HİCR SURESİ

 


MEHMED ZAHİD EFENDİ, MÜRŞİDİ MUSTAFA FEYZİ EFENDİ'Yİ ANLATIYOR (GERÇEK TASAVVUFÎ İRŞAD)

 







(Hadîs-i şerîf): “Hamil-i Kur’an olan, öldüğü vakit, Allah Teâlâ yere vahy eder ki; onun etini yeme. Yer der ki: İlahi senin kelamın onun içinde iken ben onun etini nasıl yerim?” (Deylemî'nin Cabir r. a.'den rivayeti)

Hamil-i Kur’an’dan murad, hakiki âlimlerdir. Kur’anın manasına hem aşina hem de Kur’an ile amildirler (amel ederler).

İşte bu bahtiyarlar da mev’ud (vaad edilen) ecelleri gelip yere gömüldükleri zaman Cenab- Hak yere, vahy eder ki: Sakın bu alimin etini yeme. Bu ne büyük bir iltifattır. Kur’an ile amil olan her alim bu lutfa mazhar olacaktır.

Kur’an-ı Kerim Allah Teâlâ'nın kullarına, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem vasıtası ile gönderdiği bir kitaptır ki, kendisinin Allah tarafından gönderilmiş olduğunda “katiyyen şek ve şübhe yoktur. Bu kitab-ı azim müttakilere hidayettir, o müttakiler ki, gayba iman eder ve inanırlar, aynı zamanda namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden muhtaçlara ve cihad yollarına infak ederler. Gerek Peygamberlere ve kitaplarını da iman ederler ve âhirete de inanırlar, bunlar Rablerinden bir hidayete nail olmuşlar ve felahı bulmuş kimselerdir”.

İşte sana bu alim-i âhiret olan kimselerden gördüğüm bir canlı hadiseyi anlatırken umarım ki yerlerin yiyemediği bu alim kimseleri de öğrenmiş oluruz.

[Menderes zamanında, 1956 yılından itibaren] İstanbul yollarının genişletildiği ve türbelerin etrafları açıldığı bir devirde bizim rahmetlik hocamız Tekfurdağlı (Tekirdağlı), Bayezid Camii şerifi müderrisi ve Gümüşhaneli dergahı post-nişini Hacı Mustafa Feyzi Efendi hazretleri de Kanuni Sultan Süleyman Camii Şerifi'nin kıblesinde ve Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesinin yanında dış tarafında sekiz-on kadar kabir vardı ki rahmetli Menderes bunların da kaldırılıp yanındaki [arka taraftaki] boşluğa gömülmelerini istemiş ve bu suretle nakl-i kubur yapılmak üzere bizim de o merasimde murakıp olarak bulunmamızı istemişler. Biz de orada bulunduk. Mezarlar açıldı. İçinden çıkarılan kemikler hazırlanmış torbalara konarak hazırlanan mezarlarına naklediliyordu.

Sıra bizim üstadımız Şeyh Hacı Mustafa Efendinin mezarına geldi. Mezar, zeminden hemen bir metre yüksek olduğundan bazı taşlar kopmuş ve mezarın içerisi gözükmekte idi. Nihayet mezar açıldığı zaman definden zannedersem otuz sene kadar bir zaman geçmiş [1926’da vefat etmiş] olduğu halde rahmetlik Şeyh Hacı Mustafa Feyzi Efendinin henüz sakalının bile bir kılı değişmemiş. Bütün bir cesedin sanki henüz yeni gömülmüş olduğunu hem biz hem bütün hazirun, büyük bir cemaat kalabalığı tarafından görülmüş.

Toprağın demek hakiki âlimleri yiyemediği hakikaten müşahedemiz olmuştur. Rahmetullahı rahmeten vasia.

(Mehmed Zahid Kotku, Hadislerle Nasihatlar, C. 2, Konya: Vuslat Vakfı, 2010, s. 71-72)

 

(NOT: O kabir nakli sırasında Gümüşhanevî rahmetullahi aleyh’in kabrinin açılamayışının ve naklin yapılamayışının nedeni, yanındaki mezarda eşinin yatıyor olmasıdır.)


OSMANLI'NIN YETİŞTİRDİĞİ MEHMED AKİF ERSOY'DAN LAİK (SİYASAL DİNSİZ, SİYASAL KÂFİR) DÜZENİN VE ONUN YEŞİL KEMALİST DİNDARLARININ ÜRETTİĞİ MEHMED AKİF ERSOY'A...

  LAİKLERİN ÇÖZÜMSÜZ DİLEMMASI:  İSLAMCILAR (İSLAMİSTLER) DÖNSÜN İSLAMCILIK KARŞITI (ANTİ-İSLAMİST) VE "LAİK DÜZEN" YANLISI "...