Meral Akşener adlı ukala, 2019
yılında Diyanet kurumu hakkında şöyle bir açıklama yapmıştı:
Kendi kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, #30Ağustos‘ta
okuttuğu Cuma hutbesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anmaması tarihimizi inkâr
etmektir.
Diyanet’in Cumhuriyetimizin değerlerine böyle ihanet etmesi ayıptır, yazıktır,
vicdansızlıktır!
— Meral Akşener
(@meral_aksener) August 31,
2019
Bir defa, Atatürk sıfırdan bir Diyanet kurumu
oluşturmuş değil..
Osmanlı’daki Şeyhülislamlık kurumunun tabelası
değiştirilmiş durumda.
Osmanlı’da şeyhülislam protokolde neredeyse sadrazama
(başbakana) denk olduğu halde Cumhuriyet’le birlikte onun konumu statü kaybına
uğramıştır.
Atatürk Türk Tarih Kurumu’nu kurmuştur derseniz
haklısınızdır, fakat Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur derseniz, devlet
işlerinden hiç anlamadığınız anlaşılır.
*
İkinci olarak, her 30 Ağustos bahanesiyle Zafer
Bayramı konulu bir hutbe okunması din açısından bid’at, laiklik açısından ise “devletin dine müdahalesi”, yani
laikliğin çiğnenmesi anlamına gelir.
Hadîste belirtildiği gibi “Her bid’at dalalettir
(sapmadır)”.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Bedir
Savaşı’nın yıldönümü vesilesiyle zafer hutbesi mi okuyor, anma merasimi mi
düzenliyordu?!
Dört Halife, Mekke’nin fethinin yıldönümü
münasebetiyle her yıl fetih hutbesi mi okutuyordu?!
Böylesi bir 30 Ağustos konulu demirbaş hutbe uygulaması
İslam açısından caiz olmadığı gibi, anayasal düzen açısından da yanlıştır,
Anayasa’ya aykırılık teşkil eder.
Anayasa’daki laiklik kuralının çiğnenmesi demektir.
Bu, mesela Fener Patrikhanesi’ne dinî törenleri
sırasında Zafer Bayramı kutlaması yapmaları talimatını vermek gibidir. İbadete
karışma anlamına gelir.
Din namına yapılmamakla birlikte, dinî mahiyet
taşıdığı için, Anayasal düzene aykırı “teokratik”
(din devletine özgü) bir uygulama demek olur.
Özü bakımından din dışı, şekli bakımından ise
teokratik bir uygulamadır.
Ey Atatürkçü ahmak, laikliğin düşmanlarını, laikliği katledip mezara gömenleri, Türkiye'yi paganca bir teokrasiye mahkum edenleri tanımak istiyorsan aynaya bak!
*
Tarihi inkâr konusuna gelince..
Atatürk’ün İslam ve Peygamber Efendimiz sallallahu
aleyhi ve sellem hakkındaki aşağılayıcı sözlerini görmezden gelmek, işte tam da
bu, tarihi inkârdır.
Bu Meral hanımı 28 Şubat sürecinde mert bir kadın diye
tanımıştık, meğer fırıldağın ta kendisiymiş.
Atatürk’ün cami ile, cemaatle bir işi var mıydı?
Yoktu!
Cumhurbaşkanlığı döneminde akşamdaaaaan akşama içtiği doğrudur, fakat bayramdan bayrama bile camiye uğramamıştır.
Dolmabahçe Sarayı’nın yanı başında Dolmabahçe Camii var, gidip de bir cuma namazı
kılmış mıdır?
Hayır!
*
Evet, bazı insanlar inançlıdır, fakat ya tembellikten,
ya ihmalkârlıktan, ya da “Ha bugün başlıyorum, ha yarın” diyerek ertelemekten
ibadetsiz kalabilirler.
Atatürk’ünkü öyle değil..
Murat Bardakçı‘nın televizyon
ekranında ifade ettiği gibi, “Atatürk ateisttir (tanrı tanımaz), boşuna kıvırmayın”.
Bardakçı, 15 Kasım 2014
tarihinde HaberTurk kanalında yayınlanan Tarihin Arka Odası programında şunları söylemişti:
Atatürk’ün
“Gökten inen kitaplar, gökten indiği
söylenen, düşünülen kitaplar” ifadesiyle kastettiği kitaplar Kur’an-ı
Kerîm’dir ve diğer kitaplardır. Ya bunu niye saklıyoruz Allah aşkına,
kıvırmayalım. “Dünyaca bilinmektedir ki
bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız Cumhuriyet Halk Partisi programıdır.
Bunun kapsadığı prensipler”, bakın bu, Atatürk’ün ifadesiyle Halk
Partisi’ni de bağlar, o dönemde ama. “Bunun
kapsadığı prensipler,” aslında yenileştirilmiş metin ama, bu doğru gibi, “yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı
ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri gökten indiği sanılan kitapların
dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz ilhamımızı, ilhamlarımızı gökten ve
gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. … Bu,
materyalizmdir. … Gökten indiği sanılan kitaplar ve hurafe dediği kitaplar …,
hurafe diyor Kur’an’a. Bu laiklik mi, … materyalist bir konuşmadır o. … O
metnin aynı mealde Afet hanımın çıkardığı Medenî Bilgiler kitabında da birkaç
metin daha vardır, çok daha ağırdırlar. Ya bunları saklamaya, ya 80 sene
geçmiş, ya 70 sene geçmiş, neyi saklıyoruz? Birileri bu sözleri suiistimal
edecekler, aleyhinde kullanacaklar diye sözleri çarpıtmaya, hayır öyle demek
istemiyor, böyle demek istiyor … gibi saçma birşeye getirmeye gerek yok.
Bilimsellikten uzaklaşmayalım. Bunlar dine reddiyedir. Bunu söylemekte bir şey
yok ki, açık açık söylemek lazım. … “İkra
bismi Rabbi safsatasını esas tutmuş Araplar uygar dünyada, bilhassa Türk zengin
uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak
yapmadıkları tahrifat kalmamıştır. Bu zihniyetle hareket edenler İslam’dan önce
evrensel Türk uygarlığının bütün belgelerini imha etmekte engel görmediler.”
Efendim devamını söylüyorum, niçin yazıyor bunları, Tarih Kurumu’na yazıyor: “Yazacağınız İslam tarihinin de bu
doğrultuda toplayabileceğiniz belgelere dayanarak açıklanmasını önemli görün.” Bunu
yazın diyor. … Yav kardeşim, Atatürk “beyni
sulanmış hafızların dini” diyor, yani bunu niye saklıyoruz yav! Bu, yani
n’olur kıvırmayalım artık, senelerdir Türkiye’de bu yapılıyor. Meclis’teki o
meşhur konuşması, açılış konuşmasıyla, Medenî Bilgiler kitabındaki el
yazısıyla Afet hanımın yayınladığı örnekler ateist metinlerdir. … Bu metinler
açıkça reddiyedir dine. Bunu açık açık söylemek lazım. Hiç kıvırmayalım. … O
metinler dine reddiyedir. Bu, Atatürk düşmanlığıymış. Yani adamcağızın kendi
yazdıklarını okumak düşmanlık oluyor. Yani kendi kendine düşmanlık yapıyor
adam. Allah Allah! Yani ne deyim bilemiyorum. Yani o Atatürk’ün yazdıklarını,
kendi yazdığını okumak Atatürk düşmanlığı mı?! … Yav böyle bakmayın birşeye
yav, kraldan fazla kralcı olmayın, açık açık yazmıştır. Nasıl okursun sen
bunları diyorlar. Ayıptır ya yaptığınız ayıptır. … Ayıptır ya, hiç yakışmıyor
bu devirde böyle bir şey. Allah Allah!
Evet, Atatürk’ün durumu bu.
Bu yüzden, bayram namazı kılmasını geçtik, “Atatürk bayram tebriğine cevap
vermezdi”. (Murat Bardakçı, “"Atatürk'ün 1931'deki bilinmeyen bir kararı", HaberTürk
Gazetesi, 11 Ağustos 2019.)
Adam yerlerin ve göklerin yaratıcısı Allahu Teala’nın
ayetleri için “safsata” demiş mi?. Demiş..
Hak din İslam için “beyni sulanmış hafızların dini”
demiş mi?.. Demiş.
Yerlerin ve göklerin, yaşadığı toprakların yaratıcısı Allahu
Teala’nın “İkra” diye başlayan yüce ayetini aşağılamış mı?..
Aşağılamış.
*
İmdi, bütün bunlar Allahu Teala’yı, Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’i, Kur’an’ı, İslam dinini aşağılamak
değilse (Ki bunlardan sadece biri bile adamı İslam’dan çıkarır), o zaman birileri
çıkıp Atatürk’ün Nutuk kitabı için “safsata, beyni sulanmış ahmakların kitabı,
Selanik çocuğunun yaveleri” filan desin bakalım, ne oluyor?
Adam inançsız olabilir, fakat bu milletin dinine
hakaret etmemeliydi. Buna hakkı yoktu.
Ayrıca, tarihçilere tarihi tahrif etme emir de
vermemeliydi.
Safsatanın ta kendisi olan sözlerine göre, müslüman
olan ecdadımız tutmuş İslam öncesi Türk uygarlığının eserlerini imha etmişmiş..
Göçebe, attan inmeyen bir kavmin uygarlığının eserleri
kıl çadır, yün kilim vs. olur, onun da ömrü bellidir. Çadır kurduğu yere Roma
hamamı türünde hamam yapacak hali yok ya..
Şaman ayinlerinin yapıldığı bir ibadethanesi de yok,
çayırlık çimenlikte davulla birşeyler söylüyor. Eğer uygarlık ürünlerinden
kastın davul zurna ise, hâlâ Anadolu’da kullanılıyor, al Çankaya’da çal oyna!
Allah Allah!.. Sanki Türkler müslüman olunca gidip Bilge
Kağan’ın yazıtlarını parçalamışlar. Kitabeler orada olduğu gibi durmuş. Başka
birşey inşa etseydin onlar da dururdu.
*
Meral Akşener adlı Ataist bayana göre, Diyanet, cuma
hutbesinde Atatürk’ü anmadığı için ona düşmanlık yapmış oluyormuş.
Diyanet, “Atatürk’ün şöyle şöyle sözleri
var, bu sözleriyle küfre düşmüş olduğu açıktır, onun rahmetle anılması diğer
dinlere göre caiz olabilir, fakat İslam’a göre değildir” mi
demiş de, Atatürk’e karşı, Akşener adlı Ataistin ifadesiyle “ayıptır, yazıktır,
vicdansızlıktır”lık bir iş yapmış.
Hayır, sadece Atatürk’ten hutbelerde (her sene de
değil, bazı seneler) ismini anarak bahsetmemiş.
Keşke Ali Rıza ile Zübeyde’nin çocuğu da İslam
hakkında hiç konuşmasaydı, sussaydı.
Yapmadı.. İslam’a olan düşmanlığını söze ve yazıya
döktü.
Atatürk’ün “beyni sulanmış” demesiyle Kur’an hafızları beyni sulanmış hale gelmez, fakat, laiklik gereği
devletin dine karışamayacağı bir ülkede hutbelerde Atatürk gibi İslam’ı
aşağılamış birinin rahmetle anılmasını isteyecek kadar nobran, küstah, arsız ve
utanmaz hale gelebilen Atatürkçülerin, müslümana “fikri hür, vicdanı hür,
irfanı hür” olmayı çok gören Kemalistlerin, beyni sulanmış angut sürüngenler
oldukları doğrudur.
*
Akşener adlı haddini bilmez Ataiste göre Atatürk’ün
hutbede anılmaması Cumhuriyet değerlerine ihanetmiş..
Peki, Atatürk’ün İslam hakkındaki ifadeleri İslamî değerlere ihanet midir, değil midir, bunu
niye söylemiyorsun?
İslamî değerler için Atatürk’e tepki göstermiyorsun,
fakat Cumhuriyet değerleri için (Atatürk aleyhinde tek bir cümle kurmadıkları,
laflarını safsata, beyni sulanmışlık vs. diye nitelendirmedikleri halde)
Diyanet’e, Diyanet’in şahsında müslüman halka düşmanlık yapabiliyorsun.
Sen kime tapıyorsun, Allahu Teala’ya mı, Atatürk’e mi?
Allah Allah!
*
Bir yahudi, hristiyan veya budist benim için “O, bizim
inancımıza göre kâfirdir, bizim dinimizin kâfiridir, bizim
dinimizden değildir, bize göre o cehennemliktir“ derse,
benim bundan rahatsız olmaya hakkım var mıdır?
Yoktur!
Rahatsız olmak bir tarafa, bundan memnuniyet duymam
gerekir.
Hatta şöyle demem gerekir: “Sizin dininizin mümini
olmaktan, sizin dininizin ölçülerine göre sözde Cennet’i hak ediyor olmaktan
Allahu Teala’ya sığınırım.”
Eğer onların benim için kâfir demelerinden ve beni
cehennemlik ilan etmelerinden gocunuyorsam,
gizliden gizliye onların inancını tasdik ediyorum,
kendi dinimden, inancımdan, kanaatlerimden şüphe duyuyorum demektir.
Onların dinlerinin/inançlarının batıl/geçersiz olduğuna inandığıma göre, o
inançları çerçevesinde benim için verdikleri ahiret hükmünü neden dert edeyim
ki?!
Gülüp geçmekten başka bir tepki neden vereyim ki?!
*
Diyanet, Atatürk
hakkında olumsuz (saygısızlık kabul edilebilecek) herhangi
bir beyanda bulunmuyor.
Türkiye’de bir Atatürk’ü Koruma Yasası mevcut
olduğu için, bulunamıyor diyenler de çıkabilir.
İmdi, Atatürk’ün Cumhuriyet’in ilanından sonraki söylem ve eylemlerine bakıldığında, onun için “imanlı” demenin mümkün olmadığı açıktır.
İslam’a göre de, “imanlı” olmayan herhangi bir kimse
için Allahu Teala’dan rahmet dilemek, bizzat Allahu Teala’ya
karşı işlenmiş bir haddini bilmezlik, saygısızlık, küstahlık ve edepsizlik demek oluyor.
Hutbelerde Atatürk’ü anmamak
Atatürk’e saygısızlık yapmak anlamına
gelmez.
Tam aksine, İslam, Hz. Peygamber s.a.s. ve Kur’an karşıtı sözleri dikkate alındığında,
hutbelerde anılmamasını, onun hatırasına ve düşünce mirasına
saygı gösterme olarak kabul etmek gerekir.
Atatürk’ün, inanmadığı bir dinin mensupları tarafından
rahmetle anılmaya ihtiyacı yoktur.
Ayrıca, nasıl Atatürk Peygamber Efendimiz sallallahu
aleyhi ve sellem’i saygı ile anmak zorunda değilse, bizim de onu saygıyla anma
gibi bir yükümlülüğümüz yoktur.
Olamaz.
*
Atatürk hesabına Diyanet’i eleştiren züppelerin, İslam’ın ilkelerini gözmezden gelmek bir
tarafa, tarihî gerçeklere gözlerini kapadıkları, İslam düşmanı emperyalist/sömürgeci oryantalistlerin uydurma,
çarpıtma ve hurafelerine sarıldıkları görülüyor.
Yaptıkları şey bilimsel yöntem açısından sahtekârlığa,
insaniyet açısından ise alçaklığa ve düşüklüğe karşılık geliyor.
Müslümanın sözüne kulaklarını tıkıyor, İslam
düşmanlarının iftira ve yalanlarının ise borazanlığını yapıyorlar.
Ülkemizdeki Atatürk karşıtı diye damgalanan insanların
yazdıklarına baktığımız zaman ise, iddialarını ispat için öncelikle
Atatürk’ün bizzat kendi ifadelerine ya da
Falih Rıfkı Atay gibi has adamlarının tanıklıklarına başvurduklarını
görüyoruz.
Cumhuriyet’in ilk hükümetlerinde iki ayrı bakanlıkta
bakan olarak görev yapmış bulunan Dr. Rıza Nur gibi
Atatürk’ün eski “kanka”sı isimlerin tanıklıklarına bile, başka şahitler
tarafından desteklenmedikçe itibar etmiyorlar.
Hele yabancıların yazdıklarına hemen hiç itibar
etmedikleri görülüyor.
Buna rağmen, Atatürk’ün icraat, eylem ve söylemleri, tek başlarına, onun İslam
açısından (evet, İslam açısından) dinsiz, inançsız (imansız) ve ateist (veya
belki deist) olduğunu ortaya koyuyor.
Aslında Diyanet’in bunu açıkça ifade etmesi, ve
“İslam’a göre (evet İslam’a göre,) Atatürk’e rahmet dilemenin Allahu Teala’ya
karşı küstahlık, edepsizlik, haddini bilmezlik ve saygısızlık
olacağını” açıklaması gerekiyor.
Bu açıklamanın yapılmaması, yani Atatürk’ün durumunun
görmezden gelinmesi, aynı zamanda, millete ve Atatürk’ün kendi mirasına karşı
da saygısızlıktır.
*
Kemalistler/Atatürkçüler Atatürk’ü kendi inançları ya
da ideolojileri çerçevesinde diledikleri gibi hayırla yâd edebilirler.
Ediyorlar da..
Atatürk ağızlarında besmele olmuş.
Her meydanda bir Atatürk heykeli, her devlet
dairesinde Atatürk resmi, paralarda Atatürk, pullarda Attatürk..
Diyanet’in veya Atatürk’ü sevmeyenlerin “Bu ne ya, bu
kadarı ne tarihte görülmüş ne de başka ülkelerde var, bu şahısperestlik, bu
ilkel kral yüceltmeciliği irticası bize yakışmıyor” deme gibi bir tavırları
yok.
Böyle konuşmak bir tarafa, bir inilti, bir fısıltı, bir
vızıltı, bir mırıltı ile “Hutbemize karışamazsınız, hutbelerde nelerden
bahsedilebileceği hususu devletin karışabileceği birşey değildir, bunu din
belirler, Atatürk’ünüzün beğenmediği ayet ve hadisler belirler, laikseniz
tutarlı ve dürüst olun, laikliğin gereğini yapıp dine karışmayın” bile
diyemiyorlar, kendilerini savunamıyorlar.
Hiç gerekmediği halde özür üstüne özür diliyorlar.
Artık, müslüman olduğunu söyleyeni ve söylemeyeni ile
Kemalistlerin de, Diyanet’i veya genel olarak Müslümanlar’ı Atatürk’ü rahmetle
anmakla yükümlü görmenin, Firavun ve Nemrut dönemlerine
yakışan akılsızca bir zorbalık olduğunu anlamaları gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder