(ÜÇ-DÖRT YIL ÖNCESİNDEN BİR YAZI)
OKUMUŞ CAHİL (CAHİLLİĞİNDEN HABERSİZ CEHL-İ MÜREKKEP) MÜSLÜMANLIĞI
Yeni Şafak maskeli balosu efradından Prof. Ergun Yıldırım’ın bugünkü yazısı, başlıkta ifade ettiğimiz duruma karşılık geliyor.
Yazısının başlığı “Kültürel tekfircilik: Anlama düşen Selefî bombalar“.
Okuyup öyle devam edelim..
Kültür anlamdır. Dil, sanat ve anlatımlar aracılığıyla insanları ve toplumları anlamlandırır. Menkıbeler, hikayeler, mitolojiler, şiirler, şarkılar ve türküler hep bunun için var. Terry Eagleton, önemli bir kültür teorisyeni. İnsan tabiatı pancar tarlası değil, ancak yine de bir tarla gibi işlenmesi gerekir diyor. Bunu sağlayan kültürdür. Zaten kültür ekip biçmek demektir. Fakat kültür tabiattan ruhani olana kaydıkça insanı anlamlandırma (efsunlama/büyüleme) yönü de öne çıkar.
Kültür doğadan ayrışarak ve onu yeniden üreterek oluşur. İnsan kendisini içine katar. Toplumlar, muhayyileleriyle meydana getirirler onu. Ancak Eagleton’ın de dediği gibi doğal olandan tinsel olana doğru da yol alır. İslam kültürü de budur. Kuran ve sünnetten ilham alır. Dönemin örf ve geleneklerinden yararlanarak oluşur. İslam ümmetinin tarihi yolculuğunda ve medeniyet serüveninde geliştirdiği bir yaşam felsefesi. Büyük çevre kültürler, İslamın yeniden yapılandırdığı, ürettiği, yorumladığı ve kendisiyle en azından uyumlu hale getirdiği bir yapıya dönüşürler. Pers kültürü, Türk Kültürü ve Arap kültürü İslamlaşır. Nevruz bunun en iyi örneklerinden biridir. Hz. Ali ile hz. Fatmanın evlilik tarihi, Adem ve Havvanın karşılaştığı gün, Hz. Yunus’un balığın karnından çıktığı gün olarak yorumlanır ve İslamlaşır. Müslümanlar da o bölgesel tarihi geleneği kendi anlam dünyalarını yerleştirmiş olurlar.
İslam ümmetinin sosyolojik muhayyilesinde gelişen anlamlar, Müslümanların gündelik hayatına çok şey katar. Onlara değerler, standartlar, eğlenceler, dayanışmalar sağlar. Kahramanlık, zafer, mücadele, yardımlaşma gibi değerler verir. Özellikle ortak ümmet muhayyilesinde yer alarak kolektif kimliğini inşa eder. Her Müslüman ortak kültürel anlam dizgesi içinde birbirine tanış olurlar. Ortak dünyada, büyük dünyada beraber olma bilinci taşırlar. Güven duygusunun geniş toplumsal bağlamıdır bu.
Battal Gazi, Saru Saltuk , Ebu Müslim El Horasani cenklerini konu alan menkıbeler ve hatta Hz. Ali Cenkleri Müslüman toplumun cihat ve mücadele bilincini canlı tutar. Bu menkıbelerin anlatım, dil, kurmaca yapısı ile toplum bir estetik duygusu da kazanır. Tarihsel bilincin devamlılığı bunlar üzerinden sağlanır. Leyla ve Mecnun hikayesi yüzlerce versiyonu ile gerçek olmayan bir hikayeyi millet ve ümmet bilincine kazır. Araplar, Farslar, Türkler, Kürtler hepsi de Leyla ve Mecnun hikayesinde, Yusuf ve Züleyha, Aslı ve Kerem hikayelerinde aşkı, sevgiyi, namusu, sadakati öğrenirler. Bu kültürün anlam güzelliğinden yudumlarlar. Beşeri aşkın ilahi olanla bağlantısı ve beraberliğini kavrarlar. Ruh ve madde, güzellik ve sadakat, dünya ve ahiret, ilahi aşk ve beşeri aşk beraberdir. Edebiyatın kültür dünyası ile ebediyete kanatlanırız.
Dini geceler de bu kültür medeniyetinin bir parçası. Miraç gecesinde miraca çıkarız, kadir gecesiyle Allah’ın yeryüzüne konuşmasıyla hemhal oluruz, beraat gecesiyle Allah’ın affetme büyüklüğüne sığınırız, Regaip ile “güneş insanıyla” müjdeleniriz. Müslüman toplum bu gecelerle şenlenir, duygulanır, sevinir, ağlar. Ruhsal arınmalar yaşar. Dünyanın ürettiği anlamsızlıklara karşı kendisini yeniden anlamlandırır.
Bu geceler şiirlerimizle, hikayelerimizle, minyatürümüzle, hatlarımızla sanatın ve güzelliğin onlarca ufkuna bürünür. Şairlerimiz, edebiyatçılarımız ve sanatçılarımız ümmet bilincimizin bu kolektif canlanışını güzelleştirirler. Ümmet coğrafyasının kavimler, diller, tarihler ve mezheplerle farklılaşan gerçekliği yeniden ortak bir anlam içinde inşa edilir. Hepimiz aynı gecelerin anlam ruhunda yıkanırız. Yeniden tazeleniriz. Kur’an ve Sünnet, kendisini müminlere yeni idraklerle sunar.
İslam medeniyetinin bu büyük geleneğin anlam varlığına karşı çıkanlar kültür tekfircileridir. Bunlar iki yüzyıldır sahnedeler. Batı kültürüne meydan açmak için bizim kültürümüzü inkar ediyorlar. Menkıbelerimizi, gazavetnamelerimizi, divanlarımızı, mevlitlerimizi, Muhammediyelerimizi küçümsüyorlar. İlerlemeci tarih anlayışı ve pozitivizmle bunları hizaya çekiyorlar. Bunları karikatürize ediyorlar. Oysa bunlardan kopan her birey, her grup ve her toplum batı kültürüne koşuyor. Onun anlam dünyasına yerleşiyor. İslamın anlam dünyasından çıkıyor. Bu da anlamını kaybetmektir. Maymunlaşmaktır. Kültür tekfircileri yine iş başında. Anlamlarımızı bombalıyorlar. İŞİD tekfircileri evleri ve camileri bombalarken bunlar da anlam dünyamızı bombalıyorlar. Batılı modern kültüre gedikler açıyorlar. Kültür surlarımızın gedikleridir bunlar. Ancak nafile! Ebedi inancın ebedi kültürü, her zaman edebiyatımızla, musikimizle, mimarimizle ve hayır gecelerimizle ebediyete kanatlanmaya devam edecek.
Yazarın temel hatası, seküler, İslam’a yabancı bir mevziden meseleye bakıyor olması..
İşin kötü tarafı, bunun farkında değil..
Kılavuzun Terry Eagleton olunca İslam’ı ne kadar doğru anlayabilir, yorumlayabilirsin?
Sonra, böylesi çok önemli bir konu “kültür” kavramı ekseninde mi analiz edilir ya da çözümlenir?
İslam’ın kendi kavramsal çerçevesini, ıstılahatını, terminolojisini, paradigmasını bir tarafa bırakıp seküler sosyal bilimlerin birkaç yüzyıllık “kültür” icadı ile (ve de sekülerliğin usûlü/yöntemi ile) yol almaya çalışırsan nereye gidersin?
*
İslam itikadının, fıkhının (anlam/a dünyasının), geleneğinin, düşünce evreninin en temel kavramlarından biri “bid’at“tir.
Yazarın yukarıdaki türrehatı çerçevesinde ise bid’at buhar olup anlamını yitirmektedir.
*
Yazar, “Pers kültürü, Türk Kültürü ve Arap kültürü İslamlaşır. Nevruz bunun en iyi örneklerinden biridir” diyor.
TDV İslâm Ansiklopedisi‘nin “Bayram” maddesinde ise şunu görüyoruz:
… Medine’ye hicret ettikten sonra, bura sakinlerinin İran’dan alınma Nevruz ve Mihricân [21 Eylül] bayramlarını kutladıklarını gören Hz. Peygamber, “Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, kurban ve ramazan bayramlarıyla değiştirmiştir” (Müsned, III, 103, 235, 250; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 245; Nesâî, “Salâtü’l-ʿîdeyn”, 1) meâlindeki hadisiyle İran menşeli bu iki bayramın kutlanmasını yasaklamıştır.
Bay Ergun’a bakılacak olursa, Nevruz’u kutlamakla İran kültürü karşısında teslim bayrağını çekmiş olmuyorsunuz, onu İslamlaştırıyorsunuz..
Fakat, Resulullah s.a.s. bunu anlayamamış..
Kültür tekfirciliği yapmış..
Çünkü, Terry Eagleton‘u okuyup irşad olma fırsatı ve imkânına kavuşamamış..
*
Yani Ergun gibilerin lafından çıkan “anlam” bu..
Şunu da ekleyelim, Ergun’un fotoğrafına bakınca insan onun “mecusi bıyığı”nı da İslamlaştırma işine soyunmuş olduğu izlenimine kapılabilir.
“Resulullah s.a.s. bunu da yasakladı” diyerek kültürel tekfircilik yapmak yanlış olur, değil mi Ergun?!
Kısacası, Ergun efendi gibi “selefî olmayanlar“ın kafası(zlığı)na göre, “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir” ayet-i kerîmesi (Haşr, 59/7) ile amel etmek, kültür tekfirciliği..
Evet, müfrit Selefîler‘in çok ciddi hataları var..
Fakat, onların alan ve mevzi kazanmalarının en temel sebebi, Ergun gibilerin “okumuş cahil müslümanlığı” ne yazık ki..
*
Ergun’un türrehatına dair söylenecek çok şey var da, içimden yazmak gelmiyor..
Bu insanların hangi bir hatasını düzelteceksin, bilmem ki!..
Hangi birine yetişeceksin!..

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder