ANITKABİR
TAPINMACILIĞININ İKİ DÜŞMANI:
İSLAM (İRTİCA) VE KÜRT (ÖTEKİ )
Dr. Seyfi SAY
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM: REJİMİN HAKKA VE HAKİKATE AÇTIĞI SAVAŞ:
İSLAM DÜŞMANLIĞI
MİT’İN 28 ŞUBAT’TA ABD İLE ÇEKTİRDİĞİ MUTLU
FOTOĞRAFI VE FETÖ KARNESİ 4
REJİM,
İSLAMCILAR, VE “İSLAMCILIĞI BIRAKIP REJİMPEREST OLANLAR” 12
BATILI,
BATICILIK HESABINA (KENDİ HESABINA) İSLAMCILIĞA DÜŞMAN, YA SÖZDE YERLİ-MİLLİ,
ANTİ-EMPERYALİST DOĞULU? 23
28 ŞUBAT 34
28
ŞUBAT’TAKİ BİZANSİST İRTİCA 40
28 ŞUBAT’IN ASIL PLANLAYICISI: MİT 44
HAK VE HÜRRİYETLER PAZARLIK KONUSU YAPILAMAZ 48
ERBAKAN ZEHİRLENDİYSE… 55
KORKU
İMPARATORLUĞU 59
İSLAMCILIK
VE "ŞAHSİYETSİZ" TÜRK SİYASETİ 64
BAŞÖRTÜSÜ VE İNSAN HAKLARI 71
SEZAR’IN
YAPAMADIĞI 84
İRTİCA TEHDİDİ 87
İKİNCİ BÖLÜM: REJİMİN İNSANLIK SUÇU: KÜRT NEFRETİ
KÜRT SORUNUNUN FAY HARİTASI 94
FEDERASYON FORMÜLÜ
TÜRKİYE’Yİ BÖLER VE PARÇALAR! 123
ÇAĞDAŞ ÇÖZÜMLERİN DAYANIKSIZ HAFİFLİĞİ 125
PKK, KÜRTÇÜLÜK VE İSLAMCILIK 132
ÇÖKEN ‘ÇÖZÜM SÜRECİ’NDEKİ ÇARPIKLIKLAR 142
*
BATILI, BATICILIK HESABINA (KENDİ HESABINA) İSLAMCILIĞA DÜŞMAN, YA SÖZDE YERLİ-MİLLİ, ANTİ-EMPERYALİST DOĞULU?
"İslam bir dindir, İslamcılık ise İslam’ın
ideoloji haline getirilmesidir; İslamcılık İslam’dan farklıdır” diyenler, din
kavramına tahrif olunmuş Hristiyanlığa ve Budizm’e göre anlam yüklüyorlar.
İslam tabiî ki bir dindir, fakat bunların
anladığı gibi bir din değil..
Ve İslam’ın “din” tanımı da, bunların din
denilince anladıkları şeyden farklı..
“İslam bir dindir, bir ideoloji değildir”
diyenler, “İslam, başka ideolojilere ihtiyaç bırakmayan bir nizam değildir,
tıpkı Budizm gibi, Şintoizm gibi sade suya tirit bir dinimsidir” demek istiyorlar.
*
Böylelerinin ideoloji diye savaş açıkları
tek anlayışın da İslamcılık olduğunu görüyoruz.
Mesela “Türkçülük bir ideolojidir, o
yüzden ona karşıyız” demiyorlar.
“Sosyalizm bir ideolojidir, ideoloji
olduğu için de kötüdür” demiyorlar.
“Laisizm bir ideolojidir, o yüzden
lanetlenmelidir” demiyorlar.
“Milliyetçilik/nasyonalizm bir
ideolojidir, asla savunulmamalıdır” demiyorlar.
İdeoloji konusundaki hassasiyetleri ve
alerjileri bir tek İslam söz konusu olduğunda depreşiyor.
*
Bunlar, “İslamcı değilim, müslümanım”
derler, fakat “Milliyet-çi değilim, müslümanım” lafını hiçbir zaman söyleyemezler.
Merhum Abdürreşid İbrahim gibi
konuşamazlar:
“… İnsan ne
kadar hürriyet, ne kadar insaniyet ve medeniyet dâvâ ederse etsin,
peygamberlerden başkası âlemlere rahmet olamaz…. Bir Alman ne kadar medenî
olursa olsun, [mesela komşusu, aynı dili konuşan] Avusturya menfaati için Almanya menfaatini feda edemez. Etse bile
samimî olamaz, ….
“… Benim
dinim İslâm, milletim de İslâm’dır. ‘Atanız İbrahim’in
milleti (dini) olan İslam’da size bir güçlük yüklemedi. Daha önce de bu,
Kur’an’da sizi Müslümanlar diye isimlendirdi.’ (Hac Suresi,
78)”
(Abdürreşid İbrahim, Âlem-i İslâm, haz.
Mehmed Paksu, 2. b., İstanbul: Nesil, 2013, s. 58.)
*
Batı, Soğuk Savaş sonrasında, ideolojik rakip olarak
gördüğü İslam’a karşı psikolojik savaş yürütmeye başladı.
Afganistan'da buna silahlı savaş da eklendi.
Psikolojik savaşın temelini “Böl ve yönet” taktiği çerçevesinde Müslümanları
aldatmak için ortaya sürülen İslam-İslamcılık, müslüman-İslamcı ayrımı oluşturuyor.
Sözde Batı, “din olarak İslam”a karşı değil, “ideoloji
olan İslamcılığa” karşı..
Yani şunu demek istiyorlar: İslam, bizim laiklik ve
sekülerlikle uyumlu hale getirilmiş Hristiyanlığımız gibi tahrif edilmiş bir
dinimsi olsun, din karikatürü haline gelsin, bizim ideolojimize biat edip Batıcılığın kuyruğuna takılsın.
İslam dünyasındaki Batıcı (laik-seküler, siyasal dinsiz) rejimler de
İslam’ın kendi “devletçi” ideolojilerine (ya da devletçilik ideolojilerine)
uydurulmasını istedikleri için bu konuda Batılılar’ı izliyor, onlar gibi
İslamcılık düşmanlığı yapıyorlar.
İşte bu yüzden “Devlet ayrı, rejim” ayrı masalına iman
edilmesini istiyorlar.
Böylece “Devlet ayrı, din ayrı olabilir, dinsizlik
devleti etkilemez” demek istiyorlar.
Yani “Devletimiz dinsiz de olsa, İslam düşmanı da
olsa, ona bağlı olmalıyız” mesajını veriyorlar.
Bunlar faraza Firavun zamanında yaşasalar o günkü
Mısır devletine, Asr-ı Saadet’te yaşasalar müşrik (putperest) Mekke şehir
devletine sadakat arzederlerdi.
Müslümanlar “Devlet ayrı, rejim ayrı” dediklerinde,
İslâm birliği ve ümmet bütünlüğü ideali idam edilmiş, bir daha dirilmemek üzere
öldürülmüş olacaktır.
*
Türkiye’deki derin akılsızlık (veya belki ihanet),
ürettiği “devlet-rejim” ayrımı ile hain (ya da hainlik) ürettiğinin farkında
mı?
Mesela bir Türk işçisinin Almanya’da doğup büyümüş,
Alman vatandaşlığına sahip olmuş çocuğunu düşünelim: “Biz buranın devletine
bağlı olmalıyız, rejimi yanlış, ona karşıyız, devlet başka rejim başka” derse
ne olacak?
Devlete bağlılık diye birşey olmaz, hakka ve hakikate
bağlılık olur.
Devlete sadakat olmaz, ahde (verilen sözlere, yapılan
meşru anlaşmalara) sadakat olur.
Devlete bağlılığı bu ilkelerin önüne aldığınız zaman
devleti (pratikte siyasetçileri ve bürokratları, ensesi kalınları) tapınılan
birer put yapmış olursunuz.
Anayasa hukukçusu Prof. İbrahim Kaboğlu'nun ifadesiyle "Kendi başına 'devlet' kavramı olsa olsa devleti yönetenleri ifade eder". ( https://artigercek.com/politika/prof-dr-kaboglu-yargi-devletin-degil-hukukun-emrinde-olabilir-76285h)
İşte bu yüzden, İslamî ilkelerle kayıt ve şart altına alınmayan, sınırlandırılmayan bir devletçilik, şahıs putçuluğudur.
Devleti yöneten güç sahiplerine tapınmadır.
Onların kulu kölesi olmadır.
*
Firavun’un sarayında büyüyen Hz. Musa a.s. ne
diyecekti, “Devlet ayrı, rejim ayrı, biz buradaki rejime karşıyız, Mısır
devletine bağlıyız” mı diyecekti?!
Pratikte bu, “Firavunluğa karşı olduğunuzu söyleyin
ama Firavun’a bağlılıktan da vazgeçmeyin” demekten başka birşey olmazdı.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz
Mekke’de “Biz buradaki rejime karşıyız, fakat Mekke site devletine bağlıyız” mı
demişti?!
Ey dindar bilinen kalem sahipleri, Allah’tan korkun,
ya doğruyu söyleyin, ya da susun!
Rüşvet-i kelam kabilinden rejim eleştirisinin ardına
saklanarak insanları rejim devletine her halükârda ve kayıtsız şartsız bağlı
kalmaya çağırma sahtekârlığından ve hilesinden vazgeçin.
*
Batılılar, önce, İslam’ı neyse o olarak benimseyip
yaşatmak isteyenleri “Islamist” (İslamcı) olarak adlandırıyor, kendi
Hristiyanlık kaynaklı din tanımlarını devreye sokarak “Biz din olarak İslam’a
karşı değiliz, Müslümanlara saygı duyuyoruz, fakat İslamcılık bir din değil,
ideoloji” diyorlar.
Ardından da, “din olarak İslam”ı benimseyenlerin
kendileriyle birlikte İslamcılarlarla mücadele etmeleri gerektiğini
buyuruyorlar.
Yani hedefleri, yerli ve milli akılsız maşalar varken ellerini yakmamak, derenin
taşı ile derenin kuşunu vurmak.
Batılı akademisyenler bu noktada devletlerinin resmî
politikaları ve gizli servisleri için entelektüel teçhizat hazırlayan, ideolojik lojistik hizmeti gören kişiler
olarak üzerlerine düşeni yapıyorlar.
Bizde İslam-İslamcılık ayrımı ekseninde tartışma
yürütenlerin bütün ezber söylemleri, ne yazık ki, söz konusu Batılı akademisyenlerden
ithal edilmiş durumda.
Böylece "entel" olduklarını zannediyorlar.
Aşağılık kompleksi ruhlarını öyle istila etmiş ki, bir içi boş "entellik" tafrası için Batı'nın paralı bile değil parasız askeri olacak kadar alçalabiliyor, aşağılık tabirinin bile kendilerinden tiksineceği, yaka silkeceği kadar düşebiliyorlar.
*
Evet, İslam-İslamcılık ayrımının patenti, müslüman
toplumlarda İslam nizamının hakim kılınmasını isteyen müslümanları
marjinalleştirmeye ve “öteki” haline getirmeye çalışan hristiyan Batı’ya ait.
Hristiyan Batı zihniyetinin yerli ve milli
distribütörü olan derin devletçi ve rejimciler, milletin İslam’dan tümden
uzaklaştırılmasının mümkün olmadığını anlamış bulunuyorlar.
Bu yüzden laikliğe (siyasal dinsizliğe) endeksli, yani
siyaset alanına hiç karışmayan, o alanı “Burası senindir, al tepe tepe kullan”
diyerek küfre ve şirke hediye eden sahte bir İslam’ı, sözde din diye, gerçek
İslam’ı savunma anlamına gelen İslamcılığın karşısına dikiyorlar.
İslamcılık, laikliğe (siyasal dinsizliğe) razı
olunmadığını daha baştan söylemek anlamına geliyor, sapık “İslamcılığa karşı
İslam” şeytanî icadı ise, “laikliğe (siyasal dinsizliğe) endeksli İslam”
ucubesine razı olmak demek oluyor.
*
Bu anlayış ile Mekke müşrikliği arasında mahiyet değil
derece farkı var.
Mekke müşrikleri “Allah’a inanmayın, ibadet
etmeyin!” demiyorlardı, “Allah’a hepimiz inanıyoruz, fakat Mekke site
devletinin meşruiyetini tartışmalı hale getirmeyelim, resmî ideolojimize söz
söylemeyelim” anlamına gelen laflar ediyorlardı.
Yoksa onlar da Hz. İbrahim a.s.’ın dini gereği Kâbe’ye saygı göstermekteydiler.
Kurban kesiyor, tesettürü yasaklamaktan kaçınıyor,
sadaka-zekât verilmesine, oruç tutulmasına karşı çıkmıyorlardı.
Onlar da Hz. İbrahim’dan kalan bir ibadet olarak hac
ve umre yapıyorlardı.
Onlar İslam’a değil, İslam’ın İslamcılık olarak tezahürüne karşıydılar.
İslamcı olmayan, “Mekkeci, yerli ve milli, Kureyşçi” bir İslam
istiyorlardı.
Müslümanlardan “Mekkeliler olarak tek devlet, tek milletiz, tek vatan ve
tek bayrak sahibiyiz” demelerini bekliyorlardı.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e karşı verdikleri mücadelenin temelinde bu yerlilik ve millilik, Mekke vatanseverliği vardı.
*
Evet Batı, Soğuk Savaş sonrasında ideolojik rakip
olarak gördüğü İslam’a karşı psikolojik savaş yürütüyor.
O yüzden, bir zamanlar “İslam Almanya’ya ait, İslamcılık ise değil” diye konuşmuş olan
Almanya Başbakanı Merkel gibi “Böl ve yönet” taktiğini uyguluyor, Müslümanları
aldatmak için İslam-İslamcılık ayrımını gündeme getiriyorlar.
Türkiye’deki derin nifak şebekeleri de Merkel’le, Almanya ile, Batı ile, dış güçlerle aynı saftalar..
İhanetin hakkını veriyor,
hainliklerinin dört dörtlük olması için ellerinden geleni esirgemiyorlar.
Merkel’in sözleri Türk medyasına şu şekilde konu olmuştu:
Merkel’den flaş ‘İslam’ açıklaması
“İslam Almanya’ya ait” açıklaması tepki alan Almanya Başbakanı Merkel
sözlerinin arkasında durdu
“İslam Almanya’ya ait” sözleri üzerine partisi
içerisinden eleştirilere maruz kalan Almanya Başbakanı Angela Merkel, konuya
ilişkin olarak Die Welt gazetesinin sorularını yanıtladı.
Gazetenin,”İslam’ın
Almanya’ya ait olduğunu söylediniz. Bir çok Alman böyle düşünmüyor. Partiniz
içerisinden de karşı görüşler açıklandı. İslam neden Almanya’ya ait?” sorusuna
Merkel şu yanıtı verdi:
İSLAM ALMANYA’YA AİT, İSLAMCILIK DEĞİL
“Almanya’da
yaklaşık 4 milyon Müslüman yaşıyor. Birçoğu kendi inançlarının gereğini yerine
getiriyor. Okullarda İslam din dersleri
var, Üniversitelerde İslam kürsüleri ve İslam konferansı var. Bu nedenle artık
İslam’ın Almanya’ya ait olduğu bir gerçek. Ayrıca, demokratik hukuk devletine
saygılı olan tüm inançlar anayasamız güvencesi altında. Ancak İslamcılık ve
aşırılık bu kapsamın dışında. Bunlarla kararlı bir şekilde mücadele edilmeli.”
(http://www.internethaber.com/merkelden-flas-islam-aciklamasi-761216h.htm)
*
Almanya
bir “Alman İslamı” icat etmek için kolları sıvar da Fransa durur mu?!
Onlar
da harekete geçmiş durumdaydılar.
Amerika’nın
Sesi‘nden Arzu Çakır’ın konuyla ilgili haberi
şöyle:
‘Fransız İslamı Projesi Başarılmalı’
PARİS
— Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yılsonunda "Fransız İslamı" adlı reform programını açıklamaya
hazırlanıyor. … Ülkenin gündemine oturan ve merakla beklenen reformla, dış
ülkelerin Fransız müslümanları üzerindeki etkisinin kırılması, daha şeffaf bir
mali yapı oluşturulması ve bu alanda yeni örgütler kurulması hedefleniyor.
Fransız düşünce kuruluşu
Montaigne Enstitüsü, uzman Hakim El Karoui başkanlığında hazırlanan ve
Macron'un istediği reforma paralel "İslamcılık
Fabrikası" adlı bir rapor yayınladı. Reformdan önce yayınlanan rapor,
laik Fransız toplumunda tartışma yarattı. El Karoui raporunda, Vahabiler,
Müslüman Kardeşler ve Türklerin hakim olduğu üç ana İslami akımın fotoğrafını
çekiyor. Raporda, "dış yardımların kesilmesi, hac ve helal ürün
organizasyonundan vergi alınması, okullarda Arapça dersi okutulması ve internet
denetimi" gibi pek çok öneri bulunuyor. Rapor, Macron'un nasıl bir reform
hazırlığı içinde olduğunun ipuçlarını da veriyor. Hakim El Karoui ile Elysee
Sarayı'na birkaç yüz metre uzaklıktaki Montaigne Enstitüsü'nde, çok konuşulan
ve bir o kadar da eleştirilen raporu ele aldık:
Arzu
Çakır: Neden “’İslamcılık Fabrikası’? Gerçekten Avrupa’da böyle bir seri
üretim mi görüyorsunuz?”
Hakim
El Karoui: Çünkü,
merkezinde dünyayı farklı temsil eden bir fikrin olduğu bir süreç var. Tıpkı
bir fabrika gibi, fikri üreten, yayan bir süreç. Üretim zincirinin son halkasında
insanlar, bu üretilen ürün için “Ah evet İslam bu” diyorlar. Ama bir
tarafta dünyayı yorumlayan, toplumu ve iktidarı organize etmek isteyen bu
siyasi proje [İslamcılık] var, diğer tarafta da İslam dini. Bunu göstermek istiyoruz. İslam ve İslamcılık arasındaki
fark da bu. Bu farkı ortaya koymak çok önemli.
Çakır:
İslamcı ve cihatçı farkı nedir size göre?
El
Karoui: Cihatçılar bizim konumuz değil.
Cihatçılar, İslamcı galaksinin çok, çok, çok küçük bir parçasını oluşturuyor.
Avrupa’ya baktığımızda, ki bizi ilgilendiren kesim, Selefiler, Müslüman
Kardeşler ve Türkler var. Türklerin durumu
diğer ikisinden oldukça farklı.
Çakır:
Türkiye neden farklı?
El Karoui: Türkler
için bu, milli bir proje. Türk islamcılığı, Türk etkisi, Türk
iktidarı var. Türk hükümetinin hedefi Türk Müslümanlar. Ben hükümetin Avrupa
Müslümanları üzerinde güç oluşturmaya çalıştığına inanmıyorum. Genel anlamda
Avrupa’daki islamafobi söylemini kullanıyorlar. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
söylemlerinde çok sık duyuyoruz. …
Çakır:
Macron’un “Fransa İslamı” projesi gerçekçi mi?
El Karoui: “Fransa
İslamı” kavramı ne demek önce bunu belirlemek lazım. İslam bir din, ülkeye göre değişmez. İtalya Hristiyanlığı, Fransız
Hristiyanlığı yok. Ama Fransa ve İtalya’da hristiyanlığın
farklı organizasyonu söz konusu. Türkiye’deki İslam’ın organizasyonu ile
Tunus’taki ve Cezayir’deki de aynı değil. Fransa İslamı dediğimizde
Fransa’daki örgütlenmeden söz ediyoruz. Bugün Fransa’daki
örgütlenme biçimi işlemiyor, değiştirmek, modernize etmek gerek. Fransa bu
projeyi başarmalı. Bir başka boyutu da teolojik [dinsel,
tanrısal] boyut. Sorun, Fransa ya da Batı sorunu değil, İslam kelimesi kelimesine uygulanmalı mı? Bu tartışılmalı. …
(https://www.voaturkce.com/a/fransiz-islami-projesi-basarilmali/4583066.html)
*
Batılı’nın Batıcılık
hesabına İslamcılık düşmanlığı yapmasında şaşılacak birşey yok.
Böylece Batılı olmanın
gereğini yerine getirmiş oluyorlar.
Şaşılacak olan, Doğulu’nun
Batıcılık yapması, onun ideolojik taşeronu olarak İslamcılığa düşman
olmasıdır.
İslam’a karşı emperyalist Batı
hesabına bir “vekâlet savaşı” yürütmesidir.
Hem de gönüllü biçimde,
karşılık olarak sadece kuru bir aferin bekleyerek, aklı ermez bir çocuk gibi sırtının
sıvazlanması, başının okşanması ile havalara uçarak..
İhanetin ve ahmaklığın birlikteliğinden
doğan bu gayrimeşru politik rezalete nasıl bir ad vermek gerekir, bilemiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder