İSLAM’I GÜNCELLEMEYE KALKIŞMAYIN, KORKARIM Kİ ALLAHU TEALA’NIN GAZABINA UĞRAYIP GÜNCELLENİRSİNİZ

 





Fikriyat.com yazarı Mustafa Özcan, “Niçin Batı’nın gerisinde kaldık?” başlığını taşıyan 31 Mayıs 2024 tarihli yazısında şunu demişti:

İmam Gazali’nin taksimatıyla İslamiyet’in insanlara verdiği temel haklar şunlardır: Hayat, din, akıl, mal ve nesil emniyeti. Maalesef bunlar arasında özgürlük yoktur.”

Bu durumda şunu düşünmemiz gerekiyor:

Ya İmam Gazalî İslam’ı tam anlamamış, onun insanlara “özgürlük” de sunduğunun farkında değil, bu noktayı atlamış, özgürlüğün önemini çağdaş Batılılar (Rumlar) anlamışlar, ya da İslam, haddizatında insanlara özgürlük vermediği için, Gazalî ondan söz etmemiş.

Tabiî Özcan’a göre doğru olan seçenek birincisi.. İmam Gazalî İslam’ı tam anlayamadığı için özgürlükten, (“makasıd-ı şerîa / şeriatin gayeleri” çerçevesinde) altıncı bir “maksad” olarak söz etmemiş..

Diğer ulema da aynı durumda, onlar da anlayamamışlar.

*

Bu konuda Özcan’ın bir şahidi ya da referans kaynağı da var: İlahiyatçı Hayrettin Karaman.. Genelde her bozacının mutlaka şıracılardan duayen bir şahidi bulunur.

Özcan, Karaman’ın Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan “Köle ve cariye meselesi” başlıklı yazısından şu satırları aktarıyor: 

“… İslâm tarihinde köleliğin devam etmesi ve bu insanlık ayıbını başka milletlerin, oldukça geç de olsa Müslümanlardan önce kaldırmaya teşebbüs etmeleri Müslümanların kusurudur; dinlerini iyi anlamamaları, Allah ve Resulü’nün maksadını gerçekleştirme konusunda titiz davranmamaları, dünya menfaatini ahiretinkine tercih etmeleri yüzünden bu böyle olmuştur.”

İslam dünyasının, “dini iyi anlamak, Allah ve Resulü’nün maksadını gerçekleştirme konusunda titizlenmek, ahireti dünya menfaatine tercih etmek” için Türkiye’ye laikliğin (siyasal dinsizliğin) gelmesini ve bu sayede Hayrettin Karaman ve Mustafa Özcan gibi müçtehit zatların yetişmesini beklemek zorunda kalmış olması ne kadar acı!

Tabiî Karaman ve Özcan gibiler, (görüldüğü kadarıyla) “özgürlük” kavramının muhtevası konusunda daha üst bir referans kaynağına sahipler: Batı düşüncesi.

Belki bunu bilinçsizce/şuursuzca yapıyorlar, fakat durum bu.

Böylece, İslam’ın “anlaşılması” konusunda Batılılar’ın içtihatlarına tabi olmuş, onların mezheplerinin mukallitleri (taklitçileri) haline gelmiş oluyorlar.

Yaptıkları şeyin farkında olmamaları sonucu değiştirmiyor.

*

İşte tam da bu noktada, İmam Gazalî’nin sıraladığı “makasıd-ı şerîa”dan ilki devreye giriyor: Dinin korunması.

İslam’da “dinin korunması” meselesi, canın, malın, neslin ve aklın korunmasından da önce geliyor.. Cihat, bunun için var.. Dinin korunması için hayatınızdan vazgeçiyorsunuz.

Şayet dinin korunması öncelik taşımasa, (Müslümanlar’ın malına, canına, ırzına/namusuna dokunmamaları, ve alkol-uyuşturucu gibi akla zarar veren nesnelerin kullanımını zorunlu yapmamaları şartıyla) kâfirlerin hakimiyetini tanımak caiz olur, onlarla “bağımsızlık” için savaşmak gereksiz hale gelirdi.

Hatta, canın korunması hedefine zarar verdiği, bu arada epeyce bir malın da ziyan olmasına sebep olduğu için, savaş (cihat) yasaklanması gereken birşey olurdu.

İşte bu noktada bağımsızlık (Müslümanlar’ın kendilerine ait bir devletlerinin olması), “dinin korunması” hedefi çerçevesinde önemli hale gelmekte ve cihat bu yüzden farz olmaktadır.

*

Hayrettin Karaman ise, Yeni Şafak’ta 2000’li yılların sonlarında yayınlanan bir yazısında, canın korunması hedefinin dinin korunması hedefinden önce geldiğini yazabilmişti.

Ona, İmam Şatıbî’nin el-Muvafakat’ta iki yerde, dinin korunması maksadının/gayesinin canın korunmasından önce geldiğini belirtmiş olduğunu bir e-posta vasıtasıyla iletmiştim, fakat kulağının üzerine yattı, duymazlıktan geldi, herhangi bir düzeltme yapmadı.

Normal, çünkü (İmam Şatıbî gibi ulema da dahil olmak üzere) Müslümanlar tarih boyunca dinlerini iyi anlayamamış, Allah ve Resulü’nün maksadını gerçekleştirme konusunda titiz davranmamış, dünya menfaatini ahiretinkine tercih etmişler.

Dolayısıyla yanılan İmam Şatıbî, Karaman değil.

*

Diamond denilen geri zekâlı süprüntünün geçtiğimiz günlerde birdenbire balon gibi şişirilip gündeme getirilmiş olması, bu “dinin korunması” meselesi çerçevesinde önem taşıyor.

[Bu süprüntü züppe zibidinin zekâsı kıt, muhakemesi bozuk, akıl yürütüşü sakat.. Kendisini zeki zannettiği için aklınca demagoji ve mugalata yapıyor.

Ancak, bu milletin önemli bir kısmı ne yazık ki aptal olduğu için, müşteri de buluyor.. Tencereler yuvarlanır kapağını bulur.

Laflarındaki mantık hatalarını ve budalalıktan kaynaklanan arızaları sayıp dökmek, su katılmamış bir geri zekâlı olduğunu matematiksel bir kesinlikle ispat etmek, dinî konularda yeterli malumata sahip her müslüman için mümkün, fakat buna değmez.

Böylesi manevî lağım böceklerinin ifrazatını temizlemeye uğraşmak yerine, onlara tükürüp geçmek, vakti, böylesi böceklerin sayıca çoğalmasına yol açan lağım düzeneğini kuran atalarının boş adam olduğunu, laflarının hepsinin gerçekte has halis, som ve saf cehalete karşılık geldiğini göstermeye ayırmak gerekir.]

*

Bu devletin derinlikleri, radarına aldığı insanları çok iyi takip ediyor, herşeylerini biliyor.

Kesintisiz biçimde, bazen tacizli, bazen tacizsiz takip ve tarassut altında tutuyor, “Ensendeyim ha!” mesajını vermeyi ihmal etmiyor.

Ancak, takip ve tarassut karşılıklı.

Derler ki istihbaratın yüzde 80’i açık kaynak istihbaratıdır.

İşte bu yüzde 80’lik kısımda istihbaratçılarla istihbaratçı olmayanlar eşit konumdalar. (Geriye kalan yüzde 20’lik kısım bazen yüzde 80’den önemli oluyor ama yapacak birşey yok.)

O yüzde 80’lik kısmı iyi analiz edebilen biri, memlekette olan bitenleri (bazı açılardan) istihbaratçılardan daha iyi anlıyor olabilir.

Hatta, olan bitene bakarak bazen istihbaratçıların neler çevirdikleriini tahmin de edebilir.

Ankara’da da bulunmuş, siyaset çarkının nasıl döndüğünü, bürokrasinin nasıl işlediğini görmüş olanlar bu açıdan daha da avantajlıdır.

*

Erdoğan, altı yıl önce tutup “İslam’ın güncelenmesi”nden söz etmişti.

Aşağılayıcı bir dille.. Bin 400 yıl ve ortaçağ edebiyatı yapan bir Kemalist, laik bir solcu üslubuyla..

Tepki gelince İbrahim Kalın hemen Mecelle’nin “Ezmanın tagayyürü…” maddesiyle olaya bir kulp takmaya çalıştı, fakat delik büyüktü, bu yamayla kapatılacak gibi değildi.

İnsanımız saf.. Mesela her seçim öncesi Erdoğan İsmailağa’ya bir uğradığında, onlar zannediyorlar ki Erdoğan tam da kendileri gibi düşünüyor.

Aynı Erdoğan, seninle görüştüğü kadar Bülent Ersoy’la da görüşüyor.. Bülent Ersoy da senin gibi “Erdoğan tam benim kafamda” diye düşünüyor, haberin yok, çünkü safsın.

Senin kadar, modernist-reformist-güncellemeci ilahiyatçılarla da dirsek temasında.. Hatta, kimi hususlarda onlara daha yakın.

İşte “dinin korunması” meselesinde asıl önemli husus, böylesi “içerden” gelen, sözde “İslam’ın anlaşılmasına hizmet” gayesi taşıyan (bilinçli veya bilinçsiz) tahrifat ve tahribatla mücadele edilmesidir.

Diamond bilmem ne adlı süprüntülerin kendileri gibi geri zekâlılara hitap eden boş laflarının, saldırılarının fazla bir önemi yok.

*

Erdoğan’ın ve AK Partililer’in şunu anlaması gerekiyor:

Sahîh-i Buharî (Sünnet) ile, Şeriat ile uğraşmak, MİT-CIA ortak projesi olarak ortaya çıkmış ve Vatikan’la da diyalog içine girmiş FETÖ (Fethullahçı Takiyye Örgütü) ile uğraşmaya benzemez.

Allahu Teala, FETÖ’yü senin elinle cezalandırabilir, fakat sen dinin iki aslından biri olan Sünnet’e Sahîh-i Buharî gibi kitaplar üzerinden savaş açılmasına açık ya da örtülü destek verirsen, “Sükut ikrardan gelir” fehvasınca göz yumarsan, Sünnet kayalığına çarpan kafan tuzla buz olur.

Neye uğradığını bile anlayamazsın, perişan olursun.

Gerçi Ankara’nın yüksek rakımlı tepelerine çıkanların genellikle namazı niyazı terk etmeleri, cuma namazlarıyla işi geçiştirmeleri onlara müflislik ve perişanlık olarak yeter de, ceza olarak namazla birlikte akıl ve izanları da buharlaştığı için bunu pek akıl edemiyorlar.

İslam’a Selanikli Mustafa Atatürk’ün ya da Tacikistan’ın başındaki dansöz herif gibi soytarıların açıkça saldırmaları çok önemli değildir; onların bu saldırıları müminleri etkilemez, tam aksine Müslümanlar’ın uyanmalarını, dostlarını düşmanlarını tanımalarını, münafıkların da küfürlerini açığa vurmalarını, deşifre olmalarını, böylece safların ayrılmasını sağlar.

Fakat İslam’ı içerden tahrip ve tahrif etme çabası öyle değildir, İslam açısından asıl tehlikeli olan budur.

Çünkü, ilki senin mazlum olman, ikincisi ise sapıtmandır.

“Dinin korunması” meselesinde asıl önemli nokta burasıdır.

*

Bu Diamond süprüntüsü etrafında koparılan gürültünün, merkezinde “dinin güncellenmesi” meselesinin bulunduğu daha kapsamlı bir algı operasyonunun bir parçası olduğunun düşünülmesine yol açan bazı emareler var.

Anlaşıldığı kadarıyla, Hz. Aişe r. a.’nın evlilik yaşı etrafında kopartılan şamata ile, İslam Şeriati, laik (siyasal dinsiz) Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin İsviçre’den (Hristiyanlar’dan) alınmış medenî kanununa uydurulmaya, güncellenmeye çalışılıyor.

Sözde Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ile Hz. Aişe r. a.’yı savunma maskesi altında, milletin böyle bir “güncelleme” faaliyetine razı hale getirilmeye çalışıldığı söylenebilir.

Sözde Rasulullah s.a.s.’in kişiliğine leke sürülmesi engellenmeye çalışılıyor, özde ise, Şeriat’e hücum ediliyor.. Şeriat, tahrif, tağyir ve tahribe tabi tutuluyor.

Nihaî hedef, öyle görünüyor ki, ortada Şeriat diye birşey bırakmayacak şekilde hadîslerin ayıklanması, böylece dinin “laik toplumsal”a uydurulması, “donukluk ve durgunluk”tan kurtarılması, “emekçi olmayan emektar, kinci olmayan kindar” formülasyonuna göre oluşturulmuş “dinci olmayan dindar”lığın keyfine uygun hale getirilerek “sofistike”leştirilmesi.

Bu hedef doğrultusunda sahada top koşturuyor, kendi aralarında paslaşıyorlar.. İşin siyaset ayağı da var, medya ayağı da, istihbarat ayağı da.

Son olayda Diamond süprüntüsünün topu ortaladığı, tribünlerdeki trol ordusunun tezahürat yaparak hadiseyi köpürttüğü, pası alan Soner Yalçın’ın topu ağlara göndermek için tağut gibi koşmaya başladığı, bu arada başka birilerinin de ona destek vermeye koyuldukları görüldü.

Diamond züppesinin sahnede (Atatürkist rakı romantizmiyle kafası dumanlanmış halde) sergilediği oryantalistik dans gösterisinin, tam da Soner’in Tağut kitabının basımının yapıldığı zamana denk gelmesi, bir tesadüf ya da tevafuk mu, yoksa iyi planlanmış bir senkronizasyon şaheseri mi?

*

Sahnede oryantalistik Diamond züppesi ile Soner’in yanı sıra Elazığ’ın derin Millî Görüşçüleri de boy gösterdiler.

Eline tuzluğu alıp koşturan bir başka hevesli, Ali Mevlüt Kaya adlı şahıs.

Bu şahıs, yazarları arasında Nuray Mert, Ulvi Alacakaptan, Bedri Gencer ve Hüseyin Hatemi gibi isimlerin de bulunduğu bir mecrada yayınlanan "Diamond Tema ‘Yalnız’ mıdır; ‘Yalnız değil’ midir; nedir yani?!. Okuyun!.." başlıklı yazısında, “operasyonun asıl hedefi”ni açığa vurmuş gibi görünüyor.

Evet, aralarında paslaşıyorlar.. Odatv, söz konusu şahsın yazısını haberleştirmiş durumda.

Şahsın verdiği mesaj şu:

"1-Ülkemizde sahih ve delil olarak gösterilen hadis kitapları gözden geçirilmeli ve Kur’an’a uymayan ne varsa atılarak, yeniden yayımlanmalıdır!..

"2-Bütün inananlar, Soner Yalçın’a teşekkür borçludur!.."

(https://www.odatv.com/guncel/butun-inananlar-borcludur-dedi-soner-yalcina-bir-tesekkur-daha-120049588)

Bunları Soner kendisi için yazsa, ayıp kaçacak, kendi kendisine madalya takan adam konumuna düşecek.. Dolayısıyla önce başka birisinin söylemesi lazım.. Her kahve dövücüye bir hınk deyicinin eşlik etmesi mesleğin şanından.

*

Hınk deyicinin şerh ve tefsirine (ya da ictihadına) göre, Hz. Aişe’nin dokuz yaşındaki evliliğiyle ilgili Buharî hadîsi, Kur’an’a uymayan rivayet durumunda.

Soner ise evliliğin dokuz yaşında olmadığını ispat etmiş, ve dolayısıyla bütün Müslümanlar’ın teşekkürünü hak etmiş.

Başta İmam Buharî olmak üzere tarih boyunca nice anlı şanlı alimler bu gerçeği anlayamamışlar, Soner hocaefendi hazretleri gelmiş, meseleye bir el atıp düğümü çözmüş.

Bir başka yazıda bu güzel masal üzerinde enine boyuna duralım inşaallah.

*

DR. SEYFİ SAY’IN İNTERNETTE PDF FORMATINDA YER ALAN KİTAPLARI:

(https://archive.org/details/texts?tab=collection&query=%22seyfi+say%22)

28 Şubat Sonrasının Bilançosu: Laikleşen İslamcılar, Solculaşan Milliyetçiler

28 Şubat Sürgünü: Prof. Esad Coşan Hoca

Ajan Dindarlığının Kodları: Anti-İslamcılık, Pseudo-Hilafetçilik

Ajanın Din Mühendisliği: Laiklikle Vaftiz Edilmiş Müslümanlık

Akıl, İman ve Kant’ın Felsefesi

Anıtkabir Tapınmacılığının İki Düşmanı – İslam (İrtica) ve Kürt (Öteki)

Atatürkçü Türk İslamı’nın İnanç Kodları: Harun Yahya (Adnan Oktar) Örneği

Bilim ve Metafizik

Cemaat Küresel İslam Devletidir

Cumhuriyet İlahiyatçılığı:Tefakkuhsuz Fıkıh

Çok Sessiz Bir Ölüm (Şeyhleri de Vururlar)

Darulhikme Tartışmaları

Dinlerarası Diyalogtan İslam-Darwinizm Diyaloğuna

Diyanet, Laiklik (Siyasal Dinsizlik) ve Atatürk

Ehl-i Beyt ve Muaviye R. A.

Ehl-i Sünnet, Şia ve Selefîlik

Felsefe, Bilim ve İman (Saf Akılsızlığın Tenkidi)

Felsefî ve Kelâmî Mübahaseler

Halifelikte Ehliyet ve Liyakat (Erbakan-Coşan İhtilafı)

Haramilerce Yağmalanan Tasavvuf

İdeolojisiz Siyaset: Partilikten Pırtılığa

İlahiyatçılar Sirkinin Canbazları

İngiliz’in Gözde Şeyhi İbn Arabî

İslam’ın Şeriatı, Laikliğin (Siyasal Dinsizliğin) ‘Düzen’i

Kader Risalesi

Kalemin Kuşanıldığı Devran (Sağduyu Yazıları)

Kalemlerdeki Cahil Cesareti

Kritik-Analitik Oyunun Analiz ve Kritiği

Kurtuluş Savaşı’nın Sansürsüz Tarihi

Laik Düzen Tekfirciliği

Laik Rejimlerde İslami Hareket -Yöntem Tartışması

Laik (Siyasal Dinsiz) Düzenin Dindar Medyası

Ortadoğu’nun Pusulasız ve Rotasız Gemisi

Proje Adam ve Madamlar

Ruyet-i Hilal Risalesi

Sağduyu mu, Solduyu mu? (Sağduyu Partisi’nin Zihniyet Karnesi)

Siyasal İslam ve Siyasal Dinsizlik (Laiklik)

Sünnet’e Karşı Metin Tenkidi Şarlatanlığı -Hilafet Hadîsleri Örneği-

Sünnetsiz Tarihselci Modernistler, Ehliyetsiz Sünnetçiler

Şahsiyet Ne Yana Düşer Usta, Dış Politika Ne Yana?

Tarihselcilik: İctihad Değil İnkâr

Türkiye’de Din İstismarının Devletleştirilmesi (Laik ‘Allah ile Aldatma’ Rejimi)

Türkiye’nin Bedevîleri – İslamcılık Karşıtı İmansız Müslümanlar

Türkiye Tarikatlarının Kimlik Krizi: İskenderpaşa Örneği

Türk Siyasetinin Üç Hali: Katı (Kaba), Sıvı (Cıvık) ve Gaz (Görünmez)

Zamane İlahiyatçılarındaki Savrulmalar: Fethullah Gülen Fıkhı Örneği

Zamanın İmamı Meselesi ve Şiîleşen Tarikatçılar

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EVLİLİK YAŞI, ŞERİAT, DENİZ BAYKAL, METİN AKPINAR, CEM GARİPOĞLU VS. VS..

Eski MİT’çi Yılmaz Tekin , haftalık   Aktüel   dergisinin 29 Aralık 2004 - 4 Ocak 2005 tarihli 36’ncı sayısında yayınlanan röportajında “top...