Bir internet sitesinde, MHP’lilerin
‘ellerinden düşürmedikleri’ bozkurt işaretinin kökeni şöyle açıklanıyor:
El ile yapilan kurt isareti, yaklasik
10 asirdir Gagauz Türkleri tarafindan yapildigini biliyormusunuz?
Bu işaret, 1984 yilindan önce Türkiye’de
bilinmezdi. 1984 yilinda, Gagauz yeri kültür bakani Maria, MHP nin bir davetine
bu selami yaparak girince yer yerinden oynadi….
1984 yilinda Gagavuz Kültür Bakani Maria
Maruneviç, Ankara Bulvar Palas Oteli’ndeki (bu otel artik yok) bir toplantiya
katilmisti. Toplantinin yapildigi salona Bozkurt isareti yaparak girdi.
MHP’liler bu isareti çok begendiler ve o günden sonra kendilerine mâl ettiler….
Yani binlerce yıllık Türk simgesini Hıristiyan
olmalarına rağmen Gagauz yani Gök Oğuzlar unutmamış el işaretiyle
simgeleştirmişlerdir.
http://www.siyasiforum.net/viewtopic.php?f=9&t=18081&start=30&view=print
Gagauzlar’ın, “hristiyan olmalarına
rağmen” eski bir simgeyi unutmamış olmaları şaşırtıcı değil.
Asıl şaşırtıcı olan, bazılarının, bir
yandan müslüman olduklarını söylerken, diğer yandan da Türkler’in
cahiliye (putperestlik, müşriklik) dönemine ait bir sembolü/şiarı
yüceltmeye çalışmalarıdır.
Bozkurt figürü irticaî bir
semboldür; Türkler’i bin yılı aşkın bir süredir aydınlatan İslâm’ın ışığını
bırakıp, binlerce yıl öncesinin karanlık dönemlerine dönüş arayışının
simgesidir.
*
“Türklerin belli başlı bütün destanlannda bozkurt‘un merkezî bir rol oynadığı ve ata,
rehber ve kurtarıcı fonksiyonları ifa ettiği görülüyor” diyen Mehmet
Dönmez, “Türk Kültüründe Bozkurtun Mânâsı” başlıklı, hemen hemen bütün
Türkçü internet sitelerinin yayınladığı makalesinde şunları söylüyor:
… Bu destanlar sözlü olarak Türkler arasında uzun zaman çok canlı olarak
yaşadıktan sonra yazıya geçirilmiştir. Yazılı tarihin bulunmadığı zamanlarda
destan ve efsanelerin birçok tarihî hakikatleri aksettirmek
bakımından ne derece büyük önem taşıdığını belirtmeye gerek yoktur.
Destanlarda bir milletin manevî hayatı, düşünüşü ve
hayat felsefesi gizlidir. Destanlardaki her motif bir gerçeğin, bir
inanışın sembollerle ifadesidir. Bu çerçevede bakıldığında bozkurt‘un Türk destanlarındaki, dolayısıyla Türk Milletinin duyuş ve inanışındaki
rolü şu ana fonksiyonlarda toplanmaktadır:
1) Ata olarak Bozkurt
2) Rehber olarak Bozkurt
3) Kurtarıcı olarak Bozkurt
Bozkurt‘tan türemiş olmak inancı Türklere uzun zaman boyunca büyük bir gurur,
kendine inanış emniyet ve geleceğe güvenle bakma duygusu vermiştir.
Bazı Türk destanlannda ana,
bazı Türk destanlarında baba
olarak görülen bozkurt çok defa Türk neslinin yok olacağı zaman ortaya
çıkmakta ve Türklerin neslinin devam etmesini
sağlamaktadır.
Böylece Türklerin soyunu kutsallaştırmaktadır. Türklerin müşkül zamanlarında millet hayatında
büyük tesiri olacak geniş şümullü hareketlere girişecekleri zamanlarda bozkurt onlara yol göstermekte ve eşi
bulunmaz şekilde rehberlik yapmaktadır. Ergenekon Destanı’nda ve Kut dağı
efsanesinde bozkurt millî bir kılavuz rolünü
oynamaktadır. Türk‘ün başı çok sıkıştığı zaman bozkurt‘un meydana çıkarak onu kurtarması, evladı
üzerine eğilen bir ananın veya babanın şefkat duygusunu hatırlatacak
derecede derin bir mana da taşımaktadır.
*
Görüldüğü gibi, Mehmet Dönmez, bozkurt
masallarını cahiliye dönemi Türkler’inin batıl inanışları olarak görmek
yerine, “yazılı tarihin bulunmadığı zamanlara ait tarihî hakikatleri
aksettiren destan ve efsaneler” olarak kabul ediyor.
Bu tarihî hakikatleri ise, üç başlık
altında topluyor: Ata olarak bozkurt, rehber olarak bozkurt, kurtarıcı
olarak bozkurt.
İlkinden başlayalım… Ata olarak
bozkurt “tarihî hakikati” konusunda rivayet muhtelif..
Bir rivayete göre bozkurt Türkler’in
anası, bir başka rivayete göre de babası..
İlk rivayeti dikkate alırsak, Türkler’in
babaannesi kabul edilen bir kadının, erkek bulamadığı ya da başka
kavimlerden erkekleri beğenmediği için bir hayvan aramış
olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Muhtemelen ayıları, domuz sürülerini,
hain köpekleri, kurnaz tilkileri, çakalları, sırtlanları, leş kargalarını,
sülükleri, kurtları vs. incelemiş, sonunda kurtta karar kılmış.
Kurt vahşi bir hayvan olduğu için teknik
olarak çok zorlanmış olabilir, ancak üstün bir yetenek sergileyerek çocuk
sahibi olmayı başarmış.
İkinci rivayete göre, Türkler’in babası
olan adam kadın bulamamış ya da başka milletlerden kadınları beğenmemiş, bir
hayvan aramış.
Gerisini söylemeyelim.
*
Evet, böyle ‘sapık’ bir masalı,
birileri “tarihî hakikatler” ifadesiyle birlikte aktarabiliyorlar.
Üstelik, bunun Türkler’in soyunu “kutsallaştırdığını”
yazabiliyorlar.
Meleklerin bile secde ettiği Hz. Adem’in soyundan gelmek birilerine yetmediği
için, illa da bir hayvanın hayvanca ve sapıkça ilişkiden
doğmuş çocuğu olmaya özeniyorlar. “Allah’ın izni olmadan hiçbir kimsenin
iman etmesi mümkün değildir. O, akıllarını kullanmayanları (manevî) pislik
(murdarlık) içinde bırakır.” (Yûnus, 10/100)
Şu bir gerçek ki, bozkurt hikâyesini bu
şekilde aktaranlar, manevî pislik ve murdarlık içinde olma
yarışında birinciliği kimseye bırakmamaya niyet etmiş gibi görünüyorlar.
*
Doğal olarak bu kurtlu inanç, çağdaş
biyoloji bilgilerimiz ışığında devasız salaklığa karşılık geliyor.
Ancak, Türkler’in soyunu bir hayvana
bağlamak, ahmaklıktan daha fazla bir şey…
Düpedüz hayvanlık.
Aslında, Türkler’e sinsice yapılmış
bir hakaret..
Kendi kendisine hakaret edecek
derecede ahmaklık, dünya milliyetçilikleri arasında muhtemelen sadece
Türkler’inkine özgü.
Elin Alman’ı “üstün insan”
nazariyesini ortaya atıyor, bunlar ise “üstün hayvanlık” ya da “üstün
kurtluk”..
Yani insanlık ve insanlar arasında yer mi
kalmadı da hayvanlığı seçiyorsunuz?!.. Ve mine’l-garâib..
*
Gelelim bozkurtun rehber olmasına..
Bu konuda “Kılavuzu karga olanın…” atasözü yeterince fikir veriyor.
“Kılavuzu kurt olanın dişleri leşten
çıkmaz” deyip geçelim.
Çok şükür ki Müslümanlar’ın rehberleri
peygamberler ve şirkten kaçınan rabbânî âlimlerdir.
Kurtarıcı olarak bozkurta gelince… “De ki: Allah
kurtarır sizi ondan ve her sıkıntıdan. Sonra da siz müşriklik edersiniz.”
(Enâm, 6/64)
Yaşar Kalafat isimli birisi de,
Türkler’deki “hayvanlık tutkusu”nun derinliğini göstermek için “Göktürklerden
Günümüze Türk Halk İnançlarında Kurt” başlıklı bir makale kaleme almış.
Epeyce ter dökmüş, geniş bir araştırma yapmış. Yazdıklarından bir kısmı şöyle:
… kurdun Türk inanç sistemindeki
yerini belirlemeye çalışacağız.
… Kök–Türklerin atalarını düşmanları
tamamen imha edince bir tek çocuk kurtulur. Kolları ve bacakları da kesilmiş
olan bu çocuğu kurt besler. Efsaneye göre Tanrı bu kutlu soyun yok olmasını
istememiştir. Çocuk ile Kurt birleşirler ve dünyaya 10
çocukları gelir. Kurt Tanrı’dan gelen buyruğu dinleyerek bunlara yol
gösterir….
… Kendisinden türetilmiş olunan, yol
gösteren, manevi güç yüklü, kut bulmuş olan
kurt boz olan ismi verilmesinden çekinilen ve ondan bahsedilmesi gerekince
Kırkaş-Kaşkır gibi isimlerle tanımlanan kurttur.… Zira bu kurdun semavi
boyutu vardır. Bunun verebileceği muhtemel zararlardan
korunmak için de birtakım saçılar yapılmaktadır. Mesela
ona nezir adanmaktadır.
… Göksel bir varlık olduğuna
inanılan Kurt da şüphesiz Tanrı değildi, Göksel olması itibariyle Kut
bulmuş olacağından sadece kutsaldı.…
… Bahattin Öğel, Doğu Sibirya ilkel
kavimlerinin de atalarının kurt olduğuna inandıklarını
belirtmektedir.
Afyon–Bolvadin’de yaşayan Karabağlı
Karapapah Türkleri Nevruzda (Yeni gün) tarlaya “Kurt Kafası” dikip bereketi
cezbetmek için Onun etrafında dönerler. Kurt
kafasının koruyuculuğuna da inanılır. Bu uygulamada Artova-Tokat’ta da
vardır.
*
Özetle, Türkler’e göre bozkurt tanrı
değilmiş ama tanrısal özelliklere sahipmiş. Yani Allahu
Teala’nın hâşâ ortağı.
Bazıları, yukarıdaki kurt inancını
benimsemediklerini, ancak atalarına olan bağlılıklarından dolayı bozkurta saygı
duyduklarını söyleyebilirler. Bu, sonucu değiştirmez. Çünkü, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in haber verdiğine göre “bir kavme
benzeyen onlardandır”.
İkincisi, küfür ve şirk genellikle saf ve
pür olmaz; hakkı batıla karıştırma şeklinde kendisini
gösterir: “Hakkı batıla karıştırıp da bile bile hakkı
gizlemeyin!” (Bakara, 2/42)
Üçüncüsü, belirli bir sembol, küfrü/şirki
ya da belirli bir kâfir topluluğu temsil eden bir alâmet durumundaysa,
onun benimsenmesi küfürdür.
Mesela, Hristiyanlar’ın zünnarını giymenin
hükmünün küfür olduğu itikad kitaplarımızda belirtilir.
Üstelik zünnar, bozkurt sembolünün aksine,
tek başına, şirk içeren bir anlam da taşımaz.
*
Bozkurt sembolünün yanında üç
hilal simgesinin de yer alması, bozkurtu İslâmîleştirmez, fakat
hilalin şirk zihniyeti için istismar edilmesi anlamına gelir.
Resulullah s.a.s. zamanındaki müşrikler
de, hak ile batılı karıştırmış durumdaydılar. Bir yandan Kâbe’ye hürmet ediyor,
Hz. İbrahim’den beri yapılmakta olan hac ve umre ibadetlerini
sürdürüyor, diğer yandan da Kâbe ile putları bir arada benimsemekten geri
kalmıyorlardı. Putlar, tıpkı Türkler’in bozkurtu gibi, tanrı
değildiler, fakat tanrısal nitelikteydiler.
Lafı uzatmadan sonuca gelmek gerekirse:
Bir küfür şiârı/sembolü olan bozkurta
tâzim, şirktir ve küfürdür.
Çünkü, İslâm ulemasının üzerinde ittifak
etmiş bulundukları küfür tarifi gereğince, “şer’an tâzimi vacip olanı
tahkir, tahkiri vacip olanı tâzim küfürdür”.
(Mehmed Zahid Kotku rh. a., Nefsin
Terbiyesi adlı kitabının başlarında, öncelikle lâzım olanın sağlam
bir itikad olduğunu belirtir ve bu hükmü aktarır. Daha iman ile küfrü bile
ayıramayan ya da böylesi bir hassasiyeti bulunmayan kişilerin sofuluğu, tasavvufçuluğu, sözde irfanı ve riyakâr ahlâkçılığı “Cahilin
sofusu Şeytan’ın maskarasıdır” hükmüne dâhildir.)
*
Şeyh, mürşit, doğal lider, reis vs. diyerek peşine takılıp gittikleri
kişilerin bozkurtçuluk gibi akılsızca işlerini ve söylemlerini açıkça ya da
(susmak suretiyle) zımnen onaylayanlar, şu ayet-i kerîmenin kıyamet gününde
aleyhlerinde hüccet olacağını unutmamalıdırlar:
“Onlar, Allah’ı bırakıp hahamlarını ve
rahiplerini, bir de Meryemoğlu İsa’yı rabler edindiler. Oysa ki,
hepsi ancak bir ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı ki, O’ndan başka hiçbir
ilah yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden münezzehtir.” (Tevbe, 9/31)
Önceden hristiyan olan Adiyy bin Hatem r.
a., “Biz rahiplerimize ibadet edip tapmazdık” anlamına gelen şeyler
söylediğinde, Peygamber Efendimiz s.a.s., “Onların helâl dediğini helâl (meşru, uygun),
haram dediğini haram (yasaklanması gereken şey) kabul etmiyor muydunuz?! İşte bu, onları rab edinmektir”
buyurmuştur. Ev ke mâ kâle..
“Hayır, bize haydutluk, hırsızlık, yol
kesicilik, yağmacılık, çapulculuk, vahşet, kan dökücülük, ısırıcılık ve
eşkıyalık gibi hususlarda ilham kaynağı olan boş kurtumuzdan (ya da yoz
kurtumuzdan) senin hatırın için vazgeçmeyiz" diyenlere de söyleyeceğimiz şudur:
Cehennem’e kadar yolunuz var.
“Dediler
ki: Ey Hûd! Bize doğruluğu apaçık belli bir kanıt getirmedin; ve biz, senin
sözünle tanrılarımızı terk edecek de değiliz, sana inanacak da değiliz.”
(Hud, 11/53)
*
Şeâir (şiarlar, semboller, simgeler) konusu, dinde çok önemlidir.
Bu yüzden, Şah Veliyyullah Dihlevî rh. a.,
muhalled eseri Hüccetullahi’l-Baliğa’da bu
konuya özel bir bölüm ayırmış bulunuyor.
Aynı şekilde Bediüzzaman da, şeâir
konusu üzerinde özellikle durmuştur:
“Sünnet-i
seniyyenin içinde en mühimi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taallûk
eden sünnetlerdir. Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nevinden,
cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen
istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mesul olur. Bu nevi şeâire riya
giremez ve ilân edilir. Nafile nevinden de olsa, şahsî farzlardan
daha ehemmiyetlidir.”
Mesela ezan, şeâir arasında
yer alır ve aslına uygun şekilde okunması çok büyük önem taşır.
Bayramlar, şeâirdendir.
Her inanç grubunun kendine özgü şeâiri (sembolleri, simgeleri) bulunur.
O inanç grubuna mensup olmanın göstergesi, şeâire olan hürmettir.
Gamalı haça hürmet ediyorsanız, Nazisinizdir.
Sıradan bir haçı
saygıya lâyık görüyorsanız, hristiyansınızdır.
Bozkurta kutsallık atfediyor ve tazimde
bulunuyorsanız, müşriksinizdir.
*
Müşrik olmak için Allahu Teala’nın varlığını inkâr etmek gerekmiyor, ona bir
şekilde ortak koşmanız yeterlidir.
Bir nesneye kutsallık (ya da manevî değer) atfetmede
Kur’an ve Sünnet yerine putperest atalarınızın batıl inanç ve
hurafeleri, küfrü ve şirki referansınız olduğunda, artık siz müşriksinizdir.
“Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşuyor
oldukları halde iman ederler.” (Yusuf, 12/106)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder