ANKARA SÜNNETSİZLER EKOLÜNÜN YEDİĞİ NANELERE YAKINDAN
BAKIŞ - 6
Evet, Goldziher adlı İslam düşmanı sinsi
çıfıtın, özellikle “devlet yönetimi ve siyaset”le ilgili hadîslerin, o
dönemdeki siyasî şartlara bağlı olarak uydurulmuş olduğu iddiasıyla ortaya
çıkmış olduğunu belirtmiştik.
Yahudilerin böyle hareket ettiklerini, hem Tevrat
ayetlerinde hem de peygamberlerinin sözlerinde zaman ve zemine göre
değişiklikler yaptıklarını, dinlerini “donukluk”tan kurtarıp “yaşanabilir” hale getirmek için sürekli
güncelleme ve “düzeltme”lere
başvurduklarını biliyoruz:
“Ve
onlardan bir fırka da vardır ki, Kitap ile dillerini eğer bükerler. Onu Kitap'tan sanasınız diye. Halbuki o Kitap'tan değildir. Ve derler ki, «O Allah
katındandır.» Halbuki o, Allah tarafından değildir. Ve onlar bildikleri halde
Allah Teâlâ'ya karşı yalan söylerler.” (Ömer Nasuhi Bilmen meali, Âl-i İmran,
3/78)
Allahu Teala böylece Goldziher tipi çıfıtların
durumunu açıklıyor.
Hz. Musa’ya indirilmiş olan Tevrat’ı bile tahrif edebilen,
kendi peygamberlerinin sözlerini değiştirebilen, hatta onları ahlâksız insanlar
gibi gösterebilen bu çıfıtların, kendi sabıkalarını, adlî sicil kayıtlarını
ortaya döken Kur’an hakkında ne tür “iyilikler ve güzellikler” düşüneceklerini
varın siz hesab edin!
*
Bu çıfıtlar herhalde, İsrail’in oğullarından, kendi soylarından olmadığı için, bile bile
inkâr ettikleri Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin doğru
anlaşılması ve yaşanması, uydurmalardan arındırılması için alın teri dökecek
değiller.
O alın terini, elimizdeki hadîs kitaplarını binbir
meşakkat ve hadsiz hesapsız fedakârlıkla meydana getirmiş olan İmam Buharî, İmam Müslim ve İmam Tirmizî gibi müstesna âlimlerimiz
döktüler.
Uydurma rivayetlere geçit vermemek için son derece
ince eleyip sık dokuyucu doğruluk kriterleri belirlediler, yalan ve dolanların
sızmasına izin vermeyecek aşılmaz ve geçilmez bariyer ve duvarlar ördüler,
tarihte eşi benzeri görülmemiş bir “hadîs
usulü (metodolojisi)” geliştirdiler.
Öyle ki, bugün revaçta olan tarih kitaplarındaki anlatılara
(rivayetlere) o “usûl” (yöntem) uygulandığında ortada neredeyse tarih diye bir
şey kalmıyor.
Diyelim ki elinizde bin sayfalık bir tarih kitabı var,
o usulü uyguladığınızda geriye beş, bilemediniz 10 sayfalık “sağlam”
(güvenilir) bir şey kalıyor. Gerisi “zayıfın da zayıfı” güvenilmez rivayet kategorisine
giriyor.
Bazı kitapları ise toptan çöpe atmanız gerekiyor.
Çünkü, yazılanlardan tek bir cümle bile hadîs usûlünün güvenilirlik kriterlerini
karşılayamıyor.
*
Ancak, hayatında bir tane bile hadîs usulü kitabı
okumamış Caner Taslamanlıman gibi şımartılmış ekran
külhanbeyleri, kahvehane berduşu edasıyla yaylanarak oturdukları televizyon
yayınlarında (bazen gömleklerinin üst düğmelerini de çözerek raconun gereklerini
tamamlamayı unutmadan), İmam Buharî
gibi hadîs imamlarımızı itibarsızlaştırmak için deve sidiği servisi bile yapabiliyorlar. (Galiba içmek için
evlerinde epeyce miktarda stoklamışlar, lâzım olduğunda ellerinin altında.)
Pîrleri Çıfıt-ı
Azam Goldziher sergerdesinin izinde sidik yarışı yapıyorlar.
Goldziher çıfıtı “Ecdadımın ajan tıynetlileri münafıklık
yaparak Müslümanlar arasına sızma konusunda yeterince başarılı olamamışlar,
onların Peygamberleri adına hadîs uyduramamışlar, âlimleri devreye girip hemen
‘Bunlar uydurmadır, mevzudur’
demişler, geriye tek bir yol kaldı, bari onların ellerindekilere uydurma diyelim, dinlerini bu şekilde bozalım” der
de, onun yerli milli manevî veletleri (döletleri) boş durur mu?!
*
Sadece Caner Taslamanlıman gibi ekran soytarıları
değil, bütün bir Ankara Manen Ölü
Goldziher Dölü Ekolü ayaktakımı da, pîrleri çıfıtın kesip biçip diktiği
yahudi kefenini hadîs-i şerîflere giydirmek için canhıraş bir gayret
gösteriyor, acayip ter döküyor, neredeyse kendilerini paralıyorlar.
İbn Haldun’un Mukaddime’sinde, “Sanatlarda fazîlet
(üstünlük) başlatanlarındır, fakat kemâl (olgunluk ve gelişmişlik) onların
izleyicilerine nasip olur” anlamına gelen bir tespit mevcut.. Çıfıt-ı Azam
Goldziher’i pîr kabul edip onun Çıfıtiye
tarikatını yayma işini bu ülkede Mehmed
Said Hatipoğlu adlı duayen soytarı başlatmış olmakla birlikte, boynuz
kulağı geçer hesabı çıfıtlığı kemâle erdirme arsızlık, densizlik ve şirretliği
Caner Taslamanlıman gibi kendini bilmezlere nasip olmuş durumda.
Evet, sağ olsa da çağdaş müritlerinden mesela İlyas Canikli’nin şu satırlarını
okusaydı çıfıt Goldziher herhalde
“Bu kadar saçmalamayı ben bile beceremezdim, beceremedim, bu kadarına cesaret
edemedim, ektiğim tohumlar Türkler’in başkenti Ankara’da, hem de onların
ilahiyat fakültelerinde filizlenip yeşermiş, ortaya bir ebucehil karpuzu
tarlası çıkmış, artık ölsem de gam yemem, gönül rahatlığıyla Cehennem’de
emeklilik moduna geçebilirim” derdi:
“Sonuçta iki halife rivayetleri için şunları söylemek
mümkündür: İki halife rivayetinin yer aldığı Muslim, Ebû Avane,
Neysâbûrî, Beyhakî’nin ortak ravisi olan Ebû Nadra’nın cerh
edildiği görülmektedir. Taberâni’nin ve Heysemî’nin
ravilerinden olan Ebû Hilâl de hadiste zayıf kabul
edilmektedir. Dolayısıyla söz konusu rivayetlerin subûtunda şüpheler vardır.
Ayrıca iki halifeden birinin ne şekilde siyaset sahnesinden kaldırılacağı
konusu ne Hz. Peygamber döneminde ne de ilk halife seçiminde gündeme gelmiştir.
“Bu rivayeti de hilâfet ve saltanat ile ilgili rivayetlerin
bir uzantısı olarak düşünmekteyiz. İlk dönemlerde tek devlet, tek yönetici
fikrini benimsemiş olan kimseler
tabiî parçalanma ve fikir ayrılıkları sonucunda merkezî yönetime muhalif olan
veya olabilecek kimseleri bu yolla
susturma yoluna gitmişlerdir. Muaviye’den sonraki dönemlerde çeşitli
bölgelerde başlayan iktidar mücadeleleri
bunu doğrular niteliktedir. Abdullah b. Zubeyr olayının iki halife rivayetinin
ortaya çıkmasında etkili olduğu
düşüncesindeyiz. Tarih sahnesinde meydana gelen herhangi bir olaya haklı
gerekçe aramak başka bir şey, bu olayların Hz. Peygamber kanalıyla dile
getirilmesi bambaşka bir şeydir. Birtakım siyasî rivayetlerde olduğu gibi, bu
tür siyasî rivayetlerin de Hz. Peygamber
ile ilgisinin olduğunu düşünmemekteyiz.” (s. 163)
İmam Buharîlere, İmam Müslimlere, İmam Tirmizîlere
artık Goldziher gibi çıfıtların saldırması gerekmiyor.
Goldziher çıfıtının manevî döllüğünü en büyük asalet
unvanı kabul eden, ona yaraşır "dölüt" olmak için hezeyanlarını bir harf bile atlamadan ezberleyip tekrarlayan yerli milli (laik yani siyasal dinsiz rejimin istediği
türden) ilahiyatçı kepazeler, bayrağı ondan devralmış durumdalar.
Çıfıtlık bayrağını yere düşürmemek için işkembeden
atıyor, Goldziher’den düşünmeden, sorgulamadan aldıkları “ezber”lerini, içinde “düşünce”
kelimesini kaynattıkları kapkara çıfıt kazanına daldırıp daldırıp çıkarıyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder