ANKARA SÜNNETSİZLER EKOLÜNÜN YEDİĞİ NANELERE YAKINDAN BAKIŞ - 8
Laik (siyasal dinsiz) rejimin ilahiyat
fakültelerinden beklediği bir ölçüde şu:
İslam’ı adına
reform demeden reforma tabi tutmaları, güncelleyerek siyasetsiz
bir İslam üretmeleri, Şeriat hükümlerini ecdâd yadigârı
olarak “tarihsellik” tabutuna tıkıp tarih müzesinin raflarına dizmeleri.
Mevcut rejime uydurulmuş, ona ayak bağı olmayan,
gerektiğinde hizmetine koşan güncel ya da çağdaş bir İslam icat etmeleri..
Bunun için de önce bir arazi temizliği yapmaları, bazı
kavram ve kurumları itibarsızlaştırmaları gerekiyor.
Bu çerçevede hedef alınan temel kavramlardan birini “hilafet”
oluşturuyor.
Çünkü bu rejim, hilafeti kaldırmış, yok etmiş..
Yapılanın makul ve meşru olduğunun gösterilmesi, böylece “dinin laik (siyasal
dinsiz) devlete uydurulması” gerekiyor.
Rejimin hayli kabarık olan sabıka kaydındaki (zaman
aşımından yararlanması mümkün olmayan) suçların başta geleni bu hilafet meselesi.
O yüzden, hilafet kurumunun yok edilmesi
yetmiyormuş gibi, kavramın itibarsızlaştırılması için de elden
gelen yapılıyor.
Hilafet kavramının itibarsızlaştırılması, aynı
zamanda İslam devleti idealinin de (laikliğin, yani
“siyasal dinsizliğin” hatırı için) itibarsızlaştırılması anlamına geliyor.
*
Rejimin dinî kurumları yok eden ya da dönüştüren laik icraatı ile, Ankara Ölü Goldziher
Dölü Ekolü’nün Müslümanların İslam anlayışını dönüştürme amaçlı kuramsal gürültü ve patırtıları, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş dedirtecek şekilde örtüşüyor.
Ancak, en güvenilir hadîs kitaplarında yer alan ve
sahihliğinde şüphe bulunmayan hadîsleri (Goldziher
gibi çıfıtların “bilimselliğine” olan imanlarının gücüyle “metin tenkidi” adı
altında) “Dönemin siyasal gelişmeleri çerçevesinde uydurulmuş sözler” olarak
nitelendirmekten kaçınmayan bu Defolu Ölü
Ekol yamakları, sıra kendilerine geldiğinde, “laiklik gemisinde dönemin laik (siyasal dinsiz) siyaseti
gereği yeni bir İslam pişirme işine soyunan, mısmıl malzemeyi çıfıt sosuna batırıp murdar hale getiren acemi ve beceriksiz miçolar”
olduklarının söylenmesine razı olmuyorlar.
Eğer hadîsleri inkâr etmek için ezberledikleri çıfıt efsunlarını ve
tılsımlarını güvenilir buluyorlarsa, selefe yönelttikleri suçlamaları (farkında
olmadan) kendileri için de yapmış olduklarını kabul etmeleri gerekir.
Fakat işin gerçeği şu ki, ezberledikleri şablonlar kendileri için doğru, selef için yanlıştır.
*
İlyas Canikli’nin Hayri Kırbaşoğlu’nun danışmanlığında hazırladığı “Hilâfet
Kavramıyla İlgili Hadislerin Tetkiki” başlıklı (önceki yazılarda konu
edindiğimiz) doktora tezinde yer alan bilinçli çarpıtmaların durumu da bu.
Türkiye’de hilafetin kaldırılması süreci, dünya siyasetine yön vermeye
çalışan emperyalist Batılı güçlerin (yeni bir devlet olarak tanınma ihtiyacı
duyan) Ankara hükümeti ile yaptıkları pazarlıkların gölgesinde yaşandı.
Ancak, modernist-reformist-tarihselci-güncellemeci ilahiyat şovmenlerinin
bu meseleyi Atatürk İlke ve İnkılapları başlıklı ders
kitaplarındaki üslupla savunmaları, “Atamız yaptıysa vardır bir hikmeti,
üstelik Batılı dostlarımız da bundan memnunlar” türünden postmodern hikâyeler anlatmaları “ilahiyat fakültesi” tabelasının doğasına aykırı.
İşte bu noktada imdatlarına Batı’nın siyasetçileri değil, “emperyalizmin
keşif kolu” olan oryantalist çıfıt çetesi yetişiyor.
*
Bu çetenin önde gelen ismi ise Goldziher adlı akademik sansar..
Bu çıfıt ve benzerleri yerli-milli ilahiyat şaklabanlarına fazla iş bırakmamış,
gerekli hammadde ve levazımatı bunlar için hazırlamış, lojistik hizmetlerinin
bütün planlamalarını yapmış, altyapı tesislerini inşa etmişler.
Bunlara sadece, “büyük müceddid, dinin yenileyicisi, dinî ilimleri ihya
hizmetinin kutbu, eşsiz bilgin, muhteşem müçtehit Çıfıt-ı Azam Goldziher
kepazelerinin” laflarını ezberleyip tekrarlamak düşüyor.
Yerli-milli modernist akademik soytarılar cemaati, yeni ihtira ve icatlar
yapamıyorlarsa da, ilahiyat montaj sanayiinin (gözü kulağı Avrupa’da)
taklitçileri olarak üzerlerine düşeni yapmakta kusur etmiyorlar.
Yiğidi öldür hakkını yeme.
*
Bu montajcı beleşçilerden biri, söz konusu doktora tezini hazırlayan ilahiyat kapkaççısı..
Bu yazı serisinin ilk ikisinde, onun “iki halife” konulu
rivayetleri inkâr için başvurduğu köylü kurnazlıklarını ortaya koymuş, kötü niyetlilikle ahmaklığın mutlu izdivacından mütevellit cahilce
iddiasının aksine, o rivayetlerin sübutlarının kesin olduğunu göstermiştik.
Mezkur akademikimsinin, doktora tezinde bu şekilde akademik hokkabazlığın abrakabadra
ve hokuspokus faslının hakkını verdikten sonra el çabukluğuyla Atatürk
ilke ve inkılapları marka şapkasından uzun kulaklı bir “metin tenkidi”
tavşanı çıkardığını görüyoruz:
“Görüldüğü gibi rivayetin bizlere kadar ulaşmasında
katkısı olan raviler hakkında birbiri ile çelişen değerlendirmelere
rastlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle hem cerh hem de ta’dil yapılmaktadır.
Bu değerlendirmeler esas alınarak iki hâlife rivayetinin sıhhatli olup olmadığı
hususunda herhangi bir yargıda bulunmak bizleri iki halife hadisi hakkında
sağlıklı bir sonuca götürmeyebilir. Bu nedenle söz konusu rivayetlerin
metin bakımından da tetkîki lüzumludur.” (s. 153)
Böylece top, “mutlak müçtehit” Goldziher’in, onun “mezhepte
müçtehit” talebesi tilki suratlı Joseph Schacht hazretlerinin ve (bu
ikisinin mezhebinin İslam dünyasında yayılmasına öncülük eden) “meselede
müçtehit” Fazlur Rahman’ın ayağına gelmiş oluyor.
Canikli için bundan sonrası zahmetsiz:
Mezhep imamı sansar Goldziher’in, yedek müçtehit tilki Schacht’ın, “meselede
müçtehit” Fazlur Rahman’ın, “ashab-ı tahric”ten yerli-milli akademikimsiler Mehmet
Aydın ile Mehmed Said Hatipoğlu’nun, ve Kırbaşoğlu gibi “ashab-ı tercih”in
izinden gittiğini göstererek “ashab-ı taklid ya da temyiz” olduğunu
ispatlayacak.
Böylece “ilahiyat doktoru” unvanını alarak fetva makamına oturacak.
*
Modern bir çocuk oyuncağı olan metin tenkidi icadı hem bir oyuncaktan
beklenen oyun keyfini garanti ediyor, hem de “içindeki çocuğu öldürmemiş” her akademik sabi sübyanın zorlanmadan uyum sağlayacağı kolaylıkta..
Müçtehid-i azam Goldziher çıfıtı ile yamağı tilki Schacht’ın kallavi kazanlarda hazırladığı
metin tenkidi kezzabından bir kova alıp Kütüb-ü Sitte’yi
hazırlamış olan imamlarımızın rivayetlerinin üzerine dökmek için fazla zeki ve
becerikli olmaya gerek yok.
Hem işlem kolay, hem sonuç muhteşem, bir kova kezzap ve hurdahaş olan
yığınla hadîs..
Hepsi eriyip gidiyor.. Ara ki erimemiş, sağlam kalmış bir tane hadîs
bulasın..
Öyle bir metin tenkidi işlemi ki, onun eleğinden hadîs imamlarımızın
“Sahihtir” dediği hadîsler geçemiyor, fakat “Mevzudur, uydurmadır”
hükmünü verdikleri rivayetler, haşmetle ve heybetle, tantanayla geçiyor.
*
Canikli gibilerin keyfi yerinde, çünkü yeni metin kezzabı üretmeleri gerekmiyor..
Çıfıt mezhep imamları ile onların taklitçisi olan yerli milli büyükleri kıyamete kadar yetecek kezzabı stokladıkları için, bütün yapmaları gereken, onların laflarının tercümelerini alıp tez diye karaladıkları zırvaların ötesine berisine yamamaları..
Evet, Canikli gibilerin bütün yapmaları gereken, Goldziher ve Schacht
gibilerin her derde deva kezzabî şablon ifadelerini, maymuncuk
gibi her kapıyı açan basmakalıp ezberlerini alıp, sözde
inceleme konusu yaptıkları rivayetlere giydirmekten ibaret.
O yüzden, bu tarihselci-modernist-güncellemeci maskaralar kulübü üyelerinin
yazdıklarına baktığınızda hepsinin aynı türküyü “çığırıyor” olduğunu
görürsünüz.
Ezberleri aynıdır.. Ellerindeki bütün avadanlık parlak, yaldızlı ve süslü
içi boş balonlardan ibarettir.
Birinin tekerlemesini dinlediğinizde artık bir başkasını dinlemenize gerek
kalmaz, çünkü ellerindeki enstrüman farklı olsa da seslendirdikleri çıfıt müziği aynıdır.
*
Bir sonraki yazıda inşaallah metin tenkidi kezzabının kâzipliğini konu edineceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder