Yeni Şafak yazarı
Mehmet Metiner’in hilafet konulu yazısı üzerinde
duruyorduk.
Metiner, AK Parti’nin
hurdaya çıkmış milletvekili’si.. Fakat gayriresmî sözcüsü havalarında
TV ekranlarında ahkâm
kesiyor, Yeni Şafak’ta da ağadan torpilli yazarımsı
olarak kafa karıştırıyor, mide bulandırıyor.
Bu tür “gayriresmî sözcü”
istihdamı
AK Parti’nin işine geliyor, çünkü pot kırmaları durumunda “Bizi temsil etmiyorlar” deme imkânları
var.
Fakat, bu sınırlı
sorumlu sözcülerin
“yukarıdan torpilli ya da akredite” olmadan böyle icra-yı
faaliyette bulunabilmeleri de mümkün değil.
Bunların
“derin” bir yerlerden de “referanslı” ya da “onaylı”
olduklarını
da kabul etmek gerekiyor. Çünkü Türkiye’de öyle odaklar ya da kurumlar var ki,
onların
müsadesi olmadan size bazı
kapıların
açılması
imkânı pek yoktur.
*
Metiner'e göre,
hilafet kurumunu “İslam devleti” olarak görmemek gerekiyor.
Halife de “İslam
devleti başkanı” değil.
Eğer hilafet ve halife kelimelerini “devlet” kavramıyla birlikte kullanırsanız “siyasetin şekillendirdiği modern Müslüman zihnin
ürettiği kavramsallaştırma”nın ağlarına takılmış oluyorsunuz.
Fakat,
tam zıddını savunanlar için birilerinin “İşte bu da, siyasetin şekillendirdiği modern laik (ya da tağutçu/tağutî, veya
müşrik/putperest) zihnin kavramsallaştırması” teşhisini koymasına razı değiller.
Şunu sormayalım mı: Türkiye’de hangi “siyaset”in borusu ötüyor, hangi “siyaset”in
keyfine göre “kavramsallaştırma” devlet teşviğine mazhar oluyor?
Türkiye’nin
laik siyasetinin “kavramsallaştırma”lar üzerindeki etkisinden niye söz etmiyorsun?
Senin
hilafeti “İslam devleti” olarak görmemen, Türkiye’nin (Şeriat’i tanımayan, “devlet”te laiklik
hesabına İslam’ın “i”sine bile izin
vermek istemeyen) “laik siyaset”ine yaranma arzundan kaynaklanmıyorsa, neyden kaynaklanıyor?
*
Bu gayriresmî sözcü, İslam’a “devlet” olmayı çok gördüğü gibi, Peygamber
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e de “devlet başkanlığı”nı çok görüyor.
Şunu diyor:
Peygamberimizin
Medine’deki hayatını “devlet başkanlığı” gibi takdim eden
modernist zihin, kaçınılmaz bir biçimde İslamcılığın totaliter bir siyasal tasavvura ve projeye dönüşmesine de öncülük etmiştir.
Bu şahıs bir de kitapçık yazmış. Yukarıdaki cümlesini şu sözü takip ediyor: “Ayrıntılar için bkz. Mehmet Metiner, Siyasi
Erdemler Risalesi, Sahi Yayınevi.”
Esası bu olursa ayrıntısı ne olur, tahmin etmek
zor değil.
Bu yaklaşıma göre, Müslümanlar
Medine’de devlet değiller, fakat nasıl oluyorsa Bedir’de
Kureyş’le savaşıyorlar, Medine civarındaki Yahudiler’le bir “sözleşme” yapıyorlar, ardından Uhud ve Hendek Savaşları oluyor, daha sonra
Kureyş’le Hudeybiye Barışı yapılıyor, bilahare Müslümanlar (Kudüs’e 50 km
mesafede yer alan) Mute’de Bizans İmparatorluğu ordusuyla çarpışıyorlar, ardından Bizans üzerine Tebük Seferi
düzenleniyor, fakat Müslümanlar, bu antik (modern olmayan) kafaya göre, “devlet”
değil.
Peki
ne?
Şıklar: a) Terör örgütü, b) Eşkıya çetesi, c) STK (Sivil
Toplum Kuruluşu), d) Çokuluslu şirket, e) Anonim ortaklık.
*
AK
Parti’nin bu gayriresmî sözcüsü şunu da diyor:
“Peygamberimizin
vefatıyla
birlikte Peygamberlik de hitama ermiştir. Dolayısıyla sonradan
gelenler aslında Peygamberin yerine geçmiş
olmamaktadırlar. Dolayısıyla
Peygamberlikteki kutsallığa benzer veya onu çağrıştıran bir
kutsallıkla açıklanabilecek bir yerine geçme olayı da söz konusu değildir. Sadece sonrasında geldikleri
için hem bırakılan
dini mirası ayakta tutup sürdürmek, hem de Müslümanların
beraberliğini sağlamak için seçilen baş anlamındadır
halife.”
Bu karışık lafların Türkçesi şu:
Ortada
İslam devleti diye birşey yok, sadece (devlet
boyutu bulunmayan) dinî miras var, Peygamber Efendimiz s.a.s.’in vefatından sonra Müslümanlar bu mirası sürdürmek istemişler, böylece hilafet diye birşey icat etmişler.
Peki
halifeye yapılan biat?
O da
devlet başkanına verilen itaat sözü anlamına gelmiyormuş, sadece Müslümanlar’ın birliğini sağlamak için bir baş seçiliyormuş.
Malum,
her birlik “devlet” demek olmadığı gibi, birliği sağlamak için bir baş seçme olayı da devletin varlığını gerektirmiyor.
Misal,
Türkiye Yazarlar Birliği.. Ne güzel birlik!. Bir başı da vardır mutlaka.. Başı şimdilerde kim, bilmiyorum
ama, miras bırakan bir kurucu başkanı vardı: D. Mehmet Doğan.. Sonradan onun halifeleri “birliği” sürdürdüler.
Maşallah Türkiye’de birlik bol..
Mesela Tarla Bitkileri Üreticileri Birliği.. Merkezi bir tarlada
değil, Bağdat Caddesi’nde.
Evet,
AK Parti’nin sözcüsüne göre, Müslümanlar’ın da böyle bir birliği olabilir.
Bir
halife seçilebilir, ona Bağdat Caddesi’nde bir ofis ayarlanabilir.
Fakat
devlet, işte o olmaz..
O, “İslamcılığın totaliter bir siyasal
tasavvura ve projeye dönüşmesi”dir.
“Siyasetin şekillendirdiği modern Müslüman zihnin
ürettiği kavramsallaştırma”yla yolunu şaşırmaktır.
*
Aslında mesele daha karmaşık..
On gün
kadar önce medyada şöyle bir haber yer aldı:
‘Seküler hilafet’ açıklaması yeniden sosyal
medyanın gündeminde
Doç Dr. Naciye Selin Şenocak'ın 2015 yılında yaptığı ‘seküler hilafet’ açıklaması yeniden gündem oldu.
İstanbul Aydın Üniversitesi'nden Doç Dr. Naciye Selin Şenocak'ın ‘seküler hilafet’
kavramını ortaya attığı konuşması sosyal medyada gündem oldu.
Yeniden gündeme gelen açıklamada, “Hilafet Kurumu
yeniden düşünülüp seküler bir şekilde uygulamaya
konulmalıdır” ifadeleri dikkat çekiyor.
2015 yılında yapılan konuşmada şu ifadeler yer alıyor:
"Özellikle altını çizmek istediğim husus, hilafetin
yeniden gündeme gelmesi gerektiği ve Türkiye’nin liderliğinde bunun yapılması gerekiyor. İttihadı İslam Teşkilatı çerçevesinde Müslüman ülkelerin bir araya geldiği yani Müslüman ülkelerinin siyasi işbirliği içerisinde kendilerine karşı yöneltilen tehditlere
karşı olsun gerek onların haklarının korunması olsun içerideki çarpık yapılaşmayı düzene sokacak bir teşkilat lazım. Bunun da başını Türkiye çekebilir çünkü Meclis'te [hilafet iddiası yasal düzeyde] hala mevcut. Aynen BM'deki gibi
müslüman ülkeler bir araya gelir. Bu ülkelerin karar ve siyasi mekanizmalarında söz sahibi olunur. Bahsettiğimiz dini bir hliafet
kurumu değil. Bir yapı. Müslüman ülkelerin bir
arada olduğu bir yapı. Çünkü birlikten güç doğar."
(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/sekuler-hilafet-aciklamasi-yeniden-sosyal-medyanin-gundeminde-2158573#google_vignette)
İşte tam da bu, “İslamcılığın (totaliter olmasa
bile) laik yani siyasal dinsiz bir siyasal tasavvura ve projeye, dünyaperest
bir menfaat dayanışmasına dönüşmesi”dir.
“Siyasetin
şekillendirdiği modern Müslüman zihnin
ürettiği kavramsallaştırma” öyle olmaz, böyle olur.
Bu
bayana “bilimsel” üslupla söyletilen şu: Türkiye siyasal dinsiz
olarak kalsın, kimse bizim siyasal dinsizliğimize söz söylemesin, fakat biz “hilafet”
kurumunun avantajlarından yararlanalım.
Aslında Metiner efendinin de söylemeye çalıştığı işte bu: Türkiye’de “İslam devleti” istemeyin,
çünkü böyle bir devlet yok; bu, modern zihnin uydurması, fakat dinî mirası sürdürmek için bir halifemiz
olabilir.
Efendiler,
ağalar, Kur’an’da (Peygamber Efendimiz s.a.s.’in
halifeleri anlamında) halife tabiri geçmiyor, fakat “Allah’ın indirdiği ile hükmetme” ayetleri var.
Sizin "modern olmayan" zihniniz bu konuda ne diyor?
Tamam,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti “Allah’ın indirdiği ile” hükmetsin, anayasasını, babayasasını, çocuk yasalarını buna göre yapsın, fakat adı “İslam devleti” olmasın.
Biz
buna razıyız, sizin “modern olmayan
zihniniz” de razı mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder