Bir
önceki yazıda Akpartili siyasetçi Prof. Yasin Aktay’ın Yeni Şafak gazetesinde
yayınlanan 12 Temmuz 2023 tarihli yazısını konu edinmiştik.
Yazısında
akıl, mantık ve izanın kırıntısının bile bulunmadığını, birilerini “Lan deme lan!” türünden bir üslup, bilimsellik
ve tutarlılıkla eleştirdiğini görmüştük.
Ne
yazdığını bilmeyecek kadar kendinden geçmesinin, kayış koparmasının,
sigortalarının atmasının nedeni İslam’a ya da Ehl-i Sünnet itikadına yönelik
bir saldırı karşısında hamiyyet damarının kabarması değil.
Ucunu
ayakkabıcı bizi gibi sivrilttiği kalemini Allah yarattı demeden muhataplarının rast
getirebildiği her yerine acımadan batıran, bir taraftan da ağzından bal
damlayarak insanlık dersi veren bu kendinden habersiz şahsın kontrolsüz
öfkesinin nedeni, birisinin eski Diyanet İşleri Başkanları Prof. Ali Bardakoğlu
adlı fırıldakoğlu ile Prof. Mehmet Görmez denilen ismi ile müsemma görmez şahsı
eleştirmiş olması..
O
kişi, yanlış şahısları eleştirmiş..
Muhafazakâr
demokrat Akparti iktidarının laik (siyasal dinsiz) devletin Diyanet İşleri
Başkanlığı makamına layık gördüğü muhterem, mübarek ve de mukaddes iki büyük
hazreti değil, mesela İmam Buharî’yi, İmam Müslim’i, İmam-ı Azam’ı, İmam Şafiî’yi
eleştirerek bilimselliğini konuşturmalıydı.
*
İlahiyatçılık
tiyatrosunun Lorel ile Hardy’si olmak için kolları sıvamış olan bu fırıldaklık
ve görmezlik anıtları, Yasin efendiye göre çok kıymetli.
İkisi
de çok değerli âlimler.
Mehmet
Görmez’in Kur’an’a ne kadar vakıf olduğunu şu sözleri ortaya koyuyor:
“Taha süresi ikinci
ayeti kerimede “Ben bu Kur’an-ı
size eşkıyalık yapasınız diye göndermedim” denildiği halde Kur’an-ı Kerim’i
her türlü eşkıyalığın meşrulaştırıcı bir aracı haline getirme çabalarını nasıl
önleyebiliriz? Rengine, diline ve dinine bakmadan insan hak ve özgürlüklerinin
garantörü olarak Allah’ı gören, bir insanın hakkına tecavüzü Allah’ın
sınırlarına, yani Hududullah'a tecavüz olarak tanımlayan, bütün gayesinin
insanların önlerini görmelerini sağlayacak bir zihin ve kalp birlikteliğini
yani hidayeti sağlamak olduğunu beyan eden ve insanların önüne ‘Ey iman
edenler! Hep birden barışa girin’ toplu halde barışa girmeyi hedef olarak koyan
bir kitabın, bu coğrafyada işlenen eşkıyalıkları onaylayan bir kitap olarak
takdim edilmesi ne kadar da esef vericidir.”
(https://diyanet.tv/kuran-eskiyalik-yapilsin-diye-gonderilmedi)
Doğrudur,
laik (siyasal dinsiz) bir rejimin Diyanet İşleri Başkanlığı makamına Kur’an
ve Arapça bilgisi ancak bu kadar olan bir görmez yakışır.
Bu
görmez şahıs Taha Suresi’nin ikinci ayetini mealen bile bile böyle tercüme ediyorsa, Kitab’ı tahrif etmede
maharet kesbetmiş olan Yahudilere yetişmiş, hatta onları “sollayacak” hale
gelmiş demektir.
Ya
da bu vatandaş ne Arapça biliyor, ne de hayatı boyunca bir tefsir kitabı
okumuş..
*
Hristiyan
bir Ermeni vatandaşımız olan Sevan Nişanyan kadar bile Arapça’ya vakıf olmayan (ya
da ayetin anlamını bile bile tahrif eden) bir adamı Diyanet İşleri Başkanı
yapmış olanlara ne demek gerekir bilemiyorum.
Nişanyan’ın
etimoloji sözlüğünde “eşkıyâ” kelimesi hakkında şu bilgi veriliyor:
“Arapça şḳw kökünden gelen aşḳiyāˀ أشقياء ‘bedbahtlar, garipler, zavallılar’ sözcüğünden alıntıdır.”
Evet, saîd (mutlu) kelimesinin zıt anlamlısı durumundaki
şakî kelimesinin çoğulu olan eşkıyâ, “bedbahtlar” demektir.
Görmez efendi ayete “Ben bu Kur’an’ı size eşkıyalık yapasınız diye
göndermedim” manasını verirken atmasına atıyor da, işkembesinden mi,
kafasından mı, ona karar vermek zor.
Dahası ayette “ben” değil “biz” geçiyor, fakat
bu, yaptığı eşkıyalığın yanında devede kulak.
Ayet şöyle: “Mâ enzelnâ ‘aleyke’l-Kur’âne
li-teşkâ.”
Manası şu: “Biz Kur’an’ı sana
bedbaht/mutsuz olasın diye (olman için) indirmedik.”
Ancak, Görmez’in kafasından uydurduğu mana
kendi durumuna uygun düşüyor: Evet Kur’an, Görmez gibi körlerin ayetlerin
anlamlarını bozup çarpıtarak böyle ilahiyat eşkıyalığı yapmaları için
indirilmedi.
*
Bilindiği gibi, bu laik (siyasal dinsiz)
rejimin karın ağrılarından birini, İngiliz-Yahudi akıl hocalarının irşadıyla
yok etmiş oldukları hilafet kurumunun tekrar canlanması ihtimali oluşturuyor.
Mevcut konjonktür çerçevesinde düşünüldüğünde hilafet kurumunun ihyasının
şartları bir daha oluşmayacakmış gibi görünse de, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
Mehdîlik düşüncesine temel olan bazı
hadîsleri, hilafetin tekrar tesis edileceğini gösteriyor.
Peygamber Efendimiz s.a.s. haber vermişse,
gerçekleşir.
Mesela, Kur’an nazil olduğunda Yahudiler bir
daha devlet kuramayacak olan zelil bir topluluk görünümündeydiler fakat ahir
zamanda yeniden devlet kuracakları ve Müslümanlar’la savaşacakları Peygamber
Efendimiz s.a.s. tarafından haber verilmişti.
Mehdî’nin hilafet devletini tekrar kurması
meselesi de böyle.. O, DAEŞ midir, IŞİD midir, her ne zıkkımsa, onlar gibi CIA projelerine (CIA ile Ortadoğu’daki
müttefiklerinin “avcı kekliği”
kabilinden projelerine) benzemez.
Böyle olduğu için de, laik (siyasal dinsiz)
rejimler, Müslümanların gelecekle ilgili umutları için sarsılmaz bir zemin
oluşturan Mehdî hadîslerine karşı savaş açmış durumdalar.
Doğal olarak, bu savaşta (Kur’an’ı eşkıyalık yapmak
için çarpıtan) Mehmet Görmez gibi "devlet memuru" ilahiyat eşkıyalarından faydalanmayı ihmal
etmiyorlar.
*
Evet, bu görmez Mehmet, Mehdîlik konusunda
şöyle konuşmuştu:
“Mehdilik konusu
Kur'an-ı Kerim'de hiçbir ayette yer almaz. En temel hadis kitaplarımızda da bu
kavram yoktur. Mehdi vardır ya da yoktur gibi bir tartışma başlatmak istemem.
Ama hadis rivayetleri içerisinde mehdilik rivayetleri vardır, bazıları sahih
bazıları uydurma olarak kabul edilir.”
(https://www.dinihaberler.com.tr/haber/Baskan-Gormez-Mehdilik-Kuranda-ve-hadis-kaynaklarinda-yoktur-53214)
Burada da bile bile yalan söylüyor.
Mehdîlik konusu “en temel hadîs kitaplarımızda” yokmuş.
En temel hadîs kitaplarımız Kütüb-ü
Sitte olarak biliniyor, “altı kitap”.
Mehdîlik meselesine en eleştirel yaklaşan İbn Haldun bile, konunun “en temel
hadîs kitaplarında” geçtiğini kabul ediyor:
“Tirmizî, Ebu Davud, Bezzar, İbn-i Mace, Hâkim, Taberanî ve Ebu Ya’la
Musulî gibi bir grup hadis imamı Mehdî
hakkında bir çok hadis rivayet etmiş ve ileride zikredeceğimiz gibi bu
hadisleri eleştiriye açık olabilecek senetlerle Hz. Ali, Abdullah bin Abbas,
Abdullah bin Ömer, Hz. Talha, İbn-i Mesud, Ebu Hureyre, Enes, Ebu Said Hudrî,
Ümmü Habibe, Ümmü Seleme, Sevban, Kurre bin İyas, Ali Hilalî ve Abdullah bin
Haris bin Cüz’î gibi sahabelere dayandırmışlardır.”
(Mukaddime, çev. Halil Kendir, C. 1, s. 413.)
Görüldüğü gibi, Mehdîlik konusu “altı temel kitap”tan
üçünde var: Tirmizî, Ebu Davud, İbn-i
Mace.
Görmez efendi, görmezliğin ve eşkıyalığın
hakkını veriyor, bunları görmüyor.
*
Ali Bardakoğlu fırıldağını da inşaallah bir
ziyaret edeceğiz.. O, eşkıyalıkta daha kıdemli ve azgın.
mason Necdet sezAr'ın "armağanı"dır, Bardakoğlu gibi hevâ-heves ehli azılı bir tarihselci bid'at-KEŞin Diyanet İşleri Başkanı yapılması...
YanıtlaSil3 Kasım 2002'yi izleyen "Erdoğansız Erdoğan iktidârı"nın ilk yıllarında o (günki) toy ve nisbeten cılız hükûmetin tensîb ve tercîhiyle M.N.Yılmaz'dan sonra/ki Diyanet İşleri Başkanı olarak atansın diye ismi-evrākı "köşk"e gönderilen edebli ve kıymetli Usûl ve Fıkıh müdakkiklerinden Prof. İbrahim Kâfî Dönmez Hoca'yı _"fazla ve fuzûlî İslâmî"_ (!) bulduğu için "irticâcı" diyerek uygun görmeyen necdet sezAr, atama kararnâmesini onaylamayıp bekleterek Riyâset-i Diyânet makāmının asâleten doldurulup tedvîr edilmesi sorumluluğunu sürüncemede bırakmış, bu "bekletme ve sürüncemenin" UZAMASI üzerine (sezAr'ın niyetini görüp idrâk etmekte bidâyetinden beri hiç zorlanmayan) hükûmet de kararnâmeyi geri çekmek ihtiyâcı hissetmişti o konjonktürde. Tabiî bu arada, sezAr'ın yaptı(rdı)ğı "saha araştırması", çok daha light ve 'laiklikle barışık' bir aday olarak "istihbâr" ettiği Ali Bardakoğlu'nu(n) bulu(nu)p piyasaya çıkar(ıl)masına yol açtı ve sonuçta ataTTırdığı da o oldu.
Sevsinler senin "rahmetli Atatürk"
deyişini...🔜https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ataturkun-gosterdigi-onemi-kimseden-gormedik-193510
"Nâmahrem kadın ve kızlarla tokalaşmanın harām olduğuna dâir ne bir tek Âyet, ne bir tek Hadîs, ne de İcmâ gösterilemeyeceği"ni zerre kadar ürperip titremeden ve zerrece arlanmadan iddia edebilecek kadar derin ve kuvvetli bir "usûl dehâsı"(!) ve "fıkıh üstâdı"(!) olunca, T.Ak[!]yol gibi "sekülerizm ve light islam misyonerleri"nden şöyle aferinler ve alkışlar kazanmak da kolay ve hattâ kaçınılmaz oluyor, bozacının şahidi şıracı
çıkıyor tabiî
⬇️
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/taha-akyol/bardakoglu-na-saygi-1313385
https://www.milliyet.com.tr/siyaset/laiklik-siyasal-tercihtir-5143105
YanıtlaSil