Fikriyat.com yazarı Mustafa
Özcan’ın, ashabdan Amr ibnü’l-As r. a.’in Rumlar’la
(Batılılar’la) ilgili bazı övücü ifadelerini, Peygamber Efendimiz s.a.s.’e ait
hadismiş gibi aktarmış olduğunu önceki yazılarımızın birinde dile getirmiştik.
Özcan’ın, bir sonraki
yazısında hatasını düzeltmesi gerekirdi, düzeltmedi.
(Hüsnüzanda bulunalım, bizi
okumamış olduğunu kabul edelim.. Dinî konularda hata yapılması başka konularda
yapılmasına benzemez, hata ettiğini anlayan kişinin mutlaka düzeltmesi gerekir,
yoksa bunun hesabını ahirette veremez.)
Özcan’ın “Amr
ibnu’l As tarikiyle rivayet edilmiştir” diyerek aktardığı ifadeler şöyle:
“Batılıların (Rumlar) dört
önemli hasleti vardır. Fitne sırasında çok halim ve yumuşak huylu olurlar.
Felaket ve musibetler karşısında pek durur ve pes etmezler. Ardından çok tez
toparlanırlar. Hezimetten sonra yeni bir hamle gücü kazanırlar. Yetim, biçare
ve zayıf karşısında iyilikseverdirler. Beşinci güzel bir hasletleri
daha vardır ve şudur: Kral ve yöneticilerinin zulmüne engel olurlar.”
Özcan, bunun ardından
şunları söylüyor:
“Kısaca Batı alemi sosyal
devlet anlayışı ve istibdat ve siyasi zulme geçit
vermeyişleri nedeniyle övülmektedirler. Batı üniversitelerinde
öğrencilerin ve Batı toplumlarının, Gazze davasına sahip çıkmalarına bir de bu
gözle bakalım.”
*
Batılılar’ın iyi tarafları
da, kötü tarafları da var.. Herşeyleri iyi olmadığı gibi herşeyleri de kötü
değil.
Ancak, “Batı
alemi sosyal devlet anlayışı ve istibdat ve siyasi
zulme geçit vermeyişleri nedeniyle övülmektedirler” diyerek
bütün bir tarihlerini aklamak, pirüpak ilan etmek de doğru değildir.
Mesela Peygamber Efendimiz
sallallahu aleyhi ve sellem’in dünyaya gelişinden altı yıl önce vefat eden
Bizans (Doğu Roma) İmparatoru Jüstinyen, Kuzey Afrika ve
Avrupa’daki muvahhid (teslisi kabul etmeyen, tevhid ehli) hristiyanların
başını ezen, onlara olmadık zulümleri yapan adamdır.
Batılılar istibdada ve
siyasî zulme geçit vermiyorlardı da Engizisyon neydi?
Batı’nın tarihinde “cadı”
(büyücü) diye yakılmış binlerce kadın ve erkek var.. Cadılıkla suçlananların
dörtte üçü kadınmış.. Vikipedi’nin “Cadı avı”
maddesinde, "1480-1750 yılları
arasında 40 bin ila 60 bin arasında kişinin cadılık
suçlamasıyla idam edilmiş bulunduğunun" tahmin olunduğu belirtiliyor.
*
Batı alemi
siyasî zulme geçit vermiyor da, bugüne kadar Filistin’de yapılan
zulümleri İsrail kimlerin desteği sayesinde yaptı?
Ebu
Gureyb, Guantanamo vs. kimin icadı?
Batı’nın
istibdada ve siyasî zulme nasıl geçit vermediğini Irak’ta
gördük.
Uydurma
bahanelerle bu ülkeye girdiler ve bir milyon kişinin ölümüne neden oldular.
Sözde
Saddam’ın istibdadını ve siyasî zulmünü engellemek
için.
Aynı
şeyi Afganistan’da da yaptılar.
Sözde
Taliban’ın istibdadına ve siyasî zulmüne son vermek, özde sömürmek için
bu ülkeyi işgal ettiler ve bir nice insanın ölümüne, bir nicesinin de sakat
kalmasına neden oldular.
*
Batı
aleminin sosyal devlet anlayışına gelelim.
ABD’de beyazların
(Rumlar’ın, Batılılar’ın) siyah derililere ve Kızılderililer’e son
derece “sosyal” davranmış oldukları kesin.
Öyle ki, ayrımcı sosyallik,
birincilerin ikincileri kimi zaman “insan” tanımının dışında bırakması
olarak kendisini gösteriyordu.
Bu, kolay ve etkili bir
çözümdü, onlar ‘insan’ değilse hak ve hürriyetleri de
olmayacaktı.. Tıpkı hayvanlar gibi..
Evet, şaka
yapmıyoruz, Kolomb ile birlikte Yeni Dünya’ya ayak basanlar,
yerlilerin “bir tür hayvan” olduklarını savunuyorlardı (François de
Fontette, Irkçılık, çev. Haldun Karyol, İstanbul 1991, s.
40).
Hayvan oldukları için de
paylarına düşen, hayvan gibi avlanmak ya da boyunduruk altına alınmaktı.
Avustralya’daki “hayvanlar”ın
“avlanması” ise yaklaşık 300 yıl sonra mümkün olacaktı.
Batılılar, “sosyal devlet
anlayışı”nın bir gereği olarak, Kızılderililer karşısında siyahlara ayrıcalık
tanımayacak kadar eşitlikçi bir tavır sergilediler.
Onlar da hayvandı.
ABD’de John Rankin,
1833 yılında hâlâ onların “insan” olduklarını göstermeye çalışıyordu:
“Afrikalılar insanoğlunun bütün orijinal niteliklerine
sahiptirler ve onların doğalarının ispatladığı gibi özgür olmak için
yaratılmışlardır….”
(Michael Palumbo [ed.], Human Rights: Meaning
and History, Malabar, FL: Robert E. Krieger Publ. Co., 1982. s. 160’tan
aktaran Coşkun Can Aktan, Özgürlük Felsefesi, Ankara: Hukuk
Yayınları, 2017, s. 78.)
Bu önemli keşfin tek kusuru
birazcık geç kalmış olmasıydı.
Bununla birlikte, insan
sayılmak “adam yerine konulma”ya yetmiyordu.
Orwell’in işaret ettiği
türden bir anlayış (“Herkes insandır ama bazıları daha insandır”
anlayışı), oldukça “sosyal”, ince ve derin yöntemlerle hak ve hürriyetlerin
önünü kesmeye devam etti.
*
ABD’de kölelik Lincoln
tarafından kaldırılmıştı fakat siyahlar ikinci sınıf insan ("daha az insan") muamelesi
görmeye devam ettiler.
Ku Klux Klan örgütünün işlediği
cinayetlerin haddi hesabı yok..
Örgütün sloganı şöyle: "Tek Tanrı, Tek Vatan, Tek Bayrak." Buna "America first"ü eklersek "tek devlet" demiş olduklarını da varsayabiliriz.. "America for Whites" sayesinde "tek millet" de cepte.
Görüldüğü gibi dünyada fikir ve sosyallik alanında büyük ilerleme ve gelişme var.
Naziler sadece "Ein Volk, ein Reich, ein Führer" (Tek millet, tek devlet, tek lider) diyorlardı.. Ku Klux Klan, "Sürünün olduğu yerde bir çoban zaten bulunur" diyerek lider kısmını atlamış.
Fakat, sloganı "tek vatan, tek bayrak" ile zenginleştirmişler.
Erdoğan'ın yıllar boyu belki yüzlerce kez tekrarladığı sloganın aynısı ortaya çıkmış oluyor.. Demek ki Erdoğan da (soy bakımından değilse de oy bakımından, zihniyet bakımından) az buçuk Batılı sayılabilir.
Yalnız, Türk tipi (daha doğrusu Selanikli Mustafa tipi) laiklikten (siyasal dinsizlikten) dolayı "Tek Tanrı" demeye cesareti yok.
Ya da satanistleri vs. incitmemek için kibarlıktan dili varmıyor.
Her neyse.. Görüldüğü gibi ABD, Almanya ya da Türkiye olması pek farketmiyor, "sosyal devlet" anlayışını benimsemiş insanlar şıp diye aynı sloganlarda (laik yani kul yapısı ayet ve hadîslerde) buluşuyorlar.
Evrenselliği yakalamış, "güncellenmesi gereken İslam"ın "tarihsel"liğini aşmışlar.
*
ABD’de 1960’larda bile bazı
işyerlerinin kapısına “Zenciler ve köpekler giremez” levhası asılıyordu.
Otobüslerde ön sıralar
beyazlara aitti.. Bir siyahî ön sıralara oturmuşsa, beyaz gelince “yasa
gereği” kalkmak zorundaydı.. 1955 yılında yaşanan "Montgomery otobüs eylemi" buna tepki olarak patlak vermişti.
1965’te suikaste kurban
giden Malcolm X ile 1968 yılında öldürülen Martin
Luther King hâlâ zenci hakları mücadelesi vermekteydiler.
Siyahların oy kullanma
hakkı bile yoktu, bu hakkı ancak 1965 yılında, büyük mücadeleler sonucunda elde
edebildiler.
Çalışma hayatında da
ayrımcılığa maruz kalıyorlardı.
Batılılar’ın (Rumlar’ın,
Romalılar’ın torunlarının) bir başka “sosyal devlet” hizmeti Güney
Afrika’daki Apartheid (ırk ayrımcılığı) politikası.
Nelson Mandela bununla
mücadele ettiği için 27 yıl hapis yattı.
*
Özcan’ın yazısı üzerinde
durmaya devam edeceğiz inşaallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder