Geçtiğimiz günlerde Cübbeli Ahmet’in, vefat eden şeyhi Mahmud
Efendi hakkındaki sözleri tartışma konusu olmuştu.
“O bizi bırakmadı, mezarından cemaati yönetmeye devam ediyor”
demişti.
İşin açıkçası, merhum Mahmud Efendi, hayatının son
zamanlarında, evinde sağken bile artık cemaatini yönetemez hale gelmiş
durumdaydı.
"Gecikmeli Kemalist" Cübbeli’nin İsmailağa Cemaati’nin başına bela olması da bunun sonucu.
Yönetebiliyor olsaydı, bu Cübbeli, densiz Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına daha ilk çıktığında, merkezinde onun bulunduğu bir operasyonun cemaatine karşı başlatılmış olduğunun farkına varır ve gereken tedbirleri alırdı.
Alamadı.
Derin Kemalistlerin Cübbeli'ye "kredi" açmalarının altında bir "oyun" bulunmamasının imkânsız olduğunu söyleyerek bu şöhret tutkunu balona karşı cemaatini sadece bir kez uyarması bile yeterli olabilirdi.
Anlaşıldığı kadarıyla, olan biteni "etkisiz eleman" kontenjanından seyretmekle yetinmiş, müridi olma iddiasındaki şahsa karşı şeyhliğinin gereğini yapamamış.
Bu sayededir ki Cübbeli şimdi onun ölüsünü tepe tepe kullanıyor.
Tarikat kalesinin en zayıf cehpeleri olan "keramet" ve "rüya" surlarını son model istismar füzeleriyle bombardımana tabi tutuyor.
*
Mahmud Efendi alim bir zattı elbette, abiddi, milletin dini diyaneti için çok
hizmeti oldu, fakat onu tutup “masum, yanılmaz, her işi hikmetli” biri olarak
görmek gerekmiyor.
Allahu Teala’nın, hepimiz gibi, aciz kullarından bir kuldu.
Allahu Teala, peygamberlerinin hata yapmasına müsaade etmez,
onları korur, fakat ulema ve meşayihin (tarikat şeyhlerinin) böyle bir
ayrıcalığı yok.
Büyük hizmetlerinin yanında gafletleri, dalgınlıkları, hataları, günahları da olabilir.
Yoldan çıkabilirler.. Vahdet-i vücutçulardan Şeyh Bedrettin gibi..
Halid-i Bağdadî rh. a.’in
İstanbul’a gönderdiği “halife”si (evet, halifesi), ona isyan edip aleyhinde
bir sürü tezviratta bulunmuştu.
Bu şeyhlik postlarını, icazetleri falan da gözümüzde fazla
büyütmeyelim.
(Ali Rıza Demircan hoca, kendisinin de hocası olan bir eski
İstanbul müftüsünün, ki Gümüşhanevî Tekkesi şeyhlerinden Hasib Efendi’nin
icazetli halifesiymiş, şöyle demiş olduğunu bana söylemişti: “Ben Diyanet
İşleri başkanı olacaktım, şeyhim diye olamadım/olamıyorum, şeyh filan
değilim.”)
*
Mezardan cemaati yönetmeye gelince..
Böyle birşey yoktur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde irtidat
(dinden dönme) ve (“Namazı kılalım ama zekattan muaf olalım” gibisinden) “Şeriat’ı bırakıp kısmen laikleşme” hareketleri başlamıştı.
O zor günlerde Hz. Ebubekir r. a., hiçbir zaman
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem beni kabrinden yönetiyor” demedi, Kur’an
ve Sünnet çerçevcesinde kendi içtihadı doğrultusunda kararlar aldı.
Irak fetholunduğunda Hz. Ömer r. a., ele geçirilen geniş
arazilerin ne yapılacağı hususunda tereddüte düşmüş, tam bir ay bu mesele
üzerinde düşünmüş, sonunda kendi içtihadı olarak bir karara varmıştı.
“Rasulullah beni yönetiyor” dememişti.
*
Kimi zaman insan bazı yol gösterici (müjdeleyici veya ikaz edici) rüyalar
görebilir.
Bu bazen Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'i, diğer peygamber efendilerimizi ve
ashab-ı kiramı görme şeklinde olur; bazen de daha alt seviyede, yani geçmişte
yaşamış salihlerden (şeyhlerden, alimlerden) birini görme olarak ortaya çıkar.
Mesela Timur, askerî başarılarını göstermeden önce
rüyasında Ahmed-i Yesevî rh. a.’i görmüş, ondan müjde almıştı.
Aynı şekilde, torunlarından Babür Şah da (hatıratında
anlattığı üzere), en zor zamanında, mahvolduğunu düşündüğü ve öldürülmeyi
beklediği bir sırada (babasının şeyhi olan, Nakşbendiye meşayihinden) Ubeydullah
Ahrar rh. a.’i rüyasında görmüş ve teselli edilip müjde almıştı.
Bu tür rüyalar, kabirden yönetme anlamına gelmez.. Her zaman da (yani
kesintisiz biçimde) yaşanmaz.
Timur’un her yaptığı Ahmed-i Yesevî rh. a.’in kabirden
yönetmesiyle olmuştur diye birşey yok.
*
Rüya olayını Fethullah Gülen çok istismar ediyordu.
Mesela düzenledikleri Türkçe Olimpiyatları’nı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in teşrif etmiş olduğunun on kadar kişi tarafından rüyada görüldüğünü söyleyebilmişti.
Halbuki bu, "imkânsız rüya" kategorisine giriyordu.
Türkçe'nin (tıpkı diğer diller gibi) bir kutsallığı bulunmadığı gibi, çalgıların çalındığı, kerli ferli kalantor heriflerin sahne alan genç kızları gerdan kırarak izledikleri bir eğlence mekânına Allah'ın Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in değer vermesi mümkün değildi. (Gülen’in güçlü zamanlarıydı fakat bu
sözlerini eleştiren bir yazı yayınlamıştık. Gülen cemaatini kendilerini kaptırdıkları bu "güzel havalar" mahvetti.)
Rüya istismarı olgusu şimdi Cübbeli’nin
en büyük sermayesi haline gelmiş durumda.
Mümkündür, müritleri arasından Mahmud Efendi’yi rüyasında
görenler olabilir.
Ancak, rüyada gördükleri, Mahmud Efendi kılığında gelen şeytan da olabilir, bizzat Mahmud Efendi de; dikkat etmek gerekir. (Şeytan, peygamberlerin kılığına giremez.)
*
Madem böyle bir “mezardan yönetme” iddiasında
bulunuyorlar, aldıkları talimatları açıklamaları, görüşme ya da toplantı tutanaklarını yayınlamaları gerekir.
Mesela şöyle diyebilirler: “Falan zaman rüyamda bana filan mesele hakkında şunu
dedi, şu emri verdi.”
Mücerret “yönetme” iddiası birşey ifade etmez.. Nasıl yönetiyor,
hele onu bir anlatın bakalım!
İşte bunu yapmak istediğiniz zaman, foyanız meydana çıkar.
Mahmud Efendi rüyalarınızda her birinize ayrı ayrı şunu mu dedi: "Öyle kendi kafanızdan iş yapmak yok, ben rüyanızda söyleyeceğim, siz de yapacaksınız. Rüyanızda benden izin almadıkça size tuvalete gitmek bile yasak."
*
Bu nadanların, bir karar aldıklarında ya da birşey
yaptıklarında, “Mahmud Efendi bizi kabirden yönetiyor” demeleri, saçmasapan işlerini bu şekilde "meşrulaştırma"ya çalışmaları "hayatın olağan akışı"na da, akla ve
mantığa da, Şeriat’e de aykırıdır.
Kararlarını ve eylemlerini şer’î deliller ekseninde
temellendirmeleri gerekir.
Şayet karar ve eylemleri Şeriat çerçevesinde savunulabiliyorsa,
haklı ve makul görünüyorsa, o eylem ve kararları için ayrıca “Yeri gelmişken
söyleyelim, acizane Mahmud Efendi’yi de rüyamda görmüştüm, böyle yapmamız
tavsiyesinde bulunmuştu” demeleri anlaşılır birşey haline gelebilir.
Fakat saçmasapan, Şeriat açısından mahzurlu, akıl ve izan fakiri karar ve
eylemlerini, “Mahmud Efendi’nin mezar imparatorluğundan gelen talimatlar”
olarak gösterip meşrulaştıramazlar.
Mahmud Efendi bu Cübbeli’yi yönetiyor ya da yönetebiliyor
olsaydı, bu medya tutkunu, medyatiklik meraklısı, izlenme oranı ve tiraj müptelası/bağımlısı şahıs öyle rahatça Kemalistlik yapabilir miydi?!
Şimdi hayatta değil, vefat etmiş, “Lan sahtekâr, seni ben nerden ve nasıl yönetiyorum,
yaptığın densizlikleri benim üstüme yıkma!” diyemiyor ya, atış serbest!
*
Bu tür rezaletlere, bırakın Mahmud Efendi gibileri, Peygamber
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i bile alet edebiliyorlar.
Ahmet Davutoğlu’nun
başbakanlığı sırasındaydı, yine İsmailağa Cemaati’nden bir sarıklı cübbeli proje
soytarı çıkıp “Rüyada gördük, Davutoğlu’na başbakanlığı Rasulullah verdi”
filan diye çığırtkanlık yapmıştı. (O sıralarda MİT, Hakan Fidan
sayesinde Davutoğlu’nun arkasındaydı.)
Ancak, Erdoğan buna inanmadı, onu başbakanlıktan şutladı.
Onu başbakan yapan Erdoğan’dı, bunu hatırlattı, “Yok öyle yağma,
seni ben başbakan yaptım, ne çabuk unuttun, bana bile çalım mı atıyorsun!” dedi.
Cübbeli, görüldüğü kadarıyla, (Fethullah Gülen’in de zamanında
tepe tepe kullandığı) bu tür efsanevî (mitsel, mitik) taktiklerden medet
umuyor, fakat bununla varabileceği bir yer yok.