ZAMPARA ATATÜRK’ÜN, FİLİSTİN’DE ÖNÜNDEN KAÇTIĞI İNGİLİZ GENERALİ ALLENBY İLE OLAN KADİM DOSTLUĞU

 











Yetenekli İngiliz casus Aubrey Herbert’in, 1913 yılı sonuna doğru dostu (32 yaşındaki genç Türk subayı) Selanikli Mustafa Atatürk’ü İngiltere’deki evi Pixton Park’ta ağırlamış olduğunu belirten Mehmet Hasan Bulut, sözlerini şöyle sürdürüyor (yazarın atıfta bulunduğu kaynakları aktarmıyoruz):

“[Mustafa Kemal] Hırslı ve zeki birisiydi. … Ayrıca ağzı sıkı biriydi. 1908’de İttihâd ve Terakki propagandası için gittiği Trablusgarp’ta görüştüğü İngiliz konsolos Justin Alvarez onun bu hususiyetini şöyle anlatıyordu:

“O, beliğ ve akıcı konuşan bir hatip. Yaklaşık beş gün önce, gayet açık bir şekilde partisinin tâkip ettiği prensipleri ve hedefleri halka anlatırken şahit olmuştum. Halkın her sınıfından gelen temsilcilerden müteşekkil kalabalık dinleyici grubu, onu coşku ile alkışlıyordu. Sonraki gün beni çağırdı ve onun sessiz ve ağzı sıkı karakterini müşahede etme şansını yakaladım. Bana enerjik bir karakter ve azimli bir ruh hali intibaı verdi. Neticede ikisi de lazım olan bu kesin anarşik temayüllerin devam edeceğini yerinde müşahede etmiştim. Bu güvenimde sonradan haklı çıkacaktım”.

(İngiliz Derviş: Yeni Türkiye’nin Doğuşu ve Aubrey Herbert, 4. b., İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2018, s. 260-1.)

Ancak, Selanikli’nin özellikleri hırs, ağzı sıkılık ve kurnazlıktan ibaret değildi.. Karakterinin bariz özelliklerinden biri, zamparalığıydı..

(Zamparalığından Falih Rıfkı Atay da Çankaya’sında bahsediyor.. Onun naklettiğine göre, İttihat ve Terakkiciler, Selanikli’yi şöyle tanıyorlarmış: “Sarhoş, sefih, hiçbir makam ve mevki ile gözü doymaz, haris, fırsatçı ve ahlâksız.” Fevzi Çakmak ile İsmet İnönü de onu “muhteris ve menfaat düşkünü” olarak görüyorlarmış.)

Yazar Bulut’un sözlerinin devamı, casus Aubrey’in de, dostu Selanikli’nin zaaflarından ve zamparalığından haberdar olduğunu gösteriyor:

“Bu yüzden Aubrey, misâfirinin ağzından laf alabilmek maksadıyla yemeğe Albay Ronald F. Forbes’in güzel karısı Rosita’yı da çağırmıştı. Yirmi iki yaşında genç bir hanım olan Rosita, yemekte Mustafa Kemal ile Lord Allenby’in arasına oturdu. Rosita, Aubrey’in tertip ettiği bu yemekten şöyle bahsediyordu:

O gün Aubrey Herbert’ten gelen çılgınca bir mektubu bana hatırlattılar. Noel Buxton ile beraber, hayalperest İngiliz’in dikkatinden kaçan başıboş Ermenilere bir son verirken, yanlarında - şeref misâfirlerinin dâvetinde - kuvvetli bir şekilde ‘Onward Christian Soldiers’ [İleri Hristiyan Askerler] şarkısını söyleyen Türk bir muhafızla [Kâzım’la] antik Balkanları gezdiği söyleniyordu. “Sita!” diyordu mektup, “yarın öğlen yemeğini bizimle yemelisin. Gelen bir ‘mistake’ [hata, yanlış] var ve onu sadece sen konuşturabilirsin”. Yazı [Aubrey’in gözü ileri derecede bozuk olduğu için] her zaman olduğu gibi okunaksızdı; fakat dâvet karşı konulmazdı. O zamanlar yirmi ikiden fazla olduğumu düşünmüyorum. Yemek çok lezzetliydi. [Aubrey’in karısı] Mary Herbert mükemmel bir ev sahibesiydi. Lord Allenby ile [Sofya’ya] yeni tâyin edilen ataşe Mustafa Kemal’in arasına oturdum; fakat yemeğin doğru düzgün tadını çıkartamıyordum, çünkü hep ‘mistake’i arıyordum. Ev sahibimizin Küçük Asya’da bir sınır ve bir yığın toplantı ile mikado çöpleri oynamasına yardım eden Fransız olabilir miydi? Veya Filistin’den henüz dönen yakışıklı idâreci miydi? Komplocu bir şekilde Aubrey’e müracaat ettim. “Hangisi yanlış [mistake]?” diye sordum, “ve benden ne yapmamı istiyorsun?”. Şaşırmış duruyordu. İzah ettim. “Oh tatlım!” diye güldü, “Sana nice [hoş, nazik] Turk geliyor diye yazdım! [Sen “nice Turk”u “mistake” okumuşsun]”. (s. 261-2)

Tecrübeli ve zeki casus Aubrey, Selanikli zamparanın kadınları görünce çenesinin düştüğünü, cıvatalarının gevşediğini ve işlenmeye hazır hale geldiğini bildiği için, onun onuruna verdiği yemeğe, Albay Ronald F. Forbes’in 22 yaşındaki güzel karısı Rosita’yı da çağırmış, ve bu genç kadını masada tam da Selanikli zampiriğin yanına oturtmuştu.

İngiliz güzelinin diğer yanında ise, Selanikli’den 20 yaş büyük olan Lord Allenby oturmuş bulunuyordu.

Kadına gönderdiği yemeğe davet mesajında “Sita! [Rosita]diyordu, “yarın öğlen yemeğini bizimle yemelisin. Gelen bir ‘mistake’ [hata, yanlış] var ve onu sadece sen konuşturabilirsin

Selanikli zampara, Osmanlı Devleti için gerçek bir "mistake"ti.. 

Mistake Kemal Atatürk'tü.. 

Ömrünün sonlarına doğru ismindeki Kemal'i Kamal yapmış, Mustafa'yı ise "mistake" bir isim olarak gördüğü için tümden atmıştı.

Türk tarihinin belki en büyük "mistake"iydi..

*

Kader ağlarını keder verecek şekilde örüyordu.. Sadece beş yıl sonra, Aubrey’in dostu zampara ile Lord’un yolu tekrar kesişecekti.

Filistin’de..

Osmanlı ve İngiliz orduları karşı karşıya gelecekti.. Bir tarafın kumandanı Selanikli zamparaydı, diğer tarafınki ise Lord Allenby.

Ancak, Selanikli zamparanın asıl düşmanı, Türk ordularının başkomutanı Enver Paşa’ydı.. Allenby onun eski dostuydu.. Nefretinin odağında ise, yalakalık yapıp yaverliğini kaptığı yeni ve acemi padişah Vahideddin ile onun şahsında Osmanlı hanedanı (ve de devleti) vardı.

Selanikli’nin sonraki yaşamı ve yaptığı konuşmalar, attığı nutuklar, bunun böyle olduğunu ispatlayacaktı.

Fakat, Selanikli’nin gerçekleri tamamen veya kısmen saklamak gibi bir huyu da vardı.. Herşeyi söylemiyordu. Afet İnan’ın yayınladığı günlüklerinde belirttiği gibi, gerçekleri gizliyordu. Hayatî ve kritik gerçekleri günlüklerinden bile saklıyordu. Yazmıyordu. (Bkz. Afet İnan, M. Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1983.)

*

Bu gerçeklerden birini, Kâzım Karabekir Paşa, zamparanın ölümünden üç ay sonra, takvimler 13 Şubat 1939 Pazartesi gününü gösterirken günlüğüne yazacaktı.

M. Kemal’in, Enver Paşa’ya kızdığı için İngilizler’e teslim olmayı istemiş bulunduğunu Cevat Rıfat Atilhan’dan duymuş bulunmaktaydı.

Atilhan, bunu Cemal Paşa (Mehmed Cemal Mersinli), Ömer Lütfi Argeşo ve Diyarbakırlı Kâzım İnanç Paşa’nın da bildiğini haber vermiş durumdaydı. 

Karabekir, o gün (13 Şubat 1939 Pazartesi) kendisini ziyarete gelen Cemal Paşa’ya konuyu sormuş ve ondan, duyduğu şeyin doğru olduğu cevabını almıştı. [Bkz. Kâzım Karabekir, Günlükler (1906-1948), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2009, s. 1083.]

Selanikli’nin teslim olmayı planladığı İngiliz komutan Lord Allenby, onun eski ahbabıydı… Beş yıl önce casus Aubrey’in evinde birlikte yemek yemişlerdi.. Aynı sofranın adamıydılar.. Fakat mesele bundan ibaret de değildi, Lord, Selanikli'nin hayranlık duyduğu "medeniyet tarikatı"nın kıdemli üyelerindendi:  

 “Edmund Henry Hynman Allenby (1861-1936): 1881’de orduya katıldı. 1899-1902’de Güney Afrika’daki Boer Harbine binbaşı olarak iştirak etti. 1909’da tümgeneral oldu ve Cihan Harbine bu rütbeyle girdi. Fransa’da Aubrey ile beraber Mons Harbinde savaştı. 1917’de Filistin Cephesi için yeni bir kumandan arayan Başvekil Lloyd George’un sayesinde tâlihi döndü. İngiliz ordusunun başına geçerek Ekim ayında Gazze’yi, Aralık ayında Kudüs’ü aldı. Karşısında bulunan Mustafa Kemal’in ordusunu geri çekmesi sayesinde Suriye’yi de aldı ve böylece harp Türkiye’nin kati mağlubiyeti ile bitti. Harpten sonra Mısır Yüksek Komiseri tâyin edildi.” (s. 261)

Evet, Enver Paşa’ya olan kinini dini haline getirmiş olan Selanikli’nin niyeti (Kâzım Karabekir Paşa’nın günlüğünde geçtiği üzere) daha baştan bozuktu.

Düşmana teslim olmak ya da önünden kaçmak için bahane arıyordu.. İkincisinde karar kıldı, kaçtı.. 

Fakat ondan önce, teslim olma fikrini Türk subaylarına kabul ettirmek için bozgunculuk yapmış bulunuyordu.

*

Onun, 1918 yılının Eylül ayında büyük bir başarıyla gerçekleştirdiği bu kusursuz ricat, sadece Birinci Dünya Savaşı’nın değil, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin de sonu oldu.

Selanikli zampara, beş yıllık dostu Allenby ile elele vermiş ve birlikte Osmanlı’nın canına okumuşlardı.

Bu muhteşem kaçıştan sadece beş ay sonra, Şubat 1919’da İstanbul’a gelen Allenby, eski dostu Selanikli zamparayı unutmayacak, ona bir iyilik yapmak isteyecekti.. Bununla ilgili olarak Falih Rıfkı Atay, Selanikli’nin şu sözlerini aktarıyor:

"O tarihlerde General Allenbi İstanbul'a gelmişti. Bir gün Harbiye Nazırı (Osmanlı Savunma Bakanı) ve Erkânıharbiye Reisini (Genelkurmay Başkanı’nı) karşısına alarak cebinden çıkardığı bir not defterinden bazı şeyler dikte ettirmek ister. Nazır ve İkinci Reis konuşmak isterlerse de General Allenbi:

"- Görüşmek için değil, bazı arzularımı söylemek için sizleri kabul ettim, cevabını verir.

"İşte bu konuşmalar arasında, Allenbi, Altmcı Ordu Kumandanlığı'na benim tayin olunmaklığımı da tavsiye eder.”

 (Falih Rıfkı Atay, M. Kemal’in Mütareke Defteri ve 19 Mayıs, İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi, 1999, s. 136-7.)

*

İngilizler, o günlerde, başka paşaları, subayları ve siyasetçileri tutuklayıp Malta’ya sürmekle meşguldüler.

Selanikli’ye ise bu şekilde referans oluyorlardı.

Padişah Vahideddin’e, “Bize bir oyun oynamak istiyorsan bunu sadece Mustafa Kemal’le yapabilirsin, tek çaren” mesajını veriyorlardı.

Selanikli zampara, İngilizler’in Vahideddin’i faka bastırmak ve avlamak için oltalarının ucuna taktıkları yemdi.

Padişah Vahideddin’den, dalkavukluk yaparak, önünde yemin üstüne yemin ederek olağanüstü yetkiler koparan ve “Paşa, devleti kurtarabilirsin” talimatını alan zampara, Samsun’a İngiliz vizesi ile gidip kendisini garantiye alınca, "medenî"ler “referans”larını sözde geri çektiler.

Selanikli’nin huyu gereği sakladığı derin gerçek ise, Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı, İstiklal Harbi’nin Batı Cephesi Komutanı Orgeneral İsmet İnönü tarafından 1973 yılında açıklanacaktı:

"İstiklâl mücadelesinin başarısı da esasında İngilizlerin buna karar vermesi ve diğer müttefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle mümkün olmuştur."

(Milliyet Gazetesi‘nin 29 Ekim 1973 tarihli sayısından aktaran Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası, İstanbul: Yordam Kitap, 2018, s. 60.)

("Ankara -Yunan Savaşı", bir yol kazasıydı.. İngilizler'in tehditle tahtından indirdikleri Almanya yanlısı Konstantin, Yunanistan'da tekrar kral olunca, İngiliz'in Yunan ordusunu Selanikli hesabına soktuğu Milne Hattı çuvalının dikişlerini patlattı.)

*

İngilizler’in Selanikli zampara ile çevirdikleri dolabı, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi daha o günlerde anlamıştı.. Fakat Padişah’ı ikna edememişti.

Uzun zaman önce, Mehmed Zahid Kotku rh. a. hakkında da şöyle birşey duymuştum:

Selanikli TBMM’yi kurup asker toplamaya başlayınca, o sırada İstanbul’da askerlik yapmakta olan Mehmed Zahid Efendi, hocası Mustafa Feyzi Tekirdağî rh. a.’ten Anadolu’ya gitmek için izin istiyor. O da, gitmesine gerek olmadığını söylüyor ve “İngiliz’in bir oyunu var” diyor.

Evet, senaryosunu İngilizler'in yazdığı bir oyun (şaşaalı bir tiyatro gösterisi) sergilenmeye başlamıştı. 

(İşin içyüzünü bilmeyen üçüncü kişiler, böylesi durumlarda, olan biteni gerçek zannedebiliyorlar.. Nitekim, dolandırıcıların telefonda anlattıkları senaryolar gerçeklik algısı oluşturabiliyor.. Benzer şekilde, bir sokakta bir film sahnesi çekilirken yoldan geçen birinin sahici zannedip olaya müdahale ettiğine şahit olunabiliyor.. Kamera şakalarının esasını da bu durum oluşturuyor.. Bazen, olayın bir mizansen olduğunu bilen sinema oyuncuları bile heyecana gelip kendilerini rollerine kaptırabiliyorlar.. Mesela Çağrı filminin çekimleri sırasında figüranlar, gerçek Hz. Hamza yerine koydukları Anthony Quinn ölmesin diye çaba göstermişler.. Katil Vahşi rolünü oynayan gariban siyahî müslüman gerçek hayatta nefret objesi haline gelmiş.. Yine, televizyon dizilerinde mafya babası ya da eşkıya çetesi reisi rolü oynayan kişilerin havaya girip gerçek hayatta da kabadayılık taslamaya başladıklarına şahit olunabiliyor.. İngiliz'in tiyatro oyununun başrol oyuncusu Selanikli de rolüne kendisini fazla kaptırmış, kahraman olduğuna kendisini inandırmıştı.. Milleti de inandırmaya çalışmıştı.. Gerçekte basit bir İngiliz piyonuydu.. Tipik bir haindi.)

İngiliz’in oyununu, Selanikli'nin sağ kolu ve başbakanı İsmet İnönü, cumhuriyetin ilanının 50’nci yıldönümünde açıkladı.

İngiliz'in bir "karar"ı vardı.. "Bütün suç Selanikli zamparanın değildi", Londra göklerinden Lord Curzon cenapları katından gelen bir karar vardı. 

*

Ne var ki, anlı şanlı Türk tarihçileri, İsmet İnönü'nün "içinden 'karar' geçen" ifşaatını görmezden geliyorlar.

O sözlerin, Milli Eğitim'in aşırı milli "inkılap tarihi" kitaplarına girme şansı ise hiç yok..  

O yüzden, "bütün bir millet yalana teslim".. Memleketin en "ciddi" tartışma gündemini, (derin mahfiller tarafından itina ile üretilip köpürtülen) Selanikli zamparanın "milli bayram yıldönümlerinde" cuma namazı hutbelerinde anılması kampanyası oluşturuyor. 

Ört ki ölem!..

Gâvur öyle bir oyun kuruyor ki, sen, oyunu gören adamı vatanından sürüyorsun, gurbet ellerde perişan ediyorsun, işbirlikçi hainin ise heykellerini dikiyor, putlaştırıyorsun.

Yüz yıl geçiyor, uyanamıyorsun.