ŞERİAT’İN UYGULANABİLİRLİĞİ

 



Allame Eşref Ali Tehanevî’nin el-İntibâhâtü'l-Müfîde ani'l-İştibâhâti'l-Cedîde adıyla yayınlanmış olan konferansında belirttiği gibi, Şeriat’in uygulanmasında hiçbir zorluk bulunmamaktadır.

Her çağa uygundur.

Zorluk, çağa uygun olmamadan değil, (sapıklığı “yaşam tarzı”, zulmü ve sömürüyü siyasal rejim/düzen haline getiren) insanlardan kaynaklanmaktadır.

Mesela Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, hicret öncesinde Şeriat’i Mekke’ye hakim kılmayı başaramadı.

Nedeni, Şeriat’in çağa uygun olmaması mıydı?

Hayır, Mekkeli müşriklerin keyfine uygun olmamasıydı.

*

Birçokları Şeriat’i şu iki şeye indirgiyorlar:

Bir: Başından evlilik geçmiş olan zanilerin (dört “adil/güvenilir” şahitle suçun sabit olması durumunda) recmedilmesi (taşlanarak) öldürülmesi.

İki: Değeri bir altını bulan ya da aşan malı (belli şartlarda) çalan hırsızın elinin kesilmesi.

Birçok insan, yufka yürekliliğinden, şefkat ve merhametinden değil, kendisini zani ve hırsız olarak tahayyül ettiği (bazen de öyle olduğu) için, Şeriat’i korkunç buluyor.

Aynı kişiler, kendi malı çalındığı zaman hırsızın öldürülmesini bile isteyebiliyor.. Mafyaya öldürtebiliyor.. Mağdur kendisi olunca namus için kolayca katliam yapabiliyor.

İşte, özellikle bu iki noktada imansız, kâfir, fasık ve facir taifenin Şeriat’i çok sert ve ağır bulmasından dolayı, “güzel ahlâk, irfan, insan-ı kâmil olma, gönül ehli olma, tasavvufî incelik, İslam’ın özünü anlama vs.” edebiyatı yapanların, “Şeriat’i aşağılayan ahlâkçı” olarak arz-ı endam ettiklerini görüyoruz.

Nasıl bir imansa, nasıl bir ahlâksa?..

*

Evet, İslam’ın (Şeriat’in) özellikle bu iki hükmünün “dindar”lık iddiasındaki insanlara bile ağır gelmesi yüzünden, o sözde dindarların etkisi altında kalan herkes, Şeriat’in uygulanmasının zor olduğunu düşünüyor.

Sonra da buna, “Çağ böyle gerektiriyor” diye bir kulp takıyorlar.

Böylece çağ (zaman), Şeriat hükümlerini nesh ya da iptal edip yerine yenilerini koyan bir tür “paralel tanrı”ya dönüşüyor..

Allahu Teala’nın yerini bir bakıma Hegel’in Geist’ı (“zamanın ruhu”su) alıyor.

*

Halbuki, Şeriat’in uygulanmasında, (milletin ve milletin başındaki yöneticilerin) samimi bir şekilde istemesi durumunda, herhangi bir zorluk yok.

Mesela (başından evlilik geçmiş) zanilerin recmedilmesini alalım.. Bu memlekette, şapka giymediği için insanlar idam edildi.

Namus nerde, şapka nerde?

Bu kadar absürt, saçma, budalaca ve akla ziyan bir gerekçeyle adam öldürülmesini sorgulamayanlar, hatta bu saçmalığı “ilke ve inkılap” diye alkışlayanlar, Şeriat’in hükümlerini ağır ve sert bulabiliyorlar.

Madem öyle, şu namus cinayetlerine bir son verin bakalım.. O namus cinayetlerini işleyenlerin bunu katı ve sıkı şeriatçı oldukları için mi yaptıklarını zannediyorsunuz?

Şeriat o hükmü, o namus cinayetleri işlenmesin diye getirmiş durumda.

Sizin buna karşı tek önleminiz ise şu: Bütün insanları hem yaşayış hem de zihniyet bakımından namussuz yapalım, böylece namus cinayeti diye birşey de kalmaz.

Nitekim, "deha ürünü şapka devrimi"ni icat eden Selanikli Mustafa Atatürk bunu Kâzım Karabekir’e söylemiş:

Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar!. Böyle kimselerle ülkeyi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce insanların din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız.”

(Uğur Mumcu, Kazım Karabekir Anlatıyor, 17. b., İstanbul: Tekin Yayınevi, s. 84.)

*

Şeriat’in uygulanmasındaki zorluk Şeriat’in kendisinden kaynaklanmaz.. Şeriat’i uygulamak istemeyen insanlardan kaynaklanır.

Allahu Teala şöyle buyuruyor:

“Allah uğrunda nasıl cihâd etmek gerekiyorsa, öyle cihâd edin! O sizi seçmiş ve dinde üzerinize hiçbir zorluk kılmamıştır. Babanız İbrâhîm'in dîninde de (böyleydi).O (Allah), gerek daha önce(ki kitablarda), gerekse bunda (Kur'ân'da) sizi Müslümanlar diye isimlendirdi ki, peygamber(iniz) size şâhid olsun ve (siz de) bütün insanlara şâhidler olasınız! Öyle ise namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah'(ın dînin)e sımsıkı tutunun! O sizin Mevlâ'nızdır. İşte O ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!” (Hac, 22/78)

Şeriat uygulanabiliyor ki Afganistan İslam Emirliği bunu kararlılıkla benimsemiş durumda.. Halk da razı.. Çünkü genelde müminler..

Müslüman görünen münafık değiller.

*

Evet, şayet toplum (çoğunluk itibariyle) kâfir ya da münafıksa, Şeriat’i uygulamak mümkün olmayabilir.

Şeriat’in uygulanması Hz. Nuh aleyhisselam zamanında da mümkün değildi.. Ne yapacaktı, şeriatçılıktan vazgeçip devletçi/düzenci mi olacaktı?!

Şeriat’in uygulanması Hz. İbrahim a.s. zamanında da mümkün değildi.. Ne yapacaktı, şöyle mi diyecekti:

“Vatanımı, milletimi, devletimi en çok seven benim.. Rejime karşıyım ama devletimden yanayım, bir taraftan Nemrut’a itaat eder, devletimin yasalarına kayıtsız şartsız uyar, diğer taraftan yasaların izin verdiği kadarıyla (yasalar çerçevesinde) müslümanlığımı yaşarım.. Yasalar izin vermediği için putlara asla dokunmam, onlar aleyhinde konuşmam.. Sadece kendi doğrularımı anlatırım.. Zaten müslüman olarak ben iyi örnek olamadığım için kimse müslüman olmuyordur.. İyi örnek olmalı, İslam’ı sevdirmeye çalışmalıyım.. Vatanımı, milletimi, devletimi en çok seven benim.. Yerli ve milliyim.. Urfalıyam ezelden, gitmem bu illerden!”

Hayır, öyle konuşmadı, şöyle konuştu:

İbrâhîm'de ve onunla berâber bulunanlarda sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Hani kavimlerine şöyle demişlerdi: ‘Doğrusu biz, sizden ve Allah'tan başka tapmakta olduklarınızdan uzak kimseleriz! Sizi inkâr ettik (tanımıyoruz); artık (siz) tek olarak Allah'a îmân edinceye kadar, sizinle bizim aramızda ebedî olarak düşmanlık ve kin başlamıştır.’ … (Ve onlar şöyle duâ ettiler:) Rabbimiz! Ancak sana tevekkül ettik ve sana yöneldik; dönüş de ancak sanadır!

“Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için bir imtihan kılma! Rabbimiz! Bizi mağfiret eyle! Şübhesiz ki Azîz ve Hakîm ancak sensin!

“And olsun ki, onlarda (İbrâhîm ve berâberindekilerde) sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü uman kimseler için güzel bir örnek vardır. Bununla berâber kim yüz çevirirse, artık şübhesiz ki, Ganî (hiçbir şeye muhtâç olmayan), Hamîd (hamd edilmeye yegâne lâyık olan) ancak Allah'tır.” 

(Mümtehine, 60/4-6)

*

Evet, Şeriat’in kamusal düzeyde uygulanması Hz. Lut a.s. zamanında da mümkün değildi.

Ne yapacaktı, şunu mu diyecekti:

“Vatanımı milletimi seviyorum, yaşam tarzınıza, hür tercihinize, demokratik nitelikteki çoğunluk kararına büyük saygım var.. Çok toplumsalsınız, ‘toplumsal cinsiyet’in dar kalıplarını kırıp özgürleştiğiniz için gerçekten ilericisiniz, cinsiyet işlerini ‘donmuş’luktan kurtardınız, sizdeki ilericiliği dünya belki ancak 4 bin yıl sonra yakalayabilecek.. Sizin Sodom Sözleşmesi’ndeki özgürlük standartlarını, toplumsal cinsiyet aydınlanmışlığının bir benzerini bulmak için insanlar İstanbul Sözleşmesi’ni beklemek zorundalar.” 

*

Şeriat’in devlet işlerinde uygulanması Hz. Musa a.s. zamanında Mısır’da da mümkün değildi.

Nasıl davranmalıydı, şöyle mi konuşmalıydı:

“Şimdi bir seçim olsa Firavun yüzde 92 oy oranı ile yeniden devlet başkanı seçilir, yapacak birşey yok, devletimize bağlıyız, muhalefetimizi yasalar çerçevesinde yapmalıyız. Yasalar da Firavun’a kayıtsız şartsız itaati emrediyor.. Şapka için değilse de kendi iktidarının, devletinin bekası için kundaktaki bebekleri bile öldürüyor olmasını normal karşılayacağız, itiraz etmeyecek, eleştirmeyeceğiz.” 

Şeriat’in devlet tarafından uygulanması Hz. İsa a. s. zamanında da mümkün değildi.

Ne yapacaktı, “Vatanımı, milletimi, devletimi seviyorum.. Milletim beni devletime şikayet etmiş, hakkımda çarmıha gerilme kararı verilmiş, devletime itaat etmeli, gerçekten çarmıhta can vermeliyim, göğe çıkmak bana göre değil” mi demeliydi?!

*

AK Partililere “Devleti değiştirin, şeriat devleti yapın” demiyoruz.. Demedik.

AK Parti liderliğinin böyle bir niyetinin de, çapının da olmadığını gayet iyi biliyoruz.. Böyle birşeyi akıllarından bile geçirmezler.

Çünkü zor.. Bedel ödemeyi gerektirir.. Dünya nimetlerinden yararlanmaya fırsat vermez.

Kolay olan, İslam’ın güncellenmesi, bu “güncellenmiş İslam” çerçevesinde mevcut düzenin (laik demokratik sistemin) “İslam’a uygun” kabul edilmesi.

O yüzden, AK Parti’yi eleştirirken maksadımız millete, “aklını” ve imanını iktidara emanet etmemesi, siyasal reisinin elinde “gassalın (ölü yıkayıcının) elindeki mevta” gibi olmaması gerektiğini açıklamaktan ibaret.

*

Dediğimiz şu:

Ey "dindar" vatandaş, devlet değişip laik (siyasal dinsiz) olmak yerine Şeriat devleti (İslam devleti) olmuyor diye sen değişme!. 

Laikliğin (siyasal dinsizliğin) mümini haline gelme!. 

Müslümanlığını koru! 

Demokrasiye (hakimiyetin kayıtsız şartsız halka ait olmasına, halkın Şeriat’e tabi olma yerine kendi kanunlarını kendisinin yapmasına) iman şirkinden/küfründen sakın!

*

Laik demokrasi, her türlü sapıklığı “yaşam tarzı” adı altında dokunulmaz hale getirebiliyor.

Fakat dinin emirleri “yaşam tarzı” haline gelemiyor.

Bir anlayış ve duyuşun yaşam tarzı olabilmesi için illa da içinde bir sapıklık, Allahu Teala’ya bir isyan bulunması gerekiyor.

Adamlar demokrasi adına parmak hesabıyla senin dine uygun davranış ve sözlerine sınır getirebiliyorlar, fakat sen (demokratik parmak hesabı şartını da yerine getirsen bile), onların “yaşam tarzı”na sınır getiremiyorsun.

Hatta onlar, camide bile, dini ne kadar ve nasıl anlatacağını talim edebiliyorlar; mesela cuma hutbelerinde “şeriat” kelimesini kullanmana izin vermeyebiliyorlar.

Laikliğin (siyasal dinsizliğin) dine aykırı olduğunu söyleme hakkın ise hiç yok.. 

Hayır, sadece TBMM’de, TSK’da filan değil, camide; cuma hutbesinde, vaazlarda bile yok.

*

Yani senin hak ve özgürlüklerin, fikir ve inanç hürriyetin sanki laiklerin (siyasal dinsizlerin) kölesiymişsin gibi, elinden alınabiliyor.

Asıl kölelik bu.

Fakat sen (onların hak ve özgürlük ilan ettiği) bir sapıklığı yasaklamaya kalkışsan, hatta yasaklamayıp sadece tartışma konusu yapsan, senin (varsa) siyasal partin laikliğe (siyasal dinsizliğe) aykırılık gerekçesiyle kapatılabilir.

Onlara göre, laikliğe (siyasal dinsizliğe) aykırılık, senin “hak ve özgürlüklerini (özellikle de siyasal hayatta, kamusal alanda) kaybetmene yol açan bir suç”, dine aykırılık ise “dokunulmaz hak ve özgürlük”tür.

Ve senin, gerçekte köle olduğunu anlamaman ne kadar acıdır!

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LAİK DEMOKRASİ, ESARET VE KÖLELİK REJİMİDİR (BEN DEMİYORUM, MERHUM BÜYÜK ALİM ELMALILI DİYOR)

  Laiklik (siyasal dinsizlik), Türkçe’siyle “dinler arasında tarafsız olmak”, aklı bir tarafa bırakıp doğru ile yanlış arasında tarafsız ol...