“DEVLETÇİ” (KARİKATÜR) İSLAM, “İSLAMCI” İSLAM’A KARŞI

 

















Sözde dindar özde devletçi ajanların dinî ve ahlâkî öğütler vermeleri, irfan edebiyatı yapmaları, rahatça İslamcılık yerine devletçilik yapabilmelerinin, adını koymadan Faşizm idelolojisinin propagandisti olarak faaliyet gösterebilmelerinin önünü açıyor.

Bu tipler, bir taraftan “Devleti tutarım, bozuk düzen ve sisteme muhalifim” diyor, diğer taraftan da, “Müslümanım, İslamcı değilim” diye konuşuyorlar.

Evet, bu ifadeleri aynen kullanan okur-yazarlar var.

Başı çeken kişi ise duayen ajanlardan Mehmet Şevket Eygi idi.. (Diğer duayen Fethullah Gülen’di.. Şayet iktidar partisi ile muktedirlik yarışına girmese ve marabalığına bakmayıp CIA’in yerli-milli şubelerine/kâhyalarına diklenmeye kalkışmasaydı şimdi gönüller sultanı irfan ehli bir arif olarak hocaefendiliğin sefasını sürmeye devam ediyor olacaktı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ziyaret ettiği Türkçü Türkçe olimpiyatlarında hasretinden prangalar eskitilecekti.)

Evet, Mehmet Şevket, “Devleti tutarım, bozuk düzen ve sisteme muhalifim.. Müslümanım, İslamcı değilim” şeklindeki demagojik hurafe ve mugalataları yazılarında sürekli tekrarladı.. (Onun kadar yanık sesli söyleyemeseler de aynı türküyü repertuarlarında bulunduran başkaları da vardı.. Fethullahçılar, Karamollaoğlu taifesi, şiirsiz şair İsmet gibi edebiyat satan edebiyat-çılar..)

Mehmet Şevket’in bu saçmalıkları sürekli tekrarlaması, bunamış ve beyninin çalışma düzeninin bozulmuş olmasından kaynaklanmıyordu. Propaganda tekniği bunu gerektiriyordu.

En düşük zekâ seviyesine hitap edecek şekilde basitleştirilmiş olan mesajı, bilinçaltına yerleşecek şekilde biteviye tekrarlamak icab ediyordu.

Mesajın mantıklı olup olmaması propaganda ve algı operasyonu için önem taşımıyordu; önemli olan, basit olması ve böylece düşünce tembeli kitleleri düşünme zahmetinden kurtarmasıydı.

*

Kısacası, böylesi irfanist, ahlâkist derin tipler İslamcı değil, devletçi olarak kalem oynatıyorlar, oynattılar..

Adamlar, bozuk düzen ve sistemine rağmen, devletlerini tutuyorlar..

Devletleri de, o bozuk düzen ve sistemi tutuyor.. 

Böylece, bu “İslamcılık karşıtı devletçi müslüman”lar, devletleri üzerinden, bozuk düzeni ve sistemi de nazikçe ve kibarca, “İstemez, yan cebime koy” babından zahmetsizce tutuyorlar..

Batıl’ı desteklemenin (vekâlet/proxy üzerinden yapılan) örtülü biçimi bu: Onlar devletlerine tam destek veriyorlar, devletleri de bozuk düzen ve sisteme..

*

Kuşkusuz bu tavır kendi içinde bir tutarlılık taşıyor.. Putperestliğin çağdaş bir formu olan devletçiliği benimseyen bir kimsenin İslamcı olması, olabilmesi mümkün değildir.

Kutsallaştırılmış, tanrılaştırılmış, la yüs’el ve sorgulanamaz kılınmış bir “devletçi“lik ideolojisini savunan bir adam, asla İslamcı olamaz. Olsa olsa faşist olur.

Bu açıdan, böylesi adamların bir ölçüde tutarlı olduklarını kabul etmek gerekiyor.

Fakat bunu, tutarlı olma adına yapmıyorlar..

Malum derin odakla aynı hedefe kilitlenmiş durumdalar.. Devlet, her halükârda savunulsun.. İslam ise, İslamcılık olarak hayata yansımasın, sadece dindarlık gösterişçiliği ve ahlâkî öğüt pazarlamacılığı olarak gündelik hayatta insanların “uyutulması” için kullanılsın..

İstismar edilsin..

İstismar edilip kullanılsın ki, İslamcılık için değil, fakat “rejimi ve düzeni bozuk” bile olsa devleti için ölen insanların yakınları “İslam” adına “gaza getirilebilsin”..

 Onlara, “Yakınınız şehit oldu, şimdi Cennet’te.. Ne mutlu size!.. Allah yolunda cihattan bahsedip de terörist olarak can verseydi ne kötü olurdu, değil mi?! Rejimi ve düzeni bozuk bile olsa devleti için öldü, Cennet’i hak etti, şehitlik mertebesine yükseldi” anlamına gelen hikâyeler anlatılabilsin.

*

Evet, rejimi ve düzeni bozuk bile olsa “devleti tutan” ideolojinin adı, İslamcılık değil, Faşizm‘dir..

İslamcılığa karşı adını koymadan faşist devletçiliği savunanlar, bir taraftan da, utanmadan Ehl-i Sünnet edebiyatı yapabiliyorlar..

Fakat, gerçekte Hegel‘in yolundadırlar.

Ne demişti Hegel?.. “Es ist der Gang Gottes in der Welt, daß der Staat ist.” “Devlet, Tanrı’nın yeryüzündeki yürüyüşüdür.”

Bu anlayış çerçevesinde, devleti tutmak, Tanrı’yı tutmak oluyor..

Devlete karşı çıkmak da, Tanrı’ya karşı çıkmak, Tanrı’nın yürüyüşüne itiraz etmek anlamına geliyor.

Evet, malum derin odağın Müslümanlar için ürettiği şeytanî uyutma formülü böyle: “Müslüman ol, devleti tut, devlet de küfür düzen ve rejimini tutsun, böylece sen de dolaylı olarak küfrü tut.. Ama İslamcılığı tutma!.. Sakın haa!”

Bunu malum derin odak, kendi adına söylese, reddedilecek, millet uyanacak..

Onun için, dindarlık gösterisi yapan kullanışlı ajanlara söyletiyor..

*

Bu tipler, mesela müslüman olmuş bir Güney Kıbrıs Rum vatandaşının “devletçilik” yapmasının ne anlama geleceğini hesap edemiyor.

Ya da, hesap etmek işlerine gelmiyor.

Böylesi tiplerin, müslüman olmuş bir Rum’dan beklediği, şöyle demesi olabilir: “Evet, Güney Kıbrıs Rum Devleti‘nin düzeni bozuk, rejiminde iş yok.. Ama, Rum Devleti’ni yine de tutarım.. İslamcı olmamalıyım, devletimi tutmalıyım.. Yaşasın Rum Devleti!..!

Ya da, Bosnalı kadınlara tecavüzü “milli ve yerli” bir vatandaşlık görevi haline getirmesiyle tanıdığımız Sırbistan‘da bir Sırp din değiştirip müslüman olduğunda şöyle düşünmeli: “Sırbistan’ın rejimi kötü, burada küfür sistemi hâkim, ama devletimi tutarım.. Tı, İslamcılık olmaz! Ben sadece müslümanım, İslamcı değilim.. Gözlerimi kaparım, devletimi tutarım! Yaşasın Sırbistan!”

*

Sanki Hz. Nuh a.s., “Tamam, rejim ya da düzen kötü, ama devletimizi tutuyorum” demişti.

Devletçi tiplere göre, Hz. Nuh a.s., sadece rejim ya da düzenle uğraşmalı, devletin bekası için de elinden geleni yapmalıydı..

Allahu Teala da, yok edecekse düzeni ya da sistemi yok etmeli, o günün devletini/milletini korumalıydı, tutmalıydı..

Halbuki, hepsini yerle yeksan etmiş, devletlerini başlarına geçirmişti.. Ortada millet kalmamıştı ki devleti kalsın.

Ancak, bu devletçilere göre, böyle olmamalıydı.. Allahu Teala, tabiri caizse İslamcılık yapmamalı, devletçi olmalıydı.. Devleti tutmalıydı..

Rejim, düzen ya da sistem fena imiş… Olabilir… Devlet tutulmalıdır…

Devletçi dalalet ehlinin kafası böyle çalışıyor..

*

Evet, bu sapıtmışlığa göre, Hz. İbrahim a.s.‘ın, “Nemrut kötü, tamam.. Ama devletimizi tutmamız lazım” demiş olması gerekiyor..

Yine bu şaşırmışlığa göre, Hz. Lut a.s.’ın, meleklere, “Tamam, bu şehir devletinin sistemi ya da rejimi kötü, ama devletimizin korunması lâzım.. İslamcılık olmaz!.. Devletçi olmalı, devleti tutmalıyız!” diyerek itiraz etmiş olması gerekiyor..

Bu mantı(ksızlı)ğa göre, Rasulullah s.a.s.‘in de şöyle konuşmuş olması gerekiyor: “Tamam, Kureyş/Mekke şehir devletinin düzeni ve sistemi bozuk, ama bu devleti yine de tutmalıyız.. Vatan kutsaldır, vatanımızı, milletimizi, devletimizi terk edip başka diyarlara gitmeyiz.. Müslüman’a yakışır mı vatanını, milletini, devletini bırakıp da Habeşistan gibi bir hristiyan zenci devletine sığınmak?!”

Öyle yapmamış, Medine’ye gidip Kureyş/Mekke şehir devleti ile çatışmış.. İslamcılık yapmış....

*

Günümüz devletçi dindarlığına göre, Hz. Musa a.s.’ın da, Firavun’a şöyle demiş olması gerekiyordu: “Buradaki bozuk düzen ve sisteme karşıyım.. Ama, başında bulunduğun devleti tutuyorum. Devletime bağlıyım.”

Öyle yapmamış, İslamcılık yapmış.. Şu anlama gelen şeyler söylemiş: “Ey Firavun, İsrailoğulları’nın bu devleti bırakıp başka ülkelere gitmelerine izin vermiyorsun. Bunu yapma! Onları bırak, buradan gidelim.. Devletin senin olsun, başına çalınsın!”

Firavun da, İslamcı olmayan, fakat bugünkü faşist devletçi zihniyet açısından altın harflerle yazılması gereken cevabında, “Yok öyle İslamcılık!.. Devletçi olacaksın, devleti tutacaksın!.. Rejimi ya da düzeni beğenmeyebilir, bozuk bulabilirsin, ama devlet başkaa.. Devlete sadakat ve bağlılık esastır. Tamam mı!” anlamına gelen laflar söylemiş..

*

Laik (siyasal dinsiz) devlet, dinler arasında tarafsız olduğu için, İslam hesabına batıl dinlerle uğraşmıyor.

Fakat İslam’la uğraşıyor.. Çünkü İslamcılığı kendisi için (siyasal dinsizlik için) tehlike olarak görüyor..

Bu yüzden ajanları vasıtasıyla İslam’ı laikliğe uydurmaya çalışıyor.

Laikliğe ve Atatürk’e.. Atatürkçülüğe..

Bu gaye doğrultusunda dinî grupları (tarikatları, cemaatleri, sivil inisiyatifleri) ajanları vasıtasıyla içeriden dizayn ediyor.

Başarısız olduğu söylenemez.. Bunun sebebi, dindarlık iddiasındaki insanların büyük çoğunluğunun dünya için dinini satmaya hazır oluşu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÖMER FARUK KORKMAZ VERSUS HALİS BAYANCUK

  Halis Bayancuk ismine hapislik macerasından dolayı biraz aşinalığım vardı fakat Ömer Faruk Korkmaz’ın varlığından yeni haberdar oldum. ...