“MİLLİ GÖRÜŞ”, MİLLİ PİYANGO KADAR MİLLÎ HALE GELİRKEN…

 









Erbakan’ın “Milli Görüş” hareketindeki en önemli ve büyük sapma, Batı tipi laikliği savunmaya başlamış olmalarıydı.

Belki bunu başlangıçta takiyye kabilinden ve Batı tipi laiklik kavramına kendilerince “tevil ettikleri” bir anlam yükleyerek yapıyorlardı, fakat zamanla samimi bir şekilde savunmaya başladılar.

Necip Fazıl, onların bu laiklik söylemine karşı çıkmıştı, fakat dinletemedi.

Dinlemediler.

Şunları yazmıştı:

Hangi millî görüş?.. Çar Rusya’sı müjiği hangi millî görüşteydi ve bugün onun torunu hangi millî görüştedir? Bu efendiler bilmiyorlar mı ki, … “İdeolocya Örgüsü” eserimizde Meclisimin duvarında “Egemenlik ulusundur” yaftası değil, “Hâkimiyet Hakkındır” levhası vardır? …

Millî Türk Talebe Birliği’nin, yeni idarecilerini seçmek üzere büyük kongresini topladığı ve beni de kongrenin ruhunu gözetmek üzere çağırdığı bir gün kendisine söz verilen M.S.P. İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk (Ne asaletsiz bir isim!) kürsüye çıkmış ve hiç de sırası, yeri, yurdu, lüzumu yokken demiştir ki:

– Devlet lâik olabilir; fertlerse olmayabilir. Bunlar birbirine mâni değildir!

Yani:

– Siz içinizden, isterseniz lâik olmayın! Ama devletin laik olup olmadığına aldırmayın ve onu kendi oluşu içinde tabiî görün!

Herhangi bir rejimin bâtını her neyse zâhirde onunla tecellisi esas olduğuna göre, ona zıt kalbleri ancak kendi hücrelerinde gizlenmeye dâvet eden ve rejimi kendi halinde serbest, hattâ haklı gösteren böyle bir Bizans ruhu, açık küfrün bile tenezzül etmeyeceği bir idrak sefaleti arzeden ve balmumu adamları arasında bu çocuk sesli sapık Bakanı şiddetle suçlandırmayan, üstelik yeni Bakanlıklarla mükâfatlandıran lider de [Erbakan da] aynı ruhu paylaşmış, hattâ önceden adamına telkin etmiş sayılabilir.

Mesele lâyisizmanın kıymet hükmüne değil, müslümanlık taslıyanların anlayış ve samimilik derecesini gösterme ölçüsüne bağlıdır. Bu tarzda bir laiklik savunması, müslüman şöyle dursun, bizzat laikler ve Allah inkârcıları tarafından bile kabul edilmez. …

[Erbakan’ın hanımı] Refikaları Hanımefendi, Tepebaşı gazinosunda kadınlardan bir topluluğa hitap eder ve bu mevzuda hiçbir hikmet ve inceliğe sahip bulunmaksızın “Teaddüt-ü Zevcat: Dörde kadar zevce alabilme müsaadesi” aleyhinde konuşur ve bizzat Erbakan, [başka] herhangi bir din kaidesi üzerinde hataya düşüp bilhassa karşı cephelerden hücum yağınca “şaka ettim!” demekten başka cevap bulamaz. Keşke “ben bu dâvanın sadece şakacısıyım; sahicisi kimse buyursun!” diyebilse…

Müslümanlığı, partilerinin temsil ettiğinden ve müslümanları kütüklerine kayıtlı olanlardan ibaret sayarlar ve “M.S.P.’li olmayanlar müslüman değil” demeye giderler. Bilmezler ve bir türlü anlamaya yanaşmazlar ki, kendilerinden dâvacı küfür değil, bizzat müslümanlık ve gerçek müslümanlardır.

… “Şahıslarımıza haram olan partimize helâldir!” tesellisiyle bir zamanlar Sanayi Bakanlığını nasıl bir rüşvet tezgâhı haline getirdikleri, dost, düşman herkesçe malûm….

 (Necip Fazıl, Rapor 3/4, 6. b., İstanbul: Büyük Doğu Yayınları, 2009; http://www.nfk.com.tr/erbakan.htm)

*

Necip Fazıl da, Erbakan da gitti, ebedî âleme göçtü..

Oğuzhan’ın laikliği bu sözde millî görüşün davası haline geldi.

Tayyip Erdoğan, Oğuzhan abisinden aldığı bayrağı daha yükseğe taşıdı, hatta Mısır ve Tunus’a bile ihraç etmeye kalkıştı.

Temel Karamollaoğlu (İslamsız müslümanlık vezninde) İslamcı değil müslüman olduğunu söylemeyi vird-i zeban haline getirdi.

Necip Fazıl gibi düşünenler ise günden güne azaldı.

Şimdi onun gibi düşünenler fanatik, aşırı, marjinal ve arkaik kabul ediliyor.

Evet, birileri Büyük Doğucu olduklarını söyleyebiliyor, Necip Fazıl adına “ödül törenleri” düzenleniyor, fakat, adı istismar edilip kullanılırken davası, fikriyatı ve zihniyeti yok ediliyor.

Katlediliyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KAPLAN'IN ÜFLEDİĞİ KAVAL VE KOYUN SÜRÜSÜ

  Risale-i Nur  talebesi gazeteci-yazar  Mustafa Kaplan,  “sufizm” konulu “beyanname”leri için şöyle bir yeni açıklama yapmış: Dünyânın çoba...