Darwin’in
teorisi gerçekte “bilim-kurgu” mahiyetinde bir çalışma durumundadır.
Bildiğimiz
bilim-kurgu eserlerinden farkı, bunun çalışmasının geleceğe değil de geçmişe
yönelik bir “tahmin” niteliği taşıyor olmasıdır.
Bu
yönüyle yazdıkları bir “tarihî roman” olarak da kabul edilebilir.
Mevcut
tarihî romanlardan farkı ise bunun bildiğimiz insan türünün değil de genel
olarak canlıların tarihinden bahsediyor olmasıdır.
Bir
tarihî roman tümden kurgu üzerine inşa edilemez.. O zaman ortaya Yüzüklerin
Efendisi türünden saçmalıklar (romanımsı modern masallar) çıkar.
Evet,
bir tarihî romanın hem zaman, hem mekân, hem insan toplulukları (kavimler), hem
de kurumlar (devletler vs.) düzeyinde birtakım gerçekleri temel alıyor olması
gerekir.
Mesela
Tarık Buğra’nın Küçük Ağa romanını alalım.. Romanın baş kahramanı
kurgusal olsa bile, genel çerçeve birçok tarihî gerçeği ihtiva
etmektedir.
İşte,
Darwin’in yazdıklarının durumu da budur.. Söylediklerinin birçoğu
doğrudur, fakat bilim-kurgu kategorisinde değerlendirilmesi gereken tarihî
romanını tartışmalı hale getiren özellik, zoolog ve botanikçilerin
bulgularının üzerine kendi uydurma, yakıştırma ve tahminlerini giydirmiş
olmasıdır.
*
Nitekim,
Darwin’in kitabının giriş bölümünün ilk paragrafı, bunun böyle olduğunu ortaya
koyuyor (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, çev. Öner Ünalan, 3. b., İstanbul 2012):
“Majestelerinin gemisi Beagle’da bir doğa bilgini
olarak bulunduğum sırada, Güney Amerika’da yaşayan organik varlıkların
dağılımındaki ve o kıtanın bugünkü ve geçmişteki canlılarının yerbilimsel
ilişkilerindeki belirli olgular [fosiller] gözüme pek çarpmıştı. Bu olgular,
elinizdeki kitabın ilerdeki bölümlerinde de göreceğiniz gibi, büyük
filozoflarımızdan birinin sırların sırrı dediği “türlerin kökeni”ne ışık
tutacağa benziyordu. 1837’de, yurda dönerken, bununla herhangi bir ilişkisi olabilecek
bütün olguları sabırla derleyerek ve titizlikle karşılaştırarak söz konusu
soruya eksik de olsa bir yanıt bulunabileceğini düşündüm. Ancak beş yıllık bir
çalışmadan sonra bu konuda kurguda bulunmaya (speculation)
başladım ve kısa bazı notlar aldım; 1844’te bunları genişleterek bana olası
(probable) görünen sonucun taslağını elde ettim. Aynı konuyla o zamandan
beri hiç aralıksız uğraştım. Bu türlü kişisel ayrıntılara girmemin
bağışlanacağını umuyorum, çünkü bunları, bir sonuca varmak için pek de ivecen [aceleci]
davranmadığımı belirtmek için yazıyorum.”
Böyledir..
Roman yazmak aceleye gelmez.
Mesela
Victor Hugo Sefiller’i 17 yılda yazmış bulunuyor.
Tolstoy
Harp ve Sulh’u biraz aceleye getirmiş, yedi yılda yazmış.
Darwin
ise romanını beş yılda tamamlamış..
Görüldüğü
gibi, düşüncelerinin kurgu (spekülasyon) olduğunu söylüyor.
Ve
ihtimalden/olasılıktan (probability) söz ediyor.
Yani
dediği şu: “Geçmişte şöyle şöyle birşeyler yaşanmış olması muhtemeldir.”
*
Derler
ki, “Taktik bir yalan, cahillerin elinde stratejik bir hakikate dönüşür”.
Bediüzzaman’ın
da şöyle bir sözü var: “Mecaz, ilmin elinden cehlin (cehaletin) eline düşse hakikate inkılap eder
(dönüşür).”
İşte,
Darwin’in “kurgu”su (spekülasyonu) da maymunluk heveslisi cahillerin
elinde tarihî hakikatler/gerçekler haline gelmiş durumda.
Onun
olası gördüğü, muhtemel (ihtimal dahilinde) kabul ettiği bir
durum, aptal cahillerin elinde “asla sorgulanamaz, doğruluğu tartışma konusu
yapılamaz kesin bilimsel gerçek” halini almış.
O
oturup beş yıl zarfında bir tarihî roman yazmış, cahiller ise “İşte gerçek
tarih bu!” demişler.
*
Darwin’in
kitabının giriş bölümünün ikinci paragrafı şu cümleyle başlıyor:
“Şimdi (1859) yapıtım [kitabım] aşağı yukarı bitti;
ama tamamlanması daha birçok yılımı alacağı için, ve sağlığım bozulduğu için,
bu özeti yayımlama zorunluğunu duydum.”
Gerçekte
buna özet demek mümkün değil, çünkü bu özet (tercümesi itibariyle) 300 sayfaya
yakın hacimde.
“Bitti, özetliyorum” dediği asıl “büyük kitab”ı, sonraki yıllarda yedi ayrı kitap olarak şu adlar altında yayınlandı:
Orkidelerin Döllenmesi,
Evcilleştirme Altında Hayvanların ve Bitkilerin Değişimi,
İnsanın Türeyişi ve Cinsiyete Göre Seçilim,
İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi,
Böcekçil Bitkiler,
Sebzeler Aleminde Çapraz ve Kendine Döllenmenin Etkileri,
Bitkilerde Hareketin Gücü.
*
Darwin, kitabının giriş bölümünün üçüncü paragrafında ise şunları söylüyor:
“Şimdi yayımladığım
bu özet zorunlu olarak eksiktir. [Herşeyden önce,] Burada, başvurduğum
kaynakları ve yetkili kişileri anamıyorum; okurun biraz da [o kaynaklardan ve
yetkili kişilerden öğrediklerimi doğru aktardığım konusunda] benim doğruluğuma
güveneceğini ummak zorundayım. Her zaman yalnızca gerçek yetkililere [alanında
yetkinlik kazanmış uzmanlara, otoritelere] güvenmeye özen gösterdiğimi
umuyorsam da, hiç kuşkusuz, yanılgılarım olmuştur. Burada ancak pek çok
durumda yeterli görüleceğini umduğum birkaç açıklayıcı olguyu ve [bunlardan
hareketle] vardığım genel sonuçları verebiliyorum. Bütün olguları, vardığım
sonuçların dayandığı kaynaklarla birlikte, ilerde, ayrıntılı olarak yayımlamanın
gerekliliğini hiç kimse benden daha çok önemseyemez; bunu bir gelecek
kitabımda yapmayı umuyorum. Çünkü, bu yapıtta, görünüşte çoğu zaman benimkilere
[benim vardığım sonuçlara] doğrudan doğruya karşıt sonuçlara yol açan olguların
gösterilemeyeceği bir tek nokta yok gibidir. Güvenilir bir sonuca, bir
konunun iki yönüyle ilgili olguların tam olarak ortaya konup karşılaştırılması
ile varılabilir; ve bu, burada olamaz.”
Burada aslında ustaca bir
mugalata var..
Tezlerinde
(kurgu ve tahminlerinde) görülecek eksiklikleri tezlerinin bizzat kendisine
değil de, özetin yol açtığı kısıtlılığa bağlıyor. Bu, makul ve inandırıcı bir
bahane değil.
İkinci
cümle, sözünü ettiği eksikliğin “başvurulan kaynakların ve yetkili kişilerin
anılamaması” noktasından olduğunu gösteriyor. Bu, intihal olarak
yorumlanabilecek bir tavra karşılık geliyorsa da, sadece akademik etik ya da
meslekî ahlâk açısından önemlidir, araştırılan konunun özü bakımından önem
taşımaz.
Bir bilgi ya da
fikir doğruysa, kaynağın anılması ona fazladan bir doğruluk kazandırmaz.
“Yetkili kişiler”in (Ne demekse?) anılması için de aynı durum söz konusudur.
Görüldüğü gibi, Darwin,
kraldan fazla kralcı Darwinistlerin aksine, yanıldığı noktaların
olabileceğini de kabul ediyor.
*
Öte yandan,
hazırladığı özet kitaptaki temel eksikliğin, olguların tamamını veremiyor
olmasından kaynaklandığını düşündüğü anlaşılıyor:
“Burada ancak pek çok durumda yeterli görüleceğini umduğum birkaç açıklayıcı
olguyu ve vardığım genel sonuçları verebiliyorum. Bütün olguları, vardığım
sonuçların dayandığı kaynaklarla birlikte, ilerde, ayrıntılı olarak yayımlamanın
gerekliliğini hiç kimse benden daha çok önemseyemez; bunu bir gelecek
kitabımda yapmayı umuyorum.”
Yeterli
görüleceğini umuyorsan, mesele yok demektir.. Lafı çoğaltmak anlamsız
olur..
Ancak, bir
sonraki cümle, asıl sorunun başka olduğunu gösteriyor:
“Çünkü, bu yapıtta, görünüşte çoğu zaman benimkilere [benim vardığım
sonuçlara] doğrudan doğruya karşıt sonuçlara yol açan olguların gösterilemeyeceği
bir tek nokta [bile] yok gibidir.”
Demek ki,
Darwin’in, görüşlerinin kanıtı/delili olarak ileriye sürdüğü olgular, karşıt
görüşü savunmak için de kullanılabilir mahiyette..
Üstelik, bunun
istisnası bile bulunmuyor, “bir tek nokta bile yok gibidir”.
Bir sonraki cümle
de, yine mugalata kabilinden bir kurnazlığa karşılık geliyor:
“Güvenilir bir sonuca, bir konunun iki yönüyle ilgili olguların tam
olarak ortaya konup karşılaştırılması ile varılabilir; ve bu, burada
olamaz.”
Neden olamaz?..
Niye olmasın ki?..
Bu, yazdıklarının
güvenilir olmadığını kabul etmesi anlamına geliyor.
Üstelik, bu cümle
ile bir önceki cümle, birbiriyle çelişiyor.. Burada farklı sonuçlara varmayı
sağlayacak olgulardan söz ederken, önceki cümlede aynı olguların iki zıt iddia
için de delil olarak kullanılabilecek durumda olduklarını ileri sürüyor.
Buradan
anlaşılıyor ki, iddialarını savunmak için, salt kendi tezini ispata yarayacak,
karşıt görüşe açık kapı bırakmayan herhangi bir “olgu” bulamamış.
Bulsaydı, onlardan
bahsetme vazifesini ileride yayınlayacağı "büyük yapıt"ına bırakmaz, bu özette sıralardı.
*
Bu “olguların
karşıt sonuçlara varılmasını da mümkün kılan iki yönlülükleri (ya da
belirsizlikleri)” meselesi üzerinde durmakta fayda var.
Konuyu benzer bir
örnek üzerinden daha anlaşılır hale getirmeyi deneyelim.
İmdi, Darwin’in
çalışmasının özünü “evrim” meselesi oluşturuyor. Biz, fen bilimleri
değil de sosyal bilimler alanında “değişim” kavramını eksen alan benzer
bir çalışma yaptığımızı düşünelim.
Mesela konumuz “Türkiye
toplumunda sosyal değişme” olabilir.. Tabiî değişim, çok geniş, uçsuz bucaksız
bir mesele, biz bunu “Türkiye toplumunda bireyselleşme mi,
cemaatleşme/gruplaşma mı yaşandı?” sorusu etrafında ele almayı deneyebiliriz.
Eğer Darwin’in
çalışma yöntemini benimsersek şunu yaparız: Türkiye’de bugüne kadar
yapılmış bütün sosyolojik araştırmaları toplayıp onlardaki verileri tasnif
eder, bunlardan hareketle mesela “Türkiye’de bireyselleşme yaşanmış” deriz.
İşte, Darwin’in
sözünü ettiği “olguların bizim vardığımız sonucun tam aksi yöndeki sonuçlar
için de kullanılabilmesi” durumu burada ortaya çıkabilir.
Bir başkası
pekâlâ aynı bulgulardan ve verilerden hareketle “Türkiye’de cemaatleşme yaşandığı”
sonucuna varıyor olabilir. Yine, olayı, “Değişim tek yönlü değil, karmaşık,
bazen o yönde, bazen bu yönde” diyerek çok daha farklı bir biçimde
yorumlayanlar da çıkabilir.
*
Aslında herkes, böylesi durumlarda, kendi vardığı sonucu haklı gösterecek verilere ulaşma imkânına genelde sahiptir. Bu
noktada farklı sonuçlara yol açan verileri ve bulguları (olguları)
karşılaştırmak da sorunu çözmez. Genelde böyle bir durumda herkesin, kendi
vardığı sonucun aksi yöndeki sonuca yol açan verileri belirli etkenlere
bağlayarak önemsizleştirme, değersizleştirme, görmezden gelme veya “Bu ayrı bir
tartışma konusu” filan diyerek kenara itme imkânı bulunur.
Bu, bilimsel
çalışmalarda (ne yazık ki) her zaman yapılan birşeydir. Mesela, Newton'un yerçekimi (ya da evrensel kütleçekim) yasasını/teorisini
alalım.. Şu ifadeler, Vikipedi’nin “Newton’un evrensel
kütleçekim yasası” maddesinde yer alıyor:
“Newton’un teorisi gezegenlerin,
özellikle Merkür’ün, yörüngelerinin güneşe en yakın noktalarının (günberi)
yalpalamalarını tam olarak açıklamaz. Newton'un [teorisinin] tahminler[iy]le,
gözlenen [gözlemlenen] yalpalama arasında, diğer gezegenlerin çekimsel
sürüklemelerinden kaynaklanan, 43/3600 derecelik(43 arcsecond) bir uyumsuzluk
bulunmaktadır.
“Newton’un teorisi kullanılarak tahmin edilen sapma gözlenenin sadece yarısıdır. [Einstein’ın]
Genel görelilik [teorisinin tahminleri] ise gözlemlere daha yakındır.
“Çekimsel ve ataletsel kütlelerin tüm
kütleler için aynı olmasıyla ilgili gözlenen gerçek, Newton’un
sisteminde açıklanamamaktadır [teoriyle uyuşmuyor]. Genel görelilik [ise]
bunu bir varsayım olarak alır [tabiri caizse topu taca atar, sorunu
görmezden gelir].”
(https://tr.wikipedia.org/wiki/Newton%27un_evrensel_k%C3%BCtle%C3%A7ekim_yasas%C4%B1)
*
Kısacası,
bilimsel teorilere sadece bilimin ne olduğunu bilmeyen cahiller kesin
gerçekler olarak inanırlar.
Bilim adamı kabul
edilenlere gelince.. Bunların bir kısmı gerçekte cahildir, dolayısıyla
cehaletlerinin bir sonucu olarak bilimsel teorilere sarsılmaz bir imanla
bağlanırlar. Bazıları ise düpedüz aptal oldukları için böylesi bir tavır
sergilerler.
Darwin’in
teorisine bilimsel gerçek olarak iman edenlere gelince..
Bunların bir
kısmı cehalet ile aptallığı mezcetme başarısı göstermiş “sonradan görme,
ne oldum delisi görgüsüz bilimperest”lerdir.. Bir kısmı da “İslam’a, dine karşı
olsun da isterse çamurdan olsun, ben onun yanındayım” diyen “kesin inançlı” mutaassıp
ve fanatik akılsızlardır.
Konuya dönersek,
Darwin gibi yapıp söz konusu (“değişim”le ilgili) sosyolojik araştırmalardaki
bulguları üst üste yığarak cilt cilt kalın kitaplar yazabilir, sonra da
bunları bir kitapta özetlemeyi deneyebiliriz, ancak kitaplardaki malzeme
bolluğu vardığımız sonuçların doğruluğunu gösterme açısından gerçekte hiçbir
değer taşımaz.
Fakat, bunun psikolojik
etkisi büyük olur.. Herkes “Adam bu mesele üzerinde bu kadar çok şey
yazdığına göre herhalde birşey biliyor ki yazmış” der.
İkincisi, kimse
bu kitapları oturup baştan sona okuma sabrını gösteremez, dolayısıyla birçok
kimse şöyle düşünür: “Okuduğum kadarında beni etkileyen, bana önemli gelen
fazla birşey yok ama diğer kısımlarda belki önemli şeyler bulunuyor olabilir.”
Darwin’in “büyük
kitab”ının, yani sonradan yayınladığı yedi kitabın durumu aslında budur.
Yazdıklarının
çoğu sağdan soldan yaptığı lüzumsuz “alıntı ve aktarmalar”lardan ibarettir.. Bunların
üzerine giydirdiği kendi iddiası ise delilden yoksun bir zan ve tahmin olmanın ötesine gitmiyor.
*
Darwin, bu özet
kitabının son bölümüne “Özet ve Sonuç” başlığını atmış.. Yani özetin
özeti..
Orada önce,
iddialarına yöneltilen eleştirileri sıralıyor.. Verdiği cevaplar, ne yazık ki mugalata
kabilinden söz oyunlarından ibaret.. Bunları tek tek sıralarsak yazı çok
uzar.. Onun için geçiyoruz.
Sonra da şöyle
diyor:
“Teoriye karşı haklı olarak yöneltilmiş itirazların ve teorinin karşılaştığı
güçlüklerin başlıcaları bunlardır; bunların yanıtlarını ve açıklamalarını
elimden geldiği kadar kısaca özetledim. Ve bu güçlüklerin ağırlığı altında yıllarca,
ve onların ağırlığından kuşkulanamayacak kadar çok ezildim. Ama daha önemli
itirazların, bilmediğimizi açıkça itiraf ettiğimiz sorunlarla ilişkili
olması özellikle dikkate değer; ve ne denli bilgisiz olduğumuzu da bilmiyoruz.
En basit organla en yetkin organ arasındaki olanaklı geçişsel aşamalanmaları bilmiyoruz;
bin yıllar boyunca yayılmanın çeşitli yollarının neler olduğunu, ve yerbilimsel
belgelerin hangi ölçüde eksik olduğunu bildiğimiz de öne sürülemez. Bu
itirazlar önemli olabilir, ama bence, değişiklik geçirerek türeme
teorisini yıkmaya asla yetmez.”
Temelini bilgisizlik
ve delilsiz inanç oluşturan bir takıntıyı kim nasıl yıkabilir ki?!
Mesela bazı akıl
hastaları kendilerini Napolyon, peygamber vs. zannediyorlar.. Böyle bir şahsın
kişisel inancını nasıl çürütebilirsiniz ki?!
Darwin’in akıl
yürütüş biçimi de aynı..
Görüldüğü gibi,
kendisine yöneltilen eleştirilerden kolay bulduklarına kendince cevap vermeyi
denemiş, asıl can alıcı soruları ise bu şekilde geçiştiriyor.
Birşey bilmiyor, en
temel sorunlar hakkında söyleyebildiği hiçbir şey yok, fakat, bilmiyor oluşunu
sanki bir kanıtmış gibi ortaya sürecek kadar da kurnaz..
Böyle bir numarayla işin içinden sıyrılmayı herkes akıl
edemez..
Böylece, o
noktalardan yapılacak saldırıların önünü kesmiş oluyor.. “Tamam, haklısınız,
fakat Darwin zaten bunu söylemişti” denilecek..
Yerbilimsel
dediği delilllere de sahip değil, ortada teorisini doğrulayan hiçbir şey yok,
fakat yine de “Bu itirazlar önemli olabilir, ama bence, değişiklik geçirerek
türeme teorisini yıkmaya asla yetmez” diyerek kuyruğu dik tutmayı sürdürüyor,
zaferini ilan ediyor.
Sen herhangi bir
kanıt getiremediğinde ortada teori mi kalır ki, yıkmaya ihtiyaç duyulsun?!
Fakat şunu itiraf
etmek gerekiyor, adam olağanüstü zeki.. Retorik ustası.. Bilgisizliği bile kanıt
gibi kullanabilmek, herkesin üstesinden gelebileceği bir beceri değildir.
*
Darwin’in yaptığı
kurnazlıklardan biri de, Newton’un kendisini eleştirenlere verdiği cevaba
sığınıyor olması.
Kitabının “Özet
ve Sonuç” bölümünde şu satırlar yer alıyor:
“Yanlış bir
teorinin, yukarda belirtilen
çeşitli büyük olgu gruplarını doğal
seçme teorisi gibi pek doyurucu bir
tarzda açıklayacağı hemen hemen hiç düşünülemez. Yakınlarda bunun
güvenilir bir kanıtlama yolu olmadığı öne sürüldü; oysa bu, yaşamın alışılagelen
olgularının içyüzünü araştırmada kullanılan bir yöntemdir; ve
en büyük doğa filozofları çoğu zaman
bu yöntemi kullanmışlardır. Işığın dalga
hareketiyle yayılması teorisine; ve dünyanın yakın zamanlara dek hemen hemen hiçbir kesin
kanıtı bulunmayan o kendi eksenindeki dönüşüne olan inanca aynı yoldan varılmıştır. Yaşamın özü
ya da kökeni problemini, çok daha çetin bir problemi, bilimin
şimdiye dek hiç aydınlatmamış olması, geçerli
bir itiraz değildir. Yerçekiminin özünün ne olduğunu kim açıklayabiliyor? Bugün,
bu bilinmedik çekim öğesinden çıkarılmış sonuçları kabul
ederken hiç kimse duraksamıyor; oysa Leibnitz, Newton’u “felsefeye anlaşılmaz nitelikler ve mucizeler sokmak”la
suçlamıştı.”
Yani “Bazı
teorileri oluşturmak için kesin kanıt bulmamız da, teorinin temelini oluşturan
kavramın mahiyetini/özünü açıklayabilmemiz de gerekmiyor” demek istiyor.
Bu mesele Vikipedi’nin
“Charles Darwin” maddesinde şu şekilde aktarılıyor:
"Yaşamın kökeninin açıklanamadığı
yönündeki itirazlara yanıt olarak Darwin, yerçekiminin nedeni[nin] bilinmemesine [Newton'un bu konuda bir açıklama getirememesine] rağmen Newton yasasının kabul edilmesine işaret etmiştir. Bu konudaki
eleştiri ve çekincelere rağmen, 1871'de Hooker'a yazdığı bir mektupta yaşamın
kökeninin "sıcak küçük bir gölde" meydana gelmiş olabileceğini
ileri sürerek ileri görüşlü bir fikir ortaya atmıştır.”
Görüldüğü
gibi, Darwin bilim-kurgu romanı (ya da tarihî roman) yazmayı hiç bırakmamış..
Yaşamın
kökeni sıcak küçük bir gölde meydana gelmiş olabilirmiş.. Nasıl olmuşsa?.
Olmuş
işte, sorma!..
Sorma
ki iş gelip Allahu Teala’nın yaratması bahsine dayanmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder