https://www.academia.edu/100413350/Ehl_i_Beyt_ve_Muaviye_R_A
EHL-İ
BEYT
VE
MUAVİYE
R. A.
Dr. Seyfi SAY
İÇİNDEKİLER
“ALEVÎLİK HZ.
ALİ’Yİ SEVMEKSE…” LAFINDAKİ İSTİKAMETSİZLİK VE OMURGASIZLIK 3
MEHDİ VE MUAVİYE R. A. 6
İBN ARABÎCİ TASAVUFÇUDAKİ ŞİÎLİK 18
HZ. MUAVİYE
VE EHL-İ BEYT 29
“SAHİH” İSLAM GÖSTERİŞÇİLİĞİ
BURAYA KADARMIŞ 36
GEÇMİŞİ
BIRAK, YÜREĞİN YETİYORSA BUGÜNLE HESAPLAŞ! 45
PEMBE GÖZLÜKLÜ 48
BİR DE BEN HATIRLATAYIM 50
MEVLÂNÂ’DAN
ŞİA’YA CEVAP 53
ŞİÎLİK
FANATİZMİ 60
TEKFİRCİNİN
PAPAZ KARDEŞLERİ 65
KILIÇDAROĞLU’NUN
ÖNERDİĞİ KİTAP 70
“SAHİH” İSLAM
GÖSTERİŞÇİLİĞİ BURAYA KADARMIŞ
Prof. Hayrettin Karaman, “sahih İslam”
hassasiyeti sergilemesiyle iştihar etmiş bir adam..
İslam’ın “sahih”liğini öyle dert
edinmiş ki, sırf bu yüzden, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in
vahiy kâtipliğini yapmış, Hz. Ömer’in de liyakat sahibi olduğunu düşünerek vali
olarak atamış olduğu Muaviye r. a. gibi bir sahabîye,
“Rasulullah s.a.s.’in ashabıdır” demeden, yer misin yemez misin babından
dayıyor sopayı..
Mesela “İslam bir tanedir”
başlığını taşıyan (Yeni Şafak, 27 Şubat 2014) yazısında şöyle
diyor:
"Muaviye b. Ebu
Süfyan’dan itibaren, Peygamber (s.a.)’in ifadesiyle ‘acıtan,
insanlara zulmeden, Allah’ın razı olduğu hilafet sistemine aykırı bulunan’
saltanat düzeni başlamış, bu düzende devleti yönetenler ile onlara uyum
gösterenler sahih İslam’dan sapmışlardır."
Muaviye r. a., sahih İslam'dan sapmışmış..
Yani sapıkmış..
"Sahih İslam"la bir ilgisi yokmuş..
Onunki "sahih olmayan İslam"mış..
İslam’ı gayrisahihmiş..
Bunu yazan adam, Yeni Şafak'taki
köşesinde zamane düzenperestlerinin hatırı için periyodik biçimde "Ehl-i
kıble tekfir edilmez" diye tepinen adam..
Mısır ve Tunus'a gidip "Şeriat'i bırakın, laik olun" diyen
Erdoğan'a toz kondurmayan adam..
Demek ki inandığı "sahih İslam"
böyle birşey..
*
Kurnaz Hayrettin bey, “Peygamber (s.a.)’in ifadesi”ni neden tam olarak aktarmıyorsun?..
İşine gelmediği için mi?..
Hayrettin bey yerine biz, söz konusu
hadîsi aktaralım:
“Nübüvvet
içinizde, Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan
kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın
dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da -dilediği zaman-
ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar
devam eder, sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut
bir saltanat/bir krallık/zalim yönetimler başa gelir; o da Allah’ın dilediği
kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra,
nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.” buyurdu ve sonra sustu. (bk.
Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, 4/273)
Hafız el-Heysemi; “hadisi, Ahmed b.
Hanbel, Bezzar -daha tam-, Taberanî -bir kısmını- rivayet
etmiştir; Ravileri sikadır.” diyerek hadisin sıhhatine hükmetmiştir. (bk.
Mecmau’z-Zevaid, 5/226) Beyhakî de aynı hadise yer vermiş ve herhangi
olumsuz bir beyanda bulunmamıştır. (bk. Beyhakî, Delailu’n-nübüvve,
7/413)
[Mustafa Çelik,
“Hilafet Allah’ın vaadi, Peygamberin müjdesidir”, Yeni Akit, 3 Mart 2021;
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-celik/hilafet-allahin-vaadi-peygamberin-mujdesidir-35136.html]
Burada, en son gelecek olan peygamberlik
tarzında hilafet, Mehdî’nin hilafeti olarak
yorumlanmıştır.
İkinci olarak, buradaki meliklik (mülk/hakimiyet) kelimesi,
“yönetimin babadan oğula geçmesi”ni değil, bir yönetim tipini ifade ediyor.
Üçüncü olarak, hadiste geçen ve “ısırıcı bir saltanat” diye tercüme
edilmiş bulunan “mülkün adûdun”
tabiri (Ki Karaman “acıtan, insanlara zulmeden,
Allah’ın razı olduğu hilafet sistemine aykırı bulunan” diye çeviriyor) izaha
muhtaçtır.
Nitekim, merhum Ömer
Nasuhi Bilmen Hoca, Ashâb-ı Kirâm Hakkında Müslümanların Nezih İtikadları adlı
kitabında bu kavram etrafında pekçok açıklamada bulunuyor (s. 81-90).
*
Merhum Ömer Nasuhi Hoca’nın yazdıklarını
bir tarafa bırakıp kendimiz düşünelim..
Hadîsten anlıyoruz ki, “ısırıcı” (adûd)
meliklik (mülk/hakimiyet sahipliği, hükümranlık, egemenlik, hâkim
olma) ile ceberût (cebrde, zorlamada
bulunan, zorba) meliklik/hakimiyet/sulta/egemenlik aynı şey değil.
Zorba/baskıcı olmayan bir “ısırıcılığı” nasıl yorumlamalıyız?
Isrıcı meliklik tabiri,
baskıcı ve zorba (ceberut) olmasa da, sen ona yaklaşınca ya da o sana
yaklaşınca kendisinden emin olamadığın, ummadığın bir zamanda seni ısırabilen
bir rejimi akla getiriyor.
En doğrusunu Allahu Teala bilir.
Ceberut (baskıcı ve zorba) rejimin elinden
ise uçan kaçan kurtulamaz.
Mesela “Şu şapkayı başına koyacaksın, koymazsan asarım” der ve asar.
Eğer onun resmî ideolojisini
benimsemiyorsan sana fikirlerini insanlara her türlü kanalı kullanarak
serbestçe ve etkili bir biçimde anlatma ve o doğrultuda örgütlü çalışma yapma imkânı vermez.
Öncelikle onun örgütlenme (dernek, vakıf
ve parti kurma) ile ilgili yasalarına uyman, yani rejime biat etmen, onun getirdiği sınırlamalara ve yasaklara uyman
gerekir.
Fakat bu da yetmez, “gizli” niyetler
taşımadığından emin olmak isterler, şayet senden şüphelenirlerse takip ve
tacize uğrarsın.
Kumpasa da uğrayabilirsin.. Yanına yörene
adam yerleştirir, onlara birtakım uygunsuz işler yaptırırlar, sonra da onları
bahane edip senin icabına bakarlar. (Alparslan Kuytul’un durumu biraz buna
benziyor gibi.)
Diyelim ki, bu oyunlara da gelmedin..
Başın yine dertten kurtulmaz..
Misal, Nurettin Yıldız..
Odatv’nin 17 Nisan 2023 tarihli bir haberi şöyleydi:
Nurettin Yıldız’ın sicili kabarık… Tek adliyede 934 dosya… Odatv, şikâyet
maddelerine ulaştı
Odatv, Nurettin Yıldız hakkında İstanbul Cumhuriyet
Savcılığı’na yapılan şikâyet sayısına ulaştı.
Sicili kabarık çıkan Nurettin Yıldız’ın İstanbul’daki tek
adliyede 934 dosyası var.
Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız, kendisine yönelik
eleştiri ve sözlerle ilgili sık sık adliyeye başvuruyor.
Ancak bugüne kadar Nurettin Yıldız hakkında kaç kişinin
şikâyetçi olduğu bilinmiyordu.
Odatv, bunu araştırdı.
İstanbul’daki 9 adliyeden sadece birindeki şikâyet sayısı
Nurettin Yıldız hakkındaki rahatsızlığı gösterdi.
TEK BİR ADLİYEDE 934 SUÇ DUYURUSU
Nurettin Yıldız hakkında, sadece İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı’na toplamda “934” adet suç duyurusu yapıldı.
Yapılan suç duyurularının büyük bir kısmı, “Halkı kin ve
düşmanlığa tahrik ve aşağılama”, “Hakaret”, “suç işlemeye alenen teşvik”, “suçu
ve suçluyu övme” gibi suçlamalardan oluşuyor.
MİLLETVEKİLLERİ, SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ,
STK’LAR
Nurettin Yıldız’ı savcılığa şikâyet edenler arasında
milletvekilleri, siyasi partilerin temsilcileri, kadın ve çocuk dernekleri ile
sivil toplum kuruluşları yer alıyor.
Öyle ki, bazı davalarda mahkemeler de Nurettin Yıldız
hakkında suç duyurusu yapıyor.
ODATV YAZMIŞTI
İstanbul Asliye Ceza Mahkemesinde şikayetçi olarak yer alan
Nurettin Yıldız’ı davanın hakimi de şikayet etmişti. Bu davayı ve hâkimin suç
duyurusunu kamuoyu Odatv haberiyle öğrenmişti.
(https://www.odatv4.com/guncel/nurettin-yildiz-in-sicili-kabarik-tek-adliyede-934-dosya-odatv-sikyet-maddelerine-ulasti-280948)
*
Görüldüğü gibi, Resulullah s.a.s.,
demokrasiden, cumhuriyetten bahsetmiyor.
Hilafetin yerini “ısırıcı hükümranlığın”
alacağını, onu da “zorba” bir rejimin takip edeceğini bildiriyor.
Bu hadîs-i
şerife göre, günümüz İslam dünyasında bütün yönetimler (Şeriat’ten
saptıkları oranda) zorba/ceberut/baskıcı rejimlerdir.
Sadece “adûd”
olsalar öpüp başımıza koyacağız.
Evet, görünüşte bir hürriyet vardır, fakat
bu, resmî ideolojiye biat edenlere özgüdür.
Şayet resmî ideoloji ile aranız iyi
değilse, kimi zaman açık, kimi zaman da “örtülü” yöntemlerle sizinle mücadele
edilir.
Bu zorba rejimlerin, görünüşteki “hukukun
üstünlüğü” ve “hukuk devleti” edebiyatları, “özel yasalar”a
tâbi, bir başka deyişle başına buyruk ve sorumsuz hareket etme imkânına sahip gizli
servis faaliyetleri ile lime lime, delik deşik edilir.
Kimse de birşey yapamaz.
*
Resulullah s.a.s. ceberut derken doğru
söylemiştir. Bugünkü yalancılar ise, bize hukukun
üstünlüğü, hukuk devleti vs. edebiyatı yapıyorlar.
Bizim kurnaz müçtehit Hayrettin bey, acaba
neden, Hz. Muaviye’ye “laf çakmak” için hadîse müracaat ederken, söz konusu
hadîsin günümüzü de ilgilendiren kısmını atlıyordu?
Unutkanlıktan mı?
İmdi, şunu biliyoruz ki, Muaviye r. a.’in
idaresi özü itibariyle meliklik olsa
da, o, “hilafete karşı melikliği” savunmuyordu.
Hilafeti savunuyordu, ve kendisinin
otoritesinin, halife olmasından, halife sıfatıyla biat almış bulunmasından
kaynaklandığını söylüyordu.
Oğlu Yezid için biat sözü alırken de
“Hilafeti bırakalım, artık meliklik düzenine geçiyoruz” demiyordu.
Ancak, şeklen hilafet sistemi devam ediyor
olsa da, olayın özü itibariyle ortaya bir meliklik çıkmış bulunuyordu.
Bu kadarı, Muaviye r. a.’i ve ona tabi
olanları “sahih İslam”dan sapmış
olarak görmek ve göstermek için yeterli değildir.
Onların durumunu “günahkârlık” olarak
nitelendirseniz bile bundan hareketle “sahih İslam”dan sapma suçlamasında
bulunamazsınız.
Ayrıca bu meliklik durumunu “mutlak” olarak zulümle eşdeğer de
göremezsiniz.
Meliklik
(mülk) mutlak olarak zulüm anlamına gelmez.
Nitekim Yusuf Suresi’nde Hz. Yusuf’un
şöyle dua ettiği belirtiliyor: “Rabbi kad âteytenî mine’l-mülki…” “Rabbim bana
mülkten/meliklikten (nasip) verdin…”
*
Söz konusu hadiste “Emevîler (Ümeyye
oğulları) hilafeti melikliğe çevirirler, böylece sahih İslam’dan sapar
zulmederler, ardından amcam Abbas’ın torunları ve daha sonra da Türkler’den Selçuk’un ve Osman’ın nesli
işi tekrar hilafete döndürürler” buyurulmuyor.
Eğer Muaviye r. a. için “İdaresi
meliklikti, meliklik de zaten zulüm ve sahih İslam’dan sapma demektir” hükmünü
verirseniz, aynısı Abbasîler, Selçuklular ve Osmanlı için de geçerli olur.
Onların da, “ısırıcı melikliği” sürdürmek
suretiyle sahih İslam’dan saptıklarını kabul etmeniz gerekir.
Fakat, o yönetimlerin sahih İslam’dan
saptıklarını söylemek için bu kadarı yeterli olmaz.
Sahih İslam’dan sapmakla suçlayabilmeniz
için, adamın İslam’ın hükümlerini (yönetimle ilgili olsun olmasın) reddediyor
olması gerekir.
Mesela Osmanlı, babadan oğula bir saltanat
sistemini sürdürmüş ve kendisini halife ilan etmiş olmakla sahih İslam’dan
sapmış olmaz, fakat uyguladığı sistemin tam anlamıyla İslamî olduğunu, İslam’ın
istediği yönetim biçiminin tam da kendilerinin yaptığı uygulama olduğunu
savunduğu zaman sapmış olur.
*
Şimdi gelelim bugünkü, adları cumhuriyet
olan zorba (kanla ve içi boş irfan edebiyatıyla kurulan kanlı) diktatörlük
rejimlerine..
Bunların cumhuriyet ve demokrasi
masallarının hadîs-i şerifteki karşılığı “ceberut/zorba meliklik/hükümranlık”
demek oluyor.
Birçok ülke bu zorbalığa bir de “laiklik” (siyasal dinsizlik) ekliyor.
İmdi ey Hayrettin Karaman, senin liderin Erdoğan’ın kalkıp Mısır ve Tunus’a
gittiği zaman “Maşallah bizim Türkiye gibi dinsiz devlet değilsiniz, resmî
dininiz İslam, bunun kıymetini bilin, İslam’ı tam ve sahih biçimde uygulayın”
demek yerine “Şeriat’i bırakın, laik olun!” demiş olması, “sahih İslam”da neye
tekabül ediyor?
Haydi bunun itikadî ve fıkhî hükmünü
söyle!
Muaviye r. a. gibi ölmüş bir zat hakkında
atıp tutmak kolay..
Vay “sahih İslam” edebiyatçısı vay!
*
Gelelim Hayrettin beyin bir başka
yazısına.. Şöyle diyor:
“Hiçbir devlet, içine
sızmış ve emri kanunlardan ve amirlerinden değil, devlet dışı şahıslar ve
kuruluşlardan alan bir yapıya müsamaha
edemez, farkına vardığında bu yapıyı derhal tasfiye eder.”
(“Cemaat, camia ve
paralel yapı”, Yeni Şafak, 28 Şubat 2014.)
Görüyor musunuz kurnaz
müçtehit Hayrettin beydeki kıvırma yeteneğini!..
Hayrettin bey, Hayrettin
bey, “devlete uyum sağlama”nın bundan daha iyisi bulunur mu?!
Vatandaş, “Hiçbir devlet
… müsamaha etmemektedir” bile demiyor, “müsamaha edemez” diye konuşuyor.
Kullandığı dil
tasvirî/deskriptif değil, normatif..
Devletten fazla devletçi, kraldan
fazla kralcı, sulta sahibinden fazla saltanatçı, diktatörden fazla
diktatörcü bir dille konuşuyor.
Sonra da, utanmadan Hz.
Muaviye eleştirisi yapıyor.
Yukarıya aldığım cümleyi
yazabilmiş birinin, Muaviye r. a.’den bahsetmeye yüzü olamaz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder