İRAN’IN DANIŞIKLI DÖVÜŞÜ MÜ?

 



Bazıları İran’ın ABD ve İsrail ile olan danışıklı dövüşünden söz ediyorlar.

Delil olarak da mesela İran’ın Kasım Süleymani’nin ölümünden sonra verdiği karşılığı (Trump’ın açıkladığı üzere) önceden ABD makamlarına bildirmiş olmasını gösteriyorlar.

İmdi, danışıklı dövüş böyle tek taraflı olmaz.. Bu nasıl bir danışıklı dövüş ki, bir taraf, diğer tarafın Kasım Süleymani gibi bir adamını öldürüyor?!

Bu nasıl bir danışıklı dövüş ki, İsrail İran’ın önde gelen bir generalini ve yanı sıra birçok önemli subayını öldürüyor?!

Bir kavganın danışıklı dövüş olmaması için illa da “kesintisiz sıcak savaş” olarak cereyan etmesi mi gerekiyor?

Benzer durum bazen bireyler arasında da yaşanır.. Mesela aynı işyerinde çalışan iki kişi kediyle köpek gibi birbirleriyle hırlaşırlar, fakat asla yumruk yumruğa kavgaya da girmezler.. Kan dökülmemesi, aralarındaki hırlaşmanın danışıklı dövüş olması anlamına gelmez.

Kaldı ki İran’a atfedilen danışıklı dövüşte kan da var.

*

Burada olay, İran’ın dayak yiyor olmasına rağmen başına daha büyük bela almamak için çekingen, ihtiyatlı ve temkinli davranmasından ibaret.

Adamlar açıkça korkuyoruz demiyorlar ama korkuyorlar işte..

Mesela İran’ın Kasım Süleymani’nin ölümünden sonra verdiği tepkiyi alalım.. Bu bir danışıklı dövüş olsa, Trump onların ABD’ye yaptığı bildirimi ifşa etmezdi..

Mahallenin astığı astık kestiği kestik, cinayet, haneye tecavüz vs. türünden eylemleriyle meşhur namlı kabadayısı ile gariban birinin kavga ettiğini düşünelim, kabadayı bunun gözünü çıkarıyor (Ki Süleymani’nin öldürülmesi böyle birşeydir), gariban da (önceden haber vererek, “Onurumu korumak için bunu yapmak zorundayım” deyip) bir yumruk atıyor.

Kabadayı, adamın gözü gitti diye buna ses çıkartmıyor, fakat sonradan “Karizmayı mı çizdirdim acaba?” diye düşünerek, “Aslında ona acıdığım için yumruğuna karşılık vermedim” şeklinde bir açıklama yapıp o garibanı rezil ediyor.

Bu, danışıklı dövüş müdür?!

*

Evet, İran’daki Şiîlik taassubu kabul edilebilir birşey değil.. Dış politikadaki birçok hamlesi ya da hamlesizliği de bize göre yanlış..

Kimi konularda sergiledikleri takiyye de riyakârlığın ta kendisi..

İşlerine geldiğinde kıvrak manevralar yapabiliyorlar..

Fakat bütün bunlar, onların her hareketinde bir kötülük aramayı gerektirmez..

Onu mevcut kusurları üzerinden eleştirmek yeterlidir, ayrıca her yaptığına bir kulp takarak kusur icat etmeye çalışmak ayıptır, insafsızlıktır, merhametsizliktir, adaletsizliktir.. Bunun sonu iftiracılığa kadar varır.

*

Danışıklı dövüş görmek istiyorsak Birinci Dünya Savaşı’ndaki düşmanlarımız (İngiltere, Fransa, İtalya) ile Selanikli Mustafa Atatürk’ün ilişkilerine bakmak yeterlidir.

İstiklal Harbi’nin Batı Cephesi Komutanı, Selanikli'nin başbakanı, sağ kolu, kendisinden sonraki halefi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1973 yılında cumhuriyetin ilanının 50’nci yıldönümü vesilesiyle Milliyet gazetesine verdiği demecinde, Selanikli Mustafa Atatürk ile işgalci düşmanlar arasındaki danışıklı dövüşü (ve de perde arkasındaki işbirliğini) şu şekilde açıklamıştı:

"İstiklal mücadelesinin başarısı da esasında İngilizlerin buna karar vermesi ve diğer müttefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle mümkün olmuştur.

(Milliyet Gazetesi‘nin 29 Ekim 1973 tarihli sayısından aktaran Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası, İstanbul: Yordam Kitap, 2018, s. 60.)

Danışıklı dövüş öyle olmaz, böyle olur!..

Söyleyen adam dikkate alındığında bunu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmî açıklaması olarak kabul etmek mümkündür.

Kolaysa, buyur sen de İran gibi İsrail ve ABD ile “danışıklı dövüş” yap!..

Şimdi İranlılar tutup senin aylarca düşünerek, taşınarak, kaşınarak, öksürerek, yutkunarak, titreyerek bekledikten sonra İsrail’e birkaç kalem malı satmaktan vazgeçmeni danışıklı dövüş olarak nitelendirseler, sen buna razı olur musun?!

İncinmez misin?!

İşin aslı şu: Ne İran’ınki danışıklı dövüş, ne de Türkiye’ninki..

İkisinin de korkuları ve vazgeçemedikleri, zarar görmesini istemedikleri dünyevî menfaat hesapları var..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUFÎLİK İSTİSMARCILARIYLA (Kİ İSTİSMARI SÜRDÜRMEK İÇİN "DEVLET"Çİ OLMAK ZORUNDALAR) MÜCADELE ETMEK GEREKİYOR, SUFÎLİKLE DEĞİL!

  Risale-i Nur talebesi gazeteci Mustafa Kaplan ’ın aktardığına göre, bir şakirdi, merhum Bediüzzaman 'ın  Nurculuk yaftasından hoşlan...