Önceki
yazılarda "Ehl-i Sünnet ve Cemaat" tabirinde sözü edilen cemaatin,
“başında bir halifenin/imamın bulunduğu İslam devleti (ümmet
devleti) olduğunu” belirtmiştik.
İslam
devleti tabirinin birçoklarının tüylerini diken diken ettiğinin farkındayız.
Üstelik
bunların birçoğu kendilerini dindarlıkta yekta zannetmekte.
Fakat,
dinsizliğe (küfre, şirke) devleti bonkörce bağışlarken, İslam’a devleti çok
görüyorlar.
Laiklik
(siyasal dinsizlik) için her gün iman tazelerken, sözde müslüman oldukları
halde, İslam’ın devlete hâkim olmasını gereksiz ilan ediyor, hatta “tehlike”
ilan edenlere dolaylı destek veriyorlar.
Bunu
yaparken de “Siyasal İslam”dan, “İslamcılık”tan vs. söz ederek dolambaçlı
ifadeler kullanıyorlar.
Hristiyan ve
Yahudiler ile onların izinden giden yerli-milli işbirlikçileri, çağdaş Batı
uygarlığının Amerika’da hayata geçirdiği “En
iyi kızılderili ölü kızılderilidir” politikasından uyarlanmış olan “En iyi
İslam, devletsiz, siyasetsiz, laik
(siyasal dinsiz) rejimin insafına terk edilmiş köle İslam’dır” felsefesinin
üzerine yapıştırdıkları “laik tandanslı din ve vicdan hürriyeti” etiketi ile
Müslümanları aldatıp dolandırıyorlar.
*
İslam
kelimesi yetmiyormuş gibi “Siyasal İslam”
ve İslamcılık tabirlerini ortaya
atıyor, böylece içimizdeki aptalları ve de “Ne şiş yansın ne kebap” babından
aptal görünmeyi çıkarlarına uygun bulanları peşlerine takıyorlar.
Sözde
İslam’a değil, Siyasal İslam’a ya da İslamcılığa
karşılar.
Bu, “Erdoğan iyi, Siyasal Erdoğan (siyaset yapan, devlet yöneten Erdoğan) kötü” demek
gibi birşey..
Evinde
oturan, etliye sütlüye karışmayan, kanun yapmayıp konulan kanunlara tıpış tıpış
uyan etkisiz yetkisiz, güdülen koyundan farksız, ayaklar altında çiğnenen aciz
bir Erdoğan’ı baş tacı etmeye hazırlar, fakat Siyasal Erdoğan’ı ise ellerine geçirseler bir kaşık suda boğacak,
diri diri derisini yüzecekler.
Güya Erdoğan’a karşı değiller, Siyasal Erdoğan’a karşılar.
*
Böyle
yazdığımıza bakmayın, Erdoğan gibi siyasetçiler söz konusu olduğunda kimse böylesi
bir söylemle ortaya çıkmıyor.
Çünkü bu
tür numaraları kimsenin
yutmayacağını gayet iyi biliyorlar.
Fakat
İslam söz konusu olduğunda bu bayat ve aptalca söylem sözde “bilimsel” kitaplarda
bile kendisine yer buluyor.
İslam’a
değil Siyasal İslam’a karşı olduklarını söyleyenler çok akıllılar ya, dünyada
bir tek onlar akıllı ya, Müslümanları aptal zannediyorlar.
Bu
hokkabaz abrakadabrasını Müslümanlardan ahmak ya da dünyaperest olanlara
yutturmak için de, özellikle İslamî camiadaki “nüfuz/etki ajanı” konumundaki adamlarını kullanıyorlar.
(Bunlardan
biri, Genelkurmay İstihbarat Dairesi
Başkanlığını da yapmış olan Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in “Özel Harp”in
adamı olduğunu açıklamış bulunduğu Mehmet Şevket Eygi idi. Bu şahıs, Erbakan’ın
gazetesi Millî Gazete’de
“Bütün İslamcılıklar sapıklıktır” diye yazabilmişti. Yazmasına müsaade
edilmişti.)
*
Fakat böyleleri,
mesela Atatürkçülük vs. söz konusu olduğunda “Atatürk’e değilse de, her tür
Atatürkçülüğe ve dolayısıyla Siyasal
Atatürkçülüğe karşıyız” demiyorlar. (Atatürk öldüğü için, onun “şahsına”
taraftar veya muhalif olmanın “fiilen” bir önemi yok. Fakat Atatürkçülük
ideolojisi millete dayatılıyor.)
İslam’a
değil İslamcılığa karşı olduğunu söyleyen süper sivri zekâlar milliyetçilik
bahis mevzuu olduğunda “Milliyetle
sorunumuz yok, fakat siyaset arenasında milliyetçilik yapmak, milliyet istismarıdır. Biz siyasal milliyetçiliğe karşıyız” diye
konuşmuyorlar.
“Milliyete
diyeceğimiz bir şey yok, fakat milliyetçiliğin
(ırkçılığın) her türü sapıklıktır”
diye yazmıyor, yazdırmıyorlar.
“Dinsizlik,
fertlerin kendi karar verecekleri birşeydir, isteyen dinsiz olabilir, fakat dinsizlik devlete hâkim hale
getirilerek dinsizler lehine dinliler baskı altına alınmamalıdır, siyasal dinsizlik (dinsizlikçilik)
tehlikelidir” demeyi kimse düşünmüyor.
İslam’a
değil İslamcılığa karşı olduğunu söyleyen beyzadeler, “Türkiye’ye değil, Türkiyeciliğe,
özellikle de Siyasal Türkiyeciliğe
karşıyız” deme ihtiyacı duymuyorlar.
“Türkiye yaşasın, var olsun, fakat Siyasal Türkiye kahrolsun, Türkiyecilik kahrolsun! Türkiyeciliğin
her türü sapıklıktır” demek, Türkiye düşmanlığı değilse, Türkiye düşmanlığı
nasıl birşeydir?
Sözde
İslam’a değil İslamcılığa karşı olanlar, kendi putlaştırdıkları şahıslar,
kurumlar, devletler, gruplar, cemaatler, ideolojiler vs. söz konusu olduğunda
böyle akla ziyan ayrımlar yapıp konuşmak bir yana, öyle konuşacak olanları hain
ilan edip çarmıha germek için alesta bekliyorlar.
Bunlara
göre, herşeyin “siyasal”ına kapı sonuna kadar açık olmalı,
milliyetçiliğin/ırkçılığın, sosyalizmin/solculuğun, her zihniyetin “siyasal”ı,
siyaseti serbest olmalı, siyaset ve siyasallık bir tek İslam’a yasaklanmalı.
*
Laiklik
(siyasal dinsizlik) devlet işleriyle din işlerini birbirinden ayırma
iddiasında..
İslam ise, devlet işleriyle dinsizlik işlerini birbirinden ayırıyor.
İslam’a göre dinsizlik devlete karışamaz, dinsizliğin
devlet işlerine bulaştırılmasına müsaade edilemez, din de (İslam devleti de) dinsize karışmaz, ona
müslüman olma dayatmasında bulunmaz.
İşte bu
noktada Siyasal İslam (İslam’ın siyaseti) ile siyasal dinsizlik (laiklik) karşı
karşıya gelmektedir.
Müslümanlar,
“Siyasal alanın temel kurallarını kullar koyamaz, bunlar ancak kulların
yaratıcısı olan Allahu Teala tarafından belirlenir. Biz insanların, temel hak
ve hürriyetler söz konusu olduğunda birbirimiz için kural koymamız, birbirimize tanrılık taslamamız anlamına gelir, birbirimizi
kendimize kul ve köle yapmaktır” derken, açık ya da örtülü
(takiyyeci) dinsizler (kâfirler ve münafıklar), “Kuralları Allah koyamaz, bizim putlaştırdığımız, tanrı yapıp taptığımız
şahıslar (tağut) koyar, biz onların ilke ve inkılaplarına tabi oluruz. Siyasal alan, tağutlarımızın tekelindedir”
diyorlar.
*
Ve bu tağutçu laikler, tağutun egemenliğinin
sürmesi için bir yandan jakoben siyaset
izlerken, diğer yandan da Müslümanlar arasındaki ajanları ve işbirlikçileri ile
beşinci kol faaliyeti yürütüyor,
içerideki “itikadî sabotaj timleri”
eliyle İslam’ı içeriden tahrif ve tahrip etmeye çalışıyorlar.
Adamlarına
“Bütün İslamcılıklar sapıklıktır” diye yazdırabiliyorlar.
Bu arada,
kullanışlı dünyaperestler olan “devlet memuru” modernist-tarihselci ilahiyatçıları
da tepe tepe kullanmayı ihmal etmiyorlar.
Bunlar
eliyle, İslam’ın siyaseti demek olan Siyasal İslam’ı yok etmeye, İslam’ın
siyasete ilişkin hükümlerini geçersiz hale getirmeye ve itibarsızlaştırıp unutturmaya
çalışıyorlar.
Bunun için de, Kur’an’daki siyasete ilişkin hükümleri tarihsel (tarihte kalmış, devri geçmiş) ilan ediyorlar.
Hadîslere gelince.. Onları da ya ravîleri
(rivayet edip aktaranları) bahane ederek ya da “metin tenkidi” adını verdikleri “Bence Peygamber bunu demiş olamaz”
şeklinde özetlenebilecek sözde bilimsel “her hadîsin üzerine giydirebildikleri
konfeksiyon kılıf” ile, “uydurma” etiketli çuvala dolduruyorlar.
Böylece, hem
o hadîsleri rivayet eden selefi, hem bütün bir ömürlerini bu işe harcayarak
onları toplayıp yazmış olan muhaddisleri, hem de onlardan hareketle bize
“fıkıh” mirası bırakmış olan ulemayı cahil, anlayışsız, uydurmalar peşinde
ömürlerini ziyan etmiş ahmaklar taifesi ilan etmiş oluyorlar.
Fakat
dertleri aslında onlarla değil.. Dertleri, hadîslerdeki İslamcılığa, Siyasal İslam’a dayanak olan tebligatla..
O
tebligatı, bildirimleri katletmek için çalışıyorlar.
Kim için,
kim hesabına?
Hristiyan Batı patentli laikçi tağut düzeninin bekası için..
Bu işbirliğinde nimet-külfet
dengesi de gözetiliyor tabiî.. İşbirlikçi ilahiyatçı makulesinin hizmetleri karşılığında aldıkları samansal "semen", ömür boyu garantili bir maaş
ile Hristiyan yüksek öğrenim sisteminden ithal edilmiş prof., doç. ve dr. gibi
unvanlar.
*
Söze
başlarken de belirttiğimiz gibi, Ehl-i
Sünnet ve Cemaat tabirinde geçen cemaat, “başında
bir halifenin/imamın bulunduğu İslam devleti (ümmet devleti)”
anlamına geliyor.
Dolayısıyla
konu halife/imam kavramıyla da
ilişkili.
Bir sonraki
yazıda, hilâfet kavramıyla ilgili hadîsleri “metin tenkidi” baltasıyla doğramak için bir doktora tezi yazmış
olan bir ilahiyatçının arızalı beyninin tomografisini çekeceğiz inşaallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder