ANKARA ŞOVMENLER EKOLÜ'NÜN METİN TENKİDİ (KRİTİK-ANALİTİK DÜŞÜNCE) İLLÜZYONU

 




ANKARA SÜNNETSİZLER EKOLÜNÜN YEDİĞİ NANELERE YAKINDAN BAKIŞ - 12


Bir önceki yazıda, Doç. İlyas Canikli'nin doktora tezimsisinin ilk sayfalarında "araştırmanın metodu" başlığı altında sergilediği akademik sefalete değinmiştik.

Utanmadan metod adını verdiği yol haritasının özü şu: "İncelenen hadis metni ile tarihi olaylar arasında ilişki" icat etme, ve "böylece rivayetlerin siyasî ve kültürel ortamın ürünü olduğu" iftira ya da palavrasına minare uzunluğunda bir kılıf dikme.

Bu arada, geçmişte ulemanın hadîsler için kaleme almış olduğu şerh (açıklama) kitapları da unutulmuyor. 

Onlara da iftira portföyünden "geçmiş siyasî geleneği yansıtma" çamuru cömertçe sıvanıyor. 

Ne de olsa çamur sudan ucuz ve bol.. 

Üstelik de üretimi zahmetsiz; tahsil, edep, terbiye, zekâ, yetenek ve tecrübe gerektirmiyor.

*

İlyas'ın "metod"una göre, "siyasî ve kültürel ortamın ürünü" olarak Peygamber hadîsi diye uydurulmuş olan sözlerin düzmece oldukları, hadîsleri şerh eden kitapların "geçmiş siyasî geleneği yansıtıyor olması" büyük keşfi sayesinde daha iyi anlaşılıyormuş.

Adamın yola çıkarkenki niyeti bozuk.. Kötü.. Öyle olunca metodun da ona uygun olması lazım, kel başa şimşir tarak olmaz.

Kim bilir belki de İlyas'ın şerh kitaplarına "geçmiş siyasî geleneği yansıtıyor olma" suçlaması yöneltmeye hakkı vardır. Bizim haberimiz olmamış olabilir, fakat o, daha ilkokuldayken, akranları sokaklarda yaramazlık yapıp top oynar, komşuların camlarını kırarken, Ahmet Dayı'nın bahçesinden elma çalarken, kütüphaneye kapanıp hem söz konusu şerh kitaplarını satır satır okuyup yalayıp yutmuş, yazıldıkları dönemlerin "siyasî geleneği"ni derinlemesine araştırmış, ilgili tarih kitaplarını birer birer devirmiştir, hem de "zamanda yolculuk" yaparak gidip söz konusu şarihleri (kitapları şerh eden âlimleri) birebir tanımış, onların "geçmiş siyasî geleneği" meşrulaştırmak için hadîs uyduran ya da uydurulmuş hadîsleri millete yutturmaya çalışan karaktersizler olduklarını yaşayarak görmüştür.

Aksini düşünüp İlyas efendinin bu ezberleri, (çıfıt Goldziher sansarı ile haçlı Schacht kaltabanı misillü) kefere ve fecere taifesine talebeliği şeref bilen akılsız ve densiz, aşağılık kompleksinin nirvanasındaki Ankara Ekolü duayen soytarılarından beleş miras olarak almış olduğunu ileri sürerek suizanda bulunmamız yakışık almaz elbette. 

Evet, İlyas'ın Con Ahmet'in devr-i daim makinasına da, 28 Şubatçı süper zekâ generallerin "erke dönergeci"ne de nal toplatan "yakıtsız (akılsız) ilahiyat motoru"nun çalışma ilkeleri ya da metodu bundan ibaret.

*

Ve evet, hadîs kitaplarımızdaki rivayetler, Ankara Ekolü ukalalarına göre, o kitapların yazıldıkları dönemin "siyasî ve kültürel ortamının ürünleri"..

Yani birileri "ortam"ın gereğine göre hadîs "top"ları imal edip oynamaya başlamışlar, rivayet sahasına götürüp ayaklarında sektirmişler, sonra da ortalayarak şutlamışlar, millet de o topların peşinde koşarak ömür tüketmeye başlamış.

Fakat kendilerinin yok doktora tezi, yok makale, yok kitap adı altında ortaya sürdükleri  zırvalar bugünkü (rejimi laiklik, resmî ideolojisi Batıcılık olan devlete özgü) "siyasî ve kültürel ortamın ürünü" değiller.

Geçmişte ulemanın hadîsleri şerh için kaleme aldıkları kitaplar da "geçmiş siyasî geleneği yansıtan" metinlerden ibaret.

Fakat bu kel-fodul ekol ukalalarının yazdıkları, halihazırdaki laik (siyasal dinsiz) ve hristiyan Batı tutkunu (NATO üyesi, AB kapısının azat kabul etmez yapışkan yalvarıcısı) siyasî geleneği yansıtıyor olmaktan uzak.

Çünkü bunlar çıfıt Goldziher sansarı ile madrabaz Schacht tilkisinin kurucusu oldukları Çıfıtiye mezhebinin rahle-i tedrisinden geçip aydınlanmış, Schachtiye tarikatının şathiyelerinden (saçmalıklarından) feyz almışlar.

*

Ali Baba'nın kırk haramilerinin mağara kapısını açan sihirli sözü "Açıl susam açıl!".. Ankara Ekolü haramilerinin her kapıyı açıp dümdüz eden sihirli lafı ise "metin tenkidi".

Metin tenkidi diye lafa başladılar mı akan sular duruyor.

Akademik üfürükçülüğün bu büyülü, efsunlu muskasının beş köşeli olduğunu bir önceki yazıda görmüştük:

Bir: Dil (ifadelerdeki tutarlılık)

İki: Kur'an'a uygunluk. 

Üç: Sahih sünnete uygunluk

Dört: Akılla çelişmeme.. 

Beş: Tarihî verilere uygunluk.

Ankara Ekolü'nün akademik engelli ve uyurgezerleri acaba kendi yazdıkları zırvalara bu "metin tenkidi" aynasında hiç bakmışlar mıdır?

Canikli örneği çerçevesinde konuşalım, yazıp çizdikleri zırvalar bu ölçütler çerçevesinde neye karşılık geliyor?

*

Dil (ifadelerdeki tutarlılık) faslıyla başlayalım.. 

Adamın metod olarak ortaya sürdüğü şeyler, bilimsel bir araştırmada ancak araştırmanın hipotezi olarak ortaya atılabilecek varsayımlardan ibaret.

Varsayımlarını metod olarak önümüze koyan biri, gerçek bir "akademi"de öğrenci bile olamaz.

Yanlışlığı apaçık olan sözde. tutarlılık aranır mı?!.

Kur'an'a uygunluk faslına gelelim..

Allahu Teala "Zannın çoğundan sakının!" (Hucurat, 49/12) ve "... Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz ki zan haktan hiçbir şey ifade etmez" (Necm, 53/28) buyuruyor, bu ise, bilmediği konuda "gaybı taşlıyor", özü bakımından hokuspokus ve abrakadabra kelimelerinden bir farkı bulunmayan metin tenkidi, analiz bilmem ne türünden yaldızlı laflarla keyfine ve zevkine uygun gelen yakıştırmalar "yumurtluyor".

Sahih sünnete uygunluğa gelelim..

Bu şaşkının uydurma ilan etmeye kalkıştığı (daha önceki yazılarda değindiğimiz) "iki halife" hadîsi, Sahih-i Müslim'de de yer alan sahih bir hadîs.. Yani sahih sünnetin ta kendisi..

Tutuyor içi boş kafasını sahih sünnet kayasına vuruyor, çıkan sese de metin tenkidi adını veriyor.

*

Sıra geldi "akılla çelişmeme"ye..

"Şek (şüphe) ile yakîn (bilgideki kesinlik) zail olmaz (ortadan kalkmaz)" hükmü sadece Mecelle kaidesi değildir, aynı zamanda akıl yürütme ve düşünmenin temel ilkelerinden birini oluşturur.

İmdi "iki halife" konulu hadisin sahihliği konusunda (senedi sağlam rivayetler çerçevesinde) yakîn (kesin bilgi) oluştuğunda, diğer bir veya iki rivayetin güvenilirliğinin zayıf olması önem taşımaz.

Bu Ankara Ekolü şovmenlik tutkunları (akıl bakımından zekâta muhtaç) bir fukara zihinsel engelliler cemaati durumunda oldukları için, meseleyi müşahhas/somut bir örnekle açmak gerekiyor: 

Mesela Erdoğan'ın bir sözünü Anadolu Ajansı, TRT ve Cumhurbaşkanlığı'nın resmî internet sitesinin yanı sıra PKK'nın haber sitesi de verdiğinde, PKK'nın algı operasyonu ve psikolojik savaş adına yalan söylemeyi itiyat haline getirmiş bir örgüt olması tespitinden hareketle Anadolu Ajansı'nın haberi de uydurma ilan edilemez.

Böylesi bir akıl yürütüş, aklın ve mantığın ciğerini sökmek anlamına gelir.

Fakat bu akılsızlık, (önceki yazılarda gösterdiğimiz gibi) Canikli'nin doktora tezinin omurgasını oluşturuyor.

Evet, bu akılsızlık, Ankara İlahiyat'tan "ilahiyat doktoru" unvanını almayı garanti ediyor.

Ha, "Metin tenkidi bu kardeş, senin aklın ermez" derseniz, sizin bu akılla Ankara İlahiyat'ta ordinaryüs profesörlüğü garantilediğinizi müjdelememe lütfen izin veriniz.

*

Son fasıl "tarihî verilere uygunluk"..

E kardeşim herşeyi de ben söylemeyeyim, Ankara Ekolü olarak sizde toz zerreciği kadar olsun bir idrak kırıntısı bulunsun.

Sözüm bu ekol çetesini kenardan seyredip "Bana ne!" diyenler için de geçerli..

Adam tarihî veriler edebiyatı ile ecdadınızın neredeyse tümünü yalancı, sahtekâr, üçkâğıtçı, düzenbaz, din istismarcısı, hadîs uydurmacısı ilan ediyor, hadîs kitaplarınızın da bu yalancılar taifesi tarafından yazılmış masallar olduğunu söylemeye getiriyor, ve siz de bir taraftan dünyaya adalet dağıtan dürüstlük abidesi şanlı ecdad edebiyatı yaparken diğer taraftan da bu zırvaları "Benim abim metin tenkidi/eleştirisi/kritiği yapıyor, yediği içtiği analiz; kritik-analitik düşüncenin destanını yazıyor, sırada kerizmatik-babalitik düşünce var" diyerek alkışlıyorsanız, ölmüş aklınız için Fatiha okumaktan başka ne yapabilirim ki!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İRFAN PAZARLAMACILARININ VE VAHDET-İ VÜCUTÇU MARİFETULLAH İŞPORTACILARININ ANLAYAMADIĞI

Malumdur ki,  İbn Arabî  ve  Hacı Bektaş-ı Velî  gibi isimler, “ şeriat, tarikat, marifet, hakikat ” şeklinde (İslâm’ın ilk dönemlerinde...