https://www.academia.edu/97759276/Proje_Adam_ve_Madamlar
Dr. Seyfi SAY
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM: DAMITILMIŞ
SAF ‘LAİK KEMALİST’ ŞİRRETLİK: NİHAT GENÇ
DENG NE YAPMIŞ, BU DENSİZ ANGUT NE ANLAMIŞ! 5
PROFESYONEL
KÜFÜRBAZLIĞIN PROVOKATİF IRKÇILIĞI 11
charlıe hebdo’yu paris’te arama! ruhu nihalt’ın
bedeninde 22
charlıe hebdo’dan bile kindar 25
ADADÜRKÇÜ
GEMALİST NİHAT 33
BU SAPIK, NURCU.. “RIZA NUR”CU.. 39
KATİL DERİN DEVLET, NİHAT VASITASIYLA “SARAY”A,
“ÖRTÜLÜ İDAMLAR ŞART” MESAJI MI VERİYORDU? 42
DEVLET MAFYALAŞMIŞ GİZLİ SERVİS (İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ)
MANTIĞIYLA DEĞİL, HUKUKLA YÖNETİLİR 50
KULLANIŞLI DÜDÜK NİHAT’IN KARA PARA (PARDON KARA
BİLGİ) AKLAMA YOLSUZLUĞU 55
ATATÜRKÇÜ DÖNEKLİK VE DÖNÜŞ 59
KULLANIŞLI NİHALT GENÇ BORUSUNUN İŞLEVİ 63
MEDYATİK AHLÂKSIZLIĞIN ZİRVE İSMİ NİHALT 67
İKİNCİ BÖLÜM: DÜŞÜNCESİZ DÜŞÜNÜR: İSMET ÖZEL
NUMARATÖR İSMET, HAYRANLARINA APTAL DİYOR 70
PROJE İSMET VE MÜRİTLERİ 77
İSMET’İN “ÜÇ
MASAL”I 89
İSMET’TEN “ZOR MESELE”SİNE
KOLAY ÇÖZÜM: MÜSLÜMAN TEKNOLOJİSİ MASALI 99
WALDO İSMET, NEDEN AKLIN
BAŞINDA DEĞİL? 106
WALDO, SEN NEDEN ORMANDA DEĞİLSİN?
(İSMET’İN SAHTE MEDENİYETSİZLİĞİ) 119
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SIRADANLIĞI AŞAMAYAN TİPLER
HUYUDUR
UYDURUR: HİKÂYECİ KADIN PSİKOLOJİSİ 127
“BİNBİR SURAT” METİNER İLE HİKÂYECİ SOPRANONUN
“DEVLET-ÇİLİK KÜLTÜRSÜZLÜK MERKEZİ”NDE SAHNELENMİŞ
“SARAYDAN DİN-Cİ KAÇIRTMA” OPERASI 137
AKPARTİ’NİN “DERİN” TANDANSLI “GÜNCELLENMİŞ
İLAHİYAT”ININ “ZAMANIN RUHU” YUTMUŞ PAPAZLARI 146
“İT”LİĞİN GAZETECİSİ: SONER YALÇIN 152
NEFSİNE DÜŞKÜN BİR ARZU NESNESİNİN “DEĞİŞEN
YOLCULUĞU” 160
ODATV’NİN MECZUP DİN BİLGİSİ ÖĞRETMENİNE TIMARHANEDE
YER AÇIN! 169
BİR ZAMANLAR
ZAMAN’DA FETHULLAH’IN YANINDAYDI: HÜSEYİN GÜLERCE 176
FIRILDAK
SİYASETÇİ: DOĞU PERİNÇEK 190
28
ŞUBAT SÜRECİNİN UNUTULMAZ SOYTARISI: MÜSLÜM GÜNDÜZ 198
ODATV’DEKİ SAHTE BAŞÖRTÜLÜ: ASİYE GÜLDOĞAN 205
CEM KÜÇÜK: ADI KÜÇÜK, YEDİĞİ LOKMALAR
BÜYÜK 223
*
PROFESYONEL KÜFÜRBAZLIĞIN PROVOKATİF IRKÇILIĞI
Asabiyet dediğimiz (asabîlik değil) grupçuluk,
tarafgirlik, kavmiyetçilik vs., sosyolojik bir vakıa/gerçeklik olarak
her devirde az çok var olmuştur.
Fakat, onun bir ideolojiye
dönüştürülmesi yeni ya da çağdaş bir olgudur.
Milliyetçilik, aslında kolektif
bencillik, kibir ve enaniyetten ibarettir. Martin Buber’in dediği
gibi, kolektif/kitlesel bencillik, bireysel bencillikten daha saygıdeğer
olamaz.
İşte milliyetçilik, bu kitlesel bencillik, kibir ve
enaniyeti “fikir” diye “yutturma”, bir ideolojiye dönüştürme, bir kendi kendine tapınma dini haline getirmedir.
*
Milliyetçilik için söz konusu olan bu akla ziyan
durum, devletçilik için de geçerlidir.
Devlet, yeni bir kurum değil.. Fakat günümüz devletçilik olgusu ya da ideolojisi, günümüz
milliyetçiliği gibi yeni.. Bu ideolojinin en uç biçimini Faşizm ve Nazi felsefesi
oluşturuyor.
Geçmişte devlet kurumu,
günümüzde olanın aksine, tapınılan bir tanrı (Cemal Bali Akal’ın
tabiriyle Sivil Toplumun Tanrısı)
değildi.
Mesela, Fatih Sultan Mehmed‘in
hocası Molla Güranî, Bursa kadısı iken Fatih’in bir
fermanını Şeriat’e/hukuka aykırı bulduğu için yırtıp atmış, sonra da kalkıp
Mısır’a gitmiş, Memluk/Kölemen Devleti topraklarına yerleşmişti.
Kimse de ona, “Devlet düşmanı, vatan haini,
ajan vs.” dememişti. “Ulan imansız, vatan sevgisi imandandır; demek ki senin imanın
yok” vs. diye İblis mezhebinden fetvalar veren yerli-milli vatansever hocalar da çıkmamıştı.
Tam aksine, Fatih Sultan Mehmed, Memluk Sultanı’na
özel elçi gönderip, hocasının tekrar ülkeye dönmesi için aracı olması ricasında
bulunmuştu.
*
Ancak, bu anlayış, Tanzimat‘tan sonra
değişmeye başladı.
Batı’dan gelen milliyetçilik ideolojisi bu
topraklardaki insanların zihinlerini istila etti.
Batılı sömürgeciler, çok-uluslu Osmanlı‘nın
milliyetçilik hareketleriyle parça parça edilmesinin mümkün olduğunu gördüler.
Araplar arasında Mişel Eflak gibi
hristiyanlar Arapçılığı körüklediler.
Benzer şekilde, asıl adı Moiz Kohen vs. olan tipler, bu topraklarda, Tekin Alp gibisinden adlar kullanarak Türkçülüğü savunan kitaplar yazdılar. Parvus gibi yahudiler Türk milliyetçiliği fikir
sistemi diye bir ucube ürettiler.
İslam’a olan düşmanlıklarını Türkçülükle maskelediler. Türklerin iyiliğini istiyormuş rolü
oynayarak İslam düşmanlığı yaptılar.
Yahudilik ya da Hristiyanlık adına İslam düşmanlığı yapamazlardı. Fakat,
Türklük adına İslam düşmanlığı yapmaları, gafil halkın ve Batı hayranı
okumuşların onlara aldanmasına yol açtı.
*
Bugüne geldiğimizde değişen fazla birşey olmadığını
görüyoruz.
Aynı oyun, küçük değişiklik ve rötuşlarla aynen
yeniden sahneleniyor.
Mesela, Nihat Genç soytarısının yazıları..
Bu düzgün cümle kurmaktan aciz şahsın yazdıkları, salt şahsına özgü saçmalıklar değil.
Evet bu şahıs, “Güncelleme dediğinizi biz bin yıl önce yaptık” başlıklı yazısında “Türkler Anadolu’da yeni bir din kurmuştur” diyor.
Görüldüğü gibi, Türkler adına
konuşuyor. Tıpkı Moiz Kohen gibi.
Peki bu yeni din neymiş?
Pek “düzgün” Türkçe’siyle şöyle diyor:
“Bu yeni
dinin şeriatçı düzen (ortadoks islam‘la) hiç bir
alakası yoktur ve aksine yüzyıllar süren ölümcül bir savaşı vermiştir.”
Laflarını, “Yeni dinin bir başka özelliği
ta Ahmet Yesevi’den beri ibadetlerini kadın-erkek karışık
yaparlar…” diyerek sürdürüyor.
(Yalan ama, yalandan kim ölmüş.. İşin içine Ahmed-i
Yesevî katacaksın ki, şeytan maskarası cahil
tasavvufçuları/sofuları ve aptal Türkçüleri “olta”ya çekesin.)
*
Gelelim bu yeni dinin, Moiz
Kohen’in ucuz taklidi Nihat Genç’e göre “en önemli özelliği”ne:
“Yeni dinin en
büyük diğer özelliği gayri müslimleri kendileriyle eşitlemişler ve
dışlamamışlar ve herkesi ‘insan’ diye görmüştür, bakınız Şeyh
Bedreddin isyanı.”
Sanki, Şeyh Bedrettin‘den
önce Müslümanlar gayrimüslimleri “insan” diye
görmüyorlardı.
İnsan olarak eşit olmak başka, müslim ve gayrimüslim olarak eşit olmak başkadır.
Mesela laik devletlerde, vatandaşlarla yabancılar, insan
olarak eşittir, fakat aynı yasal haklara sahip
değillerdir.
Aynı şekilde, günümüz laik
ulus-devletlerinde “egemen ulus/ırk” ile
azınlıktaki ırklar “insan” olarak eşit
kabul edilseler bile, aynı yasal konumda değillerdir.
Mesela Türkiye’de, Türk ile Kürt, insan olarak eşittir. Peki, devlet açısından Türk
ile Kürt eşit midir?
Anayasa, sadece Türk’ten bahseder. Sanki
bu topraklarda hiç Kürt, Arnavut, Boşnak, Gürcü, Çerkez, Avar, Abaza, Arap …
yaşamamaktadır.
Bu, ne anlama gelmektedir?
Türk olmayanların insan olmaması, dışlanması, eşit sayılmaması mı?
Laik-Kemalist Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde resmî dil Türkçe’dir, peki Kürtçe resmî dil midir?
Kürtçe‘nin resmî dil olmaması,
Kürtler’in insan sayılmaması anlamına
gelir mi?
*
İşte, bir İslam Devleti’nde de durum budur.
İslam, resmî dindir.
Hristiyanlık, Yahudilik, Mecusilik vs.,
resmî din değildir.
Bu, gayrimüslimlerin insan sayılmaması anlamına
gelmez.
Kaldı ki, yukarıda da söylediğimiz gibi, günümüz Anayasa’sına göre Türkiye sınırları içinde sadece
Türkler yaşamaktadır, Kürt, Çerkez vs. “resmen” yoktur
(Nihat Genç maskarası, istiyorsa bunu “insan
saymama” olarak adlandırabilir).
Halbuki, Osmanlı‘nın “yazılı
olmayan anayasal düzen”i çerçevesinde gayrimüslimlerin varlığı “tanınır” ve onlar birtakım vazgeçilmez
temel haklara sahiptirler.
Yani Osmanlı, “Bu topraklarda yaşayan herkes
müslümandır” diye kanun çıkarmıyor, sonra da Yahudi ve
Hristiyanlar’a “Anayasamıza göre siz de müslümansınız, kabul
ediyorsunuz değil mi, ettiniz ettiniz, onun için size de hadi insan muamelesi
yapalım, bakın bu iyiliğimizi unutmayın” demiyordu.
“Hayır, ben hristiyanım, müslüman değilim” diyeni
hapse de atmıyordu.
Onlara birtakım hakları verirken “Allahu Teala’nın ve Rasulü’nün ilke ve inkılaplarına bağlı
kalacağım” diye yemin ettirmiyordu.
Onların “varlığını” resmen “tanıyordu”.
Yönetimde yer alma hakkı vermiyor, buna karşılık devleti canıyla savunma, devletçi olma, “resmî ideoloji”yi, yani resmî dini kabul etme
yükümlülüğü de dayatmıyordu.
Aile hukuku gibi hususlarda kendi dinine göre
yaşamasına müsaade ediliyor, papazlar hakkında, günümüzde Nurettin Yıldız gibiler için yapılan türden yaygaralar
ve şamatalar koparılmıyor, haklarında savcılık tarafından
soruşturma başlatılmıyordu.
Hangisi insan onuruna daha uygun?
*
Şeriatçı Osmanlı’da gayrimüslimler “resmen” vardı, laik-Kemalist Türkiye’de ise Kürt
“resmen” yoktur. (Daha 30 yıl önce, “Türkiye’de Kürt de var”
diye yazma gafletine düşenler hapse atılıyordu.)
Evet, Nihat Genç soytarısına göre, Türkler, İslam’ı bin yıl önce güncellemişmiş, “yeni bir din” üreterek gayrimüslimleri de “insan” saymışmış.
Senin bu mantığın, “Türkiye’de Türk
olmayanlar insan sayılmıyor, onları insan saymak için devletin adını
da güncellememiz, yeni bir ‘devlet’ kurmamız, Anayasa’yı Türklük değil insanlık kavramı
üzerine oturtmamız lazım” demeni de gerekli kılar.
Diyebilir misin?
Kendinle çelişmemek, dürüst ve tutarlı olmak için bunu
demen gerekir.
*
Bunu diyecek, bu tutarlılığı gösterecek akıl, fikir, izan, dürüstlük, haysiyet, şeref ve onur sende var mı?
Bir gram dürüstlük?..
Ve de yürek..
Fare kadar olsun yürek?..
Mercimek kadar olsun beyin..
Resmî ideolojinin dümen suyunda (daha doğrusu “derin” himayesinde ve gölgesinde) cesur yazılar
yazma soytarılığını herkes yapar.
Seni gidi ucuz resmî soytarı,
medya sirki palyaçosu!..
*
Bu soytarının başka zırvaları da var.. Fakat hemen her
sözü yanlış olduğu için tartışmaya değmez.
Ancak, bu palyaçonun yüzüne taktığı Türklük maskesi önem taşıyor.
“Türkler Anadolu’da yeni bir din
kurmuştur” diyerek Türklük ve Türkler adına konuşuyor.
“Bazı Türkler” bile
değil, “Türkler”…
Peki, bu topraklarda hâlâ yaşayan, senin cahilce
“ortadoks” dediğin “Ehl-i Sünnet İslam’ı” ne oluyor?
Onu yaşatan, yaşatmaya çalışan Türkler değil mi?!
Adamın “yeni din“inin “en önemli özelliği“ni tekrar hatırlayalım: Gayrimüslimleri eşitlemek..
Aslında bu, gayrimüslimleri eşitlemek değil, Müslümanlar karşısında efendi pozisyonuna getirmek..
Evet, bu “yeni din“e göre,
“Bütün insanlar eşittir, fakat gayrimüslimler daha eşittir“.
Mesela bugün Türkiye’de yapılan tartışmalara bakın..
Nurettin Yıldız gibi
isimler üzerinden İslam’a ağız dolusu hakaretler yağdırılır..
Fakat Hristiyanlık’taki, Yahudilik’teki, Kemalizm dinindeki, Gulat-ı Şia‘daki, Alevîliğin ateist versiyonlarındaki ahlâksızlık, hurafe
ve saçmalıklar aleyhinde en küçük birşey bile söylemek mümkün değildir.
*
Başa dönelim..
Moiz Kohen gibi isimlerin, Türklük maskesi altında ve Türk adları kullanarak İslam
düşmanlığı yaptıklarını söylemiştik.
Nihat Genç angutunun putu Atatürk‘ün de İslam aleyhinde benzer ifadelerinin
bulunduğunu biliyoruz.
Peygamber Efendimiz s.a.s. için “Arap oğlu”, Kur’an için “Arap oğlunun yaveleri”
vs. dediği, Kâzım Karabekir Paşa’nın
tanıklığıyla malum..
Aynı şekilde, Allahu Teala’nın vahyi için “gökten indiği sanılan” hükmünü verdiği biliniyor.
Yabancı diplomatların onunla olan görüşmelerine
ilişkin kayıtlarda da benzer bilgiler yer alıyor.
Aslında bu sözlerini hatırlatmaya bile gerek yok. İş,
sözden daha güçlüdür. Neler yaptığı malum.
İmdi, Atatürk‘ün
çocukluğuna ilişkin, milletin ilkokul ezberini bozan türden birtakım malumat da
var.
Mesela, onun ilk
öğretmeni Şemsi Efendi‘nin gerçek adının Şimon
Zvi, asıl dininin de Yahudilik olduğu
ileri sürülüyor.
Bunun yanı sıra, Atatürk’ün küçük çocukken bir Yahudi gibi dua ettiğine dair yayınlar yapılmış.
Aynı şekilde, Atatürk’ün
soyacağına ilişkin farklı
iddialar mevcut.
Bu tür yayınlar doğru mudur, yanlış mıdır, hüküm
vermek bize düşmez. Tarihçiler tartışsın, konuyu çözümlesinler.
*
Varsayalım ki tarihçiler bu iddiaların doğru olduğu
kanaatine vardılar (Varacaklarını sanmıyorum, Atatürk’ü Türk tarihçilerine emanet etmekte yarar var), bu
takdirde de, Atatürk‘ün Peygamber Efendimiz
s.a.s.’i, Allahu Teala’nın vahyini ve Kur’an‘ı
aşağılayan ifadelerinin, soyu sopu ve çocukluğunda aldığı eğitimle, kimliğinin oluşum süreciyle bir ilişkisinin olup
olmadığı meselesinin psikologlar ve psikanalizciler tarafından
ele alınmasının uygun olup olmayacağı sorunu önümüze çıkar.
Bu konuda da karar verecek olanlar bizler değiliz,
psikologlar ve psikanalizcilerdir.
Ancak, Nihat Genç türü
soytarıların psikolojisine baktığımızda şunu fark ediyoruz: Onlar, Atatürk’le
ilgili bu tür iddiaları gerçek kabul ederek,
Atatürk’ün bir yahudi kindarlığıyla İslam düşmanlığı yapmış olduğunu varsayarak
tutum belirliyorlar.
İdeolojileri Atatürkçülük.. Ve Atatürkçülüklerinin,
onları bir yahudi gibi İslam düşmanlığı yapmaya ittiği
anlaşılıyor. (Her yahudi gibi de değil, İslam’ın azılı düşmanı, İslam’dan öç
almaya çalışan kindar ve gaddar bir yahudi gibi..)
Atatürkçülüğü, İslam düşmanlığının lazım-ı gayri
mufarıkı, mütemmim cüzü olarak gördükleri kesin..
Bu, açık bir biçimde anlaşılıyor.
*
İslam düşmanlığı yapmazlarsa Atatürkçülük dinine özgü ibadetlerini ihmal etmiş
olacaklarını düşündükleri o kadar belli ki..
Bunların Atatürkçülüğünün “beş şartı” var:
Birincisi, İslam söz konusu olduğunda kelime-i küfür söylemek.
İkincisi, senede en az
bir ay Müslümanlara karşı “fî sebîl-i Atatürk
cihat”..
Üçüncüsü, günde beş vakit “emr-i
bi’l-Atatürkçülük, nehy-i ani’l-İslam“..
Dördüncüsü, hayatlarında en az bir kez Anıtkabir’de tapınma seremonisi..
Beşincisi, her kurban bayramında, pardon cumhuriyet
vs. bayramlarında “îlâ-yı kelimetü-Atatürk” ibadeti yapmak..
Evet, bunlar, İslam düşmanlığını, Atatürkçülüklerinin
zorunlu bir gereği kabul ediyorlar ne yazık ki..
*
Meselenin bir boyutu bu..
Diğer boyuta gelince.. Bu Nihat Genç türü soytarıların “aslen” Türk olup
olmadıkları da bizce meçhul..
Türkler adına konuşma kurnazlığı
yapıyorlar ama, belki de köken bakımından Moiz Kohen‘den biraz
halliceler..
Yazının başında, Batılı sömürgecilerin Osmanlı‘yı parçalamak için milliyetçiliği bir silah olarak (modaya uyup aparat diyelim) kullandıklarını söylemiştik.
(Mustafa Kemal de,
Osmanlı’nın Şeriatçılığına karşı milliyetçiliği, yani Türkçülüğü öne
sürmüştü. Teoman Duralı‘nın “İngiliz-Yahudi medeniyeti” diye adlandırdığı Batı
kurum ve ilkelerini çağdaş uygarlık düzeyi / muasır
medeniyet seviyesi adı altında savunduğu malum.)
Milliyetçilik günümüz Türkiye’sinde de aynı işlevini
sürdürmeye devam ediyor.
Hem Türkçülük, hem de Kürtçülük, birer bölücü ideoloji durumunda.
Aynı şekilde, Karadenizli vatandaşlarımızın da Pontus vs. lafları altında Rumlukla ilişkilendirilmeye çalışıldıkları biliniyor.
Ancak, Karadeniz’in müslüman halkı bunlara itibar
etmiyor. (Rumlarla komşuluk ya da Rum kızlarıyla evlenme ve akrabalık kurma
gibi nedenlerle Rumca’nın konuşulmuş olması normaldir. Rum kökenli olmak da bir
kusur değildir.)
Evet, Karadenizli vatandaşların büyük çoğunluğu İç
Anadolu Türkleri’nden bile daha dindar oldukları, İslamî ilimlere ve hafızlığa
önem verdikleri için, onları Pontusçuluk, Rumculuk vs. mavalları ile aldatmak
mümkün değil. Onlara, Pontusçuluk ve Rumculuk hesabına İslam düşmanlığı
yaptıramazsınız.
Fakat, onların içlerinden de tek tük çürük ceviz
pekâlâ çıkabilir.
Böylesi çürük cevizler, İslam düşmanlıklarını; Rumluk ve Pontusluk gibi kavramları hiç ortaya
atmadan, Tekin Alp adıyla Türkçülük yapan yahudi Moiz Kohen taktiğiyle, Türkçülük, devletçilik ve
Atatürkçülük maskesi altında yürütüyor olabilirler mi?
Bu acayip, ölçüsüz, “kindar yahudi”ce, akıl ve mantık
dışı İslam düşmanlığının altındaki gerçek etkenlerden biri yoksa bu mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder