E-KİTAP: TAKİYYELİ FÜHRER -ATATÜRK’ÜN KARAKTER SORUNU-

 

https://archive.org/details/takiyyeli-fuhrer-ataturkun-karakter-sorunu

https://www.academia.edu/143843626/TAK%C4%B0YYEL%C4%B0_F%C3%9CHRER_ATAT%C3%9CRK%C3%9CN

 

TAKİYYELİ FÜHRER

-ATATÜRK’ÜN KARAKTER SORUNU-

  

Dr. Seyfi SAY


 

İÇİNDEKİLER

 

ÖNSÖZ YERİNE: TAKİYYEYE VE FÜHRER’E DAİR 5

EN HAKİKİ ÖZ ATATÜRKÇÜLER FETÖ (FETHULLAHÇI TAKİYYE ÖRGÜTÜ) MENSUPLARIDIR 12

ATATÜRK’ÜN “BU KARAKTER Mİ?” DEDİRTEN KARAKTERİ 20

ATATÜRK’ÜN TAKİYYESİ (SİYASAL YALANCILIĞI) İLE ÖVÜNMEK 33

ATATÜRK’ÜN AKŞAMCILIĞI İLE ÖVÜNMEK 40

BÖYLE BİR TAKİYYEYİ TARİHTE ATATÜRK’TEN BAŞKA HİÇ KİMSE SERGİLEYEMEDİ 42

15 YAŞINDAKİ “KIZ ÇOCUĞU”, ATATÜRK’ÜN YATAĞINDA (MESELE SADECE NİKÂHSIZLIK DA DEĞİL, BAŞKASININ KARISI) 53

TANRILAŞTIRILMIŞCILARDANLAŞTIRAMADIKLARINIZDAN MILAR? 59

KİM DECCAL? 66

ATATÜRK: BEN AYET BIRAKMADIM.. ATATÜRKÇÜLER: ATATÜRK’ÜN SÖZLERİ AYETTEN DE ÜSTÜNDÜR 75

CAHİL ATATÜRK 93

ATATÜRK’ÜN TARİH DİYE ANLATTIĞI MASAL VE HURAFELER 100

BİR, KANLA (VAHŞETLE), BİR DE “İHTİMAL BAZI KAFALAR KESİLECEKTİR” TARZI İRFANLA KURDULAR 122

CAHİL ATATÜRK’Ü TANRILAŞTIRMANIN CAHİLCE İDEOLOJİSİ: ATATÜRKÇÜLÜK 145

ATATÜRK FIRSATÇILIĞI VE AVANTACILIĞI: SAKARYA’DA RİC’AT EMRİ VEREN MUSTAFA KEMAL, YUNAN’IN DAHA ERKEN DAVRANIP KAÇMASI SAYESİNDE MAREŞAL OLUYOR 157

ATATÜRK’ÜN GİZLİ MİSYONU 164

VAHİDEDDİN’İN DALKAVUĞU OLARAK ATATÜRK 175

İSLAM DİNİ KARŞISINDA ATATÜRK 186

ATATÜRK’Ü ABARTANLARI “AKIL DOKTORLARINA GÖNDERMEK” LAZIMMIŞ 195

ATATÜRK’ÜN “BÜYÜK İNSAN” OLMAYA, “DEVLET CİDDİYETİ”NE YAKIŞMAYAN, BİLİNMESİ “HOŞ OLMAYACAK” HALLERİ 203

DEMEK Kİ SALT ŞEYTAN KALSANIZ, BUGÜNKÜ HALİNİZDEN DAHA MASUM OLACAKSINIZ 209

ATATÜRK DECCAL MİYDİ? YA DA NE KADAR DECCALDİ? 219

ŞEYHÜLİSLAM VE TAKİYYECİ KEMALİZM 223

ATATÜRK: “İNGİLİZLER BENİ KAZANMAK (SATIN ALMAK) İSTEDİ” 235

DERDİ KENDİ KESESİNİ DOLDURMAK OLAN ADAM 261

ATATÜRK, TAĞUTTUR 272

CUMHURİYET’İN ATATÜRK’Ü, İSTİKLAL HARBİ’NİN GAZİ MUSTAFA KEMAL’İNİ NASIL KAZIĞA OTURTTU? 283

ATATÜRKÇÜLER, ATATÜRK’Ü DAĞDAKİ MAYMUN KRAL OLARAK GÖRMEYE NE KADAR DA HASRETMİŞ 292

*

ÖNSÖZ YERİNE: TAKİYYEYE VE FÜHRER’E DAİR










Führer, Almanca bir kelime.. “Lider, önder” demek oluyor.

Hitler kendisine Führer dedirtiyordu.. Halkına ezberlettiği motto şuydu: “Ein Reich, ein Führer, ein Volk!” Yani: Tek devlet, tek lider, tek millet!

Takiyye ise “vikâye” (koruma) ile aynı kökten türemiş bir kelime.. “Korunma” anlamına geliyor.

Ancak, bu kelime kullanıldığında akla hemen Şiîler düşüyor.. Çünkü onlar, bu kavramı kendi inançlarının merkezine yerleştirmiş ve ona özel bir anlam yüklemiş durumdalar.

Şîa’nın elinde takiyye “korunma” olmaktan çıkmış, “aldatma”ya dönüşmüş.

*

Mustafa Öz, TDV İslâm Ansiklopedisi için kaleme aldığı “Takiyye” maddesinde şunları söylüyor:

“…[Ölüm ve yaralanma sonucunu verecek fiilî] cebirle karşılaşan bir müminin takıyyeye başvurmayıp [olduğundan farklı görünmeyip] ölümü tercih etmesi hemen bütün İslâm fırkalarınca daha üstün bir davranış olarak değerlendirilmiştir (Şerîf er-Radî, V, 195-196).

“… Takıyye hemen bütün Şiî fırkalarınca uygulanan bir esas kabul edilmiştir. … takıyye muhaliflere karşı uygulanan siyasî bir mahiyete bürünmüş, istenen sonuca ulaşabilmek için söylenen sözleri zâhir ve bâtın diye ikiye ayırıp ilkini herkesin, ikincisini ancak mezhep mensuplarının anlayabileceği bir terminoloji oluşturulmuştur.

“Muhammed el-Bâkır ve Ca‘fer es-Sâdık dönemlerinde nakledilen haberlerde takıyyenin dinin onda dokuzunu teşkil ettiği, takıyyesi olmayanın dininin olmayacağı, çok az istisna dışında her şeyde takıyye yapılabileceği, takıyyenin Allah’ın dininin önemli bir unsurunu meydana getirdiği, mümin için bir kalkan sayıldığı (Küleynî, II, 217-221), takıyyeyi terkedenin Allah’a, resulüne ve imamlara muhalefet etmiş olacağı düşüncesi yaygınlık kazanmış, hatta, “Sizin Allah katında en üstününüz en çok sakınanınızdır” meâlindeki âyette (el-Hucurât 49/13) yer alan “etkā” … “en çok takıyye uygulayan” şeklinde anlaşılmıştır (İbn Bâbeveyh, s. 128).

“….Bu arada çağdaş Şîa âlimlerinden Hamîd İnâyet, Şîa’nın geleneksel takıyye ilkesini pasif tutumların mazereti olmaktan çıkarıp samimiyet ilkesiyle çelişmeyecek biçimde sınırlandırmaya çalışmanın modern zamanların bir yönelişi sayıldığını (DİA, XXII, 266), Seyyid Ahmed-i Kesrevî ise Şîa’nın benimsediği takıyye ilkesiyle insanları yalancılığa sevkettiğini (a.g.e., XXV, 311) ileri sürmüştür. Takıyyenin Şîa tarafından özel içerikli bir ilke haline getirilmesi diğer İslâm mezheplerince bir kusur kabul edilip eleştirilmiş, dürüstlüğü ortadan kaldıran bir unsur diye nitelendirilmiştir. Bu değerlendirmeye bazı şarkiyatçılar da katılmıştır (meselâ bk. Goldziher, s. 181).”

*

Başlangıçta takiyyeden kastedilen, (salt tehdidin ötesinde) fiilen öldürülme ya da yaralanma durumuyla karşılaşıldığında gerçek düşünce ve inancın saklanmasıyken, Şîa’nın elinde siyasî ya da herhangi bir türden dünyevî menfaat için olduğundan farklı görünmeye dönüşmüştür. Makam mevki, para pul, nüfuz ve itibar için..

İşte bu türden bir takiyyeyi Türk tarihinde en katı, en keskin ve en derin biçimde sergileyenlerin başında Selanikli Mustafa Atatürk geliyor.

Hayatı boyunca daima olduğundan farklı göründü.. Nadiren çok güvendiği kişilere açıldı, gerçek yüzünü gösterdi.

Millî Mücadele (İstiklal Harbi, Kurtuluş Savaşı) sırasında ise dört dörtlük, kusursuz nitelikte bir takiyye destanı yazdı.

Takiyyeyi düşmana karşı değil, Türk’ü ve diğer etnik unsurlarıyla birlikte Osmanlı tebaasına, yani millete, Osmanlı Devleti’ne, Osmanlı’nın devlet başkanına (padişaha) ve Osmanlı hükümetine karşı sergiledi.

Bir yandan Osmanlı Devleti’nin, Halife-Padişah’ın kurtarılmasından, İslam’ın korunmasından bahsederken diğer taraftan kendisini paşa yapmış ve Anadolu’ya (“Anadolu genel valisi” ya da “padişah vekili” gibi görülmesini sağlayacak olağanüstü yetkilerle) göndermiş olan devletin temellerine kazmayı acımasızca indirdi.

Kendi cumhurbaşkanlığı konumuna giden yolun inşası ve stabilize edilmesi için..

*

Peki bu çalışmamız için niçin Takiyyeli Führer başlığını seçtik?

Tahmin edilebileceği gibi, Ergün Poyraz’ın bir kitabının, Takunyalı Führer’in adından esinlenmiş bulunuyoruz.

Poyraz’ın “takunyalı Führer”den kastı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

Nitekim kitabının kapağında, Hitler’in kullandığı Führer kavramına telmihle (kenarlardan traşlanmış bıyığı, üzerindeki üniforması, kolundaki gamalı haç pazubandıyla) Hitler’e benzetilmiş bir Erdoğan resmi yer alıyor.

Peki niçin takunyalı tabirini kullanıyor Poyraz?

Erdoğan’ın, belki de 40 yıldır ayağına bir kez bile takunya geçirmemiş olduğu söylenebilir diye düşünüyorum.. Burada takunya, onun imam hatip lisesi mezunu olmasından hareketle abdest için kullanılan bir metafor.

Türkiye’de abdestsiz cenabetler, akıllarınca, bu metafor üzerinden abdest ve namazı, ve de abdestli-namazlı olmayı aşağılıyorlar.

Yani Erdoğan için takunyalılık, kelimenin gerçek anlamı dikkate alındığında, bir yakıştırma.. Bir yalan.. Gerçekte ortada takunya yok.

Selanikli Mustafa Atatürk için kullandığımız Takiyyeli Führer tabiri ise gerçeğin ta kendisi.

*

Çünkü Selanikli, tıpkı Hitler gibi bir ırkçı.. “Bir Türk dünyaya bedeldir” zırvasını seslendirebilmiş.

Muhaliflerine karşı Hitler gibi acımasız.

Hitler gibi lider, yani Führer.

Hitler’den farkı ise, onda bulunmayan takiyye gibi bir “meziyet”in sahibi olması.

Kısacası, Takiyyeli Führer tabiri Selanikli Mustafa Atatürk’ün üzerine cuk diye oturuyor.

Evet, takiyye, Selanikli’nin karakterinin en belirgin ve başat özelliği olarak kendisini gösteriyor.

Fakat o, karakterinden söz ederken takiyye bahsine hiç girmiyor, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyor.

*

Ancak bu özgürlük ve bağımsızlığı Batı medeniyetine, yani “tek dişi kalmış canavar”a karşı sergileyebilmiş değil.. Batı uygarlığı karşısında kendisini “Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder” diyebilecek kadar hiçlik düzeyinde güçsüz, zayıf, etkisiz, edilgen, çaresiz, aciz ve bağımlı görmüş durumda. (Bkz. https://www.ktb.gov.tr/TR-96462/medeniyet.html)

Özgürlük ve bağımsızlığı sadece Türk-İslam medeniyetine karşı sergilemiş, hatta onu yok saymış, Batı uygarlığının saldırısından kendisini kurtarabilmiş olan son kalıntılarını da mütecavizler namına imha etmek için elinden geleni yapmış.

Bu noktada Müslüman Türk milletine “özgürlük ve bağımsızlık” tanımamış.. “Hür fikir, hür vicdan ve hür irfan” sahibi olmaya kalkışanlara göz açtırmamış.

*

Şüphesiz ki onun karakterine ilişkin olarak görüş beyan eden birçok kimse, onda daha farklı “meziyet”ler görüyorlardı.

Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya’sında aktardığına göre, İttihat ve Terakki mensupları onun için “haris, sefih, sarhoş, hiçbir makam ve mevki ile gözü doymaz, ahlâksız ve fırsatçı” derken, Fevzi Çakmak ile İsmet İnönü de “muhteris ve menfaat düşkünü” nitelemesini yapmaktaydı.

Doğal olarak, “karakteri kendinden menkul” bir Atatürk portresi de, salt başkalarının değerlendirmeleri üzerine kurulu bir karakter tasviri de bize onun karakteri hakkında tam anlamıyla sağlıklı ve güvenilir bir fikir veremeyecektir.

Bunun için yapılması gereken, onunla ilgili bilgi ve belgelerin bütüncül bir bakış açısıyla ve nesnel biçimde değerlendirmeye tabi tutulmasıdır.


OSMANLI'NIN YETİŞTİRDİĞİ MEHMED AKİF ERSOY'DAN LAİK (SİYASAL DİNSİZ, SİYASAL KÂFİR) DÜZENİN VE ONUN YEŞİL KEMALİST DİNDARLARININ ÜRETTİĞİ MEHMED AKİF ERSOY'A...

  LAİKLERİN ÇÖZÜMSÜZ DİLEMMASI:  İSLAMCILAR (İSLAMİSTLER) DÖNSÜN İSLAMCILIK KARŞITI (ANTİ-İSLAMİST) VE "LAİK DÜZEN" YANLISI "...