KADEM’in dergisinde yazan ilahiyat doçentinin medyadaki avukatı
(vekili) Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan’ın
sözlerini birkaç yazıda tartıştık.
Vekilin (avukatın) yanı sıra müvekkilin laflarına da bakmakta yarar
var.
Ancak, İsmail’in müvekkilinin yazısı aslında bir paçavra..
Bir defa, söz konusu doç. bayan ne İsmail kadar
zeki (ya da kurnaz), ne de kalemi onunki kadar kuvvetli. (Nedeni İsmail’in
erkek, bunun kadın oluşu değil.. Memlekette İsmail’den hem daha zeki hem daha
iyi edebiyat paralayan kadınlar da var.)
Sağdan soldan topladığı cümleleri doğru yanlış demeden arka arkaya
dizmiş, sonra da Ömer Nasuhi Hoca’nın ifadelerini alıp “Aha burda da toplumsal
cinsiyet var, aha da şurda da var” türünden aptalca cümleler kurmuş..
Müflis bir kafanın lüzumsuz bir makalemsisi..
*
Onun makalemsi zırvalar koleksiyonu “Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’nde Toplumsal
Cinsiyet” başlığını taşıyor.
Yanlış..
Başlık şöyle birşey olmalıydı: “Ömer
Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’nin Günümüzün Toplumsal
Cinsiyet İdeolojisi Açısından Analizi/Değerlendirmesi”.
Sözde bilimsel makale yazmış, fakat uygun bir başlık atmayı bile beceremiyor daha.
(Tabiî “analizi/değerlendirmesi” yerine
“lanetlenmesi” tabirini kullansa metne daha sadık ve uygun olur.)
Kavramsal çerçevesi, “toplumsal cinsiyet” kavramını ortaya atanların safsatalarından
ibaret..
Toplumsal cinsiyet hurafesini
savunanların ideolojik ön kabullerini “mutlak doğrular”
olarak kabul ediyor, böylesi bir teorik zemin üzerinden
yürüyor.
Feminist doç. için ayetin, hadîsin hiçbir
önemi yok..
Mutlak doğrular, kendilerinden alıntı yaptığı “toplumsal cinsiyetçi metinler”
yumurtlamış akademikimsilerin ve yazarımsıların herzelerinden ibaret.
*
Ömer Nasuhi Hoca’nın ilmihalinde bulup “toplumsal cinsiyet”çi
olumsuzluklar diye sıraladığı şeylere bakınca insan “Bu kadının
kafatasının içinde kesinlikle bir gram bile beyin yok, hepsi saman” diye
düşünmek zorunda kalıyor.
Büyük İslam İlmihali için “Gerek genel hükümler konulurken gerekse ayrıntılarda, erkeklerin
kadınlara göre daha öncelikli ve üstün tutulduğuna dair kırk
küsur ifade bulunmaktadır” diyor.
Bu kırk küsur ifadeden naklettiği ilki,
imamın erkek olması..
Ne büyük keşif, ne büyük buluş!
“Metin analizi” harikası ne
keşifler yapıyor, görüyorsunuz..
Millet bilimsellik görsün..
Ömer Nasuhi Hoca, işte böyle yakalanırsın
ağam, alan da gaçan mı, analar artık laik (siyasal dinsiz) devletin
manen donsuz ilahiyatları için başörtülü ne amazonlar doğuruyor!
(Niye kadınlar imam olup mihraba
geçmiyormuş abi, kadının nesi eksikmiş, kadın Kur’an’ı
makamla okuyamaz mıymış abi? Üstelik kadın rükuya, secdeye çok daha
estetik ve zarif biçimde gidebiecekken millete ne bu toplumsal
cinsiyet zulmü abi!.. Türk gençliği namazda önünde sanatkâr ruhlu kadife sesli zarif
kadın imam görmek ister abi.. Bak o zaman camiler nasıl doluyor!)
*
İlmihaldeki bir başka “toplumsal
cinsiyetçi” arıza şuymuş:
Kadınlar secdede kollarını tamamen yere döşerken erkeklerin bunu yapmalarının mekruh (haram
değilse de hoş görülmeyen birşey) olduğunun söyenmesi.
(Bu toplumsal cinsiyetçi zulme nasıl yürek
dayanır abi! Erkeğin kadından ne eksiği var abi, erkek de kadın gibi
döşenebilmeli abi.)
Bir başkası: Erkeğin ipek elbise
giymesinin caiz olmaması, sadece kadınların giyebilmesi de toplumsal
cinsiyetçilikmiş.
Yine, saçı uzun kadınların saçlarını
toplayıp bağlamaları serbestken erkeklerin bunu yapmalarının mekruh
olması da toplumsal cinsiyetçilikmiş..
(Ne büyük facia Allahım!.. Erkeklere din
adına ne “zulüm”ler yapılmış, haberleri yok.. İpek giyilmeyen hayata ben hayat
mı derim abi!)
Erkeklere yapılan bu toplumsal cinsiyet
zulmü, kefene kadar uzanıyormuş..
Adamın karısı öldü diyelim, ve kadın zengin; kadının kefeninin parasını koca, kendi
cebinden vermek, karısının terekesinden almamak zorundaymış.. Bu da bir
toplumsal cinsiyetçilikmiş..
(Hayır, superwoman doç., bu tür
şeyleri erkeklere yapılan bir toplumsal cinsiyetçi zulüm olarak
görmüyor, bunu kadınların aşağılanması kabul ediyor.. Kül yutmaz muazzam
zekâ..)
*
Bir başka toplumsal cinsiyet faciası: Erkeklerin
kabir ziyareti mendupmuş (teşvik edilen birşeymiş), kadınlardan söz
edilirken ise fitne (tehlike) olmaması kaydı getiriliyormuş, bu da toplumsal
cinsiyetçilikmiş..
(Benim amazon bacım tehlike olsa bile gider
abi, kim tutar bacımı abi! Hatta “İyi, Kötü ve Çirkin”in son
sahnelerindeki mezarlıkta bile hortlak gibi gezer abi.. Maksat toplumsal
cinsiyetçilik olmasın.)
Bir başka toplumsal cinsiyetçi facia “itikaf”
bahsinde ortaya çıkıyormuş..
Bilindiği gibi, Peygamber Efendimiz
sallallahu aleyhi ve sellem, Ramazan ayının son 10 gününü mescidde
geçirir, evine hiç gelmezdi, camiye kapanırdı..
Bu, sünnettir..
Peki, Rasulullah s.a.s.’in
hanımları da aynı şekilde camiye gelip itikaf yaparlar, camiye kapanırlar
mıydı?..
Hayır, evlerinde otururlardı..
Bizim Ömer Nasuhi Hoca tutup demiş ki,
kadınlar itikafı Rasulullah’ın eşleri annelerimiz gibi evlerinde yaparlar,
sevaplı olan budur.
Bizim laik devletin manen donsuz
ilahiyatının doç.u bayan buna bozulmuş, bunu toplumsal cinsiyetçi
ayrım olarak görüyor.
(“Kadının neyi eksik abi, o da gitsin
camide yatıp kalksın, itikafa giren erkeklerin ilminden irfanından faydalansın,
onlardan feyz alsın, ya da erkekler onlardan feyz alsın, birbirlerinden yatıp
kalkma adabını öğrensinler, birbirlerini güler yüz tatlı dille teheccüde
kaldırsınlar abi” hesabı.)
*
Bu toplumsal cinsiyet zulmü hacda
da kadınları arayıp bulmuş, ne yapışkan meretmiş..
İlmihale göre, kadının, yanında mahremi bir
erkek bulunmadan hacca gitmesi farz değilmiş, üzerinden
yükümlülük kalkıyormuş.. Superwoman doç.’a göre bu da toplumsal cinsiyetçi
zulüm..
(Yani hac kadına yine de farz olmalıymış.. Kadınlara “Öyle
mahremim yok diye hacdan kaytarmak yok, hadi yallah hacca!” denilmeliymiş.)
Bir başka toplumsal cinsiyet faciası akika kurbanında
kendini gösteriyormuş..
Bilindiği gibi, doğan erkek
çocukları için iki, kız çocukları için bir kurban kesilmesi
(farz/zorunlu değilse de) sünnettir, sevaptır.. İşte bu da toplumsal cinsiyetçi
ayrımmış.
(“Yok abi, Peygamber
peygamberliğini bilememiş, böyle sünnet mi icat edilir, ya hepsine tek, ya
hepsine çift olsun” hesabı.. Senin elini tutan mı var angut, istiyorsan kızın
için 500 tane kes!)
*
Superwoman doç. bilimsellik
harikası “metin analizi”nde “kırk küsur toplumsal cinsiyetçi
facia” bulmuş ya, birisi, Ömer Nasuhi Hoca’nın kadınlara yaptığı şu
tavsiyeler:
“Kocasının meşru [Şeriat’e aykırı olmayan] emirlerini tutmak, onun namusunu, haysiyetini koruyup haline kanaat etmek, israftan kaçınmak ve ev hanımı olacak bir vaziyette bulunmak.”
(Yok abi, kendisi kocasına hem meşru hem gayrimeşru
emir vermeli, kocasının namusunu ve haysiyetini payimal etmeli, mal varlığını
yalayıp yutmalı, ev hanımı değil toplum hanımı olmalı,
illa “ev”le ilgili birşey olacaksa da ev reisi olmalı.)
*
Bir başka toplumsal cinsiyet arızası evlilikte ortaya
çıkıyormuş..
Ömer Nasuhi Hoca “Müslüman ehl-i
kitap olan bir Yahudi veya Hristiyan kadını nikahlayabilse de Müslüman bir
kadının hiçbir gayrimüslimle evlenemeyeceği, bunun dinen kesin bir şekilde
haram kılındığı, böyle bir durumun İslam şerefine, İslam menfaatine ve Müslüman
kadının kişisel kurtuluşuna ve mutluluğuna aykırı olduğu”nu yazmış.
(“Müslüman” kadın kiminle
evleneceğini “din”den mi öğrenecek Ömer Nasuhi Hoca, o, kendi
müslümanlığını kendisi icat eder, kendi kafasından ürettiği İslam dini ile isterse
gider yahudi Netanyahu ile, isterse de hristiyan Biden yahut Kral Charles ile
evlenir..
Hele bak şu Ömer Nasuhi Hoca’daki toplumsal
cinsiyetçi “donmuşluğa” lo!.. KADEM’ler, İsmail Kılıçarslan’lar dinamik
süreç coşkusuyla “dellenmesinler”, Afrika’nın vahşi yamyamları gibi
mızraklarıyla ve de İsmail’in paslı kılıçlarıyla “Ömer Nasuhi
mutlaklaştırıcıları”nın bağrına, böğrüne, kalbine dürtmesinler de ne
yapsınlar lo!)
Evet, superwoman doç.un müşteki olduğu,
dertlenip saçını başını yolmasına neden olan topumsal cinsiyetçi “din
kültürü” bu tür şeyler..
*
Allah’tan ki Ömer Nasuhi Hoca ilmihale
şöyle şeyler yazmamış:
“Kadın ve erkek tuvaletleri ayrı
olmalıdır.. Def-i hacet yaparken kadın ve erkek birbirini görmemelidir..
Kadın ve erkek aynı şehir hamamında birlikte banyo yapmamalı,
oralarını buralarını birbirlerine göstermemelidirler.”
Ömer Nasuhi Hoca böyle şeyler yazsaydı
KADEM’ci kadük kafalar ile superwoman doç.un “dellenme ve tellenme
katsayısı”nda çılgın bir artış yaşanabilirdi.
Allah korumuş, yazmamış.
*
Bu superwoman doç., yazdıklarıyla bütün
kadınların değilse de kendisinin bir kadın olarak aklı kısa ve dinen
eksik olduğunu ispatlamış.
Ancak akıl eksikliği ve dinen eksik
gediklik kadınların tekelinde değil..
İsmail Kılıçarslan örneğinde olduğu gibi “toplumsal cinsiyetsiz” erkeklerin
onlardan geri kalır yanı yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder