Tam
da "En aklı başında bilinen adamların, hocaefendi diye önlerinde el
bağlanan sarıklı mollaların, prof. vs. türünden unvan taşıyan kerli
ferli zevatın, dünyaya akıl dağıtan yazar çizer taifesinin ve de cübbeli fırıldakların vird-i zebanı olan
şu saçmalığı bir ara konu edinmek lâzım" diye düşünürken, Yusuf
Kaplan'ın da aynı masalı yeniden servis etmiş olduğunu gördüm.
Yeni
Şafak'taki (1 Ekim 2023 tarihli) son yazısında şöyle diyor:
"Deist ve ateist olanları suçlamak çok yanlış.
İlle de suçlanacak birileri varsa, onlar bizleriz, mütedeyyin olduğunu iddia
eden insanlar. Meselenin temel sebebi hem teslimiyet’te hem de temsiliyet’te
sorun yaşanıyor olmasıdır. Dindar insanların masa, kasa ve nisa konusunda
seküler insanları hayal kırıklığına uğratacak kadar dini kötü temsil etmeleri,
toplumun dinden soğumasına, ülkede deizmin ve ateizmin yaygınlaşmasına yol
açıyor. Bu konu sosyal bilimcilerin özellikle araştırmaları gereken taze
araştırma alanlarından biri şu ân."
Deist
ve ateistlerin avukatlığı sana mı kaldı Yusuf abey?
*
Deist
ve ateist olanlar suçludurlar.. Çünkü akıllarını kullanmıyorlar, Şeytan'a ve
nefislerine uyuyorlar.
"Bizler"in
suçlanmamıza gelince.. “Bizler” (artık kimlersek) kendi itikadımızdan ve
amellerimizden sorumluyuz, başkalarının itikadından ve amellerinden sorumlu
değiliz.
Bir
sorumluluğumuz varsa o, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münkerden, tebliğden
ibarettir.
Mütedeyyin
(dindar, dinine bağlı) olduğunu iddia etmeye gelince.. Deist ve ateist
deistliğini ve ateistliğini saklamadığı gibi müslüman da müslümanlığını
saklamamalıdır.
Dindarlık
gösterişçiliği ise ayrı konu.
*
"Meselenin temel sebebi hem
teslimiyet’te hem de temsiliyet’te sorun yaşanıyor olmasıdır"
şeklindeki cümleye gelince..
Teslimiyette
sorun yaşanması mütedeyyinliğin (dine bağlılığın) bulunmaması anlamına gelir.
Temsiliyet
ise kimsenin tekelinde değildir.
Kullar
olarak Allahu Teala karşısında hepimiz aynı konumdayız, aramızda "rasul, nebi (elçi)" yok.
Dolayısıyla
kimsenin kimseyi temsilci olarak görmesi gerekmiyor.
*
Böylesi
özür dilemeci, aşağılık kompleksiyle
malul söylemlere lüzum yok.
Atatürkçüler,
laikler, İslam düşmanları "Şeriatçı
olanları suçlamak çok yanlış. İlle de suçlanacak birileri varsa, onlar
bizleriz, Atatürkçü ve laik olduğunu iddia eden insanlar" diyorlar mı?
Demiyorlar..
Demedikleri
gibi, (içlerinden bazıları) ellerinden gelse Şeriatçı müslümanları bir kaşık
suda boğacaklar.. Köpek gibi zehirleyip
itlaf edecekler.
Daha
geçen gün 16 ve 19 yaşında iki genç, Atatürk
büstüne zarar verdiler diye tutuklandılar.
Kimse
çıkıp da "Atatürk
heykellerinden gıcık kapanları suçlamak çok yanlış. İlle de suçlanacak birileri
varsa, onlar bizleriz, Atatürkçü ve laik olduğunu iddia eden insanlar"
demedi.
Demiyor..
Şunu
hiç demiyorlar: "Tuttuk Atatürk'ü putlaştırdık.. Atatürk'ün kendisi bir
yana, heykelini ve fotoğrafını bile put yaptık.. Halbuki bu insanlar,
Atatürk'ün şahsı söz konusu olmaksızın heykel putçuluğuna karşılar.. Bunlar Hz.
Muhammed'in (s.a.s.) heykelini görseler onu da yıkarlar, bu, Hz. Muhammed'e
saygısızlık etmek istemeleri anlamına gelmiyor.. Saygının tek yolu milletin
parasını yüzbinlerce heykele, fotoğrafa harcamak mıdır?"
*
Gelelim
Kaplan'ın şu sözüne:
"Dindar insanların masa, kasa ve nisa konusunda seküler insanları hayal kırıklığına
uğratacak kadar dini kötü temsil etmeleri, toplumun dinden soğumasına,
ülkede deizmin ve ateizmin yaygınlaşmasına yol açıyor."
Kaplan
merak etmesin, seküler insanların dindar insanlarla ilgili hayalleri yok,
dolayısıyla hayal kırıklıkları da yok.
Masa
(makam, mevki), kasa (para) ve nisa (kadınlar) konusunda dini kötü temsil
etmeye gelince..
Bu
konularda "dini temsil etme" diye birşey olmaz.
Olan
şudur: Dindarlığınız bunlarla sınanır.. Dünya hayatı sınama üzerine kurulu..
Makam
mevkinin bizzat kendisi zemmolunacak birşey değil, fakat makam ve mevki için dininizden taviz veriyorsanız, işte bu kötü..
Bu
da, sekülerleri hayal kırıklığına uğratan birşey değil, memnun eden birşey..
Evet,
dindarlık, makam ve mevkiyi terk etmeyi gerektirmiyor, makam ve mevki için
dinden taviz vermemeyi gerektiriyor.
Ancak,
bugünün bazı “dindar”ları, makam ve mevki için dinlerinden taviz vermekten hiç
kaçınmadıkları gibi, taviz vermek istemeyenlerle uğraşıyorlar.
Bunları
yaşayarak gördük, müşahede ettik.
*
Kasa
(para) meselesine gelince..
Bunun
iki boyutu var..
Birincisi,
para kazandığınız işin helal (meşru) olması.. Mesele sadece emek ve alın teri
meselesi değil..
Mesela,
işi gücü İslamî oluşumları "engellemek, engelleyemiyorsa çığırından
çıkarmak, saptırmak, azdırmak için plan yapmak, tuzak kurmak" olan bir istihbaratçıyı düşünelim.. Bu kişi çok
çalışıyor, aldığı maaşı hak ediyor olabilir, fakat kazancı külliyen haramdır.
Para imtihanını kaybetmiştir.
İkinci
boyut ise, helal (meşru) bir işte çalışan kişinin aldığı parayı hak ediyor
olması.. Çalıştıran ve çalışan arasındaki sözleşmenin gereğini iki tarafın da
yerine getirmesi gerekir.
*
Gelelim
nisa (kadınlar) meselesine..
Nisa
meselesinde dindarların dini kötü temsil etmesinden kasıt nedir?
Herhalde
bundan kastedilen, zina..
Sekülerlerin
bu noktada da hayal kırıklığı yaşıyor olduklarını zannetmiyorum.. Tam aksine
bu, onların dert etmeyecekleri (hatta içlerinden birçoğunun hoşuna gidecek) bir
konu.
Bu
sekülerler, müslümanın zina etmesinden değil, mesela meşru bir ikinci, üçüncü
evlilik yapmasından rahatsız olurlar, oluyorlar.
Kendisini
dindar zanneden birçok angut da aynı durumda, birisinin zina yaptığı
söylendiğinde umursamaz, fakat ikinci evlilik haberi duyduğunda ayıplar. (Ki,
böylesinin ayıplanmayacağı ayetle bildirildiği için bu, haramdır. Helal
olduğunun kabul edilmesi ise küfürdür.)
*
Kaplan'ın
sözlerine tekrar dönelim:
"Dindar insanların masa, kasa ve nisa konusunda
seküler insanları hayal kırıklığına uğratacak kadar dini kötü temsil etmeleri,
toplumun dinden soğumasına, ülkede deizmin
ve ateizmin yaygınlaşmasına yol açıyor."
Saçma
bir mantık, saçma bir sebep-sonuç ilişkisi..
İmdi,
"dindar" insanlar masa, kasa ve nisa konusunda dini kötü temsil
ediyorlarsa, bu, toplumun dinden soğumasına, ülkede deizmin ve ateizmin
yaygınlaşmasına neden yol açsın?
Çünkü,
din, bu "dindar" insanların, "dini kötü temsil ettikleri"
(dini yaşamadıkları) için ahirette ceza
göreceklerini söylüyor.
Mantıklı
bir insan şöyle düşünür: Demek ki bu dindar bildiğimiz insanlar gerçekte dindar
değil.. Ya dine inanmadığı halde inanıyor görünüyor, ya da inancının gereğini
yapmıyor.
Din eğer insanlara sadece "Bir insan
dindar oldu mu dininin bütün gereklerini mutlaka yerine getirir, onun için bir imtihan yoktur, ahirette hesaba çekilme
diye birşey de bulunmamaktadır" mesajını veriyor olsaydı, böylesi
"dindar olmayan dindar"lardan dolayı birilerinin ateist değilse de belki deist
olmaları için bir mazeret ortaya çıkıyor olabilirdi.
*
Fakat
din tam aksini söylüyor: İnsanlar
dindarım demekle bırakılmazlar, dünya hayatı bir imtihandır, herkes dünyada
yaptığının karşılığını ahirette eksiksiz olarak alacaktır.
Bu
durumda o ateist ve deistlerin, ateizm ve deizmi bırakmaları, ahiret inancına
sarılmaları gerekir.
Deizm
ve ateizm açısından bakıldığında, o "dindar olmayan dindar"ların
hareket tarzına söylenecek birşey yok.. Çünkü ahiret yok.. Hesap yok.. Ceza
yok.. Ne diye bu dünyada keyiflerine bakmayıp kendilerine sınırlar koysunlar
ki?!..
*
Evet,
Kaplan gibilerin sözlerinden, bazı insanların ateist ve deist olmadıkları halde
"dindar"lara bakarak ateist ve deist oldukları sonucu çıkıyor.
Yani
başta onlar da (dindar değilseler bile)
dinliler..
Peki
“dinli”ler de, neden dinlerini
dindarca yaşamayı düşünmüyorlar da, "dindar" bilinen kişilerin
hatalarına bakarak dinsiz oluyorlar?
Demek
ki baştan da pek “dinli” sayılmazlarmış.
Ayrıca,
dünyadaki bütün dindarlar da masa, kasa, nisa imtihanını kaybediyor değiller
herhalde..
Mesela
Afganistan'daki müslümanlar da aynı
imtihanı yaşadılar.. Onlara da küresel küfür güçleri "Bizimle işbirliği yaparsanız Afganistan hükümetinde size de yer
vereceğiz, sizin adamlarınız da bürokrat, bakan vs. olacak.. Dolu gibi yağan bombaların, mermilerin,
kurşunların yerini yağmur gibi yağan dolarlar alacak.. Ölmeyeceksiniz,
yaşayacaksınız, modern hayatın tadını çıkaracaksınız" dediler..
Fakat
onlar kabul etmediler.
Bizim
bu pek nazlı ve kırılgan ateist ve deistlerimiz demek ki Türkiye'de de Afganistan'daki gibi müslümanlar arıyorlar.
Arıyorlar
mı?
Tı!..
Bu
durumda ateist ve deistlere "Atma Recep, din kardeşi bile değiliz"
demek gerekiyor.
Tamam
bu ülkenin dindar bilinenleri (yüzde doksan küsur nisbetinde) üçkâğıtçı da,
deist ve ateistlerinin onlardan kalır yanı var mı?
Yok!..
Hatta
onlar çok daha üçkâğıtçılar..
Kaplan
gibiler sekülerlere, deist ve ateistlere şirin
görünmek için böyle konuşmuyorlarsa insan
saflığının uçurum kenarındaki son sınırında tehlikeli akrobatik
cambazlıklar yapıyorlar demektir.
*
Kaplan'ın
son cümlesine gelelim:
"Bu konu sosyal bilimcilerin özellikle
araştırmaları gereken taze araştırma alanlarından biri şu ân."
Evet,
mesele sosyal bilimler açısından
araştırma konusu yapılabilir.
Fakat
işin bir de İslamî ilimler boyutu
var..
İmdi,
sosyal bilimler açısından meseleye baktığımızda şunu söylemek gerekir:
İnsanların (başlangıçta deist ve ateist değilken) deist ve ateist olmaları salt
onlarla aynı toplumda yaşayan "dindar" insanların hal ve
hareketleriyle izah edilemez.
Neden
aynı durumdaki bazı insanlar deist ve ateist olmamaktadır da diğerleri
olmaktadır?
Sonra
deizm ve ateizm esas itibariyle metafiziğin
konusudur, sosyolojinin değil..
Dolayısıyla Allahu Teala'nın varlığı meselesi toplum fertlerinin davranış
tarzları üzerinden tartışılamaz.
Genel
olarak kâinata ve kâinattaki işleyişe, göklerdeki düzene, dünya üzerindeki
sayısız canlılara (bitkilere, kuşlara, kara ve deniz hayvanlarına) bakmayıp
salt kendi toplumundaki birkaç insanın yaşamına bakarak "Tanrı yoktur" ya da "Sadece Tanrı vardır, peygamberler ve ahiret
yoktur" diyen bir angut öküzün ateistlik ya da deistliğini dert
etmemek gerekir. Böylesi, imanı hak etmeyen bir öküzdür, onun için üzülmeye
değmez.
Böyle
bir (sonradan deist ya da ateist olan) "dinli"de mantık ve samimiyet
olsa, dindar görünüp de dindarlığın tam tersi yönde hareket edenler için bir
ahiret hesabının bulunuyor olmasından memnuniyet duyar, "Tanrı yoktur,
varsa bile kullara karışmıyor, istediğiniz her haltı gönlünüzce yiyebilirsiniz,
buna dindarlar da dahil" diyen ateistlik ve deistliğe meyletmez, o
dindarlardan daha sıkı dindar olurdu.
Çünkü,
sahtekâr dindara bakıp ateist ya da deist olmak, söz konusu dindarın "dine aykırı" davranışını onaylamak anlamına
gelir.
Çünkü
ateizm ve deizme göre, din diye birşey yoktur, dolayısıyla dindar insan din
vasıtasıyla aldatılan insandır, ve dine aykırı hareket etmesi, uydurma
prangalardan kurtulması anlamına gelmektedir.
*
Ateizm
ve deizm sadece dinsizlik değildir,
aynı zamanda ahlâksızlıktır.
Çünkü
ahlâk, dinden bağımsız olarak temellendirilemez.
Din
yoksa, günah diye birşey de yok
demektir. Bu durumda günah ve ahlâksızlık
diye bilinen herşey “insan uydurması” hurafeler haline gelir.
Bu
yolun sonunda varılacak nokta, Sofistlerin
savunduğu “adaletin ve ahlâkî erdemin, güçlülerden kendilerini korumak isteyen
zayıfların icat edip uydurdukları birer safsata olduğu” inancı olabilir.
Bir
adım sonrası ise, yaşama hakkının sadece güçlülere ait olduğunu savunan Sosyal Darwinizm’dir.
Dolayısıyla,
bir ateist ve deistten (teorik olarak), akla gelebilecek her tür kötülük
beklenir.
Çünkü
ahlâkın gerçek tek temeli ilahî adalete olan inançtır.. Kişinin yaptığının
yanına asla kâr kalmayacağı inancıdır.. Mehmed
Akif'in dediği gibi,
Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne
vicdandır;
Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş faz edilsin havfı Yezdan'ın,
Ne irfânın kalır te'sîri kat'iyyen, ne vicdânın.
Evet,
Allah korkusunun (havfının) bulunmadığı (ya da zayıf olduğu) yerde irfan, ahlâk
edebiyatı, vicdan vs. hepsi hava cıvadır.
Kısacası,
deist ve ateiste göre, dinini yaşayan “dindar”, boş hurafelerle kendisini
aldatan bir ahmaktır, takdir edilip de örnek alınacak, böylece onun hatırına ateizm
ve deizmden vazgeçilecek biri değildir..
Dindar
görünüp dinsizce hareket eden adam ise zekâ küpüdür, ateistlik ve deistliğin
ruhunu yakalamıştır.
*
İmdi,
meseleyi salt "masa, kasa, nisa" meselesi olarak görmek, olayı basite
almaktır.
Bunlar
işin "amel" boyutu, daha
önemli olan ise itikat..
Bu
dindar dediğimiz insanların büyük bir bölümünün Şeriatçılıktan vazgeçtiklerini, laiklik savunucusu hale
geldiklerini, Atatürk dindarlığı, diyaneti vs. istediklerini görüyoruz.
Gördük.
Hayır,
“masa, kasa ve nisa” avcısı bu
şahıslardan Türkiye'ye Şeriat getirmek için çalışmalarını ya da yüksek sesle
Şeriatçılık yapmalarını, Şeriat'i savunmalarını bekliyor değiliz.
"Şeriat şart değildir, laiklik de olabilir"
dememeleri gerekiyordu.
Fakat
dediler.
Bu
konuda örnek aldıkları kişi ise Erdoğan’dı..
Mısır ve Tunus'a gidip "Şeriat
yerine laiklik" tavsiye etmişti.
Hayır,
ondan Türkiye'ye Şeriat getirmesi gibi bir talebimiz ve beklentimiz yok, hiçbir
zaman da olmadı, fakat (en azından kâğıt
üstünde Şeriatçı olan) Mısır ve Tunus'tan Şeriat'e sırt çevirmelerini
istememeliydi.
Şu
meşhur sözü bu olaya uyarlayalım: Şeriatçılık
değirmeni sele gitmiş Yusuf Kaplanlar masa
şakşağının derdinde..
*
Evet,
bu meseleleler sosyal bilimler açısından ele alınabilir..
Fakat,
aklı, fikri, kapasitesi, hafızası, mantığı sınırlı olan insanın bilgisi her
zaman eksik olmaya mahkumdur, kesin bilgi (hüccetullahi'l-baliğa) ancak Allah
Azze ve Celle katındandır.
Ateisti,
deisti, şusu busu ahirette "Ben
dindarlara baktım dinsiz oldum, mazeretim var, asabiyim ben"
diyemeyecektir.
Dindarlar
iyi örnek olacakmış da bu beyzadeler doğru yola gelecekmiş.. Sen onu külahıma
anlat..
Hz. Nuh a. s.
gibi bir peygamber yüzlerce sene insanlara "örnek" oldu da ne oldu?
"Çok
doğru" bir peygamber olan Hz. Musa
a. s.'dan daha örnek dindarı nerden bulacaksın?.. Ona bile Mısırlılar dönüp
bakmadılar..
İsrailoğulları
bile o kadar mucizeyi, hatta denizin önlerinde yarıldığını gördükleri halde
Allahu Teala'yı bırakıp içine rüzgâr girince böğürme sesi çıkaran bir buzağı
heykeline tapabildiler.
Bu
zamanın dindarının gözünde de Allahu
Teala'nın Şeriati'nin, bakırdan bir Atatürk heykeli kadar saygınlığı yok.
Mesela
TBMM'de Şeriat kelimesini ağzına bile alamazsın, fakat Hasan Kaçan'ın filminde (Sürgün
İnek) olduğu gibi kazara bir inek (gerçek inek) bir Atatürk büstüne zarar
verse yandı gülüm keten helva (Filmde, olmuş bir olay anlatılıyor)..
*
İnsanların
durumu bu..
Evet,
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Şiddetle
arzulasan da insanların çoğu iman edici değillerdir." (Yusuf, 12/103)
".. Doğru
yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görseler onu yol
edinirler...." (Araf, 7/146)
Bu
deist ve ateist olan çıtkırıldımlar, kendileri gibi deist ve ateistlerin
canavarlıklarını görüp durdukları halde niye deizmden ve ateizmden
vazgeçmiyorlar peki?
*
Evet,
Yusaf Kaplan'ın dile getirdiği görüş yeni değil.. Senelerdir duyuyoruz..
Kimisi
şeyh, kimisi ilahiyat prof.u, kimisi meşhur yazar, kimisi sarık şalvar yerinde
ekran soytarısı, yıllardır aynı hikâyeyi anlatıyorlar.
Müslümanlar
(dindarlar) iyi örnek olursaymış bütün dünya müslüman olurmuşmuş..
O
kadar kolay olsaydı Lut a. s.
yaşadığı toplumun yola gelmesini sağlardı.. Ondan iyi "örnek adam"ı
nerden bulacaksın?!.. Ama karısı bile iman etmedi.
"Kasa,
masa, nisa" meselelerinde Hz. İsa a. s.'dan daha iyisini bul da getir
bakalım.. Böyleyken "dindar" yahudiler onu "devlet"e şikâyet ettiler, yargılandı..
Ve
mahkeme, devletin adaleti, anlı şanlı Roma hukuku, Hz. İsa’yı suçlu buldu..
O
günün "kutsal devlet"i,
Hz. İsa'nın din istismarcısı olduğuna hükmetti.
Mahkeme,
Hz. İsa'nın "yasalara göre"
çarmıha gerilip öldürülmesi kararını verdi. Böylece toplum, bu "kamu düzeni için çok tehlikeli"
şahıstan kurtarılmış oluyordu.
Ateisti,
deisti, putçusu, Sezarcısı, “örnek insan” Hz. İsa'ya bakıp yola gelmediler, onu
öldürmeye karar verdiler.
Bu
işler böyledir.. Gerçeklerle edebiyat, hayal
dünyası ile hayat dünyası farklı..
Sanki
sen iyi örnek olsan bu ateist ve deist angutlar hemen tevbe edecek!..
Mesela
şu LGBT taifesine nasıl iyi örnek olacaksınız, onları nasıl ikna edeceksiniz,
bir anlatın bakalım.
*
İmdi,
"İyi örnek olacağız, millet yola gelecek" edebiyatı yapanlar için iki
şey söylenebilir:
Birincisi, Kur'an'dan
habersizler.
İkincisi,
yaşadıkları dünyadan habersizler..
Gerçeklikle
bağlarını koparmışlar.. Gerçekçilik notları sıfır.
Fakat
idealist de değiller, konformistler.. Ateizm ve deizmin yükselen trend olduğunu
görünce onu “masum ve suçsuz” ilan etmek için derhal sıraya giriyorlar.
Bununla
birlikte, böylesi söylemlerin “derin”
mahfillerde pişirilip fast food olarak servis ediliyor olması ihtimali de gözardı edilemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder