E-KİTAP: KADER RİSALESİ

 

https://www.academia.edu/100616853/Kader_Risalesi


KADER

RİSALESİ

 

Dr. Seyfi SAY


İÇİNDEKİLER

 

TAHAVÎ AKAİDİ’NDE (EL-AKÎDETÜ’T-TAHÂVİYYE) KADER 3

MUTEZİLE AKIL(SIZLIĞ)I İLE YOLA ÇIKMAK, CEBRİYECİLİK LİMANINDA DEMİR ATMAK 5

KADER VE KABİR AZABI 9

İMAM-I AZAM VE KADER 20

CÜZ’Î VE KÜLLÎ İRADE 26

SIRLARIN SIRRI: KADER 29

KADERSİZ ABDÜLAZİZ 37

BAHTSIZ İLAHİYATÇILARIN KADERİ 52

*

MUTEZİLE AKIL(SIZLIĞ)I İLE YOLA ÇIKMAK, CEBRİYECİLİK LİMANINDA DEMİR ATMAK

 

Kendilerini çok “akıllı” sanan ve Kur’an‘ı iyi anladıklarını ileri süren kafasız birilerinin, “Allahu Teala, geleceği bilmez” dediklerini görüyoruz.

Konu aslında açıktır. Allahu Teala herşeyi bilir ve herşey nasıl olacaksa o şekilde zaten yazılmıştır.

Buna karşı bazı tiplerin, “Allah, geleceği yazmışsa bilir, yazmamışsa bilmez” diyerek kafadan bir “yazma-yazmama” ayrımı uydurduklarını görüyoruz. 

“O (Şeytan; insan ve cin şeytanları), size ancak kötülüğü, hayasızlığı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara, 2/169)

Âl-i İmran Suresi’nin 186’ncı ayetinin meali şöyle: 

“Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.”

Böylece, istikbali bilen Allahu Teala, gelecekten haber veriyor.

Şayet Ehl-i Kitap ve müşriklerden birçok üzücü sözler işitilmesinin nedeni, bunu Allahu Teala’nın yazması ise, bu takdirde, o üzücü sözleri söyleyenlerin bunu kader gereği yapmak zorunda oldukları sonucu çıkar.

Böylece, Mutezile kafası ile yola çıkan kafasızlar, onun tam zıddı olan Cebriye mezhebinde karar kılmış oluyorlar.

Kafasızlık böyle birşeydir, insan neyi savunduğunun bile farkında olmaz.

*

Maide Suresi’nin 13’üncü ayetinin meali ise şöyle: 

“Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat’ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.”

Burada da gelecekle ilgili bir haber verilmekte, pek azı hariç Yahudiler’den daima bir ihanet görüleceği bildirilmektedir.

Şayet bu ihanetleri yazmadıysa, kafasızların görüşüne göre, Allahu Teala’nın bunları bilmemesi gerekiyor.

Bildiğine göre, yazmış; yani yazdığı için biliyor, yoksa haşa bilmeyecek..

Bu durumda da, Yahudiler’in ihaneti, Allahu Teala’nın yazmış olmasından kaynaklanan zorunlu bir fiile dönüşüyor.

Görüldüğü gibi, Mutezile kafası(zlığı) yine Cebriyecilik limanında demir atmaktadır.

*

Kehf Suresi’ndeki Hızır kıssasına bakalım.. Allahu Teala’nın kendi katından ilim verdiği zat (Hızır a.s.) akil-baliğ olmamış çocuğu öldürüyor ve gerekçe olarak da, onun, ileride ana babasını da saptıracak bir kâfir olacağı bilgisini gösteriyor.

Ve Hızır a.s., Hz. Musa’ya, bunu kendiliğinden yapmadığını, Allahu Teala’nın emri doğrultusunda çocuğu öldürdüğünü açıklıyor.

Allahu Teala o çocuğun büyüyünce şakî olacağını yazmadan bilmiyorduysa, bunu yazmış olması ve çocuğun büyüyüp yazının gereğini yapması gerekirdi.

Bilmesi, yazmasına bağlıysa, bunun yazılı olması ve gerçekleşmesi lazım gelirdi.

Ancak, söz konusu çocuk büyümeden öldüğüne göre, büyüyüp kâfir olması, yazılmamış demektir.

Yazılmamış olduğuna göre de, Allahu Teala’nın, geri zekâlı sapıklara göre, çocuğun büyüklük hali hakkında bilgisinin bulunmaması gerekiyor.

*

İmam Gazzalî, “Sizi denemeliyiz (sınamalıyız) ki, içinizden kimlerin mücahid ve sabreden olduğunu bilelim” (Muhammed, 47/31) ayeti gibi ayetlerin (Ki bu ayet, Allahu Teala’nın denemesinin “kader” çerçevesinde ortaya çıktığını gösterir), “O, her şeyi bilendir (ve hüve bi kulli şey’in alîm)” (Bakara, 2/29) ayetini geçersiz kılacak şekilde yorumlanamayacağını söylemektedir.

Mesela diyelim ki siz astronomi alimisiniz, Güneş’in falanca zaman tutulacağını tespit ettiniz ve birileri itiraz ediyorlar. “Tartışmaya lüzum yok, o vakit gelsin, kimin haklı olduğunu hep beraber öğreneceğiz!” dediğinizde bu, kimin haklı olduğunu bilmemeniz anlamına gelmez.

İmam’ın sözleri şöyle:

… Aklın, iki yönünden birine delalet ettiği hiçbir şeyde tearuzun yeri yoktur. Zira aklî delillerin neshi ve birbirini yalanlaması imkânsızdır. Eğer akla aykırı sem‘î bir delil varid olmuşsa, ya mütevatir değildir ve böylece sahih olmadığı bilinir ya da mütevatirdir ve tevil edilir. Her iki durumda da tearuz söz konusu olmaz. Akıl deliline aykırı olarak, hata[lı olan] ve tevile ihtimali bulunmayan mütevatir bir nassın bulunması mümkün değildir; çünkü akıl delili nesh ve butlanı kabul etmez. (…)

‘O, her şeyi bilendir (ve hüve bi kulli şey’in alîm)’ (Bakara, 2/29) ayetini ele alacak olursak; akıl bu ayetin umum olduğuna delalet etmektedir ve … ‘Sizi denemeliyiz (sınamalıyız) ki, içinizden kimlerin mücahid ve sabreden olduğunu bilelim’ (Muhammed, 47/31) ayeti de bu ayete muarız değildir [Yani Allahu Teala, gelecekte olacak şeyler de dahil her şeyi bilir]; zira bu ayetin anlamı ‘Allah, mücahedeyi (cihadı) olmuş ve gerçekleşmiş olarak bilmektedir’ şeklinde olup, ezelde O’nun bilgisi, daha gerçekleşmeden önce, mücahedenin gerçekleşmesine tealluk etmekle vasıflanamaz [Yani Allahu Teala’nın bilgisi, olayın gerçekleşmesine bağlı değildir].” 

(Gazzâlî, Mustasfâ – İslâm Hukuk Metodolojisi, C. 2, çev. Yunus Apaydın, İstanbul: Klasik, 2006, s. 145.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SUFÎLİK İSTİSMARCILARIYLA (Kİ İSTİSMARI SÜRDÜRMEK İÇİN "DEVLET"Çİ OLMAK ZORUNDALAR) MÜCADELE ETMEK GEREKİYOR, SUFÎLİKLE DEĞİL!

  Risale-i Nur talebesi gazeteci Mustafa Kaplan ’ın aktardığına göre, bir şakirdi, merhum Bediüzzaman 'ın  Nurculuk yaftasından hoşlan...