NATO'CU TÜRKİYE TEKFİRCİLİĞİ

 




Dr. Nurullah Çakmaktaş “Dini Radikalizmin Ana Akım İslamcılara Yönelttiği Tenkitler” başlıklı makalesinde, tekfir (kâfir ilan etme, küfre nisbet etme) tartışmaları hakkında şunları söylüyor:

“Dini radikalizmin önemli metinlerinde ana akım İslamcılık, tekfir konusunda Kuran ve Sünnetin açık beyanına mugayir tutum benimsemekle itham edilmiştir. Bu metinlere göre; naslardaki bu açık seçik beyanlara mugayir hareket eden İslamcılar ya cehaletle hareket etmektedirler ki bu durumda insanlara fikir beyan etmeleri caiz değildir, ya nasları reddeden sapkınlık içindedirler ya da imanı amelden bağımsız sadece tasdik ve ikrar olarak görmekte ve böylece onlara göre sapkın bir yol olan Mürcie mezhebinin düştüğü hataya gark olmaktadır (El-Lecnetu’ş-Şer’iyye, ts., 34-35).”

Ana akım İslamcılıktan kasıt, Mısır’daki Müslüman Kardeşler Teşkilatı gibi hareketler..

Tekfir meselesine gelince..

İmana iman, küfre de küfür demek önem taşır; dolayısıyla imana mugayir olmayan birşeyi küfür olarak görmek kadar, küfür olan şeyi imana muvafık kabul etmek de itikaden mahzurludur.

*

Haricîlerden beri tekfirde aşırılık sergileyenler her zaman olmuştur.. Bunlar, Hz. Ali’yi bile hakem olayından dolayı tekfir ettiler.

Bunların tam zıddı noktada, kâfir olduğu açık olan kişileri bile müslüman ilan edenler bulunuyor.

Hatta bu tür sahtekârların, küfrün önderlerini velî, seyyid, hafız filan ilan ettikleri de oluyor.

Bu tiplerin elinden gelse “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir” (Maide, 5/44) ifadesini Kur’an’dan çıkaracaklar, fakat tahrife güçleri yetmiyor.

Bu konularda hatalı tutum sergileyenlerin bazıları cahil, bazıları ise bunu kasten yapıyor (Mesela laik rejimlerin dinî gruplar içindeki ajanları ve adamları).

*

İmanı amelden bağımsız sadece tasdik ve ikrar olarak görme”ye, Mürcie mezhebinin düştüğü hataya düşmeye gelince..

Ehl-i Sünnet’in cumhuruna göre iman tasdik (doğrulama) ve ikrardan (açıklayıp söyleme) ibarettir, amel ise imanın kemaline karşılık gelir.

Tasdik, kalb ile olur. İkrar ise dilin işidir.

Yani mümin, dinin gereklerini (Şeriat'i) kalbi ile onaylayan, ve bu onayını dili ile de ifade eden, itiraz etmeyen kişidir.

Kalbiyle onaylamayan (inanmayan) fakat dili ile onayladığını beyan eden kişi münafıktır.

Mürcie (ümitvarlık) mezhebine gelince.. Bunlar, imanda kendilerince kalb ile tasdiki ve dil ile ikrarı yeterli gören, amel olmadan kurtulunacağını düşünen, iman eden kişiye günahın zarar vermeyeceğini savunan zümredir. [Mürcie kelimesi reca (ümit) sözcüğünden türemiştir.]

Evet bunlar, amel etmeden (ne işe yaradığı belli olmayan) imanlarını başa kakan kimselerdir: “İman ettik ya, daha ne istiyorsunuz!”

*

Günümüzde Haricîler gibi ölçüsüz tekfircilerin sayısı fazla değil, fakat Mürcie taifesi (ve de münafıklar) sayıca çok kalabalık.

Zamanımızda ehlî sünnetçilik yapanların büyük çoğunluğu da (münafıkları bir yana bırakılırsa) bu Mürcie taifesinden.

Ancak günümüzün Mürciesi geçmişteki Mürcieden biraz farklı..

Geçmişin Mürciesi, ameli önemsemese de, dil ile ikrar etmeyeni, Şeriat’e karşı çıkanı imansız sayıyordu, günümüzün Mürciesi ise dil ile ikrar etmeyenleri bile mümin kabul ediyor.

Şöyle örnek verelim: Bir AK Partili düşünün, AK Partili olduğunu söylüyor fakat AK Parti’ye oy vermek için sandığa bile gitmiyor, sadece AK Partili olduğunu söylemekle yetiniyor, onu desteklemek için hiçbir şey yapmıyor. Fakat sırf böyle konuşmakla partisinin iktidarında kendisinin de bundan yararlanması, yakınlarını torpille işe yerleştirmesi hakkının doğduğuna inanıyor (Türk siyasetinin geleneği bu). 

AK Parti teşkilatında “Böyle hayırsız biri, AK Partili sayılır mı, sayılmaz mı?” diye tartışma çıkar. 

Bir de şöyle olduğunu düşünün: “AK Partiliyim” diyor, fakat hem sandığa gidip oy vermiyor, hem de AK Parti’nin kararlarının bir kısmını reddediyor. Mesela şöyle diyor: “Erdoğan’ın şu yaptığı iyi, bu yaptığı ise yanlış, bu çağda, böyle bir dünyada olacak şey değil bu.. Bu AK Partililikse ben AK Partili değilim.. AK Parti’nin kendisini güncellemesi lazım.. Ne o öyle eeeyytli meeyytli konuşmalar, herkesten biat istemeler, ‘Herşeyi ben bilirim’ demeler.. Bizim aklımız yok mu?! AK Parti’nin bazı politikalarını beğenmiyorum, bu çağa uygun değil.” 

Böyle konuşuyor, oy da vermiyor, fakat bir taraftan da “Ben de AK Partiliyim” diyor. Ve AK Parti iktidarında, oy veren ve Erdoğan’a kayıtsız şartsız biat edenler gibi muamele görmeyi istiyor. 

Böyle birini Erdoğan da, AK Parti teşkilatı da AK Partili kabul etmez.. Bozgunculukla, partinin içini karıştırmakla suçlarlar.

İşte günümüzün Mürciesinin durumu böyle.. Hem İslam’ın bazı hükümlerini bu çağa, çağdaş uygarlığa uygun bulmuyor, beğenmiyor, hem de müslüman sayılması, Allahu Teala tarafından mükâfatlandırılması gerektiğini düşünüyor.

*

Mesela adam umre yapıyor, bayram sabahı kalkabilirse bayram namazına gidiyor, oruç tutmasa bile hiç değilse huşu içinde iftar ediyor, ölüsü için Mevlid okutuyor, fakat bir yandan da “Bu zamanda faizsiz ekonomi mi olurmuş?! Bu zamanda el kesme mi olurmuş?!” filan diyor, ve günümüzün Mürciesi, bu tiplerin tekfir edilmesi karşısında feveran ediyorlar.. 

Tekfircileeer, Vehhabileeer” diye ortalığı velveleye veriyorlar.

Şahsen bu lafları Ezher mezunu bir AKP’li “düzen”bazdan bile duydum.. Afganistan İslam Emirliği için “Ne o el kesme, kol kesme!” diyordu. (Ezher’de okurken bir yandan da, vatansever ya, arkadaşları hakkında Türk konsolosluğuna bilgi vermiş, muhbirlik yapmış, o da ayrı bir konu.. Huylu huyundan vazgeçmez.) 

Türkiye’nin laik (siyasal dinsiz) kanunları için böyle konuşmaz, fakat Kur’an’ın emri için böyle konuşur.

*

Günümüzün ehlî sünnetçi geçinen, İmam Matüridî istismarcılığı yapan Mürciesi, geçmişin Mürciesi gibi değil, zıvanadan çıkmış durumdalar.

İmdi, Ehl-i Sünnet itikadı adına Hanefî-Matüridî çizgisinin [imanı kalb ile tasdik ve dil ile ikrardan (“Şeriat’e bağlılığı dil ile ifade”den) ibaret gören, ameli (Şeriat’i uygulamayı) imanın kemalinden sayan] anlayışını tenkid eden ve onları Mürcielikle suçlayanların Ehl-i Sünnet dışı olduklarını söylerseniz, mesela Abdülkadir-i Geylanî rh. a.’i de Ehl-i Sünnet dışı ilan etmiş olursunuz.

Çünkü mezheben Hanbelî olan Abdülkadir-i Geylanî, İmam-ı Azam Ebu Hanife rh. a.’e Mürcielik suçlaması yöneltmiş bulunuyor.

Gerçek şu ki iki tarafın da kendine göre delili var; burası içtihat mahalli.. İki taraf da Sünnet ehlidir.. 

İmam-ı Azam döneminin Mürciesine sorsanız onu kendilerinden kabul etmezlerdi.

*

Günümüzün Mürciesine gelince..

Yukarıda da söylediğimiz gibi bunlar bir taraftan “Ne bu el kesme, kol kesme!.. Müslümanlık buysa ben müslüman değilim” filan diyor, her küfür söze bir kulp takıyor, beğenmedikleri Şeriat hükümlerini aşağılıyorlar, diğer taraftan da kendilerinin en temiz kalpli, en merhametli, en rikkatli, en ince, en medenî müslüman olduklarını ileri sürüyorlar.

Afganistan’daki, Şeriat için savaşıp ölen, başta ABD olmak üzere NATO çatısı altındaki cümle kefere taifesine karşı “Sizin hatırınız için İslam’dan taviz vermeyiz” diyen mücahitleri beğenmiyorlar, fakat kefere taifesinden neredeyse tek farkı (dededen babadan kalma bir alışkanlıkla) “Biz de müslümanız” demek olanları (Şeriat hükümlerini beğenmediklerini açıkça söyledikleri halde) savunuyor, onların durumu hakkında gerçeği söyleyenleri tekfircilikle suçluyorlar.

Fakat DEAŞ (IŞİD), FETÖ (Fethullahçı Takiyye Örgütü) vs. söz konusu olunca tekfirciliğin şampiyonluğunu da kimseye kaptırmıyorlar: “Bunların İslam’la alâkası yok.. Bunlara müslüman denilemez.."

*

Bunların ABD gibi devletlerin istihbaratlarının (doğrudan veya dolaylı) kontrolü altında olmaları, durumdan haberleri olsun olmasın üyelerinin tekfirleri için yeterliyse, senin devlet olarak o küfür devletleri ve (NATO, AB gibi) organizasyonlarla işbirliği yapman, onların bir parçası olmaya çalışman da küfür olur.

"Ben laik (siyasal dinsiz) devlet olarak işbirliği yaparsam sorun yok, fakat başka birileri bir örgüt kurup işbirliği yaparlarsa, Şeriatçı olduklarını söyleseler bile, kâfir olurlar."

Böyle bir çifte standart laik (siyasal dinsiz) devletlerin istihbarat teşkilatlarının itikadında yer bulabilir, fakat İslam itikadında yoktur.

Senin müslüman kalmanı sağlayan ne, Şeriatçı değil de laik (siyasal dinsiz) olduğunu söylemen mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÖMER FARUK KORKMAZ VERSUS HALİS BAYANCUK

  Halis Bayancuk ismine hapislik macerasından dolayı biraz aşinalığım vardı fakat Ömer Faruk Korkmaz’ın varlığından yeni haberdar oldum. ...