Alternatif tıp konulu kitabından tanıdığımız Dr.
Aidin Salih adına açılmış bir Twitter (X) hesabı..
Fan
hesap olduğu belirtiliyor.
40 bin takipçisi var.
Hesapta, ancak dünyadaki neredeyse bütün istihbarat
teşkilatlarının (gizli servislerin) çalışma yöntemleri ve faaliyetleri
konusunda bilgi sahibi olan birinden beklenebilecek bir üslupla “CIA,
MOSSAD, SAVAMA, MI6, FSB vb istihbarat teşkilatları CİN’leri kullanmaktalar”
deniliyor.
“İstihbaratımızın”
ne yaptığından da haberleri var.. “İstihbaratımızın düşman istihbaratına karşı verdiği
mücadele”den söz ediliyor.
Yani,
MİT’in söz konusu düşman istihbarat teşkilatlarına karşı “düşmanın silahıyla
silahlandığını”, bazı cinlerle mesai arkadaşlığı yaptığını söylemeye
getiriyor.
MİT’te
neler döndüğünü nasıl biliyorsa?..
*
Benzer birşeyi, bir kitabında merhum Kadir Mısıroğlu da yazmıştı..
Bu cin
işleriyle uğraşan iki MİT’çinin feci bir şekilde öldüklerini açıklamıştı..
Keşke biraz ayrıntı verseydi..
Soru şu:
Düşman istihbarat teşkilatlarına karşı “üç harfli kardeşliği” kurarak
cinlerle ortak çalıştığı iddia edilen MİT, cinleri (ve cinler vasıtasıyla
yapılan büyü işlerini) sadece düşman istihbarat servislerine karşı mı
kullanıyor, yoksa “rejim muhalifi” diye hedefe koyduğu kişilere karşı da
aynı yola başvuruyor mu?
*
Aşağıya
söz konusu Twitter hesabından bazı paylaşımları almış bulunuyorum.
Ayrıca, “Geçmiş
Zaman Olur ki…” başlıklı yazı dizisinden de “büyülü” bir pasajı
aktardım.
Oradaki (Dolmabahçe
Sarayı’nda çalıştığım günlerde geçen) “büyülü çorap” bahsinin
devamını da anlatayım..
Çorabı
pardesümün astarı içinden çıkarınca hemen yakmaya karar vermiştim.
Ancak,
kibrit ya da çakmağım yoktu..
Çay
ocağına gidip orada çalışan delikanlıdan çakmağını birkaç dakikalığına istedim
(Umarım bana getirdiği çay ve kahvelere “düşük dozajda” katkı maddesi
eklemiyordu.)
Odamda çelik çöp sepetini pencere önüne koydum, camı açıp çorabı tutuşturdum..
Bir de ne göreyim, (çaycı çocuk kendisinden çakmak istediğimi hemen ilgililere iletmiş olacak ki) ziyaretçi turistleri Arapça bilen rehber olarak sarayda gezdirmekle görevli “eleman”lardan biri perceremin önünde “istikşafî” gezinti yapıyor.. Gözü odamda..
Çöp
sepetini ve dumanı farketti.
Beş on
dakika sonra bu rehber, yanında müdürü bayan ve bir başka çalışan olduğu halde
odama geldi, “Bir yanık kokusu aldık da, buralarda bir şey mi yanıyor?” diye
sordu.
“Burada
herhangi bir sorun yok” dedim.
Koku
alma hasseleri acayip gelişmişti, yüzlerce metre ötelerden ve farklı katlardan,
yanık kokusu alabiliyorlardı.
Bir iki
hafta sonra Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camii’nden cuma namazı sonrası çıkarken
ayakkabımın içinde çorap bulmuş olmam beni pek şaşırtmadı.
Garip
bir şekilde içimde minnettarlık duygusu uyandı, ayakkabımı çalıp boş kalan yere
çorap koyarak mesaj verebilecekken buna yeltenmemiş, zararsız biçimde "nanik" yapmışlardı.
*
(https://twitter.com/draidinsalih)
Dr. Aidin Salih
@draidinsalih
Fan hesaptır, Dr. Aidin Salih'ten rivayetler içerir. Sağlık
haricindeki paylaşımlar Müderris Admin Bey'e aittir. Yedek hesab:
Ümmet-i Muhammed,
PAGAN kaynaklı büyü vs. ile yani "Musallat Edilme" yoluyla tabiri
caizse CİN yağmuruna maruzdur... Ümmetin üzerine kara bir bulut gibi
çökmüşlerdir. Grip-nezle kadar yaygındır, sadece kimse farkında değildir…
Bu evrede
hastalıklar-bunalım-cinnetin yanı sıra ya intihar edip kendini öldürme veya
birini öldürme şeklinde “öldürme” meyli oluşmuştur… Önümüzdeki aylarda-yıllarda
saldırıda BOYUT olarak daha büyük/değişik bir EVREYE geçilebilir, bunu bekleyip
göreceğiz...
Bu durum 2010'dan
beri vardır ve devam etmektedir. 2020’de saldırıda BOYUT/EVRE değişmiştir, 2020
ortalarından sonra ise saldırıda daha şerli bir BOYUTA geçilmiştir.
2020’den sonra
EVRE değiştiren saldırılarda hedef kitle sadece Müslümanlar değil TÜM
İNSANLIKTIR... Bütün bu saldırılarda hedef tüm insanlık olup amaç 2 şeydir: 1-
Tek Dünya Devleti 2- Nüfusun 500 milyona indirilmesi…
Türkiye’ye şu an
terörle, silahla, istihbaratla saldırıldığı gibi BÜYÜ-KÂFİR CİN’ler ile de
saldırılmaktadır. Silahlı Kuvvetlerimizin düşmana-silahlı kişilere karşı
mücadele verdiği gibi, istihbaratımızın düşman istihbaratına karşı mücadele
verdiği gibi,
*
(https://tebyin.wordpress.com/2020/08/07/gecmis-zaman-olur-ki-melali-cihan-tutar-76-dr-seyfi-say/)
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ, MELÂLİ CİHAN TUTAR – 76 / DR. SEYFİ SAY
TUZAKLARIN EFENDİSİ VE TUZAK KARDEŞLİĞİ
Evet, her insan nefis taşıyordu, ve iş bir “kaset“e bağlandığında
sonunun ne olacağını kestirmek zordu.
Ki o kasetler bir silah olarak ortaya sürüldüğünde
karşıdakini genellikle “haysiyetsizler mezarlığı”nın yeni sakini haline
getiriyordu, ya da ömür boyu sakat yaşamasına, “itibarsızlık tekerlekli
sandalyesi”nde sürünmesine yol açıyordu. Birincisine örnek, 2011 seçimlerinin
MHP’lileriydi, ikincisine örnek ise Deniz Baykal.. 2011 yılında Abdurrahman
Dilipak, “Bir ara ‘piyasaya kız yetişmiyor’ diye bir yazı yazmıştım, MİT de
dava açmıştı” diye yazmış ve sözlerini şöyle sürdürmüştü: ” Manken ajanslarının ya da hostes
ajanslarının ek ve yan çalışma alanları hakkında o kadar çok dedikodu var ki..”
Manken ajansları ve hostes ajansları dururken MİT’in neden lafı
üstüne alındığı meçhulümüzdü. Dilipak’ın sözlerine bakılırsa alınması
gerekenler reklam ajansları vs. idi, MİT değil: “Kaç tane muhafazakar
firmanın varisi delikanlı, reklam ajansının tanıtım ve katalog
çekimlerinde fotomodellerin peşine takılıp tuzağa düşmüştür.”
Ancak, Dilipak’ın açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla “kaset”ler “tek kullanımlık” bir silah değildi, daha çok, insanların ömür boyu “güdülmesi”ni sağlayan ve “son kullanım tarihi ölüm” olan bir şantaj aracı olarak vazife görüyorlardı: “Bu işlerin bir anda ortaya dökülmemesinin asıl sebebi, bu konuda bir ‘dehşet dengesi’nin oluşmuş olması.. Zaten bu işin en önemli ayağı eldeki bilgiyi karşısındakinin aleyhine kullanmak değil,… tehdit ve şantaj için ihtiyad olarak elde bulundurmak..” Gayet açık ki kasetler, sadece görüntülerdeki baş rol oyuncusunun değil, onun aile çevresinin, yakınlarının, komşularının, akrabasının ve eski arkadaşlarının da utanmasına, başlarının öne eğilmesine yol açıyordu. Bu yüzden, böylesi bir şantaja maruz kalan insanların, kendileri kadar çevrelerini de düşünerek “kasetlerin efendisi”nin elinde bir mankurta, marifetli bir kuklaya, ruhsuz bir robota dönüşmesi şaşılacak birşey olarak görülemezdi.
(...) kasetle yönetilenlerin görevi bazen “koz vermek”ten ibaret oluyordu. Yani onlardan, kasetleri var diye, içinde bulundukları çevreyi terk etmeleri, ideolojik söylemlerini değiştirmeleri istenmiyordu, tam aksine, bazen, daha radikal görüntü de verebiliyorlardı. Bazen de, daha “light” ve “soft” görevler üstleniyor, savunuyor gibi yaparak, söz konusu grubun söylemlerini revizyona tabi tutuyor, “ehlî”leştiriyorlardı. Bir başka deyişle “yerli ve milli” hale getiriyorlardı.
(Kendi başımdan geçmiş bir durumdan hareketle vardığım sonuca göre, bu “bal tuzağı” teşebbüslerine bazen “büyü” bile eşlik edebiliyordu. 2019 yılında bir gün, çalıştığım yerde, pardesümün sol kolunun astarını bileğime gelen yerinden makasla keseceğim tutmuştu. Çünkü orada, sonradan farkına vardığım ve uzun süredir devam eden bir kabarıklık vardı. “Herhalde” diyordum, “pardesünün bir tarafında onarıma elverişli bir yırtılma filan olursa kullanılsın diye kumaş parçası koymuşlar”. Onun, oraya sonradan yerleştirilmiş birşey olabileceği hiç mi hiç aklıma gelmemişti. Oradaki fazlalık her ne idiyse, kabarıklık yapıp duracağına çıkartılıp başka yerde muhafaza edilmesi veya yararsızsa atılması daha uygun olurdu. Ancak, bulduğum şey, ummadığım bir nesneydi; kırmızı bir kadın çorabı. Google’a “çorap büyü” diye yazınca önüme böylesi bir sihir türünden bahseden birkaç sayfa gelmişti. Geçmişte gördüğüm birtakım rüyalar için İmam Nablusî’nin tabir kitabında gördüğüm “Sihir yapılır fakat o bundan zarar görmez” şeklindeki ifadeler böylece yerine oturmuş oluyordu.)
(...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder