Bu ülkede
“Türkçe Kur’an” meselesi çok tartışıldı.
Ali Rıza
oğlu Selanikli Mustafa’nın projelerinden bir tanesi, ezanı Türkçeleştirdiği
gibi namazı da Türkçeleştirmekti.
Başaramadı.
Elmalılı
Muhammed Hamdi Yazır gibi hamiyyet ve salabet sahibi ulema bu namazı da
kamulaştırıp devletleştirme, Türkleştirme ve Türkçeleştirme işgüzarlığına tepki
gösterdi. (Merhum Elmalılı Hoca, Hak Dini Kur’an Dili’nin başlarında Kur’an’ın
meal ya da tercümelerinin ihtiyaca cevap vermeyeceğini uzun uzadıya anlatır.)
Bir defa
Kur’an
tercümesi, Kur’an’daki fesahat ve belagati yansıtamaz.
Tıpkı
Fuzulî’nin, Bakî’nin, Mehmed Akif’in, Yunus Emre’nin şiirlerini (tam anlaşılsın
diye) sadeleştirmeye tabi tuttuğunuzda onlardaki edebî değerin buharlaşıp yok
olması gibi..
Fakat
sorun sadece bu değil.. Tercüme ya da meallerde anlam da bozulabilmektedir.
En
azından eksik yansıtılmaktadır.
Bazen de
hatalı..
Dolayısıyla,
salt meal okuyan biri, Kur’an’da “çelişki” bile
bulabilmektedir.
*
Bir
örnek verelim..
Türkiye
Diyanet Vakfı’nın “Kur’an-ı Kerîm Açıklamalı Meali”.
Hazırlayanlar
deve dişi gibi anlı şanlı adamlar: Hayrettin Karaman, Ali Özek, İbhahim Kafi
Dönmez, Mustafa Çağrıcı, Sadrettin Gümüş, Ali Turgut..
Saffat
Suresi 77’nci ayetin meali: “Biz yalnız Nuh'un soyunu kalıcı kıldık.”
Aynı mealde İsra
Suresi’nin 3’üncü ayetinin karşılığı: “(Ey) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdığımız
kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh, çok şükreden bir kul idi.”
Çelişki
var mı?
Var!
Saffat
Suresi’nin 77’nci ayetine Diyanet’in Kur’an Yolu tefsirinde de (Hazırlayanlar,
iki Ali’ler dışında aynı kişiler) aynı anlam verilmiş: “Ve yalnız onun soyunu kalıcı kıldık.”
Peki,
ayetin aslı ne?
Şu: “Ve ce’alnâ żurriyyetehû humu’l-bâkîne.”
Burada “yalnız”a
karşılık gelen bir kelime var mı?
Yok!
Merhum Elmalılı Hoca
nasıl meal vermiş?
Şöyle: “Hem zürriyyetini bâkıy kalanlar kıldık.”
Ömer Nasuhi Bilmen, Hasan Basri Çantay, İzmirli İsmail Hakkı ve Ali Fikri Yavuz da bu şekilde mana vermişler.
Demek ki meallere, tercümelere her zaman güvenmemek
gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder