CHP'NİN GELECEKTEKİ İKTİDARINA GİDEN YOLUN TAŞLARINI DÖŞEYEN "ZÜBÜK KARDEŞLİĞİ"

















Şeriatçılığı bırakıp demokrasiyi (siyasal halkçılığı) savunma hastalığı, bildiğim kadarıyla, önce Nurcularda başladı.

Mesela Yeni Asya grubunun lideri Mehmet Kutlular, İşte Hayatım adlı otobiyografisinde resmen demokrasiyi savunuyor.

FETÖ’cülerin de (Fethullahçı Takiyye Örgütü) demokrat oldukları malum.. 

Akredite oldukları zamanlarda düzenledikleri Abant Platformu toplantılarında demokrasiyi (halk çoğunluğunun kuyruğuna takılmayı) ve laikliği (siyasal dinsizliği) savunuyorlardı.. 

Şimdi de öyle.

*

Necmettin Erbakan liderliğindeki Millî Görüş hareketine gelince.. 

Erbakan Türkiye’yi demokrasiyi araç olarak kullanarak dönüştürmek istiyordu, demokrasiyi ideal olarak benimsemesi durumu yoktu.

İdealini Millî Görüş ve Adil Düzen gibi kavramlarla “yasal çerçevede” ifade etmeye çalışıyor, kendi tabiriyle “kuş dili” kullanıyordu.

Ancak, 28 Şubat’ta laik demokrasinin çiftesi ile yere kapaklanınca ideali (söylem düzeyinde) “yaşanabilir bir Türkiye” haline gelmeye başladı.

Halefi Temel Karamollaoğlu “kuş dili” kullanmadan “İslamcı değil müslümanım” diyebiliyor.

Çok zeki ya, İslamcı olmayan, yani İslam’dan yana olmayan bir müslüman.

Faydası neyse?

*

Onlardan ayrılan (Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki) grup zaten Millî Görüş gömleğini çıkarmış, çıkarmakla da yetinmeyip hışımla parça parça etmiş, ve de laik demokrasiyi (siyasal dinsiz halkçılığı) canla başla sacvunmaya başlamıştı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'leri ile barışmış, onun izine takılmışlardı.. (İzindeydiler ama tevazu gösterip Kemalist/Atatürkçü olduklarını söylemiyorlardı, bunu anlamayı bizim "irfan"ımıza havale ediyorlardı.)

Milli Mücadele’nin Mustafa Kemal’i ile laik Cumhuriyet’in Atatürk’ü arasında bir orta yol bulmaya çalışıyor, alternatif bir Kemalizm inşa etmeye uğraşıyorlardı.

Ve yeni ideolojilerini/davalarını “muhafazakâr demokrasi” diye adlandırıyorlardı.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun liderliğini yaptığı grup ise bu konularda net bir fikre sahip değildi.. 

Bu tür konuları halının altına süpürerek geçiştiriyorlardı.. 

Açık bir fikirleri yok gibi görünüyordu.

*

Tarikatçı Haydar Baş gibiler ise iyice zıvanadan çıkmış, ipi koparmış, Türk tipi siyasetin avara kasnağı fırıldaklar haline gelmişlerdi.

Resmî ideolojinin herşeyine imanları tamdı.

Atatürk büyük bir evliya/veli olmuş, peygamberliğine ramak kalmıştı.

Prof. Mahmud Esad Coşan Hoca’nın cemaatine (İskenderpaşa Cemaati’ne, Hakyolculara) gelince.. 

Onun vefatından üç yıl sonra Sağduyu Partisi adlı tabela marka oyuncak aracılığıyla laikliğe (siyasal dinsizliğe) ve demokrasiye (siyasal halkçılığa) olan imanlarını ilan ettiler.

Düzen”e biat etmiş durumdaydılar.

*

Bu yetmiyormuş gibi bir süre sonra boz kurt kuyrukluğuna talip oldular ve Milli Görüş gömleğini yırtmış olan “muhafazakâr demokrat” Erdoğan ile Atatürkçü-laik-ırkçı (ve de kasetçi, kaset bağımlısı) MHP’nin “zübük kardeşliği”ni savunmaya başladılar.

2011 yılına gelindiğinde AK Parti'nin kalan tek kusuru, boş kurtun (ya da yoz kurtun) kuyruğuna takılmayı becerememiş olması gibi görünüyordu.. Neyse ki Merhum Esad Efendi'nin "varis"i Nureddin bu eksikliğin farkına varmış ve Erdoğan'ı irşad için kolları sıvamıştı. 

Mehmed Zahid Kotku rh. a. ile Esad Efendi merhumun hoca efendiliği "büzüklerin (hoşaf) efendiliği" halini almaya başlamıştı.

Hoca efendilik "out", hoşaf efendilik "in"di.

*

Fakat 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP’nin boş kurtlarına AK Parti değil CHP yanaştı.

Demek ki, bir dereceye kadar yoz kurtçu olabildiğine göre CHP bile gerektiğinde desteklenebilirdi.

Ancak, “yeni İskenderpaşa”nin hayali çok geçmeden gerçekleşecek, Cumhur İttifakı çatısı altında yoz kurtçuluk ile “muhafazakâr demokrasi”nin mutlu birlikteliği hayata geçirilecekti.

Yeni İskenderpaşa’nın “aziz başkan”ı Erdoğan liderliğinde asr-ı saadet yeniden yaşanmaya başlamış, Türkiye siyaseti olması gereken yörüngeye oturmuştu.

Evet, İskenderpaşa Cemaati’nin “istikamet”ini artık Atatürkist-laik yoz kurtun kuyruk izleri belirliyordu.

*

Böylece, Türkiye’deki bütün “dindar” cemaat ve gruplar aynı siyasî çizgiye gelmiş bulunuyorlardı.

Aralarında bir fark kalmamıştı

Bu, Türkiye’de hiç Şeriatçı kalmamış olması anlamına gelmiyordu, fakat Türk siyasetinde bir ağırlıkları ve etkileri kalmamış durumdaydı.

Bunun getireceği sonucu ise, en iyi Bediüzzaman’ın talebelerinin anlaması gerekiyordu.

Çünkü o, yersiz ve lüzumsuz bir muhabbetin, haksız, gayrimeşru ve cahiliye zihniyetine dayalı bir tarafgirliğin ve destekçiliğin, kaderin adaleti çerçevesinde tokat yemeye neden olacağını döne döne anlatmıştı.

Evet, Türkiye “dindar”ları demokrasiyi savunmakla, demokrasi adına kendilerine yapılacak zulümleri onaylamış, buna “Caizdir” fetvası vermiş durumdalar.

[Merhum Bediüzzaman şöyle diyor:

Bu asrın acip bir hassasıdır (tuhaf bir özelliğidir). Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi; ve bir tek haseneyi (iyiliği), binler seyyiatı (kötülüğü) işleyen ve binler mânevî ve maddî hukuk-u ibâdı (kulların haklarını) mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl (azın azı) olan ehl-i dalâlet ve tuğyan (sapıklık ve azgınlık ehli), safdil taraftarla ekseriyet (çoğunluk) teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüp eden (gereken) musibet-i âmmenin (genel belanın) devamına ve idamesine (sürmesine), belki teşdidine (şiddetlenmesine) kader-i İlâhiyeye fetva verirler; “Biz buna müstehakız” derler.]

*

Ektiklerini biçecek gibi görünüyorlar.. Demokles’in kılıcı her daim tepelerinde.

Yarın milliyetçilik, Türkçülük, laiklik, demokrasi, Atatürkçülük vs. adına zulme maruz kaldıklarında itiraz etmelerini sağlayacak (kendilerine ait) “bağımsız” bir “değerler manzumesi”ne artık sahip değiller.

Ellerindekinin hepsinden vazgeçtiler.. Hepsini konjonktürel dünyevî menfaatler uğruna sattılar.

Oysa, laikliğe ve demokrasiye karşı İslam eksenli “ilkesel” bir duruş sergilemeleri gerekiyordu.

*

Türkiye'de süreç CHP lehine işliyor.

CHP zihniyeti kazandı, geriye CHP'nin kendisinin kazanması, iktidar olması kaldı.

Şunu söylemek mümkün: Recep Tayyip Erdoğan, yaptıklarıyla CHP’nin gelecekteki iktidarını inşa ediyor.

Ve bu noktada diğer “dindar” gruplar ve cemaatler de Erdoğan’a yardımcı oluyorlar.

Çünkü, gerek Erdoğan’ın, gerekse diğer grupların savunmaya başladıkları görüşlerin asıl sahibi CHP.. Buna yoz kurtçuluk da dahil.

O görüşlerin patenti CHP’ye ait.

İmdi, siz, sizi CHP’den farklı kılan görüşlerinizden ve duruşunuzdan vazgeçtiğinizde, insanların CHP’ye yönelmesine engel olan şey, sadece şu ikisi olacaktır: 

Halk kitlelerindeki geleneksel CHP antipatisi, elinin CHP’ye oy vermeye gitmemesi, ve de CHP’deki aşırı din karşıtı söylemin ürkütücülüğü.

*

CHP’deki aşırı din karşıtı söylem Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu ile birlikte törpülenmeye başlamış durumda.. Ve bunun meyvelerini topluyorlar.

Halk kitlelerinin elinin CHP’ye oy vermemesine gelince.. Buna da “Altılı Masa” sayesinde son verilmiş durumda.

Gerek Saadet Partililer, gerek eski AK Partililer (Davutoğlu ve Babacan partileri), gerekse eski MHP’li Türkçüler (Akşener partisi), CHP’ye oy vermeme yönündeki tutumlarından (Altılı Masa ittifakı yüzünden) vazgeçmiş bulunuyorlar.

Yadırgadığınız birşeyi ilk kez yapmak zordur, fakat bir defa yaptınız mı, artık o, yol olur.

Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Deva Partisi ve İYİ Parti zamanla eriyecek, fakat tabanlarının bir kısmı CHP seçmeni haline gelecektir.

*

Onların bu noktaya gelmelerinde Erdoğan’ın büyük katkısı var.. Çünkü söylemlerinin bugünkü CHP’ninkinden kayda değer bir farkı yok.

Tabanını zihniyet olarak CHP çizgisine çekmede çok başarılı oldu, dolayısıyla bunun meyvelerini toplayacaktır.

Topluyor da.. CHP’nin oy oranının artması, İstanbul ve Ankara belediyelerini alması nedensiz değildir.

Mesele sadece ekonomik sıkıntılar kaynaklı tepki değil.. Aynı zamanda zihniyet olarak benzeşme var.

*

Senin zihniyet olarak CHP’den bir farkın kalmamışsa, CHP ile konformizm ve “düzencilik, rejimperestlik” bakımından aynı çizgiye gelmişsen, sana oy verenler yarın rahatlıkla CHP’ye de verirler.

Vereceklerdir.

Gidiş o yönde..

Bu süreci sadece CHP, Selanikli Mustafa Atatürk dönemindeki katı söylemleri tekrar benimsemek suretiyle tersine çevirebilir.

Buna da niyetleri yok gibi görünüyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜZELTME VE ÖZÜR

  "Sen Utanmazlığın ve Karaktersizliğin Resmini Yapabilir misin Abidin?" başlıklı yazımız şu satırlarla başlıyordu:  MİT’i (Milli ...