Black Jumbo kod adlı İngiliz ajanı hırsız ve zampara Atatürk'ün, (bir zamanlar önünde tonlarca dalkavukluk marka yağı yakıp heder ettiği) Padişah Vahideddin'den kurtulması gerekiyordu.
Vahideddin'i tutuklayıp (esir alıp) yargılatsa, leş gibi kokan aşırı derecede kirli cemaziyelevvel çamaşırları ortaya saçılır, rezil kepaze olurdu.
Vahideddin'in konuşmasına müsaade edilmemeliydi.
Peki, "kendinden zuhur" (durumdan vazife çıkaran işgüzâr) görünümlü satılık ucuz "bindirilmiş kıta" çeteleri gönderip linç ettirmek, suikaste sözde halk galeyana gelmiş de hain padişahı öldürmüş görüntüsü vermek, böylece Vahideddin'i susturmak nasıl olurdu?
Kısa vadede iyi bir çözümdü, fakat uzun vadede "mağdur padişah" algısı oluşturabilir ve vicdanları harekete geçirebilirdi.
İşte burada İngiliz "devlet aklı" (derin istihbaratçı aklı) devreye girdi.
*
İngilizler, Yunan'ı figüran olarak kullandıkları İstiklal Savaşı tiyatrosunda Padişah Vahideddin'i İngiliz uşağı hain, ajanları Black Jumbo kod adlı sahtekârı ise "yedi düvele (devlete) kafa tutan kahraman" gibi göstermeye muvaffak olmuşlardı.
Oyun devam etmeliydi..
Öyle ki, Padişah Vahideddin'in gözü korkutulmalı, linç edilip öldürülmemek için İngilizler'den yardım istemek zorunda bırakılmalıydı.
Osmanlı'nın son fili (padişah), siyah giymiş adamlar eliyle dövülmeli, beyaz giyinmiş adamlar tarafından da kurtarılmalıydı.
Böylece padişah canını ve ailesini, eş ve çocuklarını kurtaracak, fakat itibar ve şerefinin içine tıkıldığı tabutun son çivilerini kendi eliyle çakmış olacaktı.
Fakat önce, Osmanlı Hükümeti'nin sadrazamı (başbakanı) tehdit edilip istifaya zorlanmalı, sadaret (başbakanlık) mührü Padişah'a iade edilmeyerek Osmanlı Devleti başbakansız, bakansız ve hükümetsiz bırakılmalı, resmen felç edilmeli, ajan Black Jumbo hırsız Atatürk'ün önüne kırmızı halı serilmeliydi.
*
İngiliz oyunu iyi kuruyordu.
Böylesi "üst akıl" operasyonlarında alt düzey kendi memurlarına bile işin içyüzünü anlatmıyor, herkesin rolünü kemal-i ciddiyetle ve olayın mizansen olduğunu bilmeden gerçekçi biçimde oynamasını sağlıyordu.
General Harrington'ın aşağıdaki alıntılarda yer alan ifşaatında geçtiği gibi..
Sözde İngilizler Padişah'ı kaçırmak için gizli plan yapıyor, fakat Black Jumbo'nun İstanbul'daki komutanı Refet Paşa'nın bu "gizli plan"dan haberi var.
Nasıl oluyorsa?..
Tam danışıklı dövüş.. Muvazaa..
Tiyatro..
*
Bütün oyun, Padişah Vahideddin'in "İngiliz uşağı hain", zampara piyon Black Jumbo'nun ise kurtarıcı kahraman olduğu algısının inşaası üzerine kurulmuş.
İnşa işi tamamlanmış, inşaat bitmiş, bir tek boya badana işi kalmış..
Son ameliye de kusursuz bir mükemmellikte icra ediliyor.
İngiliz-Atatürk ihanet ortaklığı eserini başarıyla tamamlıyor.
İhanetin içyüzünü, Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı, İstiklal Harbi’nin Batı Cephesi Komutanı Orgeneral İsmet İnönü, 1973 yılında, cumhuriyetin ilanının 50’nci yıldönümü vesilesiyle verdiği demecinde açıklayacaktır:
"İstiklâl mücadelesinin başarısı da esasında İngilizlerin buna karar vermesi ve diğer müttefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle mümkün olmuştur."
(Milliyet Gazetesi‘nin 29 Ekim 1973 tarihli sayısından aktaran Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası, İstanbul: Yordam Kitap, 2018, s. 60.)
*
Olayın seyrini, Yaşar Gören'in Facebook paylaşımlarından okuyalım (https://www.facebook.com/yasar.goren.12?locale=tr_TR):
İstanbul'da Türk- İngiliz ortak işgalinin 17'nci günü...
İNGİLİZ İŞGAL KUVVETLERİ KOMUTANI HARİNGTON, SIKI BİR KEMALİST...
SADRAZAM TEVFİK PAŞA'YI TEHDİT ETTİ "SİZİ TANIMIYORUZ...
TEK HÜKÜMET ANKARA HÜKÜMETİDİR..."
4 Kasım 1922. 103 yıl önce. Tarih çok hızlandı. Konya ve Bozkır kasabı Refet Paşa'dan emir alan bir Teşkilat-ı Mahsusa çetesi gazeteci Ali Kemal'i kaçırmıştır.
İstanbul tam da bu haberle çalkalanırken... İstanbul Hükümeti'nin başı Sadrazam Tevfik Paşa, padişahın karşı çıkmasına rağmen istifa etti.
Çünkü, İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington'u ziyaret etmiş ve Harington'dan hakaret işitmişti.
Fakat Tevfik Paşa, Padişah'a iade etmesi gereken Mühr-i Hümâyun'u vermedi ve Padişah ile bir daha da görüşmedi. VI'ncı Mehmed hâtıratında Tevfik Paşa’yı, Mustafa Kemal Paşa’nın adamı olmakla, ikili oynamakla ve istifa ederek en zor gününde kendisini yalnız bırakmakla suçlayacaktır...
*
Bu Tevfik Paşa, kalan ömrünü Cumhuriyet döneminde emekli maaşını alıp afiyetle yiyerek tamamladı.
Yaşar Gören'in paylaşımlarına dönelim.
Asıl konumuz (eski içişleri bakanı) gazeteci Ali Kemal'in linç olayı ve Padişah'a bunun üzerinden verilen mesaj:
BAB-I ALİ'NİN ETKİLİ YAZARI GAZETECİ ALİ KEMAL, İNGİLİZ-TÜRK İŞGALİ ALTINDAKİ İSTANBUL'DA GÜPEGÜNDÜZ KAÇIRILDI.
4 Кasım 1922. 103 yıl önce. Tarih hızlandı.
Padişah Vahideddin'e yakınlığı ile bilinen Dahiliye eski Nazırı (İçişleri Bakanı) gazeteci Ali Kemal, Türk ve İngiliz askerlerinin beraberce devriye gezdiği bir caddede İngiliz istihbaratının göz yumması sayesinde kaçırıldı.
Polismiş gibi davranan 3 Kemalist haydut, İçişleri eski Bakanı Ali Kemal'i Tokatlıyan Oteli'nde gittiği beɾbeɾ dükkânında derdest etti.
Ali Kemal'in, bir ara ellerinden kurtularak caddede koşmaya başlaması ve imdat diye bağırması bir işe yaramadı.
Yeniden yakalandı.
Adamların polis olmadığı ortaya çıktı.
Çünkü Ali Kemal, Emniyet Müdürlüğü'ne götürülmedi.
*
İstanbul'da 17 gündür İngiliz-Türk ortak işgali var ve Padişah avaz avaz bağırıyor ama İngiliz duymaya niyetli değil...
İngilizlerin kendi planları var ve Mustafa Kemal'i destekliyorlar...
VAHİDEDDİN: "ANKARA’DAKİ MECLİS, MECLİS FALAN DEĞİL. BUNLARIN TAMAMI İTTİHATÇI..."
4 Kasım 1922. 97 yıl önce. Tarih acaip hızlandı.
Sadrazam Tevfik Paşa, İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington'un baskısı ve Refet Paşa'nın entrikalarıyla istifa etti.
Artık İstanbul'da bir hükümet yok.
Padişah, aslında Ankara’da olan biten ve İngiliz işgali altındaki İstanbul’a yansıyan herşeyi doğru olarak anlamaktadır.
Gerçekçidir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Ankara Çetesi diye tanımlamaktadır.
Onlar, Meclis falan değil Askeri İhtilal Teşkilatı’dır.
Nitekim Vahidettin daha 7 ay önce 6 Nisan 1922'de İngiltere Yüksek Komiseri'ne, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının faaliyetleri hakkındaki görüşlerini bildiren bir rapor yazmıştır:
"Ankara'daki askerî ihtilâl örgütü, eski İttihat ve Terakki'nin yeniden ortaya çıkışından başka birşey değildir. Kendisini milliyetçilik maskesi altında gizlemektedir. Böylece Yunan istilâsının yarattığı duyguları sömürerek, halkı kandırmayı başarmıştır. Gerçekte halkın yüzde 90'ı Ankara Çetesi’ne içinden karşıdır. Fakat halk, hiçbirşeyden çekinmeyen ve herşeyi elinde toplayan adamların baskı metotları altında tutulmaktadır. Bu adamların tutkusu, egemenliklerini İstanbul'a taşımaktır" (dergiler.ankara.edu.tr – Dr. Emine Kırcı)
Yine Vahidettin, 7 Ağustos 1922'de de, İngiliz Yüksek Komiseri'ne, "Millîci liderler bir hükümet değildir, bir isyancılar ve ihtilâlciler topluluğudur. Onlar, ittihat ve Terakki'nin canlandırıcılarıdır. Masum halkın vatanseverliğini ve iyi niyetini sömürdüler. inanç ve politikaları bakımından onlar Bolşevikten başka birşey değildirler" diye yazmıştır.
Ancak, Padişah'ın yakınmaları hiç bir işe yaramayacaktır. Mustafa Kemal'i bir koçbaşı gibi kullanan İngilizler, bu aparatla Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkmaya kararlıdır.
Kaynaklar: . Jaeschke, a.g.e., s. 274. . Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, s. 138-139.)*
Kemalistler, Ali Kemal'i İstanbul'dan kaçırmıştı.
MUSTAFA KEMAL'İN ADAMLARI, VAHİDEDDİN'E GÖZ DAĞI VERMEK İÇİN GAZETECİ ALİ KEMAL'İ, İZMİT’TE LİNÇ EDEREK ÖLDÜRDÜ…
... kafası çekiçle parçalanan eski İçişleri Bakanı ve Gazeteci Ali Kemal, cinayeti örgütleyenlerden 1'inci Ordu Komutanı Sakallı Nurettin...
5 Kasım 1922. 103 yıl önce.
Öldürme emri şifahi (sözlü, yazısız) olarak Ankara'dan geliyordu.
Sakallı Nurettin’in örgütlediği sivil giyinmiş askerlerden oluşan bir grup, İstanbul'dan kaçırılarak İzmit'e getirilen Ali Kemal’i, Hünkar Konağı’nın önünde taş ve çekiçlerle kafasını parçalayarak öldürdü.
Bu linç, İstanbul’dan gitmemekte direnen Padişah Vahideddin’e gözdağı. Kaçmazsan sonun böyle olur, ihtarı..
*
Ajanları Black Jumbo hırsız Atatürk'e bu aklı verenlerin, efendileri İngilizler olduğundan kuşku yok.
Hain piyon Atatürk, İngilizler'e rağmen, onların onayını almaksızın böyle birşeyi tasarlayamaz, buna cesaret edemez.
Büyük "karar"ın sahibi İngilizler'in onun kulağına "tavşana kaç, tazıya tut" taktiğini fısıldadıkları açık.. "Sen kışkışla, biz tutup götürelim panpa.."
Yoksa, İngilizler bu özde hain sözde kurtarıcı kahraman müsveddesine sadece "Vahideddin'e ilişirsen karşında bizi bulursun, herkese lo lo da bize de mi lo lo lan hergele?.. Bizi ucuz 'bindirilmiş kıta' numaralarıyla aldatabileceğini mi ssanıyorsun?! Akıllı ol, kafamızın tasını attırma!" deseler, hatta bunu demeyip sadece bir "Sakın ha!" anlamında kaşlarını kaldırsalar, işbirlikçi hain piyon Atatürk korkudan felç olur.
Hain zamparanın 1936'da İstanbul'da ağırladığı Kral Edward'ın karşısında sergilemiş bulunduğu sırıtkan "uşak beden dili" duruşu herşeyi anlatıyor.
*
Yaşar Gören'i dinlemeye devam edelim:
Ali Kemal cinayetinde ünlü bir CHP'li. BAŞKUMANDAN MUSTAFA KEMAL, GAZETECİ ALİ KEMAL'İ ÖLDÜREN NEVZAT TANDOĞAN'I ÖDÜLLENDİRDİ. BAŞ KATİLİ ANKARA VALİSİ YAPTI...
Gazeteci-Yazar Ali Kemal, İstanbul'dan Türk ve İngiliz askerlerinin devriye gezdiği bir caddeden güpegündüz kaçırıldı. İzmit'e getirildi ve burada ellerinde çekiçler ve taşlar bulunan kalabalık bir güruh tarafından linç edilerek öldürüldü.
Bu güruh, Sakallı Nurettin Paşa'nın sivil giymiş askerlerinden oluşuyordu.
Gazeteci Ali Kemal'i İzmit'e kaçıran 3 sivil polisten birinin, önde gelen bir CHP'li, ünlü Ankara Valisi Nevzat Tandoğan olduğu daha sonra ortaya çıkacaktır.
Bu haydut CHP'li, Osman Yüksel Serengeçti'ye "Ulan öküz anadolulu. Bu ülkeye milliyetçilik de komünizm de lazım olsa onu da biz getiririz" demesiyle ünlüdür.
1946 yılında adı Ankara'da bir cinayet olayına karışacak ve intihar edecektir...
Not: CHP il başkanları o dönemde aynı zamanda 3 iş birden yaparlardı. Hem CHP il başkanı, hem vali hem de belediye başkanı idiler...
*
İstanbul’da Türk-İngiliz ortak işgalinin 19’uncu günü…
İngiliz İstihbarat şefi Bennett haber aldı: Mustafa Kemal'in askerleri, Vahideddin’i öldürmeye hazırlanıyor.
İNGİLİZLER, VAHİDEDDİN’İN ÖLDÜRÜLMESİNE KARŞI. "OSMANLIYI BERABER YIKTIK… TOPRAKLARINI PAYLAŞIYORUZ AMA… BU KADARI DA FAZLA… ÖLDÜRMEK DE NE OLUYOR?..”
6 Kasım 1922. 103 yıl önce. Kısa bir özet yapmam gerekiyor:
19 Ekim’de Refet Paşa ve 126 Türk jandarması İngiliz işgali altındaki İstanbul’a geldi.
Bir iki gün sonra da Selahattin Adil Paşa ve 81’inci Alay, Ortaköy’de karaya çıktı. Böylece İstanbul’da codominum, ortak işgal / İngiliz-Türk ortak işgali başladı.
Şimdi İstanbul’da hem Türk Ordusu, hem de İngiliz ordusu var.
Türk askeri bir caddede, İngiliz askeri diğer caddede devriye geziyor.
Refet Paşa’nın askerleri Vahideddin’in Yıldız Sarayı’nı kuşattı.
Refet Paşa, Mustafa Kemal’in emriyle Yıldız’ın etrafındaki çemberi gittikçe daraltıyor.
İngiliz istihbaratının İstanbul’daki başı John Godolphin Bennett, durumu haber aldı.
Kemalistler, Padişah Vahideddin’i öldürmeye hazırlanıyor.
Bu çok ciddi bir problem. İngilizler, Vahideddin’in katline olumlu bakmıyor.
Yahudi Bolşeviklerin Çar 2'nci Nikola ve ailesini katletmesi, dünya kamuoyunda büyük tepki gördü. Benzeri bir olayın kendi siyasetlerini lekeleyeceğini düşünüyorlar.
Londra’nın emri üzerine Harington, Vahideddin’i Türk Ordusu’ndan kurtarmak için bir plan hazırladı:
General, planı şöyle anlatıyor:
"Kimse saraya yaklaşamadığı için kaçma (kaçırma) işi müşkül bir meseleydi. Tuğgeneral Julian Steele ve Muhafız Kumbaracılar Kumandanı Albay Volston ile birlikte son Sultanı sağ olarak buradan çıkarmak üzere bir plân hazırlamaya oturduk. Hazırladığımız plânda Sultan ile oğlu ve kendisine sâdık kalan bir iki adamı Cuma sabahı zannedersem saat altıda gezmeye çıkacaklardı. Tam o sırada Muhafız Kumbaracılar, sarayın arka bahçesinde talim yapıyor gibi görüneceklerdi. Fakat öyle kötü talim yapacaklardı ki, Yıldız’a iki ambülans (getirilecek ve bunlar) kapıya kadar dayanacaklardı. Belirli bir dakikada saray kapısı zorlanarak Sultan ile oğlu birinci ambülansa ve diğerleri muayyen bir miktar eşya ile ikincisine konacaktı. Kapının her açıdan makineli tüfeklerle çevrili olduğunu söyleyebilirim. Yâverim ve kumbaracılardan diğer bir subay, dolu tabancalarla ambülansta olacaktı. Makinelitüfeklerle dolu kamyonlar, yol üstünde bulunan bütün sarayların karşısına, alarm verilmesi ihtimaline karşı konulacaktı. Yüz kişilik silâhlı ve kuvvetli bir deniz bölüğü Dolmabahçe’nin bahçesinde zahiren talime çıkarılacaktı. O perşembe günü bir şey duyulmaması için fevkalâde dikkatli hareket etmemiz gerekiyordu ve bunu yalnız hareketi yönetecek subaylar biliyordu.."
İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı Harington, "yalnız hareketi yönetecek subaylar biliyordu" diyor ama, Refet Paşa, İngilizlerin hazırlıklarından haberdardı. Sessizce izliyordu. Devam edeceğim: "İngiliz askerleri Padişahı nasıl kaçırdı?"
Kaynaklar: . Nezih Uzel, John Godolphin Bennett, Atatürk’e Nasıl Vize Verdim.. Atilla Oral, ‘Sömürge Valisi’nin Himayesinde Vahdettin’in İhanetleri ve İşgal İstanbul’u 1918-1923 / Charles Harington’un Sultan Vahdettin’i kurtarma operasyonu
*
Demek ki, Refet Bele Paşa da "hareketi yönetecek subaylar"danmış.
Refet, emirleri görünüşte zampara Atatürk'ten aldığına göre, zampara sahtekârın da "hareketi yönetecek subaylar"dan olduğu ortaya çıkar.
Ne de olsa Black Jumbo..
İngiliz "karar"ının sahte kurtarıcı kahraman çocuğu..
Yabancı değil.. Vatandaş, İngilizler'in "yakîn"i olur.
1913 yılında İngiltere'de casus Aubrey Herbert'in evinde onuruna yemek verilip Lord Allenby ile tanıştırıldığı zamandan beri..
*
Yaşar Gören'i izlemeye devam edelim:
İstanbul'da hem Türk, hem İngiliz Ordusu var.
Mustafa Kemal'in sivil giyinmiş askerleri Yıldız Sarayı'nın önünde "Kahrolsun Padişah" diye bağırıyor. Havaya silah atıyor...
VAHİDEDDİN, VEDA ZİYARETİ YAPAN İNGİLİZ YÜKSEK KOMİSERİ RUMBOLD'A: "KEMALİST ÇETE YÜZÜNDEN CAN GÜVENLİĞİM TEHLİKEDE. BENİ ÖLDÜREBİLİRLER" DEDİ
6 Kasım 1922. 103 yıl önce.
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, Ali Kemal’in linç edilerek öldürüldüğü haberlerinin gazetelerde çıktığı 6 Kasım günü, veda için Yıldız Sarayı'na gitti. Londra'ya dönüyordu.
Vahdettin kendisine “Yakın tehlike durumunda Britanya makamlarının şahsını koruyacağı garantisini” hatırlattı.
Mustafa Kemal'in askerleri Saray'a saldırırsa, İstanbul'u işgal altında tutan İngiliz Ordusu onu korur muydu?
Yoksa Mustafa Kemal'in insafına mı bırakırlardı? Padişah endişeliydi. Ali Kemal'in feci şekilde öldürülmesi durumun ciddiyetini ortaya koymuştu. Hedefte kendisi vardı...*
Mustafa Kemal'in askerleri, Padişah Vahideddin'in sadık adamı Ali Kemal'i linç etti...
SAKALLI NURETTİN, ALİ KEMAL'İN CESEDİNİ, İZMİT TREN İSTASYONU'NDA PERONA ASTI. TEŞHİR EDİYOR...
VAHİDEDDİN'İN YÜREĞİNE KORKU SALSIN DİYE...
6 Kasım 1922. 103 yıl önce.
İngiliz istihbaratının onayıyla Konya ve Bozkır kasabı Refet Paşa'ya bağlı haydutlar tarafından İstanbul'dan kaçırılıp İzmit'e getirilen gazeteci-yazar Ali Kemal, feci şekilde öldürüldü.
Ali Kemal'in neredeyse parçalanmış vücudu, 1'inci Ordu Komutanı Sakallı Nurettin Paşa'nın emriyle tren istasyonunda çatının altına asıldı.
Ali Kemalin damlayan kanı, zeminde küçük bir gölcük oluştırdu. Peronda tren bekleyenler dehşet içinde kalıyor.
Kemalist haydutlar, bu vahşet üzerinden Padişah Vahideddin'e şu mesajı göndermiş oluyor: Titre, sonun böyle olacak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder