Yeni
Şafak gazetesinin Buckingham Sarayı'nda dünyaya gelip
büyümüş, sonra Türkiye'de yaşamaya karar vermiş bir şehirli gibi ahkâm kesen
kibar yazarı İsmail Kılıçarslan'ın
bugünkü (21 Ocak 2023 tarihli) yazısının başlığı şöyle: "Din dilinin yarasaları".
İsmail,
gazetedeki karalamalarına destek ya da tepki gelmemesinden şikâyetçi..
Yazılarının
muhataplarının "Türkiye’deki din dilini bu hale getiren bedeviler" olduğunu
söylüyor.
O
bedeviler, yazıda isimlerini görmeyince, “Oh, demek ki beni kastetmiyor”
diyorlarmış..
Böyle
diyor.. Bedevîlerin zihinlerini uzaktan okuyabilme gibi bir becerisi var.
Ancak,
bu bedevîlere sövüp saymaktan, küfretmekten artık yorulmuş, o yüzden şöyle
diyor:
"İmajları
dışında hiçbir şeyi önemsemeyen bu bedevilerin oluşturduğu bu leş atmosfer benim açımdan da
uzunca bir süre bir suskunluk biçimine dönüşsün istiyorum bu yazının
ardından."
Anlaşılan
bu bedevîler o eski bedevîlerden biraz farklı..
Dertleri
imaj..
Bunlar
modern bedevîler..
Modernleşmişler.. İmaj çağında
yaşadıklarının farkındalar. Çağı
yakalamışlar.
O
kadar yakalamışlar ki, tek dertleri imaj..
Başka da birşeyi önemsedikleri yok..
En
önemli dert imaj olunca insan ne yapar?..
Devir
neyi gerektiriyorsa onu yapar, yükselen
trendlerin peşine düşer gider..
Mesela Taliban gibi dünyaya şunu demez: "Bizi nasıl gördüğünüz umurumuzda bile
değil.. Biz, size kendimizi beğendirmek için Batılılaşacak, laikleşecek, sizi
taklit eden maymunlara dönüşecek, bunun için İslam'ı güncelleme maskaralıklarına
kalkışacak adamlar değiliz. Varsın sizin gözünüzdeki imajımız kötü olsun."
Evet,
bu Türkiye tipi bedevîlerin tek dertleri imajmış..
İsmail'in
kimleri kastettiğini tam anlayamasam da, tarifine uyan tiplerin kimler
olabileceği konusunda acizane bir fikrim var.
*
Adam
"din dili"nden bahsediyor
ve kullandığı dil bu: Bedevîler,
yarasalar, leş..
"Bu
bedeviler din dilini bir kakafoniye, bir
çöplüğe, bir cızırtıya çevirdiler" diyor.
Bu
dili kullanıyorsan, "din dili" edebiyatı yapmayacaksın, yok
illa da yapacaksan, o zaman bedevîler,
yarasalar, leş, kakafoni, çöplük gibi kelimelerden uzak duracaksın.
Sana "lan" diye
hitap edene komiklik olsun diye "Lan
deme lan!" demen anlayışla karşılanabilir de, bunu ne yaptığının
ve nasıl konuştuğunun farkında olmadan söylüyorsan, bir de arkasından "Biraz medeniyet öğren leş bedevi, dilini düzelt lütfen lan yarasa!" diye nezaket dersi veriyorsan, durumun pek iyi değil
demektir.
"Din
dili" konulu bir yazıdaki üslup bu mu olmalıdır?!.
*
İsmail
efendi yazısında basmakalıp bir ezberi tekrarlamaktan, çiğnenmekten yorulmuş
bir sakızı devreye koymaktan da geri kalmamış.
Şöyle
diyor:
"Herkesin sadece cevaplarla yetindiği, dahası
herkesin herkese sadece cevapları aktardığı bu vasatta sorgulamanın, soru sorabiliyor olmanın cevabın kendisinden çok daha
önemli olduğunu düşünüyorum."
Bunu
ilk düşünen İsmail değil..
Daha
doğrusu, paraladığı edebiyat, düşünmekten değil, birilerinin yaldızlı fakat içi
boş tekerlemelerini papağan gibi düşünmeden tekrarlamaktan kaynaklanıyor.
Önemli
olan cevaptır, soru değil.. Cevabı olmayan sorular sormak da, cevap
beklemeden sorularla ukalalık yapmak da, vaktini boşa geçirmek
istemeyen insanların zaman ayırabileceği şeyler değil.
Bu,
bilgisizlikle malul ukalalık anlamına
gelir.
Bazen
de bu soru sorma tutkusunun ardındaki gaye sadece kafa karıştırmaktır.
Ya
da, muhatabın cevap veremeyip küçük
düşmesini sağlama dürtüsüdür.
Yani
asıl saik kötü niyettir.
İnsanların
anlayamayacağı sözler söylemek ve konulara girmek nasıl fitne çıkarmak demekse,
cevaplanamayacak soruları gündeme getirmek de esas itibariyle fitnecilik ve
bozgunculuktur.
Hz.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem çok soru sormayı niçin men etmiştir,
düşünmek gerekir.
Akıllı
insan ancak gerektiği zaman soru sorar. Ve cevap verebilecek kişiye.. Hikmet
(her işi yerli yerince yapma hasleti) bunu gerektirir.
Soruyu
herkes sorar da, cevap vermek, hele de doğru cevap vermek, herkesin harcı
değildir..
Sınava
giren öğrenciler, "Ya hocam, herkes cevap yazıyor, asıl mesele soru
sormak, ben kâğıda sadece soru yazsam olur mu?" diyebilmeyi gerçekten çok
isterlerdi.
*
İsmail
efendi, Muhammed Yazıcı diye birini de imdadına çağırmış, ondan alıntı yapmış..
Varlığından
onun yazısıyla haberdar olduğum bu şahıs genç bir hoca..
Arkadaşlarıyla
gerçekleştirdiği faaliyetler bana bir zamanların Darulhikme'sini hatırlattı..
Üslubu
da Mustafa İslamoğlu'nu..
İsmail
şöyle diyor:
Kendisini övünce düşmanı artacağını bildiğim için
övmeden, dümdüz anayım adını. Muhammed Yazıcı hoca, bence önemli tespitler
içeren bir dizi tweet attı. Her harfine katıldığım bu tespitleri kayda geçirmek
isterim: “Bazı cemaatler, sosyal medyada fişleme ve linçleme işi gören
paralı/imanlı fanatik trol üretim merkezine döndü. Öyle bir karanlığa
büründüler ki yarasalar sardı ruhlarını. Işıktan kaçıyorlar, dünyanın renklerini göremiyor, sadece ‘hocalarından’ duyduklarıyla yön
belirliyorlar. Çok acı. Öyle bir karanlık
mağara ki bu, nerede yarasa
varsa hepsini içine çekiyor ve barındırıyor. O çevre içinde yetişenler de kulağıyla/hocalarından işittikleriyle yön
bulan, gözleri kör birer yarasaya dönüyor. Çoğu küçük yarasa türünün
gözleri küçük ve pek gelişmemiştir. Görme keskinliği zayıftır ama hiçbir türü
kör değildir. Yarasaların çoğu mezofik görme sahibidir yani düşük düzeyde ışığı
algılayabilirler. Halbuki diğer memeliler renkleri görmelerini sağlayan fotopik
görme yetisine sahiptirler. Adam hem kör
hem sağır hem zeka kusurlu ama inanılmaz özgüven sahibi.
Kendi dışındaki
hiçbir düşüncenin haklı olabileceği ihtimaline tahammülü yok.”
Demek
ki, İsmail'in aradığı nezih din dili bu..
İmdi,
birilerini eleştiriyorsan, dürüst insana yakışan, mertçe isim vermektir.
Kastettiğin
cemaatler hangileri?.. Hocaları derken kimleri kastediyorsun?
Madem
onlar kör yarasa denilecek kadar
aşağılık adamlar, cemaatleri karanlık
mağara kovukları, o zaman milletin bunlardan sakınması ve şerlerinden emin
olması için doğrudan isim ver, "Sizin bu yaptıklarınız yanlış!" de!.
Zekâ
kusurlu olduklarını düşünüyorsan, sözlerinden örnekler ver, kafalarının
çalışmadığını belgele!..
Yapılan
hata, sahiplenilerek uluorta yapıldığına göre, isimlerini uluorta söylersin,
herkes de kimin haklı olduğunu görür.
Ortaya öyle belirsiz iddialar atarak kaçamak güreşmek, kaçıp yarasa gibi mağaraya
gizlenmek; haklı olduğuna inanan insanların yapabileceği bir seviyesizlik
değildir.
Eğer
yaptığın hakaretleri muhataplarının hakettiğini düşünüyorsan, örnek verirsin, "Senin
şu sözün tam da yarasalık" diye "sorgulanmaya, test edilmeye" açık bir ifade
kullanırsın.
Böyle "test edilmesi, yanlışlanması"
mümkün olmayan, totolojik doğruluğa sahip kaypak ifadeler kullanma
kurnazlığına tenezzül etmezsin.
*
Muhammed
efendide açık konuşmayı sağlayacak yürek de, dürüstlük de, mertlik de, ahlâkî
hassasiyet de, açıkça tartışmaya girecek ilmî yeterlilik de yok, öyle
anlaşılıyor.
Sözlerinin
çerçevelediği profil, tipik bir hinoğlu hin Mustafa İslamoğlu kopyası
gibi duruyor..
Böyle
gölgelerle savaşacak ki, sıkıştığında kıvırabilsin, ya da "Benim sizi
kastettiğimi nerden biliyorsunuz, suizanda bulunmayın, lüzumsuz alınganlık
yapmayın!" diyebilsin.
Kastettiği
kişiler gerçekten yanlış şeyler yapıyor olabilirler, bilemem, fakat kendisinin
sosyal medyada sergilediği bu tavır, çok çirkin.
Hatta,
durumu tasvir için çirkin kelimesi yetersiz kalıyor.
Asıl
derdi de, "Niye o hocalarınızın peşinden gidiyorsunuz, bakın ben de
hocayım, biraz da benim peşime takılın" mesajını dolaylı olarak vermekten
ibaret gibi görünüyor.
Üslubu,
tarzı ve şikâyetçi olup yakındığı şey, akla bunu getiriyor.
Böylesi
"adam toplama meraklısı" tipler yola hep bu türden edebiyat dozu
yüksek, ilmî değeri sıfır, muhtevası hakaretlerden ibaret ağlak ağıtlarla
çıkarlar.
Gökkubbe
altında yeni birşey yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder