DOĞRUYU EKSİK VE YANLIŞ ANLAŞILMAYA AÇIK BİÇİMDE SÖYLEMEK

 




İlahiyatçı Prof. Faruk Beşer, Yeni Şafak’ta yayınlanan “İhtilaftan birlik doğar mı?” başlıklı yazısında şunları söylemişti:

Kısaca ihtilaf sadece ihtimalli meselelerde farklı düşünme anlamında olursa bu hem tabiidir, hem kaçınılmazdır, hem de Allah’ın istemediği bir şey değildir, rahmettir. İnsan iradesinin özgürlüğünün belirtisidir. Bu olmadan tefekkür olmaz, hayat durur. İnsana akıl verilmesinin ve onu kullanmanın bir anlamı kalmaz.

Ancak İslam herkesin sıfırdan başlayıp test edeceği bir ideoloji değildir. Onun; icma, manevi tevatür, sevad-ı azam ya da cumhur ifadeleriyle anlatılan sabit bir alanı vardır. ‘Cemaat’ kavramının anlattığı da budur, günümüzdeki fırkalar cemaat değildir. İşte bu ittifak alanında farklı düşünme, düşünce özgürlüğü değil, mevcuda aykırılık etme, zıt düşme, hilafta bulunma demektir. Bu ise tefrikaya sebep olur, tefrika ise cehenneme götürür. İnsanın şeytana yakın olan yönü nefsidir, Allah’a yakın olan yönü ise ruhudur. Nefis şeytan gibi hep ayrılıktan yanadır.

*

Bunlar doğru…

(Bunlar doğru derken, aslında kendi içinde sorunlu olduğunu da belirtmek gerekiyor.

Mesela “mevcuda aykırılık” tabiri sorunludur. “Mevcuda aykırılık”, sosyolojik bir bakış açısıyla “olan”ı kıstas kabul etme anlamına gelir.

Halbuki, dinî alanda önemli olan “norm”lardır, ilkelerdir.

Burada sosyolojik veya pozitivist bir bakış açısıyla “olan”dan, yani mevcuttan değil, normatif bir yaklaşımla “olması gereken”den söz etmek gerekir.

Beşer’in yukarıya aldığımız sözleri, sevad-ı azam olarak gördüğü Akpartici kesime muhalefet eden “cemaat”leri ya da Saadet gibi partileri hedef alıyor olabilir miydi?

Konuyu güncele getirip “günümüzdeki cemaat”lerden söz etmesi, bu ihtimali akla getiriyor.)

*

İcma, belirli bir zamandaki ilim bakımından yeterli (müctehid) kişilerin belirli bir konuda ittifak etmiş olmaları durumudur.

İcmanın gerçekleştiği dönemde yaşayan sadece bir müctehid bile muhalefette bulunmuş olsa, icma gerçekleşmiş olmaz.

Böylesi bir müctehidin cumhura muhalefet ettiği söylenebilir, fakat dalalet veya fıskla suçlanamaz.

Tevatür ise, yalan üzerine birleşmesi mümkün olmayan çok sayıda insanın verdiği haberdir.

Günümüzdeki “cemaat” diye adlandırılan grupların/fırkaların, İslamî bir terim olarak “cemaat”e karşılık gelmediği de açıktır. Bunlar, belki sosyolojik anlamda cemaat olarak adlandırılabilirler.

Ancak, günümüzün fırkaları sadece bu cemaatlerden ibaret değildir.. 

Partiler ve devletler de birer fırka durumundadır.

*

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat tabirinde yer alan cemaat terimi, müslümanların, ümmet-i Muhammed’in (s.a.s.) geneli demektir.

Ayrıca cemaat, tanım gereği, “hak üzere olmayı” tazammun eder.

Bu yüzden, ashabın fakîhlerinden, ilimde en ileri olanlarından Abdullah bin Mes’ud r. a. şöyle demiştir: “Cemaat Allah’a itaate uygun düşen şeydir, sen tek başına kalsan bile.”

Sevad-ı azam da, kuru kalabalık değildir.. Mesela diyelim ki İran‘da yaşıyorsunuz, oranın sevadı Şiî diye, sizin de Şiî olmanız gerekmez.

Aynı şekilde, Türkiye’de yaşıyorsunuz diye, Tayyip Erdoğan‘ın “Evet” şiirinde geçtiği gibi “Kemalist müslüman” olmanız kabul edilebilir mi?!.

Söz konusu şiir 2017 referandumu öncesinde Erdoğan’ın seslendirdiği bir klip olarak yayınlanmıştı:

Söyle Cumhuriyete evet diyen Mustafa Kemal sen değil misin?

Evet sensin çocuk.

Onlar umuda hayır dedi mi?

Sen ki atalarının toprağında, anne şefkatiyle, şehit vefasıyla, kardeş teşebbüsüyle büyüdün.

Canla, başla dimdik geleceği düşün.

Şimdi söyle, hazır mısın? Millet için, bayrak için, vatan için, devlet için evet demeye...

*

Evet, bir, ihtilaflı meseleler var.. Bir de sabiteler..

Faruk Beşer’e çok basit bir sorum var: Tayyip Erdoğan’ın Tunus ve Mısır’da Şeriat’e karşı laikliği tavsiye etmesinin hükmü nedir?

Şeriat’e bağlılık, Şeriat’ten yana olma, ihtilaflı bir mesele midir?

Bir soru daha: “Muhafazakâr demokrasi” ideolojisini benimsediğini deklare eden, “siyaset akademisi” diye bir icat yapıp bu ideolojisini anlatan Akparti’ye, sevad-ı azam muamelesi yapılabilir mi?

Bir başka soru: Muhafazakâr demokrasiyi ve laikliği savunan bir kişinin itikadî durumu ne olur?

Son soru: “Mustafa Kemal’li evet şiiri” okuyan Erdoğan’ın, Bursa'da yaptığı konuşmasında, söz konusu referandumda hayır diyenlerin dünya ve ahiretlerini tehlikeye atacaklarını söylemesinin hükmü neydi? 

Müslümanların sabitesi ne ara (atlet, çorap, terlik devrimi vs. vezninde) şapka devrimcisi Mustafa Kemal oldu?

Rejimin "iyi polis - kötü polis" oyununda iyi polis rolünü kapıp kötü polis CHP'nin başaramadığını başarıp müslümanları zihniyet bakımından laikleştirmeniz karşılığında ahirette Allahu Teala'dan beklediğiniz mükâfat nedir?

*

Burada meselemiz herhangi bir referandumda ya da seçimde yapılan tercihin rengi değil..

Meselemiz, “din”in genetiği ile oynanıyor olması..

Erdoğan’a akıl veren birileri kendilerini “din”e uymakla yükümlü görmüyor, bunun yerine “din”i kendilerine uydurmak için bozuyor, tahrif ediyor, genetiği ile oynuyorlar.

Oynadılar. Ve buna devam ediyorlar.

Uyaranlar onları 20 senedir içleri yanarak uyardılar, dillerinde tüy bitti, tonlarca mürekkep harcadılar, onların safsatalarına cevap vermek için kıymetli vakitlerini heder ettiler.

Sonuç ne oldu?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KAPLAN'IN ÜFLEDİĞİ KAVAL VE KOYUN SÜRÜSÜ

  Risale-i Nur  talebesi gazeteci-yazar  Mustafa Kaplan,  “sufizm” konulu “beyanname”leri için şöyle bir yeni açıklama yapmış: Dünyânın çoba...