UĞUR
MUMCU'NUN DİLİNDEN KARABEKİR-ATATÜRK KAVGASI – 51
Evet, Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı, İstiklal Harbi’nin Batı
Cephesi komutanı, Selanikli Mustafa Atatürk’ün başbakanı ve sağ kolu İsmet
İnönü, cumhuriyetin ilanının 50’nci yıldönümünde, İstiklâl Harbi (Milli
Mücadele, Kurtuluş Savaşı) diye adlandırdığımız tarihî olayın ardındaki büyük
sırrı şöyle açıklamış bulunuyor:
"İstiklâl
mücadelesinin başarısı da esasında İngilizlerin buna karar vermesi ve
diğer müttefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle mümkün
olmuştur."
(Milliyet Gazetesi‘nin 29 Ekim 1973 tarihli
sayısından aktaran Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası,
İstanbul: Yordam Kitap, 2018, s. 60.)
Selanikli Mustafa Atatürk ile işgalci
güçler (İngiltere, Fransa ve İtalya) arasındaki çekişme ve münazaa bir
muvazaadan, yani danışıklı dövüşten ibaretti.
Gerçekçi görünüyordu ama sahteydi..
Sinema filmlerindeki dövüş sahneleri gibi..
Herkes rolünün hakkını eksiksiz biçimde verir, hatta dram filmlerini izlerken bazı sahnelerde
gözyaşlarınızı tutamazsınız, ama işin aslı başkadır.
*
İstiklal Harbi’nde “gerçek”
çarpışmalar da yok değildi elbette.. Fakat İngilizler ve İtalyanlar’la yapılmış herhangi bir savaş ya da "sahici" çekişme bulunmuyor.
Fransızlar’la da Selanikli savaşmış değil..
Maraş, Urfa ve Antep’te halk, Selanikli’nin dahli olmadan hareket etti.
Aynı durum, Kâzım Karabekir Paşa’nın
başında bulunduğu doğu cephesi için de geçerli.. Hatta, Karabekir’in
hatıralarından, Selanikli’nin ona bazen köstek olmaya çalıştığını fark
ediyoruz.
Geriye, yedi düvelden (yedi devletten)
bir tek Yunan kalıyor.
*
Yunan’la da aslında bir sorun
yaşanmayacaktı.
İngilizler, Venizelos
liderliğindeki Yunanistan’a İzmir’e çıkarma yapma izni vermiş fakat onu Milne
Hattı ile İzmir-Aydın arasında durmak, İzmir dağlarında açan çiçekleri
seyretmek ve ot yolmakla görevlendirmişlerdi.
Anadolu içlerine yürümeleri yasaktı.
O günkü şartlarda yürüselerdi taa
Erzurum’a kadar sellemehüsselam gidebilir ve Karabekir’e
toslayabilirlerdi.
O zaman da Karabekir, Millî Mücadele’nin
doğal lideri haline gelirdi.. Selanikli’nin esamisi okunmazdı.
Nitekim Yunan ordusu daha sonra yürüme
kararı alınca Eskişehir’de 70 bin kişilik Türk ordusunu bozguna uğratmış,
geriye sadece 30 bin kişilik bir kuvvet kalmıştı. (Rakamlar Falih Rıfkı'ya ait.)
O güne kadar cepheye gitmemiş, Anadolu’da
nutuk atmakla yetinmiş olan Selanikli de, zoru görünce çareyi Kayseri’ye çekilmekte (firar demeyelim) bulmuştu.. Ancak, TBMM bunu kabul etmemişti.
TBMM gitmeyince Selanikli de gidemedi.. Gitseydi, kendisini “devlet başkanlığı” makamına taşıyacak olan manivelasını (kaldıracını ya da asansörünü) kaybetmiş olacaktı..
Bütün emekleri boşa gidecek, istiklal değil
fakat istikbal hesapları tuzla buz olacaktı.
Sakarya Savaşı için cepheye gitmeye çarnaçar razı oldu.
Orada da bahtı yaver gitti, Fevzi Çakmak sayesinde "muzaffer gazi" olup (teamüllere ve usule aykırı biçinde) üç rütbe birden atlayarak mareşal oldu.
*
Evet, Yunan’ın Milne Hattı ile
durdurulması, Anadolu içlerine yürüyüp Karabekir ile tokuşmaması, Karabekir’in doğal
lider haline gelmemesi, Selanikli’nin (başkenti Anadolu’daki bir şehir olan
yeni bir devlet kurmak üzere) bir meclis (parlamento) oluşturması için gereken
zamanın ona verilmesi gerekiyordu.
İngilizler bunu yaptılar..
Selanikli’nin Samsun’a çıkışından tam
11 ay dört gün (yaklaşık bir yıl) sonra meclis işi hallolmuştu.
Falih Rıfkı’nın Çankaya’sında
belirttiği gibi, İngilizler (ve müttefikleri Fransızlar ile İtalyanlar) bu
aşamada devreye girip, Yunanistan’dan, işi artık kendilerine bırakmasını
istediler.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.
Çünkü, Yunanistan’da Almanya
yanlısı Konstantin kral olmuş, İngilizler’in adamı Venizelos etkisiz ve
yetkisiz hale gelmişti.
Konstantin, İngilizler’in muvazaa (danışıklı
dövüş) oyununu sürdürmeye gerek görmedi.. Madem İzmir’e çıkarma yapmışlardı,
pastadan biraz daha fazla pay almalıydılar.
Böylece, Selanikli’nin İstiklal Harbi’ndeki
tek “gerçek” kavgası yaşanmış oldu.
*
Selanikli-İngiliz muvazaasının “teferruat”ı
üzerinde durmaya gelecek bölümlerde devam edelim inşaallah.