"KEŞKE YUNAN GALİP GELSEYDİ" Mİ?

 











“Beni tefe koyarlar ama, keşke Yunan galip gelseydi. Ne Hilafet yıkılırdı,  ne Şeriat kaldırılırdı, ne medrese lağvedilirdi, ne hocalar asılırdı, hiçbiri olmazdı. 

"Buna inanmayan, Yunanistan‘da bir şeriat mahkemesi var, orda Yunan’ın esiri olan müslümanlar için… 

"Sizin içinizden birisi desin ki ‘Ahval-i şahsiyyeye (kişisel hallere) müteallik (ilişkin) mesail (sorunlar) için hiç olmazsa ihtiyarî (isteğe bağlı), talebe bağlı, isteyen şeriat mahkemesine gitsin’, diyebilir misin? 

"‘Anayasa’ya laiklik konmasın’ diyen adamı [dönemin TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ı] nasıl boykot ettiler, nasıl hakaretlerde bulundular, görüyorsunuz. 

"Bizim gâvur, elin gâvurundan daha şiddetli.”

*

Ekim 2016’da merhum Kadir Mısıroğlu‘nun bu sözleri medyaya yansımıştı..

Tabiî laik kesim hemen üzerine atladı.

İçten içe memnundular, rahmetlinin Mustafa Kemal eleştirilerine cevap veremedikleri için akıllarınca bir açığını yakalamışlardı.

*

Merhumun sözlerinin önemli bir kısmı doğru olmakla birlikte, abartılı konuştuğu açıktı..

Yunan galip gelip İstanbul’u da ele geçirseydi, hilafet kaldırılmazdı diye birşey yok.

Hilafetin ne izi ne tozu kalırdı.

Çünkü küfrün hâkimiyeti altındaki bir halife müsveddesi, tanım gereği, halife değildir.

Şeriat de sadece ahval-şahsiyyeden ibaret değildir. Onun siyaseti ve ekonomiyi de içeren bir toplumsal yanı vardır.

Şeriat sadece evlilik, boşanma, miras vs. konularını düzenlemiyor, onun ayrıca bir de ceza hukuku boyutu var.

Diyelim ki bir müslüman Türk ile hristiyan Rum arasında cinayetle biten bir kavga oldu, bunu hangi ceza hukukuna göre çözeceksiniz? Yine İslam Şeriati mi geçerli olacak?

Tabiî ki olmayacak.

Dolayısıyla, merhum Mısıroğlu’nun “Yunanistan’da Şeriat mahkemesi var” sözü o kadar da doğru değil.

*

Yunan galip gelseydi, bugünkü İstiklal Marşı’n olmazdı.

Bayrağında hilal olmazdı.

Ezanlar bu kadar serbestçe okunmazdı. (Gerçi bir ara Ezan da yasaklandı, Allah Menderes'e rahmet etsin!)

Ancak bunlar, Mustafa Kemal’in bu millete beleşten bağışladığı, elde yokken kazandırdığı birer karşılıksız lütuf değildir.

Tam aksine bu millet, Mustafa Kemal’in ve kurduğu "laik (siyasal dinsiz) düzen"in elinden ancak bu kadarını kurtarabildi.

Batı Trakya’daki Türkler de Yunan’ın elinden başka bazı şeyleri kurtardılar.

*

Bununla birlikte, “Keşke Yunan galip gelseydi” demenin de bir anlamı yok.

Yunan galip gelseydi, ve bu arada Mustafa Kemal’i savaş esiri olarak alıp götürselerdi, şimdi onun için ağıt yakıyor olurdun.

Şöyle derdin: 

“Bakmayın siz Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin namaz vs. kılmadığına.. O savaş gailesi içinde namazına abdestine çok dikkat edemedi, ama kalbi çok temizdi, yüreği imanla doluydu. Padişah onu boş yere seçmemişti. Emri altındaki İslam ordusu galip gelseydi, cihad zaferle sonuçlansaydı, Osmanlı yıkılmazdı. Ne Hilafet yıkılırdı, ne Şeriat kaldırılırdı, ne medreseler lağvedilirdi, ne hocalar asılırdı, hiçbiri olmazdı.. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve Said-i Nursî gibi basiretsiz hocalar ne yazık ki Mustafa Kemal Paşa gibi sadık bir komutanı anlayamadılar. Düşman ajanlarının iftiralarına aldanıp Paşa hakkında suizanda bulundular, Paşa’nın dış dünyaya karşı siyaset icabı söylediği bazı lafları kafaya taktılar. Hatta Said-i Nursî tuttu önce bir namaz beyannamesi yayınladı, sonra da savaşın ortasında Ankara’yı terk edip gitti. Şimdi siz söyleyin, Padişah emrettiği için Yunan’a karşı cihat eden, savaşıp esir düşen Mustafa Kemal Paşa hazretleri mi daha dindardır, yoksa ‘Bunlardan bir cacık olmaz’ diyerek savaşın ortasında Ankara’dan çekip giden Said-i Nursî mi? Bu millet bu basiretsiz, kifayetsiz, firasetsiz, hayalperest, yaşadığı çağı anlayamayan, dünyayı bin 400 yıl öncesi gibi zanneden hocalardan az çekmedi!”

*

Bu laikler (siyasal dinsizlikçiler), sözde vatanseverlik edebiyatı yapıyor olsalar da, çoğu, Yunan’ın galip gelmiş olmasını dert edecek adamlar değiller.

Tam aksine, "laik, demokratik ve çağdaş" bir Yunan hakimiyetini yürekten, can u gönülden isterler.

Çünkü bunların hedefi batılılaşmak, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve bu arada Avrupa Birliği‘nin bir parçası haline gelmekten ibaret.

Yunan galip gelseydi, bu hedefler daha çabuk ve kolay yoldan gerçekleşmiş olurdu.

Bu yüzden, bana kalırsa, Yunan’ın galip gelmemiş olmasına Mısıroğlu‘ndan daha fazla üzülüyorlardır.

Ama, bunu yüksek sesle söylemeyecek kadar da işlerini bilirler.

Onlar açısından meselenin can alıcı noktası ise şu: 

Yunan işgali yaşansaydı, kökenini bir şekilde Rumluğa dayandıramayanlara "ikinci sınıf vatandaş" muamelesi yapılır, onlara "keçi çobanlığı" layık görülürdü. 

"Cennet vatanın Kemalist imtiyazlı vatandaşları" Yunan usulü "laik demokrasi"de mağdur olurlardı. 

Canlarını sıkacak tek nokta burası.

*

Yunan galip gelseydi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “milli ve yerli” AB hedefi kolayca gerçekleşebilirdi.

Kalkıp Mısır ve Tunus‘a gidip “Şeriat yerine laiklik” tavsiye etmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunan vatandaşı olduğu için, muhtemelen, Şeriatçılıktan yine uzak dururdu.

Belki imam hatip lisesi yerine, eksik gedik bir medrese tahsili yapmış olur, fakat herhalde yine laikliği savunurdu.

Türk milletvekili adayı Temel Karamollaoğlu, “Müslümanım, İslamcı değilim” diyerek, vatandaşı Yunan halkının gönlüne su serperdi.

Bahçeli ve Akşener gibi milliyetçiler (din-ci olmayan milliyet-ciler) “Biz Türkler Yunanistan’ın laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olmasını istiyoruz, onun ötesinde bir talebimiz yok, laiklikten taviz verilemez” derlerdi.

Kılıçdaroğlu da muhtemelen “Ben Alevî meşrep samimi bir müslüman olarak sosyal demokrasiye inanmış durumdayım, başka bir davam yok” derdi.

Yunan devleti vatandaşı Mehmet Şevket Eygi“Müslümanım, İslamcı değilim. İslamcılık sapıklıktır; sapıtmış ve sapıttıran bir fırkadır” diye yazılar döşenir, Yunan makamlarından aferin alırdı. Yılın gazetecisi filan seçilirdi. 

İşbirlikçilik yaptığı İçişleri Bakanı’nın adı Faruk değil, Dimitri filan olurdu.

 “Canım Yunanistan“ı için “Ben devlet taraftarıyım. Düzen ya da rejim bozuk olabilir, rejim başka, devlet başkadır. Devletime bağlıyım. Devletimi en çok ben severim, bu konuda ikinci olmayı bile kabul etmem” şeklinde sevgi dolu yazılar kaleme alırdı.

"Yunanistan sevgisi imandandır" adıyla kitap yazan bile çıkardı.


SELANİKLİ MUSTAFA ATATÜRK’ÜN VAHİDEDDİN'E GİZLİ İHANETİ

  UĞUR MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 38   Önceki bölümlerde, Selanikli Mustafa Atatürk’ün mütareke döneminde 13 Kasım ...