“FETÖ’cülerin yargıya, askere, polise, üniversiteye,
bürokrasiye kısaca devlete nasıl sızdıkları artık sır değil. Bunun 1950-1960’lı yıllardan başladığı ve uzun
yıllar Fetullah Gülen’in nasıl korunup kollandığı da…
Örneğin Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı
Pekin geçenlerde bir televizyondaki tartışma programında ‘Fetullah Gülen, Mehmet Şevket Eygi gibi
isimler 1959’da Özel Harp Dairesi içinde görevlendirildi. Görevleri, Yeşil Kuşak projesi çerçevesinde komünizmle mücadele faaliyetleriydi.
12 Eylül’den sonra yakalanan Fetullah Gülen’in serbest bırakılması için Genelkurmay Başkanı aradı ve serbest bırakıldı’ dedi.”
(http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/tunca-bengin/fetullah-ozel-harp-dairesi-2792428/)
Yukarıdaki satırlar Milliyet gazetesinden
Tunca Bengin’e ait.
Yayınlandığı tarih 10 Aralık 2018.
Buradan anlıyoruz ki Soğuk Savaş döneminde Fethullah
Gülen ile Mehmet Şevket Eygi gibi
isimlerden istenen, Yeşil Kuşak projesi çerçevesinde komünizmle (yani Sovyetler
Birliği’nin siyasal hedefleriyle) mücadele edilmesi.
*
Olay CIA penceresinden bakıldığında böyle görünüyor.
Ancak, bunun bir yerli-milli boyutu da var..
O da,
Türkiye’deki İslamî hareketin devletin laikliği (siyasal dinsizliği)
için tehlike teşkil etmeyecek bir mecrada devam etmesinin sağlanması.
Mehmet Şevket Eygi’nin bu
vazifeyi ölene kadar üstün bir liyakatle sürdürdüğüne şahitiz.. Siyasal
İslam ve İslamcılık kavramlarını itibarsızlaştırmak için canhıraş
bir mücadele verdi, kendisini adeta paraladı.
Aynı Siyasal İslam ve İslamcılık alerjisi Fethullah’da
da eksiksiz bir biçimde var olmaya devam etti.
*
Tunca Bengin, sözlerini “Bunun üzerine biz de
Pekin’i aradık ve bu konunun detaylarını sorduk. Tabii öncelikle de Fetullah Gülen’in Özel Harp Dairesi elemanlığını…
Yanıtı şuydu” diyerek sürdürüyor.
Korgeneral Pekin şunları söylemiş:
“Bu adamlar kanaat önderleri olduğu için ister istemez böyle
bir teşkilat [devletin istihbaratı] gözardı edemez bunları. Mutlaka içine alması lazım. Önemli olan teşkilatlanan bu kişilerin kontrolü. Yani devletin bunları kontrol etmesi gerekiyor. Çünkü bu güçlendikten
sonra yavaş yavaş ABD’nin kontrolüne geçmiş bir adam. Tabii ABD istihbaratı da
böylesine önemli bir örgütü bırakmak istemez.”
Demek ki “kanaat önderi” iseniz (yazar çizer,
fikir adamı, aktivist/aksiyoner, cemaat lideri, hoca vs. iseniz) devlet sizi
kendi halinize bırakmıyor, kontrol altına alıyor.
Kontrol altına alınmayı gerektiren ikinci husus teşkilatlanma..
Teşkilatlanıyorsanız kontrol altına alınıyorsunuz.
Bu nasıl oluyor?.. Şöyle: Ya “önder” doğrudan satın
alınıyor (veya tehdit ve şantajla yola getiriliyor) ya da “önder”e hükmedecek,
onu parmağında oynatacak adamlar onun sağ ve sol kolu haline getiriliyorlar, “önder”
varlığı ile yokluğu fark etmeyen bir kuklaya dönüşüyor.
*
Pekin, Tunca Bengin’in “Fetullah Gülen Özel Harp
Dairesi’nin adamıydı yani?” şeklindeki sorusuna ise şöyle cevap vermiş:
“Evet. Özel Harp Dairesi’ne bağlı
Seferberlik Tetkik Kurulu’nun elemanıydı. Eleman muvazzaf subay gibi daimi
görevli değil. Bunlar ismen kaydedilmiş gerektiğinde
kullanılmak üzere adamlar. Yerleri, hareket tarzları belli ve
bütün bunlara bir takım kolaylıklar sağlanmış, bir
takım haklar tanımışlar. Siyasiyse desteklenmiş, tüccarsa ihalede, kredi verilmede kolaylık sağlanmış
ya da kanaat önderiyse bunların faaliyetlerine müsaade edilmiş
falan gibi. Hatta 1980 yılında İzmir’de Sıkıyönetim Komutanı amiral Fetullah
Gülen’i tutukluyor fakat daha sonra serbest bırakıyor.”
Cevap, soru ile istenenden daha fazlasını söylüyor.
Buradan anlıyoruz ki, devletin istihbaratı sadece sivil
toplum liderlerini ve kanaat önderlerini değil, siyasetçileri ve tüccar
(sanayici, işadamı vs.) taifesini de kullanıyor.
Siyasetçiyse adam destekleniyor, önü açılıyor.
Tüccarsa kısa zamanda büyük gelişme göstermesi
sağlanıyor.. Kolaylıklar sunuluyor, haklar veriliyor.
*
Pekin “Fethullah’ın tutuklanıp serbest bırakılmasından”
söz ettiği için Bengin “Neden tutuklanıyor?” diye bir soru yöneltmiş.
Cevap şöyle:
“Sıkıyönetim
kararlarına aykırı faaliyette bulunuyor diye. Çünkü arananlar listesinde ismi var. Büyük ihtimalle şikayet
olmuştur. O zamanlar ben yüzbaşı olarak Bursa-İznik’te görevliydim. Orayla
ilgili de bir sürü şikayet vardı. Yani bu Fetullahçıların insanları etkilediği,
gemi azıya aldığı gibi şikayetler vardı. Ama bu şikayetlerin
üzerini örttüler. Çünkü o zamanlar kullanıyorlardı bu adamları. Onun
için herhangi bir şey söylemediler üzerine gitmediler.”
Gerçekten de 1980’li ve 1990’lı yıllarda, hatta 2000’lerde
Fethullahçılar gayet rahattılar, “Bize karada ölüm yok, denizde havada hiç yok”
dercesine istikbale ümit ve güvenle bakıyorlardı.
O yüzden de “devletçi”ydiler.
Bengin, Pekin’in sözleri üzerine “Nasıl serbest
bırakılıyor?” şeklinde bir soru yöneltmiş ve şu çok ilginç cevabı almış:
“Fetullah Gülen’i bıraktırmak için
önce Deniz Kuvvetleri Komutanı arıyor sonra Kara Kuvvetleri Komutanı telefon ediyor. En
son Kenan Paşa’nın telefonundan sonra serbest bırakılıyor.”
Devlet tam kadro Fethullah’ın arkasında.
Bir taraftan da sözde aranıyor.
*
Peki niye arama emrini kaldırmıyorlar da böyle
zahmetlere katlanıyorlar?
Sebebi, Fethullah’ın “devletin adamı” olduğunun
saklanmak istenmesi..
“Devletin aradığı adam, devletin tehlike kabul edip
çekindiği hür şahsiyet, fakat kerameten zarar da görmeyen Allah dostu” gibi
gösterilerek efsaneleştirilmesi.
(Benzer bir numara, son zamanlarda Hakyolcular diye
adlandırılan İskenderpaşa Cemaati’nde Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan
hocanın vefatının ardından oğlu Nureddin için de sergilenmiş miydi?.. Güya devlet
onunla uğraşmaktaydı; öyle bir şayia çıkardılar, kulağımıza kadar geldi.. Bu yüzden kaçıp Avustralya’ya gitmişti.. Ancak kel başa şimşir tarak fayda vermez.. Fethullah’taki ilmî altyapı, hitabet yeteneği ve
teşkilatçılık becerisinin yüzde biri bile Nurettin’de yoktu.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder