Bugün Türkiye’de (Huzeyfe r. a.'in rivayet ettiği cemaat konulu hadîsin gösterdiği üzere) cemaat (halifenin etrafında kenetlenip devletleşmiş İslam toplumu) yoktur, fakat cumhur ve cumhuriyet mevcuttur.
Cumhur (yığın, kalabalık) var, fakat cemaat yok.
Cumhuriyet’te önemli olan cumhurun (yığının, yığınlaşmanın) kendisi iken, Cemaat’te (ümmetin, başında halife bulunan birleşik/tefrikasız küresel devletinde) önemli olan Şeriat’e (Kitap ve Sünnet’e) bağlılıktır.
Cumhur, ilah/tanrı edindiği kitlesel/yığınsal heva ve hevesini, arzu ve tutkularını, kolektif kibir ve toplumsal nefsaniyetini “anayasa” adı altında kitap haline getirebilir, kendi kitabını kendisi yazabilir, buna cumhuriyet (cumhurluk) adını verebilirken, Cemaat, kitap olarak Allahu Teala’nın vahyi olan Kur’an-ı Kerîm’i esas alır.
Evet, İslam'ın cemaati ile laikliğin (siyasal dinsizliğin) cumhuru arasındaki fark budur.
*
Mesele cumhur (yığın) olmaktan çıkıp cemaat olabilmekte.
Cumhur, kendisini değer ölçütü haline getirip cumhuriyetten söz ederken cemaat, cemaatiyet davasından uzak durur, cemaatiyetçilik yapmaz.
Onun davası îlâ-yı kelimetillahtır, Allah’ın sözünü yüceltmedir.
Bir kum yığını bile (sözlük anlamı itibariyle) cumhur olabilir (Sözlüklerde cemaat kelimesi için "kum yığını" anlamı da veriliyor), fakat, “hak” üzere olmadıkça insan yığınları cemaat olamazlar.
Cumhurdurlar elbette, fakat cemaat değildirler..
Kumdan bir farkları olmaz.
*
Cumhurun cumhuriyetçiliği bazen cumhuriyet namına tek bir lidere perestiş halini alabilmektedir..
Türkiye’de olduğu gibi..
Evet, Türkiye’de “Atatürk ilke ve inkılapları” var, fakat “cumhur ilke ve inkılapları” yok.
Şayet Türkiye’deki cumhuriyetçilik sahici bir cumhuriyetperverlik olsaydı, bugün Atatürk ilke ve inkılaplarından değil, “cumhur ilke ve inkılapları”ndan ya da “cumhuriyet ilke ve inkılapları”ndan söz ediliyor olacaktı.
Oysa hepimiz biliyoruz ki Türkiye’de cumhur ya da cumhuriyet “ilke ve inkılapları” değil, Atatürk ilke ve inkılapları mevcuttur.
*
Bütün bir millet (cumhur), bu ilke ve inkılaplara kul ve köle edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde böyle birşey yoktu.. Hiçbir zaman Osman Gazi ilke ve inkılaplarından söz edilmedi.
Cihangir padişahlar, meydanlara heykellerini diktirmediler..
Sadece yaptırdıkları camilere adları verildi..
Bir de, üç beş metrekarelik, kapladığı alan Anıtkabir'in binde biri kadar bile etmeyen türbeleri vardı.
Ölen padişahların mezarına gidip ağıt yakma ve hesap verme merasimleri düzenleme gibisinden ilkçağ seremonilerini hatırlatan bir uygulama da yoktu.
*
Kendisine Atatürk soyadını layık gören Ali Rıza oğlu Selanikli Mustafa’nın cumhuriyetçiliği öyle bir cumhuriyetçilik ki, yürürlükteki yasalar manzumesine göre onu, bin yıl yaşasa bile taht misali koltuğundan indirmek mümkün değildi.
Çünkü Atatürk’ü Atatürk ilke ve inkılaplarına göre hesaba çekmek mümkün değil..
Adam isterse yeni ilke ve inkılaplar ihdas edebilir.
Her gün yeni bir ilke ve inkılap icat etmek onun keyfine kalmış.
*
Evet, aslında Türkiye’de cumhur'un (anayasal düzende) adı var, kendisi yok.
Sadece Atatürk (Ali Rıza’nın oğlu Mustafa) var.
Kutlanılan cumhur-iyetin içyüzü bu.
Cumhurun çıkıp "Yeter artık bu Atatürk ilke ve inkılaplarına kulluk ettiğimiz, artık cumhur ilke ve inkılapları hayata geçirilsin" diyemediği bir siyasal sisteme cumhuriyet yerine Atatürkiyet demek daha isabetli olmaz mı?
İsteyen Mustafaviyet veya Kemaliyet tabirlerini de kullanabilir.
*
Türkiye'de cumhurun eli kolu, ayağı bacağı, ağzı dili Atatürk ilke ve inkılapları ile bağlı kaldığı sürece bu ülkeye Türkiye Cumhuriyeti Devleti yerine Türkiye Atatürkiyeti Devleti demek daha dürüst ve mantıklı bir adlandırma olur gibi görünüyor.