Prof. Dr. İbrahim Canan, “Hadis Külliyatı: Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi” adlı eserinin “Fitneler, Hevalar ve İhtilaflar Bölümü”nde “Fitnenin
Vasıfları” başlığı altında şunları söylüyor:
Buraya kadar
kaydettiğimiz hadislerde, muhtelif fitnelerin vasıfları dağınık olarak
zikredilmiştir. Ancak, bunların birkısım açıklamalarla birlikte sistemli olarak
topluca zikrinde fayda umuyoruz. (…)
1-Fitne
Yavaş Gelişir: Yer yer temas ettiğimiz üzere, fitne içtimâî bir
hadisedir. Hiçbir içtimâî hâdise fevrî ve ani bir şekilde zuhur etmez. Belli bir
gelişme devresinden geçtikten, belli bir vetireyi takip ettikten sonra ortaya çıkar.
(…)
4767 numarada
kaydettiğimiz hadis bu söylediğimizi te'yid eder. Mevzubahs olan rivayete göre,
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), fitnenin gelişmesini şöyle açıklar:
"Fitne insanların kalbine (birden atılmaz), hasır misali çöp çöp konur,
örülür. Hangi kalbe bundan içirilse (yani ferdin istek ve iradesi ile tam bir şekilde
girerse, bulaşırsa,) onda siyah bir nokta hasıl olur. Hangi kalp de bunu reddederse
onda beyaz bir leke hasıl olur.”
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), fitnenin amillerinden olan "emanetin [eminliğin, güvenilirliğin, verilen söze sadakatin, “yalan, hile ve aldatmadan kaçınma”nın] kalkışı" ile alâkalı bir açıklamasında, kalpteki bu tedricî değişmeyi daha vazıh bir üslubla tekrar ele alır ve bazı temsillerle zihinlere yerleştirmeye çalışır. Huzeyfe'nin naklettiği bu rivayet Buharî ve Müslim'in ittifak ettiği hadislerdendir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurur ki:
"Emanet (din duygusu, adalet, emniyet) insanların kalplerinin
derinliklerine iner (fıtrî olarak onlarda vardır). Sonra Kur'an
ve sünnetten aldıkları bilgilerle bunu beslerler, kuvvetlendirirler.
Emanetin kaldırılmasına gelince, (bu da yavaş yavaş olur, şöyle ki:) Kişi
uyur (fesada bulaşma nispetinde emanet(ten bir miktarı) kalbinden alınır.
Öyle ki, emanetin yeri, rengi uçmuş bir yanık izi gibi küçük bir lekeye
döner. Kişi bir kere daha uyur, (cemaatten geri kalan da) alınır. Bu sefer geride,
senin ayağının üzerinden yuvarlanan kor taneciğinin hasıl ettiği kabarcık gibi
bir iz kalır. Bu kabarcık nasıl ki boştur, sana te'sir etmeden söner gider, (aynen
öyle de emanetten kalan iz de yaşayışa hiç bir tesir icra etmez). Böylece insanlar
alışveriş (ve günlük yaşayışlarına) gitmek üzere müşkil bir günün) sabahına
erişirler. Hemen hemen hiç kimse emaneti eda etmez (dinin istediği şekilde
yaşamaz). (Zamanla iyiler o kadar azalır ki) parmakla gösterilmeye başlanır
ve ‘Falanca yerde emin bir adam varmış’ denir. Bir kimse lehinde ‘Ne akıllı,
ne nezaketli, ne civanmert kişi’ diye medh ü sena edilir de o adamın kalbinde
hardal tanesi kadar iman bulunmaz."
*
Günümüzde bu
hadîste belirtilen durumlar yaşanıyor.. Birbirlerini hırsızlıkla ya da ihanetle
suçlayan gruplara bakınız, birbirlerinden çok fazla bir farklarının
bulunmadığını, “emanet”ten sıyrılıp çıkma alanında yarışmakta olduklarını
görürsünüz.
Mesela şu Cevheri
Güven, bir rüşvet olayını açığa çıkardığını ve kendisine de rüşvet teklif
edildiğini söylüyor, şımarık bir üslupla övünerek “Bizim fiyatımız yok, bizi
satın alamazsınız” diyor. Mesele sadece senin satın alınman değil, böyle
bir pazarlığa girişip rüşvet aldığında, ardındaki Fethullahçı Takiyye Örgütü’nü
ve de ona destek vermekte olan Batılı istihbarat teşkilatlarını, gizli
servisleri “satmış” olursun..
Bunu senin yanına
bırakırlar mı?!
Senin böyle bir
pazarlığa girişebilmen için, size, sadece seni değil, FETÖ’yü ve Batılı
istihbarat teşkilatlarını da satın almaya yetecek bir meblağ ödenmesi
gerekir.
Sorun işte bu.. Borçlu
ve ekonomisi zayıf Türkiye’nin, Batılı istihbarat teşkilatlarını satın almaya,
onları buna razı etmeye yetecek parası yok.
*
Her neyse.. Biz
Prof. Canan’ı dinlemeye devam edelim:
2- Fitne
Bir Kere Çıktı mı Sonu Gelmez: … Hadislerin
beyanından anlaşıldığına göre, herhangi bir yerde, herhangi bir sebeple ne
çeşitten olursa olsun bir fitne çıktı mı artık onun açtığı yara bir daha
kapanmayacaktır. (…)
3- Giren Çıkamaz:
Birkısım
hadisler, mü'mini fitneye karşı uyarma vazifesini yapmak için, onun ölümü aratacak
kadar kötülüğünü ortaya koyarken, bir de, bir girenin bir daha çıkamayacağı yönünün
bulunduğunu belirtmektedir. (…)
4- Fitne,
Fikrî Gruplaşmadır: Bazı hadislerden Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in
ümmetin dikkatini çekmeye çalıştığı büyük fitnelerin dine zıt olan fikrî
cereyanlar sebebiyle ortaya çıkacağı anlaşılmaktadır. Burada "dine zıt"
kaydını bilhassa tebarüz ettirmek isteriz. Zîra, gayesi Allah'ın rızasını
tahsil, hedefi dine hizmet, sünneti ihya olan ve davranışlarında, düşüncelerinde
Kur'an ve sünnetin düsturlarından ayrılmayan bir kısım dinî
gruplaşmalar her devirde olagelmiştir ve olacaktır da. Hak mezhepler, hak
tarikatlar bu söylediğimize misaldir.
Burada Prof. Canan’ın sözlerinin arasına girelim.
Günümüzde icat edilen modernist tarihselcilik "mezheb"i gibi (İslam’ı Batılıların ve Batıcı yerli-milli rejimlerin heva ve
hevesleri doğrultusunda güncellemeye çalışan) "ilahiyatçı soytarılıkları", dini laiklik
(siyasal dinsizlik) yararına istismar edilebilecek hale getirme, ecnebilerin ve
onların yerli acentalarının hizmetine sunma gayesi taşımaktadır.
Tarikatların da büyük bölümü “derin”lerin güdümüne
girmiş durumdadır.
*
Prof. Canan’ın sözlerine dönelim:
5- Yalan
Artar: … Yüzde doksanı yalana dayanan günümüz siyasî hayatının
hakiki değerlendirmesini mü'minlerin isabetle yapabilmesi için Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu ikazına da muhtacız. Zîra hemen hemen yalan ve
iftira üzerine oturtulmuş olan günümüz siyasetinin girmediği Müslüman aile
kalmamıştır. (…)
Hz. Peygamberin
kıyamet fitnesi zuhur ettiği zaman artacağını haber verdiği "herc"in
ne olduğu sorulunca, İbnu Mes'ud'dan gelen bir rivayette Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı vermiştir: "el-Katlu ve'l-kizbu",
yani "artacak olan herc'ten maksad haksız yere adam öldürmek ve yalan
söylemektir."
Burada da bir ara verelim..
Günümüzde istihbarat teşkilatları, hizmet ettikleri rejimin
bekası için muhaliflerin kalemini kolayca kırabilmekte, trafik kazası ve
zehirleme gibi yöntemlerle katledebilmektedirler.
Yalan, hile ve aldatma ise, bu gizli servislerin algı
operasyonu, psikolojk savaş vs. gibi yaldızlı adlar altında meslekî
yeterlilik, üstün zekâ ve görev bilinci olarak görüp ödüllendirdikleri
faziletler haline gelmiş durumda.
Merd-i Kıptî’nin şecaati hesabı..
*
Devam ediyor Prof. Canan:
6- Gerçeklerin İstismarı: … Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bu noktayı, ümmeti için en ziyade korktuğu üç şeyden birini "Kur'an-ı Kerim'i bilen münafık" olarak ifade ederek tebarüz ettirir. Bu hususu işleyen muhtelif hadislerden biri şöyledir:
"Ben ümmetim için ne mü'minden ne de müşrikten korkarım. Zîra mü'mini, onun imanı kötülük yapmaktan alıkoyar, müşriği de küfrü durdurur [İslam aleyhtarı sözlerinin etkisi olmaz]. Fakat bütün korkum, âlim olan münafıktandır. Hoşunuza gidecek, te'yid edeceğiniz şeyleri söylerler, size [ümmete] zarar verecek işler yaparlar."
… günümüze kadar devam eden bütün fitne hareketleri din sloganlarla ortaya
çıkmışlardır. Kur'an'ı inkâr değil istedikleri şekilde te'vil ederek
cahilleri aldatmışlardır. …
7- Herkes
Kendi Görüşünü Beğenir: … 4758 numaralı hadiste geçtiği üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) … bilhassa rey sahiplerinin sadece kendi reylerinden (görüşlerinden)
hoşlanmasını (yani -ulemanın açıklamasıyla- Kitap, sünnet ve icma tarikiyle
gelen hükümlere bakmaksızın, Sahabe ve Tabiin gibi selef-i salihine uymayı
terkederek, kendi hevasına göre hüküm yürütmesini) de zikreder.
Prof. Canan’ın sözlerine ilave olarak şunu söyleyelim: Kişilik
ve karakter bakımından zayıf, kendi geri zekâsını beğenme bakımından kavî (laik
rejim beslemesi) modernist ve tarihselci ilahiyat haşeratının durumu bu..
*
Prof. Canan açıklamalarını şöyle sürdürüyor:
8- Cehalet
Artar: … "Kıyametten önce gelecek fitne devrinde ilim gider, cehalet
gelir..."
9-
Şaşkınlık: … fitnenin vasıflarından biri olarak hakla batılı tefrik [ayırt] ettirmeyecek
umumî bir şaşkınlığa dikkat çekilmesi, o sırada yaşanacak şartların
ağırlığını vurgulamayı gaye edinmiş olmalıdır. Söylediğimiz gibi bu şaşkınlık, bu
mefluciyata [zihinsel felce] fitnenin, insanın
iradesini elinden alan bir baskı ve korku gücüne sahip disiplinli bir teşkilat eliyle
yürütülmesinden midir, yoksa büyük güce sahip propaganda merkezlerinin
efkâr-ı umumiyeyi iğfal etmesinden [kamuoyunu aldatmasından] midir kesin bir şey söylenemez. …
10- Din-Sultan
Ayrılığı: İslam dini, dünya işleriyle ahiret işlerini birbirinden ayrı mütalaa
etmez. Mü'minin beşerî hayatını ilgilendiren her şey, aynı zamanda dini
de ilgilendirir. Bu sebeple şu ameller dinî, şu ameller gayr-ı dinî
denemez. Fıkıh kitaplar mü'minin amellerini dinî ameller - dünyevî ameller diye
ayırmaz; ibadat, muamelat vs. şeklinde ayırır ve muamelât zımnında
zikrettiği ticaret, ziraat, nikah gibi meseleleri de, ibadat zımnında
zikrettiği namaz, oruç gibi meselelerle aynı değerde dinî kabul eder. Zîra
hepsi hususunda İlahî emirler, İlahî ölçüler gelmiştir. …
Bu dünya-ahiret
ayrılmazlığının sonucu olarak İslam'da devlet reisliği müessesesi aynı
zamanda dinî reisliği de temsil eder. Devlet reislerinin dinin tatbikatına
müteallik vazife ve mesuliyetlerden [dinin uygulanmasıyla ilgili görev ve
sorumluluklardan] kendilerini uzak tutmaları din açısından bir fitne
olarak değerlendirilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bir
hadiste şöyle buyurur:
"İhsan ihsanlık vasfını korudukça kabul edin. Fakat bu, dine karşı
rüşvet mahiyetini alınca reddedin, almayın. (Maalesef) bunu terketmeyeceksiniz. Dine karşı rüşveti
terketmekten sizi alıkoyan şey korku ve fakirliktir. Haberiniz olsun, iman çarkı
(ilelebed) dönecektir. Bu çark her nerede dönüyorsa Allah'ın kitabına uygun
olarak dönderin. Haberiniz olsun sultan [sulta, devlet, devlet otoritesi] ve Kitap
[Kur’an] birbirinden ayrılacaktır. Sakın sakın siz Kitap'tan ayrılmayın.
Haberiniz olsun başınıza öyleleri reis (emir, devlet
başkanı) olarak geçecek ki, (kendileri için hükmettiklerini sizin için hükmetmeyecekler),
onlara itaat etseniz sizi dalalet ve sapıklığa atarlar, itaat etmeyip isyan
etseniz, sizi öldürürler."
Cemaatten bazıları
sordu. "Ey Allah'ın Resûlü! Pekâla ne yapalım?"
Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm): " İsa'nın ümmeti gibi yapın. Onlar, ateşe atıldılar,
testerelerle biçildiler (fakat dinlerinden dönmediler). Allah'ın taati uğruna ölmek,
Allah'a isyan içinde yaşamaktan daha hayırlıdır."
*
Bu hadîs, tam da Cumhuriyet Türkiyesi’ni
anlatıyor.
Laiklik, yani devletin Kitap’tan ayrılması, en büyük
fitnedir.
Nasıl İsrailoğulları Firavun’la imtihan olundularsa,
Türkiye Müslümanları da Selanikli Mustafa ile ve laiklik fitnesiyle
imtihan olundular.
Bakara Suresi’nin 217’nci ayetinde geçen “Fitne,
adam öldürmeden daha büyüktür” (Ve’l-fitnetü ekberü mine’l-katli) hükmü
çerçevesinde düşünülürse laikliğin cinayetten de büyük bir zulüm olduğunu kabul
etmek gerekir.
Çünkü bu fitne, işlenen diğer cinayetlerin de başlıca
nedenidir.
Mesela, (aldığı Atatürk soyadıyla, sanki geçmişte
yaşamış olanlar da dahil olmak üzere bütün Türkler’in anasını, ebesini, ninesini görmüş
gibi herkese babalık taslayan, bütün milleti kendisinin karşısında “nesebi
gayri sahih” çocuk derekesine düşüren) İngiliz anahtarı Selanikli Mustafa, bu
laiklik fitnesinin sadece şapka faslı için bir sürü insanı astırdı.
Sadece şapka için.. Yahudi fötrü için..
Fitne, katilden, öldürmeden daha büyüktür, çünkü ölüm
herkesin er geç yaşayacağı birşeydir. İnsanların dinsizleşmesine neden olan
laiklik fitnesi ise, ahirette sonsuz azaba neden olabilmektedir.
*
Müfessirler, ayette geçen fitne kavramını
açıklarken, fitneyi, insanların İslam’ı eksiksiz ve doğru bir şekilde öğrenip
yaşamalarına, imanlarının gereğini açıkça dile getirmelerine izin
verilmemesi olarak açıklamışlardır.
İşte bu, günümüz Türkiye’sinin manzarasıdır.
Camide bile cuma hutbesinde Şeriat’ten söz
edilemiyor.
Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, basit bir memur,
milletvekili vs. olma durumunda Atatürk ilke ve inkılapları adı verilen
İngiliz ilke ve inkılaplarına bağlılık yemini etmek zorunda.
Bunun İslam’a aykırı olduğunu söyleme ve itirazda
bulunma hakkı ise yok..
Orada, din ve vicdan hürriyeti balonu büyük bir
gürültüyle patlıyor.
Vatandaşlık hakları elinden kayıp gidiyor. Bir serf, bir parya, bir köle haline geliyor.
*
Modernist-tarihselci ilahiyat hanzolarından
bazılarının “Hz. Peygamber’in Kur’an dışında mucizesi yoktur” dediklerine
şahit oluyoruz.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in yukarıda aktardığımız hadîsi gibi hadîslerin hepsi mucizedir.
Rasulullah s.a.s. olacakları birebir haber vermiş bulunuyor.
Mesela “ihsan” meselesi..
"İhsan ihsanlık vasfını korudukça kabul edin.
Fakat bu, dine karşı rüşvet mahiyetini alınca reddedin, almayın” buyuruyor.
İşte, bugünkü laik rejim tam da bunu yapıyor.
Muhalif gördüğü isimleri, özellikle de kanaat
önderi konumundaki cemaat liderlerini birtakım “ihsan”larla satın alıyor.
Şunun vakfına bilmem nereyi ucuza kiralıyor,
filana bilmem ne ihalesini veriyor, karşılığında “din”ini alıp bozuk
para gibi harcıyor.
Bazen de, size bir memuriyet, bir makam mevki,
milletvekilliği, müşavirlik vs. sunuyor, sonra da onun karşılığı olarak “rejim
güzellemesi” yapmanızı istiyorlar.
Bunu yapmadığınız zaman da gelsin maaşınızı kırpıp kesmeler, tenzil-i rütbeler, mobingler, tuzaklar, soruşturmalar, görev
yeri değişiklikleri..
*
Rasulullah s.a.s., sözlerini, “(Maalesef) bunu
terketmeyeceksiniz. Dine karşı rüşveti terketmekten sizi alıkoyan şey korku ve
fakirliktir” diyerek sürdürüyor.
Korku..
Ve fakirlik..
Sopa ve havuç..
Batılıların tabiriyle “carrot and stick”.
Korku faslına, size telefon edip, işkence yaptıkları
insanların feryatlarını dinletmeleri de, takip-taciz de dahildir.
Fakirlik ise, şayet viran olmayasıca hanede evlad ü iyal varsa,
çok daha zordur.
Küçük çocukları bulunduğu halde, cebinde yavan ekmek
alacak parası bile kalmayan, faturayı ödeyemediği için suyu kesilen bir babanın ıstırabını, bunu yaşamayan hiç kimse
anlayamaz.
*
Rasulullah s.a.s. sözlerini “Haberiniz olsun başınıza
öyleleri reis (emir, devlet başkanı) olarak geçecek ki, (kendileri için hükmettiklerini
sizin için hükmetmeyecekler), onlara itaat etseniz sizi dalalet ve sapıklığa
atarlar, itaat etmeyip isyan etseniz, sizi öldürürler."
Bu durum, bütün İslam tarihinde herhalde “kemal”
seviyesine Selanikli Mustafa zamanında ulaştı.
Selanikli’nin peşine düşenler dalalet ve sapıklığı satın
aldılar.
Şeyh Said gibi açıkça isyan edenler, ayrıca mesela
şapka giyme emri gibi emirlerine itaat etmeyenler öldürüldü.
Bu tip emirlerine itaat etmeyen bazı alimler çareyi
evlerine kapanıp hiç dışarıya çıkmamakta buldular.
Ancak, böyle davranan sadece Selanikli Mustafa
değildi, İslam dünyasının şurasında burasında (onun kadar tekemmül edemeyip “kemal”
mertebesine ulaşamasalar da) benzer cinayetler işleyenler oldu.
Türkiye’de sonraki dönemlerde Selanikli’nin yerüstü
cinayet faaliyetleri yavaş yavaş yeraltına kaydı.
Selanikli’nin faili malumları, faili meçhule dönüştü:
Kaybolmalar, hapiste ölmeler, trafik kazaları, zehirlenmeler vs. vs. …
*
Rasulullah s.a.s. sözlerini şöyle noktalıyor:
“Allah'ın taati uğruna ölmek, Allah'a isyan içinde yaşamaktan
daha hayırlıdır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder