ANKARA İLAHİYAT TİPİ “ZAMAN MAKİNASI” YA DA “GAYBA VUKUF” MUCİZESİ

 




ANKARA SÜNNETSİZLER EKOLÜNÜN YEDİĞİ NANELERE YAKINDAN BAKIŞ - 3 


Önceki iki yazıda, Ankara İlahiyat’ın modernizm-tarihselcilik karnavalında “metin tenkidi” deresine baş aşağı batırılıp vaftiz edilmiş olan İlyas Canikli adlı azgelişmiş zekânın “doktora tezi” diye hazırlamış olduğu zırvalar koleksiyonunu konu edinmiştik.

Sahih bir hadîs-i şerifi inkâr için başvurduğu ahmakça (ve de sahtekârca) çarpıtmalara vakıf olmuştuk.

Sadece söz konusu hadîs hakkındaki akılsızca lafları bile, bu akademik zavallının diğer “bilimsel keşif”lerinin mahiyeti hakkında fikir vermeye yeter.

Dolayısıyla, diğer zırvalarına da değinip zaman harcamaya gerek olmadığını düşünmek uygun olabilir.

Ancak, “laik düzenciler için hadîs kurban etme ritüeli”ni Türkiye tipi bir “ulusal bayram günü”, hatta “bayram haftası” haline getirmiş olan modernizm-tarihselcilik karnavalı palyaçolarının tipik bir temsilcisi olması hasebiyle, İlyas efendinin sanatını icra ederken sergilediği komiklikler üzerinde biraz daha ayrıntılı biçimde durmakta fayda var gibi görünüyor.

Çünkü söz konusu akademik tüberküloz salgını sadece İlyas efendinin değil, aynı vaftiz ameliyesinden geçen pekçok ilahiyat zombisinin ciğerini hurdahaş etmiş durumda.

Üstelik kuyruklarını dik tutuyor, beş para etmez ciğerleriyle övünerek kendilerini “Ankara ekolü” diye adlandırıyorlar.

*

Ekol diye adlandırılmayı hak ediyorlar, çünkü bunlar birbirinin kopyası tipler..

Ezber”leri, dillerindeki tekerlemeler aynı.. 

Aynı bayat ve mikroplu sakızı ağızdan ağıza aktararak yaşayıp gidiyorlar.

İçlerinden birini dinlediğinizde hepsini dinlemiş gibi oluyorsunuz. Diğer "Ankara fabrikası robotları"na dönüp bakmanıza ihtiyaç kalmıyor. 

Birinin ciğerinin tomografisini çektiğinizde hepsininkini tanımış oluyorsunuz.

Öyle ki, İlyas efendi hazretlerine cevap verdiğinizde, duayen maskara Prof. Mehmed Said Hatipoğlu'na da, İlyas’ın (Sezen Aksu’nun eski, Eda Taşpınar’ın turfanda hayranı) hocası Hayri Kırbaşoğlu’na da, diğer bilumum gözünü kan bürümüş hadîs kasabı (katili) ilahiyat mezbahası personeline de, hak ettikleri “hadîs katilliği başarı belgesi”ni hazırlayıp sunmuş olursunuz.

*

Dolayısıyla, İlyas efendinin türrehatı için biraz zaman ayırmaya değer..

Böylece, onun üzerinden bütün tarihselci-modernist soytarılar kumpanyası ekibi için bir tür anma merasimi düzenlemiş olacağız inşaallah.

Yani muhatabımızın görünüşte İlyas’tan ibaret olması okurları yanıltmamalı, aslında sözlerimiz soytarılık, maskaralık, palyaçoluk ve türevleri ekolünün tüm mensuplarına..

Anlattıkları masallar, sergiledikleri şaklabanlıklar, “çığırdıkları” türküler, tekrarlayageldikleri komiklikler duayen maskara Hatipoğlu’ndan beri tıpatıp aynı olduğu için, bizim İlyas dediğimiz yerde siz onu “Ankara hadîs kasaplığı ekolü” diye anlayın.

*

Bir önceki yazıda, Ankara ilahiyat kasaplığı ekolünün orta yaşlı üyesi İlyas’ın şu vecizesini aktarmıştık:

“Dolayısıyla söz konusu rivayetlerin subûtunda şüpheler vardır. Ayrıca iki halifeden birinin ne şekilde siyaset sahnesinden kaldırılacağı konusu ne Hz. Peygamber döneminde ne de ilk halife seçiminde gündeme gelmiştir.” (s. 163)

Önceki yazılarda, bahis mevzuu rivayetlerin sübutunun (mevcudiyetinin) kesin olduğunu, sübutu şüpheli olan şeyin İlyas’ın beyni olduğunu ortaya koymuştuk.

Beyin ölümü gerçekleşmiş olduğu için İlyas, dört ayrı sahabînin rivayetiyle sabit olan hadîs için “… ne Hz. Peygamber döneminde ne de ilk halife seçiminde gündeme gelmiştir” diyor.

Sanırsınız ki “zaman makinası” vasıtasıyla Asr-ı Saadet’e gitmiş, bir hafaza meleği gibi Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bütün hayatı boyunca yanı başında durmuş, o dönemde böyle bir konunun hiç gündeme gelmediğine şahit olmuş.

Ya da, “zaman makinası” ile gidip bu kadar uzun bir zaman harcamamış olmakla birlikte, (bizim gibi sıradan fanilerin aksine) “gaybe vakıf” hale gelmiş, Hz. Peygamber s.a.s. döneminde hangi konunun gündeme gelip gelmediğini en ince ayrıntısına kadar biliyor.

Ve, gaibten haber getirerek, söz konusu dört sahabînin yalancı olduğunu bize bildiriyor.

Zaman makinası” icadıyla ya da “gaybe vukuf” gibi bir olağanüstülükle böyle bir bilgiye sahip olduğunu (şıracının şahidi bozacıdır hesabı) tasdik eden tanıkları ve destekçileri de var.

Başta geleni, hocası Kırbaş oğlu Hayri..

Jüri adı verilen sazendeler takımı (ilahiyat caz orkestrası) da İlyas’ın söylediklerinin doğru olduğunu YÖK’ün huzurunda ikrar etmiş durumdalar. 

Peygamberlerin mucizelerini inkâr edenler varsa da, Ankara ekolünün İlyas gibi yetenekli kâhin ve arraflarının modernist-tarihsel nitelikteki mucizelerine kimse itirazda bulunmuyor.

Ankara ekolü mucizesi karşısında dört tane sahabînin lafı mı olur!

Ankara ekolünün yetiştirdiği süper zekâ aslanlar, kaplanlar, develer, düveler, danalar, camızlar, tilkiler ve çakalların yanında ashab nedir ki!

*

Bir sonraki yazıda buradan devam edeceğiz inşaallah..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İRFAN PAZARLAMACILARININ VE VAHDET-İ VÜCUTÇU MARİFETULLAH İŞPORTACILARININ ANLAYAMADIĞI

Malumdur ki,  İbn Arabî  ve  Hacı Bektaş-ı Velî  gibi isimler, “ şeriat, tarikat, marifet, hakikat ” şeklinde (İslâm’ın ilk dönemlerinde...