Altay
Cem Meriç ile Murat Gezenler’in teşrî’ (yasama, yasa yapma) ve şirk konulu
tartışmasının kaydını dinledim.
İki tarafın da akıl yürütüşünde sorunlar var..
Doğruları da var.
Ancak,
Murat Gezenler’i daha dürüst ve tutarlı buldum..
Altay
Cem ise usul edebiyatı yaparken usulden sapıyor.. Bir ölçüde demagoji
ve mugalataya kayıyor.
*
İlk söz
alan, Gezenler.
Teşrî’ konulu
ayetleri sayarak söze giriyor.
Teşrî,
şeriat ve meşrû kelimeleri ile aynı kökten türemiş bir
kelime.. “Kanun koymak, yasa yapmak” demek.
Yasalar
Allahu Teala ve peygamberleri tarafından konulduğunda bu ilahî şeriattir,
insanlar tarafından konulduğunda ise beşerî şeriat.
Din de,
Allahu Teala tarafından konulduğunda (vaz' edildiğinde) ilahî din, insanlar tarafından
konulduğunda ise beşerî (insan yapımı) din olur.
*
Geçtiğimiz
günlerde Halis Bayancuk ile İhsan Şenocak sosyal medyada Hz.
Yusuf aleyhisselam’ın Mısır’daki hükümranlığını tartışırken “Melik’in
kanunları” meselesine girmişlerdi.
(Evet,
Hz. Musa aleyhisselam dönemindeki Mısır krallarına Firavun deniliyor,
fakat Hz. Yusuf dönemindeki kral için Kur’an’da melik
[hükümdar] tabiri geçiyor.)
İkinci
bir husus şu: Ayette Mısır kanunları için “Melik’in dini” (fî
dîni’l-meliki) deniliyor.
Evet,
insanların kabul ettikleri yasalar, onların dini demek olur.. Bu anlamda şeriat
(yasalar, pozitif hukuk) ile din aynı şeydir.
Doğal
olarak Melik’in dini (yasaları), beşerî din (beşerî şeriat) kategorisine giriyordu.
Lafı
uzatmadan, Gezenler ile Meriç’in tartıştığı meseleye girelim: Türkiye
Cumhuriyeti’nin laik ve Kemalist yasalarını benimseyen (evet,
benimseyen, beğenen, İslam Şeriat’inden üstün bulan, veya onun kadar saygıya
layık gören) kişinin dini, Kemalizm’dir.
(İsteyen
Kemalizm yerine başka bir ad da takabilir, fakat onun dini İslam
değildir.. Müslüman olduğunu zannetse ve iddia etse bile.)
*
Gezenler’den
sonra sözü Meriç alıyor.
Hemen usul
dersi vermeye başlıyor.. (Usule dair
birşeyler okumuş ama tam anlamamış.. Kafası karışık.)
Önce "kat’î (kesin) delil – zannî delil” ayrımını hatırlatıyor. (Ama tam izah etmiyor veya edemiyor.)
Tartışmada
zannî delili asla kabul etmeyeceğini söylüyor.
“Mesela”
diyor, “haber-i vahid bir hadîsi bu tartışmanın menşeinde hiçbir şekilde
kabul etmeyeceğim”.
Böylece Sünnet’i
büyük ölçüde kaldırıp bir tarafa atmış oluyor.. Haber-i vahidleri
kaldırdığınızda geriye kaç tane hadîs kalıyor ki?
Hadîslerden
kurtulduktan sonra sıra ayetlere geliyor.. Onlar için de bahane hazır: Delaletleri
kat’î değil, zannî..
İşkembesinden (delalet hususunda) bir zannîlik uyduruyor.. Delili şu: "Bana göre" zannî.
Anlamı açık ayetin neresi zannî, ukala?!
Birisi senin için "Aptal, geri zekâlı" dese, sen tutup bu kelimeleri hakaretin delili olarak ortaya sürdüğünde, muhatabın "zannîlik" iddiasında bulunabilir mi?!
*
Doğrudur, usulsüz usul istismarcısı Meriç, itikatta zannî delilin kesin bir bağlayıcılığının
olmadığını söylerken bir usul ilkesine işaret ediyor.
Önce kat'î delilleri bile abrakadabra, hokuspokus ile zannî yapıyor, ardından da, işine gelmediği için, ayetlerden çıkan anlamı "zannî" yaftasıyla devre dışı bırakıyor. (İtiraz sadedinde ortaya attığı parlamento ve parti örneğinin saçmalığı konusuna geleceğiz inşaallah.)
Ancak,
usulden bahseden bu usulsüz ukalanın zannettiğinin aksine, itikadî meselelerde
“zannî delilleri hiçbir şekilde kabul etmeme” diye birşey olmaz.
Bu,
usule aykırıdır, usul tanımazlıktır.
Mesela Matüridiyye ile Eş’ariyye arasındaki ihtilafları alalım.. Bunlar arasındaki ihtilaf, delillerinin zannîliğinden kaynaklanır.
Ortada kat'î delil olsa ihtilaf yaşanmayacaktı.
Daha doğrusu, kat'î delili inkâr edenle "mezhep" tartışması yapılmaz, öylesi tekfir edilir, İslam dışı olduğu söylenir.
Zannî
bir delile, yine zannî bir delil ile itiraz etmek mümkündür.. Birbirlerini tekfir
edemez, bid’atçilikle suçlayamazlar.
Ancak, zannî delilleri, (Meriç’in yaptığı gibi) sırf zannîdirler diye yok sayan, (başka bir delile dayanmadan) delilsiz olarak reddeden kişi, kesinlikle bid’atçidir.
Haktan bir ölçüde sapmıştır.
Tekfir
edilmez, fakat böylesi, haktan yüz çevirmiştir.
İşte,
Meriç’in edebiyatını yaptığı, fakat yüz çevirdiği usul bunu söylüyor.
Gezenler ayet okuyor, bu ukala ise burun büküyor.. Neymiş, delaletleri zannî imiş..
İstediği şu: Bunun yarım aklının vurduğu zannîlik damgası yüzünden Allahu Teala'nın ayetlerini yok sayacağız, onlara sırt çevireceğiz.
*
Meriç’in
devirdiği çamların yekünü fazla.
Sindirilmesi
için parça parça tartışacağız inşaallah.
Gezenler için de söyleyeceklerimiz olacak.
*
[Kesin/kat'î delil için iki hususta kesinlik aranır: Birincisi, sübutta kesinlik (sabitlik, müsbetlik/pozitiflik), ikincisi delalette kesinlik..
Mesela Evrim Teorisi bu iki açıdan da sorunludur, güvenilmezdir; hem delillerin sübutları, hem de delaletleri bakımından.
Newton'un yerçekimi teorisi/yasası ise, ilk ortaya atıldığında sadece delalet bakımından kesinlikten yoksundu.. Merkür'ün yörüngesindeki kayma anlaşılınca sübutu da tartışılır hale geldi.
Delaletteki kesinlik eksikliği bütün fizik yasaları için söz konusudur.. Hepsi "zan" durumundadır.]