FELSEFE, BİLİM VE İMAN
(SAF AKILSIZLIĞIN TENKİDİ)
Dr. Seyfi SAY
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ 4
BİRİNCİ BÖLÜM: AKIL, BİLİM VE İMAN
İMANIN ASIL (ESAS) DAYANAĞI AKILDIR 7
AKIL KORKUSU 15
SAF (MAHZA) AKILSIZLIK 25
BİR ATEİSTE CEVAP 36
DEİST OLAN İLAHİYATÇI 77
İMAM
MATÜRİDÎ’Yİ ANLAMAK: BİLGİ SORUNSALI VE İMAN 137
AKLIN YETKİ ALANI 152
İKİNCİ BÖLÜM: AKIL VE
EŞ’ARİYYE
İYİ NİYETLİ FAKAT BİLGİSİZ GARAUDY VE DE “TAKLİTÇİ”Sİ
HAYRETTİN KARAMAN 158
İMAM EŞ’ARÎ HAKKINDAKİ EZBER
HURAFELER 165
AKIL
DÜŞMANLIĞI İMANSIZLIK ÇAĞRISIDIR 176
EŞ’ARİYYE İNDİNDE AKLIN KONUMU
179
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM: AKIL VE
ATATÜRKÇÜLÜK / BATICILIK
AKIL, POZİTİVİZM VE EVRİM 183
AKIL MI ÜSTÜN, ATATÜRKÇÜLÜK MÜ? 192
VAHİY VE İNSAN AKLI, YA DA, ŞERİAT
VE LAİKLİK 202
HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT, NE İLİMDİR NE
CEVAT AKŞİT, EMRİVAKİLİ ZORDUR, VE KAFA KESMELİ TEHDİT 204
“CAHİL ATATÜRK” 206
ATATÜRK’ÜN MİRASI VE MİRASYEDİLER 228
ÖNSÖZ
"Bizim dinimiz en tabii ve mâkul dindir. Ve ancak bundan
dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dînin tabii olmasi için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lâzımdır. Bizim dînimiz
bunlara tamamen uygundur."
Bunları söyleyen
kişiyi tanıyorsunuz..
Sözünden, bu
işlere “kafasının fazla basmadığı” ve ‘moda’ kavramlarla düşündüğü anlaşılıyor.
Bir din, (son tahlilde insanın heva ve
heveslerinin ürünü sübjektif/öznel bir ideolojiden/zihniyetten başka birşey
olarak görülemeyecek) “tabiîlik” (doğallık) kıstası ile değerlendirme konusu
yapılamaz.
Tabiî ve makul
oluş, “son din” olmanın nedeni de olamaz. İlk din de (Hz. Adem a.s.’ın dini)
“tabiî” ve makuldü ve şeriat (toplumsal kurallar) farklılığı bir yana
bırakılırsa “son din”le aynı şeydi.
*
Tabiata uygunluk
demek olan tabiîliği, insanın doğal yapısına ve ‘doğa’daki canlı yaşamının
sürdürülebilirliğine elverişlilik olarak açıklayabiliriz. Mesela insanın, rakı
gibi sağlığına zararlı alkollü içecekleri kullanması “tabiî ve makul (akla
uygun)” birşey olarak görülemez. Yine, erkeklik ve dişilik biyolojik bir
vakıa/realite/gerçeklik olması itibariyle “tabiî” bir durumken, sapık ideolojik
safsatalarla bu realiteyi yok sayma eğilimi akla ve insanın tabiatına
aykırıdır.
İşte bu noktada,
insanların “tabiî” (doğal) ve “makul” (akla uygun) kelimelerine yükledikleri
anlam farklılık göstermeye başlıyor. Müslümanlar “tabiî”likten ‘fıtrat’a
uygunluğu anlarken, Batılı modernler ve taklitçileri tabiîliği “pratiğe
aktarılabilen herşey” olarak görüyorlar.
Böylece,
Müslümanlar nazarında fıtrata aykırılık ve sapkınlık olan eylemler, onlar
nezdinde “tabiî ve makul” insanlık hallerine dönüşüyor. Meşrulaşıyor.
Birilerinin İslam’ın
kavramsal çerçevesinin (ya da paradigmasının) bir parçası olan ‘fıtrat’
kelimesini terk edip Batı’nın ideoloji yüklü ‘doğallık/tabiîlik’ kavramına
sarılmalarının nedeni işte bu.
Jürgen Habermas’ın
Türkçe’ye Doğalcılık ve Din Arasında adıyla çevrilen bir kitap (Zwischen
Naturalismus und Religion) yazmış olması tesadüf değildir. Ona göre, bunlar, günümüzün entelektüel
durumunu belirleyen iki karşıt eğilim, ve aralarında sürüp giden bir gerilim ve
çatışma var.
Evet,
“doğalcılık”, “din” karşıtı “küfr”ün günümüzdeki ideolojik sığınağı, küfür
cephesinin ortak paydası.
*
Bu çarpık zihniyetin
kilometre taşlarından birini, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Temel İlkeleri adlı
kitabının önsözünde yer alan şu ifade oluşturuyor: “Ne ki makuldür, o
gerçektir; ve ne ki gerçektir, o makuldür (“Was vernünftig ist das ist
wirklich und was wirklich ist das ist vernünftig.” İngilizce’ye farklı
ifadelerle aktaranlar var: “What is rational is actual; what is actual is
rational.” "What is real is
rational, and what is rational is real." “The rational is real, and the real is rational,”)
Böylece gerçek,
gerçek olmaktan, makul de makul olmaktan çıkıyor.. İnsan için ölümsüzlük de
makul bir durumdur, fakat gerçek midir?! Fiilen var olan, vaki olan (gerçek
olan) herşey makul karşılanabilir mi?!. Bugün çok tartışılan kadın ve bebek
cinayetleri ‘gerçek’ bir olgu olmaları itibariyle makul görülebilir mi?!
Kısacası, bir
sözün yaldızlı, parlak ve çarpıcı olması, makul olması için yetmiyor.
İnsan nasıl ki ne
yaparsa yapsın ‘kader’inin dışına çıkamazsa, yaptığı herşey tanım gereği
‘kader’in gereğinin ortaya çıkmasından başka bir anlama gelmezse, böylesi bir
aklîlik/makuliyet düşüncesi de, insanın gerçekleştirdiği herşeyin “makul”
sayılması sonucunu verir. Yani yaptığınız hiçbir şey, artık,
‘yapılmış/gerçekleşmiş’ birşey olduğu için, gayrimakul sayılamaz.
Gerçekleştiremediğiniz şeyler ise, gayrimakuldür. Mesela iyi bir insan olmayı
tasarlamış fakat kötü şeyler yapmışsanız, yani ‘gerçekleştirdiğiniz’ şeyler
kötüyse, bu kötülüğünüz makul, gerçekleşmeyen iyiliğiniz ise gayrimakul
olmaktadır.
Doğallık/tabiîlik
düşüncesinin durumu da budur. İster ‘fıtrat’a uygun olsun, isterse aykırı,
herşey doğada/tabiatta gerçekleştiği için, tanım gereği tabiîdir. Bu yüzdendir
ki, insan eylemlerini ‘meşrulaştırmak’ için kullanılan ve her kapıyı açmaya
elverişli ‘maymuncuk’ işlevi gören içi boş doğallık hurafesinin insanı
götüreceği son nokta, ateist ve Atatürkçü akademisyen Prof. Celal Şengör’ün
kendi pisliğini yemesi türünden saf ve pür ‘doğal’ davranışlar olacaktır. Evet,
Batı’nın seküler düşüncesinin ve onun bu topraklardaki gayrimeşru çocuğu olan
Atatürkçülüğün çarpık ve vahyin irşadından mahrum makuliyet ve tabiîlik
düşüncesinin insanları döndürüp dolaştırıp götüreceği son nokta ancak böylesi
herzevekillikler ve halt yiyicilik olacaktır. Olmaktadır.
Günümüzde yaşanan,
bu.
Sığ bir idrak ve derin bir
taklitçilikle böylesi “tabiî” (doğal) ve “makul” gibi moda kelimelerin büyüsüne
kapılıp ‘dolmuş’una binenlerin inebilecekleri başka bir durak bulunmamaktadır.
Nitekim sözlerimizin başında lafını aktardığımız kişi
de sonradan dinimize ve dolayısıyla ona uygun olan “akla, fenne, ilme ve
mantığa” aykırı laflar etmiş bulunuyor. Bu
savruluş, makul olmasa da tabiî karşılanabilir, çünkü herkes kendi “tabiatına (seciye,
karakter ve mizacına)” göre iş yapar: “De ki: Herkes kendi
‘şâkile’sine göre amel eder. Rabbin, kimin daha doğru bir yolda olduğunu en iyi
bilendir.” (İsra, 17/84)
Ancak, günümüzde sözde
İslam’ı savunma maskesi altında akıl düşmanlığı yapan öyleleri var ki, onları
anlamak mümkün değil.. Bunlar, kendi zu’mlarınca akla karşı vahyi savunan
mızraksız ve Sanço Panza’sız Don Kişotlar.
İşte elinizdeki
kitap, akla karşı vahyi savunduğunu zanneden, ışığın gelmesini engelleyerek
gölge yapmaktan başka bir işe yaramayan böylesi kişilerin tutumlarının makul
olmadığını göstermek için hazırlanmış bulunuyor.
Onlardan beklenen,
İslam’ı akla karşı değil, akılsızlığa karşı savunmalarıdır.
Ve de akıl ile,
vahyin değil, Atatürkçülük gibi beşer mamulü ümniyye ve kuruntuların
çelişebileceğini artık anlamalarıdır.
*
Allahu Teala’dan
bu çalışmanın hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.
23 Ağustos 2022, Üsküdar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder