Prof. Canan’ın çevirisiyle):

"Şurası muhakkak ki, benden sonra henat ve henat (yani şerler ve fesatlar) olacak. Cemaatten ayrılan veya Muhammed ümmetinin birliğini bozmak isteyen birisini gördünüz mü, bu herifi kim olursa olsun öldürün. Zîra Allah'ın (yardım) eli cemaat üzerindedir. Şeytan ise cemaatten ayrılanla birliktedir."

*

Prof. İbrahim Canan’ın eserinin aynı bölümünde yer alan şu ifadeleri önemli:

Bu dünya-ahiret ayrılmazlığının sonucu olarak İslam'da devlet reisliği müessesesi aynı zamanda dinî reisliği de temsil eder. Devlet reislerinin dinin tatbikatına müteallik [uygulanmasıyla ilgili] vazife ve mesuliyetlerden kendilerini uzak tutmaları din açısından bir fitne olarak değerlendirilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bir hadiste şöyle buyurur:

"[Devletler tarafından yapılan] İhsan ihsanlık vasfını korudukça [karşılık beklenmedikçe] kabul edin. Fakat bu, dine karşı rüşvet mahiyetini alınca reddedin, almayın. (Maalesef) bunu terk etmeyeceksiniz. Dine karşı rüşveti terk etmekten sizi alıkoyan şey korku [öldürülmekten, hapsedilmekten korkmanız] ve fakirliktir. Haberiniz olsun, iman çarkı (ilelebed) dönecektir. Bu çark her nerede dönüyorsa Allah'ın kitabına uygun olarak dönderin. Haberiniz olsun sultan [devlet] ve kitap [Kur’an] birbirinden ayrılacaktırSakın sakın siz Kitap'tan ayrılmayın [Hükümetin/devletin değil, Kitab'ın yanında durun]. Haberiniz olsun başınıza öyleleri reis (emîr) olarak geçecek ki, (kendileri için hükmettiklerini sizin için hükmetmeyecekler), onlara itaat etseniz sizi dalalet ve sapıklığa atarlar, itaat etmeyip isyan etseniz [otoritesini tanımadığınızı, başkaldırdığınızı ilan etseniz, boyun eğmeseniz, kanun/yasa adını verdikleri buyruklarını çiğneseniz, yok saysanız], sizi öldürürler."

Cemaatten bazıları sordu: "Ey Allah'ın Resûlü! Pekâla ne yapalım?"

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Hz. İsa'nın ümmeti gibi yapın. Onlar, ateşe atıldılar, testerelerle biçildiler (fakat dinlerinden dönmediler). Allah'ın taati uğruna ölmek Allah'a isyan içinde yaşamaktan daha hayırlıdır."

*

Günümüzde, Kitap’dan kopmuş olan devletlerde, kitapsızlığa fiilen başkaldırma bir tarafa, sözle karşı çıkılması bile “devletin bekası için tehlike” olarak görülebilmektedir.

Kitapsızlığa açıkça isyan edilse, “Boyun eğmiyoruz, size direneceğiz, yasalarınızı tanımıyoruz” denilse, öldürürler.

Fiilen isyan etmeyip Kitab’ın devlete hakim olması gerektiğini (derin işbirliği içine girmeyip samimiyetle) savunanlara gelince.. 

Bunlara karşı silah kullanmak için bir bahane uydurulamıyor, fakat “devletin bekası” için “örtülü” yöntemlerle temizlenmeleri seçeneğinin her zaman bir kenarda hazır tutulmakta olduğu, tarihin tanıklığıyla biliniyor.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN OSMANLI DEVLETİ’NE "AÇIK" İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 39   Bir önceki bölümde, Selanikli’nin, (Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almasın...