On yıl önceydi..
“Benim de görüntülerim var” diyordu.
Yani kasedi..
Sözlerini “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de
var” diye sürdürüyordu.
Kim?
Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan..
Sözü dosdoğru yoktur riyası
Zalimlerin korkulu rüyası
İnandığı yolda gider,
Yıllardır beklenen lider
Recep Tayyip Erdoğan.
*
CHP’nin sararıp solmuş gülü Mustafa
Sarıgül’ün kaset olayı beni 10 yıl öncesine götürdü.
Geçmiş zaman oluyor ki, melali cihan
tutuyor.
Ve “Melâli anlamayan nesle
âşinâ değiliz”.
Tarih 13 Ağustos 2014..
Odatv.com’un kırmızı başörtülü yazarı Asiye
Güldoğan’ın şu melal dozu yüksek satırları yayınlanmıştı:
Tayyip Erdoğan’ın Cemaat’e düşmanlığı sahici
bir düşmanlık ve sadece 17 ve 25 Aralık nedeniyle değil. Öfkenin asıl
sebebi yanında, bunlar hafif kalır.
Öfkenin asıl sebebi kamuoyunca bilinmiyor,
sadece istişare edilen kesimler biliyor. Seçimden önce birkaç belediye
başkanıyla görüşme imkanım oldu. Bir tanesi Erdoğan’ın en yakınlarından biri.
Üç belediye başkanından da benzer şu sözleri işittim.
“Biz Paralel düşmanlığını, seçime yönelik
bir şey sanıyorduk ve doğrusu bu yönde bir şey de yapmıyorduk. Çünkü Paralelci
dediklerimiz yıllarca beraber olduğumuz abdestli namazlı insanlardı. Hatta, ‘Başbakan
bu kadar da üstlerine düşmese artık’ diye düşünüyorduk.”
Erdoğan, meydanlarda bas bas Paralelcilere
had bildirmekten bahsederken, gerçekten de bakanlar, milletvekilleri, belediye
başkanları olayı pek umursamıyor gibi duruyorlar, bugünler de geçer diye
düşünüyorlardı.
ERDOĞAN’IN YATAK GÖRÜNTÜLERİNİ
ÇEKMİŞLER
Erdoğan bu yüzden kızıyordu ve sitemli
sözler sarf ediyordu. Bunun üzerine istişare toplantıları yapmaya başladı.
Konuştuğum belediye başkanları da,
gitmişler.
“Erdoğan öyle şeyler anlattı ki,
kendimizden utandık. Erdoğan’ı ailesiyle yatak odasındaki görüntülerini bile
çekmişler. Bunları anlatırken gözleri doldu Erdoğan’ın. “Benim
mahremimle yatak odamda görüntüye almak nedir ya, böyle bir rezillik olur mu?
Yazıklar olsun”derken hepimizin tüyleri diken diken oldu. O zaman
anladık işin ciddiyetini.”
Zaten döner dönmez ilk iş olarak
paralelcileri temizlemeye başlamışlar.
“Başbakanımızın mahremiyetini görüntüye
çeken insanlar artık bizimle birlikte olamazlar. Başbakanımızın dediği
gibi, sırtımıza binmiş akrepleri bizi öldürmeden denize dökmemiz, onlar bizi
öldürmeden bizim onları yok etmemiz gerekir.”
Cemaat’e verilen arazi ihalelerini iptal
etmişler, birlikte yaptıkları işleri sonlandırmışlar, daha da pek çok şey
yapacaklarmış paralel örgütle mücadele için.
Görüştüğüm Belediye Başkanlarından
duyduğum bu sözlere benzer sözleri, birkaç milletvekili tanıdığıma da teyit
ettirdim. “Zaten Başbakan, sadece benim görüntülerim yok,
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün de görüntüleri var demişti” diye
hatırlattı bir milletvekilli.
Bir başka milletvekili de, konuştuğum
belediye başkanları gibi “Cemaat’e eleştirileri ben de başta çok ciddiye
almamıştım ama yanılmışız” dedi.
(http://odatv.com/n.php?n=erdoganin-yatak-odasi-goruntusu-var-1308141200)
*
Görüldüğü gibi yazıdan buram buram melal
tütüyor.
Öfke ve utanç dolu bir melal.
“Erdoğan öyle şeyler anlattı ki,
kendimizden utandık” diyorlar.
“Bunları anlatırken gözleri doldu
Erdoğan’ın” dediklerinde
melal şahlanıyor, zirvelere tırmanıyor.
Ahmet Haşim yaşasaydı muhtemelen Erdoğan’ı çok severdi, çünkü melalden anlıyor.
AK Partili siyasetçiler de aynı durumda..
Erdoğan’ı dinleyince tüyleri diken diken olmuş.
Böyle bir melul mahzun mazhariyet herkese nasip olmaz.
Bu hikâyede melal noktasından tek eksik şu:
Başbakan’ın “Sadece benim görüntülerim yok,
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün de görüntüleri var” derken yüzünde
hin bir gülümseme mi belirmişti, yoksa Abdullah bey kardeşi ile Hayrünnisa hanım için de gözleri dolu
dolu mu olmuştu?
*
Şimdi melali bir tarafa bırakma ve “kritik-analitik
düşünme” vakti cancağızım.
Varsa böyle görüntüler, gerçekten FETÖ (Fethullahçı Takiyye Örgütü) çekmiş olabilir mi?
MİT eski ajanı Prof. Dr. Mahir Kaynak’ın tüm Türkiye’ye öğrettiği “gizli servis analiz
mantığı” çerçevesinde düşünelim..
Erdoğan’ın hanımıyla olan görüntülerini
çekmek FETÖ’ye bir fayda sağlar mı?!
Yani Erdoğan, “yatak” odasını ne olarak kullanacaktı, mutfak ya da
çalışma odası olarak mı?!
Emine Hanım’la sabaha kadar namaz kılıp, Kur’an tilaveti ve zikirle mi vakit geçireceklerdi?!
*
Dolayısıyla, Erdoğan’ın yatak odasının
görüntülerini çekmenin bir cemaat ya da örgüt için bir anlamının ya da faydasının
olacağı düşünülemez.
Ama, bu tür görüntüleri çekip, bir
cemaate ya da örgüte mal etmenin pek çok önemli sonucu olabilir.
Ya da, ortada böyle birşey yokken varmış gibi göstermenin..
Varsa şayet, o görüntülerin çekilmesi
ancak bugünkü sonucu verebilirdi.. Ve o görüntüleri, ancak
bugünkü sonucu isteyen, arzulayan ve planlayanlar yapmış olabilir.
FETÖ’nün kendisi değil.
*
Bu yazılanlar çerçevesinde MİT’e
şöyle bir görev düşüyordu:
Erdoğan’ın yatak odası görüntülerini
çekenlerin hepsinin, tek tek, isim isim deşifre edilmeleri,
tutuklanmaları ve yargılanmaları.
Neden bu yönde hiçbir gelişme yaşanmadı?..
Bir sürü polis vs. tutuklandı, bunların
arasında, Erdoğan’ın yatak odası görüntülerini çekmekle suçlanan bir kişi bile
yok.
Neden?
Bir ülkenin başbakanının yatak odası
görüntülerini bir cemaat ya da örgüt çekebiliyorduysa, ve Kuşcu Eşref adıyla Twitter’da
“MİT ve hatta Devlet adına” konuştuğu izlenimini veren biri FETÖ’cülere, “Her yerdeyiz, nefes alışlarınızı bile takip ediyoruz” diyebiliyorduysa,
şu görüntüleri çekenleri neden kulaklarından tutup yakalamadı ve halka ilan etmediler?
*
Bence bu sorunun cevabı basit..
Aslında, vardıysa böyle görüntüler, bunu
yapan FETÖ değildi.
The Cemaat yapmış gibi görünse veya gösterilse
bile, aslında onlar başka bir odağın The Cemaat’e
sızmış adamlarıydılar..
Bu yüzden, Pensilvanya’dan, Güney
Afrika’dan bile bize “Şunları şunları konuşuyorlar,
falan şöyle dedi, filan böyle dedi” diye rivayetler aktaran
Kuşcu Eşref, bizi bu görüntüler konusunda bilgilendirmekten imtina ediyordu..
“Bu görüntüleri filan çekti, falan aldı
feşmekana verdi” türünden hiçbir şey söylenmedi.
Neden bu bahse hiç girmedi Kuşcu gibi tipler?..
*
Millet (ve de FETÖ), Başbakan’ın yatak
odasında Emine Hanım’la ne yaptığını niye merak etsin ki?..
Ve FETÖ, niçin böyle bir çekim yapsın ki?..
İftira olduğu bu kadar bariz bir hikâye
şimdiye kadar uydurulmuş mudur acaba?..
Kimse, “FETÖ’cü filan ve falan bu çekimleri yaptı, MİT bunu tespit etti” diyemedi.
Bütün dedikleri şuydu: “FETÖ bunu da yaptı, bize inanın.”
On yıl önce, “Zavallı Başbakan ve Emine
Hanım, yatak odaları bile görüntülenmiş, böyle bir mağduriyet görülmüş
mü, çok üzüldük, höngürt de höngürt” diye hep birlikte ağıt seansları düzenlediniz,
gözyaşlarınızla tonlarca mendili ıslattınız.
Kiminiz “Başbakanımıza bu yapılır mı?”
diye kendisini yerlere atıyor, kiminiz feryatlar içinde elbisesini yırtıyor,
kiminiz de kafanızı duvarlara vuruyordunuz..
O günlerde bütün bir millet, “Aaah, ah,
ooof, of, zavallı Tayyib’imiz, Emine Hanım’la görüntüleri çekilmiş, buna can mı dayanır, höngürt de höngürt” diye ağlayıp
zırlayan bu kalabalık koro karşısında ağzı bir karış açık sersemlemiş vaziyette
bakınıp kaldı, ne düşüneceğini bilemedi.
*
Sanki Tayyip bey, evlenmemeyi nezretmiş bir
başpiskopos, Emine hanım da yine evlenmemeyi adayıp manastıra
kapanmayı tercih etmiş yaşlı bir bakire rahibe,
ve de FETÖ bunları iş üstünde yakalayıp kayda almış..
Sanki böylesi görüntülerle Tayyip bey ile Emine hanıma şantajda bulunmak mümkün..
Sanki millet, Tayyip bey ile Emine hanımın görüntülerini çok merak ediyor
ya da çok rezilce birşey olarak görecek..
Bu FETÖ, Tayyip bey ile Emine hanımın yatak görüntülerinin peşine düşecek,
bunları kayda alacak kadar budala mı?.. Dünyada bir tek akıllı siz misiniz?.
Ancak, bu Asiye Güldoğan’ın kulağına senaryo üfleyen
“iyi saatte olsunlar”ın, “derin entrikacılar”ın, bu milleti çok salak
zannettikleri anlaşılıyor.
Belki, kendilerince, milleti salak zannetmek için yeterli gerekçeleri var..
Yıllarca çok kolay kandırıp aldattıkları için..
Böylesi masallar karşısında salak numarasına yatanların da gerekçeleri vardı elbette.
*
Bu millet, aile mahremiyeti konusunda
hassastır..
Öyle ki, aile mahremiyetine yönelik en küçük saldırılara verilen en büyük
tepkileri bile normal karşılar.
İnsanların, namuslarına yönelik saldırıları afvetmemesini, intikam
almasını, olayı kan davasına
dönüştürmesini, nesillerce süren bir mesele haline getirmesini bu millet “doğal” bir durum olarak görür.
O nedenle, milletin bu özelliğini istismar eden bir “derin odağın”,
bir senaryo yazıp Asiye gibi isimlere (ki takma isim) roman kıvamında anlattırdığı anlaşılıyor.
*
Odatv’nin Asiye’si işi bu noktada bırakmamış,
bir yazı daha kaleme almıştı.
Başlık
şöyleydi:
“Erdoğan
ağlayarak Karaman’a anlattı ve Pensilvanya ile görüşüldü”.
Asiye’nin hikâyesinin bu bölümünde melal melankoliye dönüşüyor.
Bakın ne olmuş:
“… Erdoğan bu kadarını beklemiyordu. O
zamana kadar her şeye rağmen Cemaat’e müsamaha gösteren, sağında solunda pek
çok kişi bazı uyarılarda bulunmasına rağmen ‘Alnı secdeye varandan zarar
gelmez’ diye savunan Erdoğan, eşiyle görüntülerinin olduğunu öğrenince çok
sarsıldı. İlk başta Hayrettin Karaman hoca, Ahmet Akgündüz ve
onun gibi bazı sevdiği saydığı kişilere olayı anlattı. Hayrettin
Karaman, Ahmet Akgündüz ve diğerleri, acele edilmemesi, Hocaefendi’yle
görüşülmesi gerektiğini söylediler. Erdoğan ağlayarak anlatmıştı ve
ağlayarak bu öneriyi kabul etti.”
(https://www.odatv.com/yazarlar/asiye-guldogan/erdogan-aglayarak-karamana-anlatti-ve-pensilvanya-ile-gorusuldu-63751)
Normalde, Hayrettin Karaman ile Ahmet Akgündüz’ün, Fethullah Gülen’e şunu demeleri beklenir:
“Erdoğan’ın anlattıkları doğru
mu? Böyle birşeyi yaptınız mı?”
Bunun da cevabı bellidir.
“Yapmadık, böyle bir şerefsizliğe asla yeltenmeyiz” demekten başka yapacakları birşey olamaz.
(Yapmış olsalar bile, ancak böyle bir cevap verebilirler. Fakat,
onların böyle aptalca, mantıksız ve gereksiz birşeyi yapmış olması mümkün
değildir.. Ahlâksız olsalar bile, bu kadar ebleh olamazlar.)
*
Diyelim ki, Hayrettin efendi ile Ahmet bey bu cevaba inanmadılar, şöyle
dediler:
“Yapmadığınıza yemin edebilir
misiniz?”
Böyle bir durumda, Fethullah Gülen muhtemelen
şöyle diyecektir:
“Erdoğan’ın
ailesiyle olan yatak görüntülerini kim çektiyse Allah belasını versin, ocağına
ateş düşürsün, sürüm sürüm süründürsün.”
Bu durumda Hayrettin efendi ile Ahmet bey, beddua Erdoğan’ın lehine olduğu
için, “Beddua etme Hoca, müslümana beddua etmek yakışmaz” demeyecek,
tahminime göre, “Aaamiiin, Allah bin beter etsin!” diye
karşılık vereceklerdir.
*
Ancak, Asiye’nin romanında olaylar
beklediğimiz gibi değil, çok farklı gelişiyor.
Yukarıdaki satırların hemen ardından Asiye şunları söylüyor:
“… bu anlattıklarından çok
heyecanlanmıştım. Benden önce yanımdaki arkadaşım sordu:
“Peki görüştüler mi?”
“Evet görüştüler. Ama
Pensilvanya’dakiler, “Geri adım yok, Erdoğan’ı bitirmeye kararlıyız” cevabı
verdiler. Kendilerinden çok emin halleri varmış, sonradan da anlaşılacak ki her
şeyi planlamışlar. Olumsuz cevap gelince, Erdoğan ‘Hodri meydan,
yayınlarsanız yayınlayın. Elinizden geleni ardına koymayın’ dedi ve
meydan meydan dolaşarak mitinglerde Cemaat’e savaş ilan etti.”
Asiye, konuştuğu kişinin “bu anlattıklarından çok heyecanlanmış”.. Maşallah, heyecanı yerinde..
Görüldüğü gibi, romanda yer alan bu ifadelere göre, Fethullah Gülen’in şu “manyakça” sözleri
söylemiş olması gerekiyor:
“Gördüm,
Tayyip ile Emine’yi yatakta gördüm. Utanmazlar.. Bak hele sen, neler neler yapmışlar!..
Onları bu görüntülerle bitireceğim.”
Bunun üzerine Tayyip bey de, Asiye’nin romanına göre, Cüneyt gibi kılıcını
çekip şöyle demiş bulunuyor:
“Hodri
meydan, yayınlarsanız yayınlayın. Elinizden geleni ardınıza koymayın.”
Görüyor musunuz Tayyip beydeki cesareti..
Emine hanımla yaptıklarından utanmıyormuş.. Korkmuyormuş..
The Cemaat de, “tırsmış”, “Erdoğan’ı bitirecek” olan bu
görüntüleri yayınlamaktan vazgeçmiş..
Eğer
yayınlasalarmış, Erdoğan bitermiş..
Artık nasıl
bir faciaysa?.. O görüntülerde Erdoğan'ı bitirecek ne vardıysa?. Ben çözemedim.
Ama Asiye’nin romanına göre durum vahim..
*
Acaba niçin biterdi Erdoğan?..
Millet şöyle mi derdi:
“Yazıklar olsun sana Tayyip, biz Bilal’i lahana tarlasında,
Sümeyye’yi ise Kızılırmak’a bırakılmış bir sepette bulduğunuzu zannederken
şu yaptığınıza bakın.. Bittin sen artık Tayyip, bittin!.. Bize bunu
yapmayacaktın.. Emine ablamıza el sürmeyecektin.. Bittin sen!..”
*
Tabiî
Hayrettin efendi ile Ahmet beye, Pensilvanya ile yaptıkları görüşmeyi olduğu
gibi açıklama, “Derin Asiye“nin iddiaları konusunda açıklama yapma
görevi düşüyordu.
Ama
bugüne kadar Hayrettin ile Ahmet efendiler, susarak Asiye’nin, daha doğrusu Asiye
takma adını kullanan çirkin odağın, "oda"nın yalanlarını zımnen onaylamak
dışında birşey yapmadılar.
Hayrettin
efendi, olgun ve kâmil adam numarası yapıyor, fakat dünya hadiseleri onun
kalite ve kalibresini gözler önüne seriyor.
Hayat
böyle birşeydir.. Bir muhalif rüzgâr eser, yüzlerdeki maskeleri alır götürür.. Takkeler düşer..
Melalin bulunduğu yer de işte tam burasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder